Feminist Söylem Karşısında Nebevi Duruş

Semih Taha Cömertler, Söz ve Kalem Dergisi'nde kaleme aldığı "Feminist Söylem Karşısında Nebevi Duruş" başlıklı yazsında "Hz. Peygamber (S.A.V) daima kadının eğitimini vurgulamış ve cemaate katılma dâhil olmak üzere kadının sosyal hayattaki konumuna dikkat çekmiştir" ifadelerine yer verildi.

Ekleme: 01.07.2022 16:05:35 / Güncelleme: 01.07.2022 16:18:05 / Söz ve Kalem
Destek için 

Semih Taha Cömertler'in, Söz ve Kalem Dergisi'nde kaleme aldığı "Feminist Söylem Karşısında Nebevi Duruş" başlıklı yazsı şöyle:

"Kadın insanoğlunun oluşumundaki temel etmenlerden birisidir. Şüphesiz ilk kadın profilini bizlere çizen Hz. Havva’dır. Kadın İslam kültürü içerisinde de belli bir konuma sahip olmuştur.

Hakkında onlarca rivayet günümüze kadar ulaştırmıştır. Bu rivayetlerin bazısında konum ve değeri ele alınmıştır. Genellikle hadislerde yer verilen bu özel konumlar hadis şarihlerince de yorumlamaya tabi tutulmuş ve rivayetlerdeki zahir ifadelere bağlı kalınmıştır. Günümüzde ise bir takım düşünürler tarafından bu rivayetler yorumlamalara ve anlayış çeşitliliğine tabi tutulmuşlardır.

Bu rivayetlerde yer alan kadının nankörlüğü, aklının ve dininin eksik olduğu yönündeki söylemler feministlerce acımasız ithamlara maruz kalmıştır.. Bu düşünürlere göre rivayetler ataerkil toplum yapısına göre yorumlanmış ve toplumdaki pratikler –söz gelimi kadının sosyal hayatta ikinci planda olması, siyasi herhangi bir yükümlülüğün tanınmaması vs.- bu yorumlara göre biçimlenmiştir. Aslında işaret ettiğimiz kadının aklının eksik olduğu yönündeki söylem yalnızca rivayetlerde yer almamaktadır. Kur’an’daki hukukî bir mesele olan kadının şahitliğine ilişkin bir ayet feministlere göre ataerkil toplum yapısının bir gereği olarak kadının aklının eksikliğine işaret edecek biçimde anlaşılmıştır. Buna göre ayette bir erkeğe karşın iki kadın şahidin olması ve biri unutursa diğerinin hatırlatacağı vurgusu ön plandadır.[1] Bir erkek şahitle birlikte iki kadın şahidin var oluşuna gelince müfessirlerin çoğunluğu bu hususun kadına atfettikleri birtakım fıtrî özelliklerle açıklamışlardır .Bu açıklamalar aslında İslam’ın kadınlara vermiş olduğu hakların çeşitli bahaneler üretilerek ellerinden alındığı fikrini taşımaktadır. Batı menşeli bu akımın savunucuları bu eksikliğin fıtri bir yönünün olmadığı, kadınların da erkekler kadar akıllı olabilecekleri görüşüne sahiptir. Ancak onların bu yorumlamalarından farklı bir yorum yapma imkânımız vardır. İnsanların algı düzeylerinde yaşadıkları ortamın ve edindikleri alışkanlıkların etkili olduğu açıktır. Ancak kadına verilmiş olan şefkat duygusunun -istisnalar kaideyi bozmaz- değişmeyeceği söylenebilir. Şunu da ifade etmek isterim ki: zekânın yüksek olması ile doğru kararlar alabilmenin doğru orantılı olmadığı açıktır. Bir kimse –bu elbette bir erkek de olabilir- yüksek bir zekâya sahip olsa da belirli bir durumda duygularının bir sonucu olarak yanlış kararlar alabilir. Sözgelimi bir suçlunun yargılandığı mahkemede şahit olarak bulunan birisi eğer cesur değilse yalancı şahitlik yapabilir veya susmayı tercih edebilir. Bu durum kuşkusuz adaletin aksamasına neden olacaktır. Kadının psikolojik yapısının genel olarak erkeklere kıyasla daha duygusal olduğu “gerçeği” dikkate alındığında bu ayetin daha iyi anlaşılacağı söylenebilir. Çünkü böylesi bir yorumla ayet kadınların akıl bakımından eksik olduğu şeklinde yorumlanmamaktadır. Aksine şahitlikte kadın-erkek eşitliğinin olmaması duygusal yapı ile izah edilmektedir

