Darbe Anayasasına Dokunulamıyor mu! YERLİ ANAYASA NE ZAMAN?

Türkiye, uzun bir zamandır cuntacıların çıkardığı darbe anayasası ile yönetiliyor. Ülkenin birçok sorununun çözülmemesinde başrol oynayan cunta anayasası, defalarca gündeme gelmesine ve halkın değişim iradesine rağmen bir türlü değiştirilmedi. Türkiye’nin bu ayıptan vakit kaybetmeden kurtulması gerektiğini belirten STK ve siyasi parti temsilcileri, toplumu kucaklayan kapsayıcı yeni bir anayasanın yapılması için harekete geçilmesi çağrısında bulundu.

Ekleme: 19.06.2022 06:57:50 / Güncelleme: 19.06.2022 06:58:01 / manşetler
Destek için 

Mehmet Erkan Yavuz-DOĞRUHABER

Türkiye’de yürürlükte olan 1982 darbe anayasası aradan geçen 40 yıla rağmen iktidarlar tarafından değiştirilmedi. Halkın büyük bir beklenti içinde olduğu, siyasilerin de defaatle değişim sözü verdiği yerli anayasa sık sık gündeme gelse de pratikte bir karşılığı olmadı. 2022’lerin Türkiye’sinde 1982 darbe anayasasının yürürlükte olması, ülke için büyük bir ayıp olarak ortada duruyor.

Konuyu gazetemize değerlendiren HÜDA PAR Genel İdare Kurulu Üyesi Avukat Serkan Ramanlı ile MAZLUMDER Genel Başkanı Avukat Kaya Kartal, ülkedeki sorunların ana kaynağı olan darbe anayasasından derhal kurtulması için yetkilileri harekete geçmeleri için göreve davet etti.

“ÜLKEDEKİ SORUNLARIN TAMAMININ KAYNAĞI MEVCUT DARBE ANAYASASIDIR”

Yeni anayasanın Türkiye için birinci gündem maddesi olduğunu belirten HÜDA PAR Genel İdare Kurulu Üyesi Avukat Serkan Ramanlı, “Yeni anayasa, esaslı ve başlı başına acil bir gündemdir. Zira bugün duran gündeme dair sorunların neredeyse tamamının kaynağı mevcut anayasadır. Bu anayasa değişmeden toplum olarak biz bu sorunları mütemadiyen konuşmaya, gündemleştirmeye ve kısmen de pansuman tedaviler önermeye devam edeceğiz. Anayasanın değişmesi lazım. Evet, herkesin kendine göre bir anayasa tahayyülü var.

Geçmişte yeni bir anayasa yapma gündemiyle meclisteki partiler, meclis dışındaki partiler, sivil toplum örgütleri, hatta kanaat önderlerine varan geniş bir çerçevede görüşler alınmıştı. O zaman da bir seviye yakalanmıştı. Hatta hatırlarsınız, 60 civarında madde üzerinde uzlaşma sağlanmıştı. Ama o zamanlar ya hep ya hiç mantığıyla hareket edildiğinden uzlaşılan maddeler üzerinde dahi bir irade oluşmadı, oluşturulmadı.” şeklinde konuştu.

“YENİ ANAYASA KONUSUNDA HERKES İÇİN SAMİMİYET ŞART”

Siyasi parti ve STK’ların yeni anayasa için samimi olması gerektiğine vurgu yapan Ramanlı, “Yeni anayasa için önce toplumsal bir mutabakatın sağlanması lazım dedik ama görünen o ki bir şey daha eklememiz gerekiyor o da mutabakattan önce de herkes için samimiyet şart. Bu konuda herkes samimi olmak zorundadır. Eğer darbe ürünü olan 1982 Anayasası’nın değiştirilmesi isteniyorsa, bu topluma yeni, yerli ve adil bir anayasa yaraşır deniyorsa o halde öncelikle samimi olmak gerekir. “-mış gibi” yapmak doğru değil. Sırf gündem değiştirmek için veya iktidar için dezavantajlı görünen gündemleri unutturmak için yeni anayasa konusu gündeme gelmemeli.” diye konuştu.

“TÜRKİYE’DE DARBE ANAYASALARI YÜRÜRLÜKTE”

Türkiye’de yürürlükte olan iki anayasanın da cunta anayasası olduğunu dile getiren MAZLUMDER Genel Başkanı Avukat Kaya Kartal, "Türkiye tecrübeleri açısından bakıldığında son iki anayasanın (1960-1982) darbe anayasaları olduğunu biliyoruz. Burada bir konsensüs (genel görüş, uzlaşma) arama ihtiyacı olmadı. Zaten darbeci iradenin ortaya koyduğu bir devlet ve toplum anlayışı vardı. Buna göre hukukçulara bir perspektif (bakış açısı) çizildi ve onlar da yazdılar. O hukukçuların önüne başka bir perspektif konulsaydı ona dair de bir anayasa yapılabilirdi. Veya bugün ABD anayasaları ya da İngiltere ile ilgili anayasa tartışmaları gündeme gelen maddeler değil de daha kısa ama devletin şeklini ve kurumlar arası irtibatı belirleyen ilkesel bir metin gündeme gelebilirdi. Bunların hepsi teknik olarak mümkündür. Ancak dediğim gibi öncelikle nasıl bir devlet hayalimiz var? Toplum ve devlet ilişkileri nasıl olacak? Buna dair bir karar vermek gerekir. Bu kararı vermeden anayasa tartışması yapmanın anlamsız olduğunu düşünüyorum." dedi.

