Darbeci Çevik Bir serbest! HASTA MAĞDURLAR HÂLÂ İÇERİDE

28 Şubat davası hükümlüsü Çevik Bir'in sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilmesi başta İslami davadan tutuklu bulunan mahkumlar olmak üzere diğer hasta mahkumlara neden adaletin "çevik bir" şekilde uygulanmadığını sorgulattı. Adli Tıp kurumunun özerk olmamasının siyasi kararlara sebep olduğunu ifade eden Mazlum Der Genel Başkanı Av. Kaya Kartal, “Bugüne kadar çok sayıda problemli raporuna şahit olduk. Cezaevinde kalabilir dediği kişi daha adli tıp raporu cezaevine ulaşmadan vefat etti içeride.” diyerek yaşanan mağduriyetlere dikkat çekti.

Ekleme: 04.08.2022 06:00:48 / Güncelleme: 04.08.2022 06:39:36 / manşetler
Destek için 

ENES DURMAZ - DOĞRUHABER

28 Şubat davasında cezası kesinleşen ve İzmir'de cezaevinde bulunan 83 yaşındaki Çevik Bir, avukatları aracılığıyla sağlık sorunlarını gerekçe göstererek cezasının infazının geri bırakılması talebiyle savcılığa başvurdu. Bunun ardından Adli Tıp Kurumu Başkanlığı, müebbet hapis cezası alan Bir için "hayatını yalnız idame ettiremeyeceği" raporu verdi. İzmir 1 No'lu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumun da "hükümlünün cezasının sağlık nedeni ile geri bırakılmasının toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı kanaatine varıldığı" yönünde görüş bildirdi. Bir'in cezasının infazının 1 yıl süreyle geri bırakılmasına ve tahliyesine karar verildi.

28 ŞUBAT'IN EN ÖNEMLİ AKTÖRLERİNDEN BİRİ

Çevik Bir, 28 Şubat sürecinde Genelkurmay İkinci Başkanı olarak görev yapıyordu. Çevir Bir, o dönem irticai faaliyetlerde bulunduğu iddiasıyla Müslümanların takibi için kurulan Batı Çalışma Grubu ile tanındı. Ordu içinde faaliyet gösteren "Batı Çalışma Grubu" ile medyanın gündemine geldi. Başbakan Necmettin Erbakan, Sincan'daki etkinlik nedeniyle gerilen ortamı yumuşatmak amacıyla "Biri hataen bir resim asarak bu ülkeyi yıkamaz." dedi. Aynı gün 20 tank ve 15 zırhlı araç Sincan kent merkezinden geçiş yaptı. Çevik Bir, tankların Sincan'dan geçişi ile ilgili olarak daha sonra yaptığı açıklamada "Demokrasiye balans ayarı yaptık." ifadesini kullanmıştı. 28 Şubat'tan sonraki ilk MGK toplantısından sonra konuşan Çevik Bir, laiklik karşıtı akımlarla mücadele etmenin TSK'nın birinci önceliği olduğunu ifade ederek "İlk hedef irticadır." diyerek aslında İslam'ın ve Müslümanların asıl hedef olduğuna işaret etmişti.

HASTA MAHKUMLAR DA ÇEVİK BİR ADALET BEKLİYOR

Çevik Bir'in sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilmesi akıllara yıllardır cezaevinde kalan diğer hasta mahkumları getirdi. Bu hasta mahkumların başında da 23 yıldır cezaevinde bulunan Şehmus Alpsoy ile 75 yaşındaki babası Mehmet Emin Alpsoy geliyor. Kolon kanseri olan ve birkaç ameliyat geçiren Şehmus Alpsoy, sürekli olarak ağrılar çekiyor. Baba Mehmet Emin Alpsoy ise parkinson, kemik erimesi ve hepatit gibi bazı rahatsızlıklarla mücadele ediyor. Bu hastalıklarla beraber yaşlılığı sebebiyle kendi bakımını üstlenemiyor. Avukatların çabaları ve Alpsoy ailesinin tüm çağrılarına rağmen hasta mahkumlar Şehmus ve Mehmet Emin Alpsoy hakkında bir tahliye kararı verilmedi. Hasta mahkumlar, Çevik Bir'e uygulanan adaletin kendilerine de kısa zamanda, çevik bir şekilde tatbik edilmesini bekliyor.

