Mültecilerin geri gönderilmesi tartışmalarıyla ilgili STK'lardan ortak basın açıklaması

Mültecilerin ülkelerine dönmelerine yönelik artan siyasi söylemler ve bazı kesimlerce sürdürülen ırkçı yaklaşımlara ilişkin ortak basın açıklaması düzenleyen STK'lar, güven ortamı oluşmadan geri gönderilmelerinin doğru olmayacağını vurguladılar.

Ekleme: 28.04.2022 15:55:11 / Güncelleme: 28.04.2022 15:55:11 / Güncel / İstanbul Haberleri
Destek için  Haberin Videosunu İzle

"Geri Gönderme Tartışmaları Gölgesinde Mültecilik" başlığıyla İHH Genel Merkezi Kudüs Toplantı Salonu’nda gerçekleşen basın toplantısına, İHH, Özgür-Der, MAZLUMDER, Mülteci Dernekleri Federasyonu ve Uluslararası Mülteci Hakları Derneği destek verdi.

Türkiye'de özellikle siyasilerin ve medyanın kullandığı dil, haber yapış şekilleri maalesef mültecilere alanda, sokaklarda, caddelerde şiddet olarak, linç olarak, taciz ve tecavüz olarak döndüğünü söyleyen MAZLUMDER Genel Başkanı Kaya Kartal, "Bu anlamda tüm siyasilerin hassasiyet göstermeleri gerektiğini her fırsatta dile getiriyoruz. Yine sosyal medyada yapılan manipülasyonlar, yalan ve çarpıtma haberlerin gerek yaygın medya gerekse de siyasiler tarafından hemen satın alınıp kullanılma çabaları sırf siyasi amaçlar uğruna, 3-5 oy uğruna bu çabaların sürekli güncellenmesi maalesef alanda linçe ve katliamlara sebep olabiliyor. Allah korusun daha büyük skandalların önü açık. Büyüyen bir dalga var. Bu dalganın önüne geçmek adına herkesin üzerine düşen sorumluluklar var. Bu suçlar gerçekleştikten sonra kimse kendisini aklayamaz." dedi.

Bu ülkede Suriyeli sorunundan çok daha ırkçılık sorunu olduğunu vurgulayan Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, "Irkçılık bugün başlayan bir sorun değildir. Bu ülkede on yıllar boyunca resmi ideolojinin de beslediği şekilde ırkçılık sorunu var. İnsanların bir kısmı, kendisini bu ülkenin sahibi zanneden, rejimini savunucusu konumunda olan belli kesimler kendilerine benzemeyenlere karşı yıllarca düşmanlı beslediler ve hala da beslemeye devam ediyorlar. Bu ülkede İslami inancından dolayı insanların nasıl tasfiye dilmeye, yok edilmeye çalışıldığını 28 Şubat sürecinde gördük. Kürt kimliğine dönük olarak da aynı çevrelerin geçmişte nasıl büyük düşmanlık yaptıklarını da gördük." diye konuştu.

Onurlu ve gönüllü bir geri dönüşün çok önemli olduğunu, bunun alt yapısını oluşturmak için Türkiye'ye de görev düştüğünü kaydeden IHH Mütevelli Heyeti Osman Atalay, sahip olduğu varlıkların büyük çoğunluğunu kaybeden Suriyeli mültecilerin kaybettiklerinin geri verilerek ülkelerine dönmelerinin sağlanmasının daha doğru olacağını ifade etti.

Mülteci Dernekleri Federasyonu Başkanı Uğur Yıldırım ise şöyle konuştu:

Onurlu bir geri dönüşten bahsediyoruz ama Suriye kısmında kalan ve muhalif bölümde olan, güvenli bölge içinde olan Suriyeliler ne kadar onurlu bir hayat yaşıyor? Sorusunu çözümlemeden onurlu bir geri dönüşten bahsedemeyeceğimizi buradan tekrarlamak istiyorum. Eğer bunu bu şekilde kabul etmezsek Suriyeliler ilk geldiğinde misafir kavramı, misafirliğin geçiciliği üzerinden bugün 'madem misafirler hala niye gitmiyorlar?' tezi ile karşılaştığımız gibi bugün orada yapılan briket evleri, sosyal yardım çalışmalarını 'orada geri dönüşleri için her türlü şartlar hazırlanıyor' şeklinde algılamak, Türkiye'deki ırkçı söylemi ve bunu destekleyen söylemle beraber mülteci kardeşlerimize karşı bir baskı uygulamış oluruz.

STK'lar adına basın açıklamasını okuyan Uluslararası Mülteci Hakları Derneği Başkanı Av. Abdullah Resul Demir, mültecilerin uyum ve entegrasyon süreci konuşulması gerekirken geri gönderilmelerinin gündeme getirilmesi meselesinin üzücü olduğunu söyledi.

