İslam'ı kabul eden binlerce Afrikalı, putlarını "tekbirlerle" parçaladı

Afrika'da yürüttükleri İslami tebliğ çalışmaları hakkında bilgiler aktaran, oradaki izlenimlerini paylaşan Serdar Gürbey Hoca, sadece Togo'daki bir davet sırasında 4 bin kişinin İslamiyet'i benimseyerek hidayet bulduğunu söyledi.

Ekleme: 19.03.2022 13:15:09 / Güncelleme: 19.03.2022 13:51:38 / Güncel / Adana Haberleri
Destek için  Haberin Videosunu İzle

Müslümanların, insanlar içinden çıkarılmış en hayırlı ümmet olduğunun altını çizen Gürbey Hoca, İslami davetin bu asırda diriltilmesi gereken en büyük sünnetlerden olduğunu belirtti.

"İslam'da davet; bir Peygamber mesleği ve mirası, Kur'an'ın bize öğrettiği bir hakikattir" diyen Gürbey Hoca, davet ve davetçinin misyonu hakkında İLKHA'ya önemli değerlendirmelerde bulundu.

Yaşadığımız coğrafyanın dışında binlerce insanın İslam davetçilerini beklediğine vurgu yapan Gürbey, İslam'da davet meselesinin iyi anlaşılması ve derinlemesine incelenmesi gerektiğini söyledi.

Davetin önemini "İnsanları Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?" şeklindeki Kur'anî hakikatle özetleyen Gürbey, tebliğ faaliyeti için gittiği Afrika dönüşünde, oradaki durumu ve yaptıkları İslami davet çalışmaları hakkında önemli bilgiler paylaştı.

 

"Afrika'daki davet çalışmaları desteklenmeli"

Afrika'daki İslami davet faaliyetlerine ağırlık verilmesi gerektiğinin altını çizen Gürbey, yürütülen çalışmaların çok küçük adımlarla desteklenmesi durumunda oradaki birçok insanın İslamiyet'i benimseyeceğine inandığını ifade etti.

Hazreti Peygamber'in vefatının ardından yaklaşık 30-40 yıllık zaman diliminde sahabenin kıt imkanlarla dünyanın dört bir tarafına İslam'ı yaymak için çaba sarf ettiğini hatırlatan Gürbey, bugünkü Müslümanların tarihte hiç olmadığı kadar çeşitli imkanlara sahip olduğunu dile getirdi.

İslam'ın dünyaya yayılmasında sahabelerin çok büyük fedakârlıklar gösterdiğini kaydeden Gürbey, bu asrın Müslümanlarının da bu mirasa hakkıyla sahip çıkması gerektiğini söyledi.

Serdar Gürbey 

"Müslümanlar insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmettir"

Allah-u Teala'nın Kur'an-ı Kerim'de "İnsanları Allah'a çağıran salih amel işleyen ve Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?" buyurduğunu hatırlatan Gürbey, "Dolayısıyla insanlık içerisinde en güzel sözlülerin Allah'a davet eden insanlar olduğunu, davetin bir Peygamber mesleği ve mirası olduğunun mesajıdır bu. Hayırlı bir topluluk olmak istiyorsak -ki ayette 'Siz insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz' buyruluyor- bizim de davet görevimizi yerine getirmemiz gerekiyor. Aslında Cenab-ı Allah namazı üzerimize farz kıldığı gibi bu sorumluluğu da üzerimize farz kıldığından davetin mahiyeti çok önemlidir." dedi.

Gürbey, davetteki mantığı şu cümlelerle özetledi:

Müslüman, kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe iyiliğe eremez, onun içindir ki nasıl cennete girmek ve cehennemden kurtulmak istiyorsak aynı şekilde bu mesajı da herkese götürmeliyiz.

"İslam'a ihtiyacı olan binlerce insan bizi bekliyor"

Davet çalışmaları için gittikleri Afrika'da, İslam'dan habersiz kabilelere şahit olduklarını aktaran Gürbey, orada yaşayan kimi kabileleri; yılanlara, heykellere, tahtadan putlara tapar ve kutsallarına kurban keser halde bulduklarını belirtti.

