İLKHA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Midyat ilçe Müftüsü Ergün Bulunmaz, toplumu ayakta tutan bazı kavramların dejenere olduğunu, bu konuda toplumun ve neslin geleceğini ihya ve inşa etmek adına Müslümanlar olarak öze dönüş hareketi içinde olmamız gerektiği hatırlatmasında bulundu.
“Sıla-i rahim bağını koparan Allah ile bağını koparmıştır”
Sıla-i rahimin kelime ve uhrevi anlamlarını açıklayan Müftü Bulunmaz, “Sıla kelimesi bağ/bağ kurmak anlamlarına gelirken, rahim kelimesi ise Allah’ın (celle celalühü) isimlerinden birisidir. Rahman isminden mecazi olarak sıla-i rahim olarak kullanılır. Bu hususu bir hadis-i kutside, Allah-ü Teala, Efendimiz’in (sallallahü aleyhi vesellem) diliyle bizlere şöyle buyurmaktadır: “Ben Rahman’ım, akraba bağının ismi ise rahimdir. Kim bu bağa riayet ederse, bu bağı kontrol eder ve sağlam tutmaya gayret ederse benimle ilişkisini sağlam tutmuş olur. Kim de bu bağı koparırsa, bu bağa gerekli olan ihtimamı göstermezse benimle olan bağı kopmuştur. Çünkü ben o rahim kelimesi, o kelimeyi kendi ismimden türettim” diye buyurmaktadır.” dedi
“Sıla-i rahim üç sınıfı kapsamaktadır”
Sıla-i rahim kapsamına üç akraba sınıfının girdiğini belirten Bulunmaz, “Sıla-i rahim, kimleri kapsamaktadır. Kitaplarımıza baktığımızda burada üç sınıfı görüyoruz. Birincisi “kurbiyet” yani akraba bağı olan kişileri kapsamaktadır. Bir diğeri, “sıhhiyet”, yani evlilik sonucunda ortaya çıkan akraba bağlarını içermektedir. Bir diğeri ise İslam dininde süt bağı ile yani “radâ” olarak ifade edilir ki, süt akrabalığından meydana gelen bağ da sıla-i rahim bağı içerisinde değerlendirilir. Bunlar sıla-i rahim kapsamında riayet etmemiz gereken akrabalarımızdır.”
“Aile bağları, hazzın ve hızın esiri olduğumuz 21.yüzyılda çokça dejenere oldu”
Akrabalık bağlarının her zaman ve şartta gözetilmesi gerektiğini ifade eden Bulunmaz, “Sevinçlerimiz paylaştıkça çoğalır hüzünlerimiz paylaştıkça azalır. Biz, Hazreti Âdem’in nesli ve çocuklarıyız. Bu dünya üzerinde hiçbir kurum ve müessese yokken, Allah, atamız Hazreti Âdem (aleyhi selam) ve annemiz Havva validemizden “aile” müessesesini teşekkül ettirmiş ve dünya süreci bu şekilde başlamıştır. Aile bağları günümüze gelinceye kadar çok sağlam ve sağlıklı bir şekilde işlerken, ne yazık ki 21.yüzyılda hazzın ve hızın esiri olduğumuz bu çağda çokça dejenere oldu. Aile bağları içerisine bizim, sadaka verirken dahi, Efendimiz’in buyurduğu fakir bir kişiye verilen sadakanın bir ecri varken, akrabalarınızdan fakir bir kişiye vermiş olduğunuz sadakanın iki ecri vardır.. Biz bu ahlak ve bu örf üzere yetişmiş bir nesil olarak, bugün akraba bağlarına riayet etmemiz gerekir. Düğünlerimizde, taziyelerimizde, asker uğurlarken, bir kardeşimizin veya bir akrabamızın kızı evlenirken onun çeyizinin dizilmesinde, herhangi bir hususta tarlasında çalışana yardım ederek veya çocuğunu okula gönderecek bir kardeşimizin çocuğunu kendimizin çocuğu gibi elinden tutarak okula götürmemiz gereken bu bağlar içerisinde, ne yazık ki kendimizi bu bağların dışına ittik ve bugün bu bağlamın dışına çıkarak bu manayı da bu anlamda dejenere etmiş olduk.” ifadelerini kullandı.