Nankörlük söylemine gelecek olursak geleneksel yorumu İbn Hacer’e ait hadis şerhlerinde bulmaktayız:[2] Ebu Said -radıyallahu anh- şöyle dedi: Bir kurban ya da ramazan bayramında Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yanımıza, namaz kılınacak musallaya çıktı. Kadınların yanına uğradı da: «Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz. Çünkü sizler bana cehennem ahalisinin çoğu olarak gösterildiniz.» buyurdu. Kadınlar: Yâ Rasûlallah, neden? diye sordular. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: «Çünkü siz çokça lânet eder ve kocalarınızın yaptığı iyiliğe karşı nankörlük edersiniz. Aklı ve dini eksik olup da, aklı başında adamların aklını çelen sizin gibisini görmedim» buyurdu. Kadınlar: Dinimizin ve aklımızın eksikliği nedir yâ Rasûlallah? dediler. «Kadının şahitliği, erkeğin şahitliğiinin yarısı değil midir?» Kadınlar: Evet, dediler. «İşte bu aklının eksikliğindendir. Hayız olduğu zaman da namaz kılmaz, oruç tutmaz değil mi?» buyurdu. Kadınlar: Evet, dediler. «İşte bu da dininin eksikliğindendir», cevabını verdi.Tabi ki bundan dolayı kadınlar kınanmaz ve hesaba çekilmezler. Çünkü bu yaratılışlarının aslındandır. Ancak Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- kadınlarla fitneye uğramaktan sakındırmak için uyarmıştır. Bundan dolayı azabı nankörlük ve diğer şeylere bağlamıştır. Yoksa onlardaki eksiklikten dolayı değildir. Çünkü onların seçme durumu yoktur. Hiçbir halde bu durumu başlarından def edemezler.[3]

Bu rivayetlerde ibadetler iman, günahlar ise küfür olarak açıklanmıştır. Ancak bu rivayetlerde yer alan küfür terimi dinden çıkma manasında kullanılmamıştır. Burada eşin nankörlüğü şu rivayetten dolayı özellikle zikredilmiştir. ( Bir kimseye birisine secde etmesini emretseydim kocasına etmesini emrederdim)[4] hadisidir. Buradan da anlaşıldığı üzere eşlerin birbirleri üzerinde çokça hakları vardır. Yapılan nankörlük fiilinin tüm kadınları cehennemlik durumuna düşürdüğü söylenemez. Çünkü böyle bir tehlike onları beklemektedir ve böyle olmamaları istenmiştir.

Kadınların yaratılış bakımından farklı olan özelliklerinden biri de hayızdır. Hayızın eksiklik olarak algılanmasına gelecek olursak bunu sadece bazı ibadetleri yerine getirememe hususunda değerlendirmek gerekmektedir. Geçmiş dönemlerde bu halde olan kadınlara iğrenilecek bir şeymiş gözüyle bakılmış ve bu hali geçinceye kadar tek başlarına kalmaları istenmiştir. Hâlbuki Âişe (R.a) annemizden mescitteki seccadesini kendisine getirivermesini rica eden de Peygamberimiz’dir.(S.A.V) Hatta annemiz, şaşkınlık dolu bir ifadeyle âdetli olduğunu söylemiş ama Hz. Peygamber (sav) isteğini tekrarlayınca mescide girerek seccadeyi almıştır.[5] Şu hâlde âdetli kadınların mescitlere girmeleri mutlak olarak men edilmiş değil, hem hanımların hissiyatı, hem de mescidin temizliği ve benzeri hususlar dikkate alınarak bu konuda sergilenen hassasiyetler karşımıza çıkmaktadır. Görülen bu farklılıklara rağmen önceden pek de bir değere sahip olmayan kadının değerini İslam yükseltmiştir. Örnek verecek olursak önceden miras hakkına sahip olmayan kadın ayetlerin ışığında hakkını alabilmiştir. [6]

Özet olarak söyleyecek olursak kadınların maruz kaldıkları bazı olumsuz durumlara dinin temel kaynaklarında geçen beyanları reddeder bir tutum sergileme yerine şerhleri daha dikkatli tahlil etmek daha isabetli olacaktır. Meselelere tarafsız yaklaşmak ve bunu gerçekleştirirken de mantıki açıklamalardan uzaklaşmamak gerekmektedir. Burada ele alınan hadislerde şüpheye düşülmeden sağlam araştırmalar yapılmalıdır. Yaptığım incelemeler neticesinde Hz. Peygamber (S.A.V) daima kadının eğitimini vurgulamış ve cemaate katılma dâhil olmak üzere kadının sosyal hayattaki konumuna dikkat çekmiştir. Allah, rahmetinin ve mağfiretinin çokluğunu bizlere haber vermiştir. Hadisler hakkında şüphe uyandırmak ve tenkidi taraflı bir yaklaşımla yapmak pek de sağlıklı görünmemektedir. Selam ve dua ile…"