"Bir gün herkesin mülteci olabileceği unutulmamalıdır"

Son günlerde ülkemizde yaşayan sığınmacıların kimileri tarafından oy kaygısıyla siyasi bir malzeme olarak görüldüğüne şahit olduklarını ancak mülteci ve sığınmacı meselesinin siyasi değil insani bir mesele olduğunu belirten Demir, "Ülkemize sığınmış farklı milletlerden insanların rencide edilerek siyasi tartışmalarda araçsallaştırılması tarihi birikimimizle ve medeniyet mirasımızla bağdaşmamaktadır. Türkiye farklı ülkelerden kültürlerin bir arada yaşadığı bir merkez ülkedir. Sığınmacı ya da mülteci olmak bir tercih değildir, bir gün herkesin bu duruma düşebileceği unutulmamalıdır. 2011 yılında tüm Arap coğrafyasında ve özellikle sınır komşumuz Suriye’de meydana gelen olaylar nedeniyle Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan ve sayıları 4 milyonu geçen sığınmacılarla 10 yılı aşkın bir süredir yan yana yaşıyoruz. Günde 130 bin sığınmacının ülkemize geldiği, insanların çadırlarda barınmak zorunda kaldığı, çocukların okula gidemediği zorlu günleri geride bıraktık. Artık düşük ücretle de olsa çalışan, evine ekmeğini götüren, kirasını ödeyen, çocukları bizim okullarımızda eğitim görüp anadili gibi Türkçe konuşan kardeşlerimizle birlikte yaşıyoruz." dedi.

"Mültecilerin ülkemiz için bir külfet değil rahmet vesilesi olduğuna inanıyoruz"

Demir, "Bugün ülkemizde, sanayinin, üretim için vazgeçilmez gördüğü iş gücünde belirli bir payı olan, küçük esnafı canlandıran, tarım sektöründe çalışan, kültür ve sanat mozaiğimizi renklendiren birçok etnik kökenden insanla ülkemizde bir arada yaşamaktayız. Hâlihazırda Türkiye’de vergisini veren 16 binin üzerinde Suriye uyruklu şirket var. Ayrıca bir milyon Suriyeli tüm zorlu koşullara rağmen Türkiye’deki iş gücüne katkı sağlıyor. Öyle ki araştırmalara göre Suriyeli uyruklu işçilerin yüzde 92’si günde 8 saatten fazla çalışıyor. Yüzde 75’i ise asgari ücretten daha az maaş alıyor. Her insan, sadece insan olması sebebiyle onurlu bir yaşamı ve saygı görmeyi hak eder. Kaldı ki, her ne sebeple olursa olsun Türkiye’ye iltica etmek zorunda kalan her bir insanın güzel ülkemiz için bir külfet değil rahmet vesilesi olduğuna inanıyoruz." diye konuştu.

"İdlib'te birçoğu çadır kentlerde yaşayan 4,5 milyondan fazla kişi hayata tutunmaya çalışıyor"

Ramazan Bayramı'nın yaklaşmasıyla Suriyelilerin bayram ziyaretleri özelinde geri gönderilmelerine ilişkin bir tartışma başlatıldığını söyleyen Demir, "Münferit bazı olaylar nedeniyle bütün sığınmacı ve mülteciler hakkında olumsuz bir algının oluşturulması Türkiye’ye vakit kaybettirmektedir. Maalesef sığınmacı ve mültecilere ilişkin algılar bilinçli olarak çarpıtılmaktadır. Örneğin iç savaş öncesi İdlib’in nüfusu 350 bin civarındayken, bugün İdlib'te birçoğu çadır kentlerde yaşayan 4,5 milyondan fazla kişi hayata tutunmaya çalışıyor. Sadece Atme Çadır Kampı'nda 1,5 milyon insan hâlihazırda çadırlarda yaşıyor. Bu gerçeklikler göz önüne alındığında, yapılan briket evler mevcut popülasyonun bu bölgede tutunması için önemli bir adım olarak görülmekle birlikte, eğer geri dönüşü konuşacaksak sahadaki durum hep birlikte daha çok iş yapmamız gerektiğini işaret ediyor." şeklinde konuştu.