Afrika'da kabileler halinde yaşayan insanların inanç olarak benimsedikleri putperestliğin inattan değil cehaletten kaynaklandığını kaydeden Gürbey, oradaki insanların güzel ve cazip gördükleri her şeye tapar hale geldiklerini, kabilelerin İslam'ı kabul etme sebebinin ise şirkin ve küfrün kendilerini yorması ve kalplerindeki boşluğu dolduramaması olduğunu söyledi.

Ziyaret ettikleri yerlerde karşılaştıkları manzaraları aktaran Gürbey, "İslam'a muhtaç, İslam'a ihtiyaç duyan binlerce insan bizi bekliyor. Afrika bir kıtalar ülkesi… Dolayısıyla Sierra Leone'den Togo'ya, Nijer'den Nijerya'ya, Benin'e kadar birçok ülkenin bulunduğu coğrafyada İslam'a aç olan insanlar var. Örneğin, gittiğimiz bir köyde '300 yıldan beri İslam'ı hiç duymadık' diyen insanlarla karşılaştık. Orada İslam'ın hiç gitmediği bölgeler ve kabileler var. Bizim özellikle gittiğimiz yerler putperest olan kavimler, yani İslam'ı hiç duymamış, cenneti-cehennemi, peygamberi hiç duymamış, yılanlara tapanlar, orada bulunan heykellere, kendi elleriyle yaptıkları tahtalara tapanlar hatta nehirlere kurbanlar adayanlar, cazip gördüğü her şeye tapan bir millet var. Onların bu küfür ve şirklerinin inatlarından ve taassuplarından kaynaklanmadığını, tamamen cehaletten kaynaklandığını gördük. Mesela karşılaştığımız bir kadının bir yerden bulduğu bir radyoyu sarıp sarmaladığını ve 5 yıldan beri buna taptığını söylediğine şahit olduk." ifadelerini kullandı.

"Afrika'daki davet çalışmalarımızda yaklaşık 7 bin putperest Müslüman oldu"

Gürbey, o putperest kabilelerin İslam'a duydukları ihtiyacı şu sözlerle ifade etti:

"Cennetten bahsettiğimiz zaman onların gözlerinde var olan ışığı görüyor ve ilk defa cenneti duyan o halka, 'Buraya muvahhid olanlar, Allah'ı birleyenler, putlara tapmayanlar girecek' dediğimizde, binlerce insan şehadet parmağını kaldırarak topluca şehadet getiriyorlardı.

Bir defasında daha önce tespit etmiş olduğumuz köylere gitmiştik. Ormanların içerisinde orada putperest halkların kabile liderleriyle görüşüp orada davet yapacağımızı söylemiştik. Onlar da izin vermişlerdi. İlkinde 11 köye gitmiştik, burada yaklaşık 2-3 bin insan Müslüman oldu. Bu sene Togo'da 17 köye gittik. 17 köyde yaklaşık 4 bin kişi Müslüman oldu. İslam'dan hiçbir şekilde haberi olmayan o insanlara anlatırken onların duyguları, onların sevinçleri, ilk defa cenneti ve cehennemi duymaları ve onlara İslam'ı anlattıktan sonra İslam'a sarılmaları gerçekten bizleri çok etkiledi." dedi.

"İslam'a girdikten sonraki samimiyetleri bizi çok etkiledi"

Yeni Müslüman olan insanlarla yaşadıkları ilginç hallere de şahitlik eden Gürbey, "Putperest olan köylüler tümüyle Müslüman olduktan sonra taptıkları putları bize getiriyorlardı. Bir kadın, kocasını yolda durdurmuş ve 'Bu putu götürme!' demişti. Ona iman edip etmediğini sorduğumuzda, iman ettiğini söylemişti. 'Bu putları inkâr etmiyor musun artık?' sorumuza 'İnkâr ediyorum' cevabını vermişti. Kadın, 'Evlendiğimizden beri bu putlara tapıyoruz, şimdi nasıl olacak?' diye sormuş, biz de 'Artık bunlara tapmayacaksınız, Allah'a sığınacaksınız' diye cevap vermiştik. Gerçeği söyledikten ve açıkladıktan sonraki samimiyetleri, putları kendi elleriyle bize vermeleri ve kırmamıza izin vermeleri bizleri çok etkilemişti." diye konuştu.