“Toplumumuzun sağlıklı bir şekilde ilerlemesini istiyorsak aile bağlarını tekrar kuvvetlendirmek zorundayız”
Sağlıklı ve sağlam bir şekilde aile bağlarına sahip olan milletlerin varlıklarını sürdürdüğüne dikkati çeken Bulunmaz, “Tarihimize baktığımızda, her zaman şunu görürüz. Çok sağlıklı bir aile yapısı çok sağlıklı bir toplum ve bu toplumu inşa eden insanların sağlıklı oluşundan dolayı, ecdadımızın ta Viyana'ya kadar ulaşan bir İslam ve insan anlayışını görüyoruz. Eğer toplumların yaşamasını, yaşatılmasını ve sağlıklı bir şekilde ilerlemesini istiyorsak; bugün aile bağlarını tekrar kuvvetlendirmek, bu aile bağlarından kaynaklanan kuvvetin topluma yansıması, topluma yansımasının da, milletimize, ülkemize diyar-ı İslam’a yansımasını göreceğiz. Bunu çokça müşahede ediyoruz. Ecdadımızın Viyana kapılarına kadar gitmiş olduğu insanlık ve İslam’ı götürdüğü bu ecdadın torunları olan bizler halen bunun farkında değiliz. Bizler sağlıklı bir toplum inşa edemediğimiz müddetçe geleceğimize de çok sağlıklı bakamayız. Bu sebeple, her bir Müslüman'a her bir kardeşimize sıla-i rahim noktasında, keza aile bağlarını koruma noktasında, evlatlarımızı İslam’ın emretmiş olduğu şekilde yetiştirme noktasında gayret içerisinde olmamız gerekmektedir.” diye konuştu.
“Akraba ilişkilerini koparan kimseler cennete giremeyecektir”
Peki, akrabalık bağlarını koparan kimselerin durumu ne olacaktır? diyen Müftü Bulunmaz sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Akrabalık ilişkilerini koparan bir insanın eğer, ne kadar zengin olursa olsun, ne kadar makam ve mevki sahibi olursa olsun cenazesine dahi omuz atacak olan kişiler akrabalarıdır. Şunu hiçbir zaman unutmayalım, sağlıklı bir toplum ve sağlıklı bireylerin yetişeceği yuvalar ailelerdir akrabalardır. Bizler, ne yazık ki o bayram sabahlarında; o cıvıl cıvıl, bütün aile bireylerinin dedesinden babasına, torununa varıncaya kadar herkesin bir araya geldiği bayram sofralarını dahi özler olduk. Bu hususlara eğer riayet etmezsek, geleneklerimiz, göreneklerimiz ananelerimiz, çocuklarımıza, çocuklarımızdan da torunlarımıza tevarüs etmeyecek ve bu toplum gittikçe dejenere olacak ve globalleşen bu dünya bizleri de çemberine alacak ve yutacaktır. Bu hususa öncelikle çok dikkat etmemiz gerekir. Bu husus sadece dünyevi boyutudur. Peki, uhrevi boyutuna bakarsak, bu işin sonucu bizleri nereye götürür. Efendimiz, bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Akraba ilişkilerini koparan kimseler cennete giremeyecektir”. Bu sebeple, en fazla riayet ve dikkat etmemiz gereken bağlar arasında sıla-i rahim bağı vardır. Bu hususa oldukça riayet etmeliyiz ve bu husustaki Efendimiz’in tehdidini dikkate almalıyız ve bu husustaki bağlarımızı daha çok kuvvetlendirmek ve İslam'ın emirlerini yerine getirme gayreti içerisinde olmalıyız.”
