Peygamber Efendimiz (a.s.m) bir keresinde minbere çıkarken, her adımda "âmin" dedi: Bir adım çıktı, "âmin..."; bir adım daha çıktı, "âmin..."; bir adım daha çıktı, "âmin..."
Hutbesi bittikten sonra: "Yâ Rasûlallah! Minbere çıktığınız zaman 'âmin' dediniz, her adımınızda bunu neden söylediniz?" diyerek sebebini sordular.
Buyurdu ki: "Cebrail (a.s.) üç dua etti, ben de onlara amin dedim.
- BİRİNCİSİ: Cebrail (a.s.): 'Annesine, babasına veya sadece onlardan birine ulaşmış bir evlat, (onlara güzel hizmet edip, onların hayır duasını alıp) cenneti kazanamadıysa, ona yazıklar olsun/burnu yerde sürtünsün!' dedi, ben de amin dedim.”
(Demek ki insanın bir evlat olarak, anne babasının rızasını kazanması, onların elini öpmesi, gönlünü alması, hizmet eylemesi, böylece cenneti kazanması gerekiyor. Ve bu yoldan cenneti kazanmak çok da kolaydır. Buna rağmen bunu başaramayana, anne babasının rızasını almadığı için cennete giremeyene yazıklar olsun ve olacaktır.)
- İKİNCİSİ: "Cebrail (as): 'Sen peygamber olarak bir insanın yanında anıldığın zaman, sana salat-ü selâm getirmezse; ona yazıklar olsun!.. Onun burnu yere sürünsün!' dedi. Ben de ona amin dedim."
“Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere hep salat (rahmet ve sena) ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin ve tam bir içtenlikle selâm verin.”(Ahzab, 33/56) mealindeki ayet de salavat-ı şerifenin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Allah’ın bu açık teşvik ve davetine rağmen, yanında ismi anıldığı halde Peygamber Efendimize (asm) salavat getirerek kısa yoldan büyük sevaplar kazanmayı düşünmeyen kimse, herhalde “yazıklar olsun”u çoktan hakketmiştir.)
- “ÜÇÜNCÜSÜ: "Cebrail (as): 'Ramazana eriştiği halde bir insan, buna Ramazanın feyzinden, bereketinden istifade edememiş, Ramazan gelmiş geçmiş de hâlâ Allah'ın mağfiret ettiği bir kul olamamışsa, Allah'ın affını, mağfiretini kazanamamışsa; yazıklar olsun o kula!.. Burnu yerde sürtsün!' diye dua etti. Ben de ona amin dedim.” (bk. Buharî, el-edebu’l-müfred- 1419/1998, Riyad- 1/338; Taberanî-evsat- h. no: 8994; Bezzar, h. no: 1405; Mecmau’z-zevaid, 10/164)
Sorularla İslamiyet