İzlenimlerini aktarmaya devam eden Gürbey, sözlerini şöyle sürdürdü:

Bizler putları kırarken daha önce Müslüman olduğunu söyleyenlerden bazıları da başlarına bir bela geleceği korkusuyla uzak duruyordu. En son Togo'da putperest iken Müslüman olan bir kabile putlarını getirip bize verdiklerinde, 'Buyurun siz kırın' dediğimizde, 'Hayır biz korkuyoruz, siz kırın' diyorlardı. Çünkü onlar bu putların kendilerine bir fayda veya zarar vereceğine inanıyorlardı. Halid bin Velid de bir ülkeyi fethedip orada onların putlarını kırdığında hepsi başlarını ellerinin arasına alarak kendilerine zarar geleceğini düşünüp korkmuşlardı. Bu açıdan onların halet-i ruhiyeleri bizi çok etkiledi. Onun için her anı bizim için ilginç, görülmeye ve sevinmeye değer olaylardı.

"İlk önceliğimiz davayı dert edinmek olmalı"

"Öncelikle İslam davasını ve davetini dert edinmek gerekiyor." diyen Gürbey, "Peygamber Aleyhisselam'ı dertli kılan, Hira Mağarasına götüren ve onları nasıl düzeltirim derdi olmasaydı, belki de Allah Teala o ikramda bulunmazdı. Dolayısıyla, 'Bu toplum nereye gidiyor' diye öncelikle dert edinmemiz lazım. İslam'ın kabulünün neler gerektirdiğini ve reddinin nelere sebebiyet vereceğini, hak ve hakikati toplumumuzun önüne sermemiz gerekiyor, bu da fedakârlık ister." ifadelerini kullandı.

"Davet için bizim sahaya inmemiz gerekir"

İnsanları ayaklarımıza çağırarak dini anlatmakla yetinilmemesi gerektiğini kaydeden Gürbey, "Peygamber Aleyhisselam'ın yaptığı gibi ayaklarına gitmemiz gerekiyor. Peygamber Aleyhisselam Ukaz, Mecelle ve Zülmecaz panayırlarında çadırları tek tek geziyor ve hakaretlere rağmen İslam'ı anlatıyordu. Allah-u Teâlâ da 'Git Firavun'a' derken Musa Aleyhisselam'ı Firavun'a göndermekle davetin ayaklara gitmek olduğunu bize gösteriyordu. Parklara, esnafa, hasta ziyaretlerine kısacası sahaya inmediğimiz taktirde, onların ayaklarımıza gelmesini beklersek afaki bir durumla karşı karşıya kalırız. Bu yüzden davet, ayaklara gitmekle mümkün olur, aksi taktirde bunun bereketini de göremeyiz." dedi.

"Davet bir Peygamber mirasıdır"

Davete ilişkin konuşmasını sürdüren Gürbey, son olarak şu tavsiyelerde bulundu:

"Peygamberin misyonu olan davet misyonunu ve bize bırakmış olduğu bu mirası; peygamberlerin mirası olan bu davet misyonunu iyi yüklenmeliyiz. En büyük davetçi Allah'tır, insanlığı kendisine kulluğa davet etmiştir. Ondan sonra Muhammed Aleyhisselam'dır, O'da kendisine itaat edilmesini ve uyulmasını söylemiştir. Onun içindir ki davet diriltilmesi gereken en büyük sünnettir. Bunu diriltebilirsek bizim için yeterlidir diye düşünüyorum." (İLKHA)



Haberin Videosunu İzle
İlgili Videolar