"İnsan onuruna yakışır bir geri dönüşü destekliyoruz"

Türkiye’de ve Avrupa’da gerçekleştirilen birçok saha mülakatı ile Suriyelilerin ülkelerine geri dönmek istedikleri fakat mevcut güvenlik riski nedeniyle bunun mümkün olmadığının vurgulandığını hatırlatan Demir, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

Anketlere göre Suriyelilerin yüzde 86’sı geri dönüş için demokratik seçimle gelen bir başkan olmasını söylerken yüzde 81’i Suriye’nin yeniden inşasına katkıda bulunabilmesi gerektiğini ifade ediyor. Maalesef yabancılar tüm dünyada azınlık partiler ve kişiler tarafından seçim öncesi siyasi stratejinin merkezi haline getirilerek popülist bir dille oy toplama aracı olarak görülüyor. Türkiye’de ise siyaset gayriinsani söylemlerle ve dayanaksız şüphelere ve tedirginliğe neden oluyor. Tüm bu yanlış haberlerin bilinçli bir dezenformasyonun ürünü olduğunu düşünmekteyiz. Nitekim başta Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerine yerleşmiş olan Türk vatandaşlarının zaman zaman maruz kaldıkları ırkçı muamelelerin benzerlerinin Türkiye'deki sığınmacılara ve mültecilere karşı yapılmasını asla doğru bulmuyoruz.

Suriyelilerin geri dönüşü ile ilgili insan onuruna yakışır her söylemi ve insan onuruna yakışır şekilde uygulanacak her geri dönüş projesini destekliyoruz. Ancak geri dönüş sürecinin bir tehcire dönüştürülmemesi gerekliliğini de vurguluyoruz. Suriyelilerin ülkelerine insan onuruna yakışır bir şekilde geri dönüşünün mümkün olabilmesi için başta Birleşmiş Milletler, Türkiye ve Suriye olmak üzere devletlerin, uluslararası toplumun ve sivil toplum kuruluşlarının üzerine büyük sorumluluk düşmektedir. Bunun için, rejimin insan haklarının yaşatıldığı bir sisteme evirilmesi, güvenlik sorunlarının çözülmesi, güvenli bölge olarak ilan edilen yerlerin statüsünün netleştirilmesi gerekmektedir. Başta can güvenliği olmak üzere, iş imkânları, eğitim, sağlık, adalet, altyapı gibi konular belli bir insani standarda kavuşturulmalı, onurlu bir geri dönüşü sağlayan unsurlar birlikte güçlendirilmelidir. Aksi takdirde dile getirilen her türlü geri dönüş söylemi hamasi kalacak ve yalnızca yaşanan mağduriyetleri arttıracaktır.

Bu arada dört gün sonra kutlanacak olan Ramazan bayramı sebebiyle Suriye’ye geçişlerin yasaklanması kesinlikle doğru bir karar değildir. Zira bayramda Suriye'ye giden insanlar yalnızca güvenli bölge olarak tabir edilen yerlerde ve İdlib'te yaşayan akrabalarını ve bu bölgelerde bulunan hayatını kaybetmiş yakınlarının kabirlerini ziyaret edebilmektedirler. Ayrıca bu ziyaretleri bölgede yaşayan tanıdıklarına yardım ulaştırabilmek için bir fırsat olarak görmektedirler. Bu bağlamda, 'bayramda gidebiliyorlarsa sürekli de orada kalabilirler' düşüncesi ile ülkemizdeki milyonlarca Suriyeli sığınmacının güvenli bölgede yaşayabileceğini düşünmenin de gerçekçi bir bakış açısı olmadığını vurguluyoruz. Zira bölgenin yapısı mevcut nüfusu bile kaldıramazken, milyonlarca insanın daha bölgeye alınmasının daha büyük bir kaosa neden olacağı oldukça açıktır.

"Ukrayna krizinde gösterilen tutum Suriye için de gösterilmeli"

Türkiye sınırının hemen diğer tarafına geçmenin geri dönüş olmadığını vurgulayan Demir, son olarak şunları kaydetti:

"Bugün sığınmacı konumundaki Suriyelilerin birçoğu Şam, Lazkiye, Halep gibi Esad rejiminin kontrolündeki bölgelerden kaçmak zorunda kalmışlardır. Bu kişiler ancak kendi bölgelerine döndükleri takdirde gerçek bir geri dönüşten söz edilebilir. Şam Rejimi ülkenin normalleşmesi adına adımlar atmalı, Birleşmiş Milletler ve diğer ülkeler bu adımları kontrol edip garantör olmalıdır. Günümüzde Ukrayna krizinde gösterilen tutum Suriye için de gösterilmeli, Ukrayna’ya yönelik işgal girişimi sebebiyle Rusya’ya uygulanan yaptırımlara benzer ciddi, caydırıcı ve kapsayıcı yaptırımlar uygulanarak çözüme yönelik çalışılmalıdır. Uluslararası arenada yaptırım gücü bulunan devletler ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere tüm ulusal ve uluslararası kuruluşlar bu konuda tüm ulusal ve uluslararası hukuki yolları, diplomatik kanalları ve ekonomik yaptırım metotlarını kullanarak Suriyelilerin insan onuruna yakışır şekilde ülkelerine ve şehirlerine can ve mal güvenliklerinden endişe duymadan dönüşlerini sağlamalıdır." (İLKHA)

Haberin Videosunu İzle
İlgili Videolar İlgili Galeriler