 “BU ANAYASA HÂLÂ DARBE VE DARBECİLERİN MANTALİTESİNİ TAŞIYOR”

Yapılacak anayasanın muhakkak belli denge, denetleme noktasında ilkeleri barındırması gerektiğini kaydeden Kartal, sözlerine şöyle devam etti: "Maalesef bugüne kadar yapılan tartışmalarda bunlardan ziyade mevcut anayasa metni esas alınarak buna yönelik bir takım yama nitelikli çalışmalarla bugüne kadar geldik. Bugün bu meselenin yeniden gündeme gelmesinin nedeni yapılan değişikliklerin yeterli olmayışımdandır. Darbe anayasası dediğimiz bir yasa hâlâ yürürlüktedir. Her ne kadar dönemsel olarak çok sayıda değişiklik yapılsa da bu anayasa hâlâ darbe ve darbecilerin mantalitesini (düşüncesini) taşıyor. Onların arzuladığı devlet modelini hâlâ ayakta tutuyor. Bu da çoğunlukla toplumun aleyhine, birtakım kendilerini elit gören veya Kemalist diyebileceğimiz ve bugüne dair söyleyecekleri bir şeyleri kalmamış, çağdışı bir grubun arzularını esas alan bir metin olarak önümüzde duruyor. Her ne kadar değişiklik yapılırsa yapılsın temel soruna dair bir çözüm içermediğinden değiştirilemez maddelerin başlangıç kısmında olması bu anlamdaki düşünceyi ortaya koyuyor. Bu değiştirilemediği için ne yapılırsa yapılsın aslında ortada bir değişiklik olmuyor."  

“İSLAMİ TALEPLER DİKKATE ALINMALI”

Yeni anayasada toplumun taleplerinin karşılanması noktasında dikkat edilmesi gereken hususları sıralayan Kartal, “Özellikle 1960 ve 1982 anayasasında kasten göz ardı edildiğini düşünüyoruz. Zaten temel dayanak laik bir devlet anlayışı üzerinden yürüyor. Böyle olunca da görmezden gelinen çok büyük bir kitle oluyor. Bu insanların çeşitli talepleri var. Eğitime dair talepleri var ama laik devlet ilkesi üzerinden bu talepler otomatikman göz ardır ediliyor. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile birlikte bu taleplerin tamamına ket vurulmuş durumdadır. Neticede bir de bu insanların inançlarından kaynaklanan yargı tasavvurları ve talepleri var. Kendi hukuklarına göre yargılanmak istiyorlar. Ancak buna da müdahale eden bir sistem var. Artık dünyada dahi Müslümanlar kendi özel hukukları söz konusu olduğunda kendi hukuklarını batılı devletlerde icra edebilirken Türkiye'de çok katı bir şekilde Fransız tipi katı laik anlayışın dayanağıyla kesinlikle konuşulamaz, tartışılamaz hususlar gibi algılanıyor. Hâlbuki çok basit bir perspektif (bakış açısı) değişikliği ile ilgili bir şeydir. Miras Hukuku, Aile Hukuku, hatta alacak-verecek ilişkilerinde taraflar kendi hukuklarını seçmek istiyorlarsa seçebilirler. Buna dair aslında modern hukuk içerisinde gelişmiş yöntemler var. Tahkim dediğimiz yöntemi seçerek insanlar istediği hukuku uyuşmazlıklarında uygulayabilirler. Ancak bu da ayrı bir bilinç gerektiren bir konudur. Bunun dışında insanlar tabi olmak istedikleri hukuku seçmek istiyorlarsa devletin aslında burada söyleyeceği sözünün olmaması gerekiyor. Bu talepler artık göz ardı edilmemelidir. Onun için insanların sosyal hayata dair Müslümanca talepleri ya da İslam'a dair taleplerinin de dikkate alındığı ve en azından bu anlamda artık seçme hakkının olduğu bir anayasa gündeme gelmelidir. MAZLUMDER olarak daha önce bu meseleler gündem edildiğinde çeşitli taslaklar sunduk. Yaptığımız birçok açıklamada da zaten anayasa kaynaklı sorunlara değinmeye çalıştık. Yine bizden bu konuda bir talep olursa tekrardan eski çalışmaları güncellenerek yeni metinler sunabiliriz.”  ifadelerini kullandı.