ADLİ TIP KURUMU İDEOLOJİK DAVRANIYOR

Hukukçular, bunun en büyük sebebinin ise Adli Tıp Kurumu olduğuna dikkat çekiyor. Mahkûmdaki mevcut hastalığın ağır olup olmadığına veya sürekli bir hastalık olup olmadığına Adli Tıp Kurumu’nun karar verdiğini belirten hukukçular, Kurumun geçmişten günümüze hekim olmanın verdiği sorumlulukla karar vermek yerine ideolojik saiklerle hareket etmeyi tercih ettiğini vurguluyor. Mevcut uygulama ve yasal düzenleme itibariyle Adli tıp Kurumu'nun kararlarının savcılıkların hatta af yetkisine sahip Cumhurbaşkanının dahi elini kolunu bağladığını belirten hukukçular, tahliye için tek başına Kurumun kararının yetmediğini; bunun yanında savcılık raporunun da olması gerektiğini ifade ediyor.

HASTA MAHKUMLAR İÇİN YENİ BİR DÜZENLEME ŞART

Yasal mevzuatın da gayri insani uygulamalar için açık kapı bıraktığına işaret eden hukukçular, bu konuda yeni bir düzenleme gerektiği; bu düzenlemede de "Adli tıp Kurumu’nun hastalığın tespiti konusunda tek ve nihai karar verici bir merci olmasından vazgeçilmesi" veya "keyfi kararlarına karşı etkili bir itiraz mekanizmasının oluşturulması", "toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmama şartına bağlı takdir yetkisinin tedaviyi engelleyici bir engel olmaktan çıkartılması", "mahkûmlar arasında suç ve ceza ayırımı yapılmaksızın ağır hasta olan herkesi bu imkândan yararlandırmak" gibi maddelerin olması gerektiğini vurguluyor.

SİYASETİN DOĞRUDAN MÜDAHİL OLABİLECEĞİ BİR KURUM

Adli Tıp kurumunun özerk bir yapıya sahip olmamasının mağduriyetlere neden olduğuna işaret eden Mazlum Der Genel Başkanı Av. Kaya Kartal, “Çok sayıda hasta mahkûm var. Devlet hastanelerinin heyet raporlarına rağmen Adli Tıp olumsuz rapor düzenleyip bu mahkumların cezaevinde kalabileceklerini söylüyor. Biz daha önce yapmış olduğumuz rapor çalışmasında Adli Tıp kurumunun yapısının sorunlarına işaret etmiştik. Örgütlenme şeklinin sorunlarına işaret etmiştik. En önemli problemin özerk bir yapı addetmemesi. Gerek mahalli olarak gerek idari olarak Adalet Bakanlığı’na bağlı bir kurum. Bu da siyasetin doğrudan müdahil olabileceği bir kurum anlamına geliyor. Halbuki gerek devam eden yargılamalarda verdiği raporlarla gerek infaz aşamasındaki verdiği raporlarla doğrudan ceza yargılanmasına etki edecek bir kurum. Yani müebbet almış birisinin cezaevinden çıkmasına veya kalmasına karar verebiliyor.” şeklinde konuştu.

BUGÜNE KADAR ÇOK SAYIDA PROBLEMLİ RAPORUNA ŞAHİT OLDUK

Adli Tıp’ın verdiği birçok kararın tartışmaya açık olduğuna işaret eden Kartal, “Biz bu kurumun verdiği raporların hakikaten tıbbi anlamda gerçekliği noktasında bu yönüyle tereddüt yaşıyoruz. Çünkü özerk bir yapı arz etmiyor. Özerk bir yapı arz ettikten sonra içerdeki mahkûmun kimliği, aldığı ceza ya da işlediği suçun hiçbir önemi yok. Hakikaten cezaevinde kalamayacak biriyse onun çıkması gerekir. Orada idam ettirilmesinin ne cezaevi idaresi için bir mantığı var ne de mahpus ve aile için… Ama temel sorun kurumun verdiği raporların tıbbi gerçekliği olup olmadığı noktasında toplanıyor. Bugüne kadar çok sayıda problemli raporuna şahit olduk. Cezaevinde kalabilir dediği kişi daha adli tıp raporu cezaevine ulaşmadan vefat etti içeride. Böyle örnekler var. Anayasa Mahkemesinin kararlarına dahi yansımış örnekler var. Şimdi böyle olunca olumlu veya olumsuz olarak verdiği raporların hepsini tartışmaya açmış oluyor.” dedi.