“İnsanlar aynı evin içerisinde aynı sofrada buluşamıyorlarsa bu ciddi bir tehlikedir”
Teknolojinin aileleri dağıtmaya mahal verecek şekilde kullanılmaması gerektiği uyarısında bulunan bulunmaz, “Şimdi dünya globalleşti küçücük bir telefonun dokunuşuyla sizler, çok uzaklardaki kişilerle rahatlıkla görüşebiliyorsunuz. Ancak ve ancak! Bizim kaçırdığımız noktalar arasında şuralar var; insanlar aynı evin içerisinde yaşadıkları halde, aynı sofrada buluşamıyorlarsa bu ciddi bir tehlikedir. Mesela bir aileye bakıyorsunuz. Çocuk ayrı bir odada, baba ayrı bir odada, anne ise mutfakta. Sizce bu aile yapısı bizi geleceğe taşıyabilir mi? Asla ve asla taşıyamaz. Biz Müslümanlar, biz İslam diyarında yaşayan insanlar da buna riayet etmek zorundayız. Elbette ki bugün teknolojiden tam manasıyla kendimizi soyutlayamayız. Eğer böyle bir düşünce olursa bu bir hezeyandır. Asla böyle bir düşüncemiz olamaz. Ama var olan bu müesseseleri, var olan bu teknolojiyi lehimize kullanmayı becerebilirsek çok daha ilerleyeceğiz. Eğer bizler bunu başaramazsak yakında çocuk yetiştirme yurtlarının ziyadesiyle arttığını, darülacezelerin, ihtiyar bakımevlerinin gittikçe arttığını göreceğiz ve zaten günümüzde de görmekteyiz. Ne yazık ki şunu üzülerek ifade etmek istiyorum ki, bir babanın veya annenin 10-15 çocuğuna baktığı bir dönemde, 15 çocuğun bir ana babasına bakamadığı, bakmadığı bir dönem içerisine girdik. Onların ellerini ayaklarını yıkayacak olan, bütün ihtiyaçlarını giderecek olan kişiler bizleriz. Bu hususlara biz eğer dikkat etmezsek, git gide aile yapılarımız çatlamaya, çatırdamaya ve parçalanmaya bölünmeye başlayacaktır. Bu da bizim gücümüzü ve kuvvetimizi ortadan kaldıracak ve zaten dünya üzerindeki siyonistlerin/yahudilerin planlamış olduğu, böl- parçala -yut planının bir parçası içerisinde gerçekleşecektir. Bu hususa çok dikkat etmemiz gerekir.” dedi.
“Aslımıza rücu ederek, Kur’an ve sünnet ışığında bu çıkmaz sokaktan çıkabiliriz”
Efendimiz'in aile yaşantısını ve siyerini doğru bir şekilde okuyup ve tatbik etmeden işlerin yoluna girmeyeceğini ifade eden Müftü Bulunmaz son olarak şu ifadeleri kullandı:
“Bir gün her şey aslına rücu edecektir. Nasıl ki eşyanın tabiatını aslında döndürmeye çalışıyorsak, GDO’lu ürünlerin kullanımını yasaklayıp asıl tohumlara rücu ettiriyor isek, aile yapılarımızı da kurtarmak için her zaman aslımıza rücu edeceğiz. Peki, aslımız nedir? Bizim aslımız Allah ve Resulünün buyruklarıdır. Kur'an ve sünnet ışığında bir aile yapısı ortaya koyamadığımız müddetçe, Kur’an-ı kerimin emrettiği şekilde bir aile yapısını, siyer- i nebiyi biz anlayamasak. Efendimiz’ in aile yapısını inceleyemiyorsak, eşleri ile olan münasebetini, çocukları ile ilgili olan sevgi ve muhabbetinin olduğu o dönemler gibi yaşayamazsak biz çıkmaz bir sokağa giriyoruz. Karşımızda bir duvar var. Her zaman o duvarı aşma gibi bir şansa sahip değiliz. Bu sebeple geri adım atarak aslımıza rücu etmediğimiz müddetçe bu dejenerasyon ve deforme devam edecektir. Yüce Rabbim hepimizi muhafaza eylesin, toplumumuzu muhafaza eylesin. Bu ümmetin, İslam âleminin ülkemize ve Müslümanlara ihtiyacı var. Bu noktada aslımıza rücu ederek kendimizi daha iyi daha güzel bir şekle getirmek durumundayız.” (İLKHA)