Mevlüde Uçar, eşi Timurtaş Hoca'yı anlattı

 Vaazlarıyla geniş kitlelere ulaşan, sohbet kasetleri şehir şehir, köy köy dolaşan Merhum Timurtaş Uçar Hoca'nın eşi Mevlüde Uçar, İHH'nın Youtube kanalında Hoca'yı anlattı.

Ekleme: 17.03.2022 13:54:28 / Güncelleme: 17.03.2022 13:54:28 / Güncel
Destek için 

Verdiği vaazlarla toplumu derinden etkileyen, sohbet kasetleri yüzbinlerce eve ulaşan Merhum Timurtaş Uçar Hoca'yı, eşi Mevlüde Uçar İHH İnsani Yardım Vakfı'nın YouTube kanalında anlattı. Mevlüde Uçar, röportajında Merhum Timurtaş Hoca'nın hayatına ilişkin daha önce duyulmayan önemli bilgiler paylaştı.

Timurtaş Uçar'la nikâhının kıyıldığı günü anlatan Mevlüde Uçar, Timurtaş Hoca'nın nikâh kıyılmadan önce kendisine söylediği bir sözü aktardı: "Allah, hocam ve cemaat şahittir ki ben seninle gönül verdiğim, iman ettiğim davam uğrunda 'Ümmetin Ana'sı' olman için evleniyorum. Benimle bu işte var mısın?"

"Verdiği konferans nedeniyle gözaltına aldılar"

Evlendikten sonra Hoca'nın görevi sebebiyle Balıkesir'e gittiklerini aktaran Mevlüde Uçar, sözlerini şöyle sürdürdü: "Merhum Balıkesir'de bir konferans verdi. 'Üstün İnsan' başlıklı bir konferans. Aradan üç gün geçti. Polisler gelip hoca efendiyi içeri aldılar. Bulunduğu yerde, liselerde İngilizce hocalığı, imam hatiplerde de Kur'an, hitabet veya Arapça hocalığı yapardı. Giderken dedi ki, 'Hatun bugün benim lisede İngilizce dersim vardı. Gidemeyeceğim için öğrenciler gelip sual sorar.  Sakın ola ki o gelen gençlere karşı sen boynu bükük durmayasın. Elem ve kederini asla onlara hissettirmeyesin. Allah'a emanet ediyorum' dedi."

"12 Eylül döneminde 1 buçuk ay haber alamadık"

"12 Eylül 1980 darbesinden bir gün önce Bursa'daydık. Bir konferanstan çıktık. Konferanstan çıktıktan sonra rahmetli dedi ki, 'Çok huzursuzum bir şeyler olacakmış gibi geliyor İstanbul'a dönelim.' İstanbul'a döndük. Sabah namazını kılmak için rahmetli hep erkenden kalkardı. Erkenden kalkmış. 'Hatun namaz vakti' der demez zil çaldı. 'Hayırdır inşallah' diyene kadar kapı kırıldı, içeri girildi. On sekiz polis. 'Ev aranacak, müsaade eder misiniz?' Kelepçeyi vurdular eline. Çıktılar evden, çıktılar ama nereye götürdüklerini bilmiyoruz. Tam bir buçuk ay sonra duyum aldım,  Selimiye Kışlası'nda. Bayram geçti tabii, Kurban Bayramı. Biz onsuz yaptık bayramı. Bir gün gecenin birinde zil çaldı. Zil çalınca hepimiz birden uyandık. Hemen kapıyı açtım, 'kimsiniz' dedim. 'Hatun ben geldim' dedi. Kalmış altmış üç kilo, sakal kesilmiş. Vücudun daha birçok yerinde, sırtında, göğsünde kapanmamış yaralar var. Kızım, 'bu amca bize niye geldi' diyor. Ölene kadar sağ elinden iki parmak, sol elinden de iki parmak tutmadı. Ve bu parmakların üstü hep kapkara olarak kaldı onda. Buradan elektrik vermişler."

"Peygamber Efendimizi öyle özlüyorum ki..."

Timurtaş Uçar'ın çok samimi bir Müslüman olduğunu belirten Mevlüde Uçar, sözlerine şöyle devam etti: "Hep, 'vahyi kaynağından aldığım gibi vermeye memur ve mecburum' derdi. 'Eveleyip geveleyemem, sulandıramam, hafifletemem.' Hatta birçokları şöyle derlerdi hoca efendi çok celalli. Rahmetli derdi ki, 'ben cennet cehennemi anlatırken nasıl, nasıl yumuşatırım onu? Cenneti anlatırken, hak etmeyenlere nasıl buyurun işte, şu kadar tespih çekin, cennet sizin nasıl denir? Allah bunu demiyor ki."

"Bir gün Esra ile Osmanlıca dersi yaparlarken, 'biliyor musun kızım dedi. Cemaatten insanlar geliyor, diyorlar ki hocam bu gece Peygamber Efendimizi gördüm rüyamda. Ben böyle hasretle, hayranlıkla dinliyorum. Esra kızım, ben bu yaşıma kadar hiç Peygamber Efendimizi rüyamda görmedim. Peygamber Efendimize (SAV) öyle özlem duyuyorum ki burnumun kemiği sızlıyor dedi."

"Okuyana, duyana, uyana bin selam..."

Bu konuşmanın üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra Timurtaş Hoca'nın rahatsızlandığını anlatan Mevlüde Uçar, şöyle devam etti: "Kalktı koltuğun üstüne oturdu başladı yüksek tonda okumaya. Biz telefon ettiğimiz için doktor olan gelin hanım ve oğlum Tarık hemen geldiler. 'Oğlum vakit tamam beni hastanelere götürmeyin'. Vakit tamam deyince saat geç oldu diyor zannettik. Hayır baba ben varım yanında dedi doktor gelin hanım. Hastanede bir odaya aldılar, doktorlar geldi. Okumaya devam ediyordu. Eğildim dedim ki, efendi ben okuyayım mı, yoruldun. Hayır yorulmadım dedi ve okumaya devam etti. Ama gittikçe ses tonu düşüyor, uykuya geçer gibi oluyor. Doktorlar birdenbire benimle onun arasına böyle girdiler. Biraz sonra da 'Başınız sağ olsun' dediler. Gece ikide vefat etti."

"Merhumun son yazdıklarıyla röportajı bitirelim, 'Okudum, okuduğumu yol yol dokudum. Gördüm, gördüğümü lif lif ördüm. Duydum, duyduğumun en güzeline uydum. Sonra demet demet topladım. Yazdım, yazdım.  Okuyana, duyana, uyana bin selam..."