İŞGALCİYLE NORMALLEŞME OLMAZ

Siyonist işgal rejiminin sözde Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye’ye davet edilmesine sert tepki gösteren HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, işgal rejimiyle olan tüm siyasi, askeri ve ekonomik ilişkilerin koparılması gerektiğini kaydetti. Yapıcıoğlu, “Bizim nazarımızda siyonist işgal rejimi bir devlet değildir ve devlet muamelesi de görmemelidir. Devlet olmayan bir topluluğun başındaki kişiyi siz memleketinize davet edip ona ‘devlet başkanı’ muamelesi yaparsanız şimdiye kadar Kudüs davasından dolayı yaptığınız artıları ve Müslümanları ciddi şekilde yaralar.” dedi.

Ekleme: 20.02.2022 07:33:31 / Güncelleme: 20.02.2022 09:16:01 / manşetler
Destek için 

Zeki Aras-DOĞRUHABER

Batman’da yayın yapan Aksa FM’e canlı yayın konuğu olarak katılan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu; bölgeler arasında yapılan ekonomik ayrımcılıklar, yüksek elektrik faturaları ve dağıtım şirketleri hakkındaki iddialar, temel ihtiyaç maddelerinden alınan vergiler, enerji üretimi, Kürt Meselesi, seçim ve ittifaklar ile siyonist işgal rejimi elebaşı Herzog’un Türkiye’ye davet edilmesi konularında önemli değerlendirmelerde bulundu.

Batı bölgesinde olduğu gibi Doğu bölgesine de yatırımların yapılması gerektiğini belirten Yapıcıoğlu, “Bölgeye özel sektör gelmiyorsa gerekirse kamu doğrudan buralardaki işsizliğe bir çare bulmalıdır.” dedi.

Gıda fiyatlarındaki vergi indiriminin yetersiz olduğunu bunun yanında diğer temel ihtiyaç maddelerinden de verginin sıfırlanması çağrısında bulunan Yapıcıoğlu, verginin daha çok kazananlardan kazanırken ya da servet biriktirenlerden birikim yaparken biriktirdikleri servet oranınca alınması gerektiğini kaydetti.

Yapıcıoğlu, yüksek elektrik faturalarına da değinerek, elektrik dağıtım şirketleriyle ilgili vahim iddiaların olduğunu belirtti. Yapıcıoğlu, elektrikten de KDV alınmaması gerektiğini ekledi.

İttifaklar ve seçim ile ilgili de kısaca değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu, HÜDA PAR’ın her zaman sahada olduğunu ve seçime hazır olduğunun altını çizdi.

Yapıcıoğlu, siyonist işgal rejimi elebaşının Türkiye’ye davet edilmesine tepki göstererek “Bizim nazarımızda siyonist işgal rejimi bir devlet değildir ve devlet muamelesi de görmemelidir. Devlet olmayan bir topluluğun başındaki kişiyi siz memleketinize davet edip ona ‘devlet başkanı’ muamelesi yaparsanız bu, şimdiye kadar Kudüs davasından dolayı yaptığınız artıları ve Müslümanları ciddi şekilde yaralar.” dedi.

 “BİZİM NAZARIMIZDA SİYONİST İŞGAL REJİMİ BİR DEVLET DEĞİLDİR”

Siyonist işgal rejiminin başı Herzog’un Türkiye’ye davet edilmesinin ‘israil-Türkiye yakınlaşması’ olduğunu söyleyen Yapıcıoğlu, “Bizim nazarımızda siyonist işgal rejimi bir devlet değildir ve devlet muamelesi de görmemelidir. Devlet olmayan bir topluluğun başındaki kişiyi siz memleketinize davet edip ona ‘devlet başkanı’ muamelesi yaparsanız şimdiye kadar Kudüs davasından dolayı yaptığınız artıları ve Müslümanları ciddi şekilde yaralar. Mescid-i Aksa Müslümanların ilk kıblesidir. Kur’an’da Allah tarafından çevresinin mübarek kılındığı söylenen bir beldedir. İçinde ibadet yapmak için yolculuk yapılacak 3 mescitten birisidir Mescid-i Aksa. Bu hassasiyetler çevresinde orayı işgal edenlerle normalleşme adımları atılmamalıdır.” diye konuştu.

“SİYONİZM SADECE BÜTÜN MÜSLÜMANLARIN DEĞİL TÜM İNSANLIĞIN BAŞINA BELADIR”

Yapıcıoğlu, “Hatırlanacağı üzere aylar öncesi bazı körfez ülkelerinin siyonist rejimle attığı normalleşme adımlarını hükümete yakın organlar, akademisyen ve gazeteciler bu ülkelere ciddi şekilde tenkit ettiler ve eleştiriler yönelttiler. Siyonist rejimle ilişki kurmak ya da normalleşmek sadece Araplara mı haram? Bu adımlar hiçbir Müslümana yakışmaz. Siyonizm sadece bütün Müslümanların değil tüm insanlığın başına beladır. İşgal rejiminin mevcudiyetinin devam etmesi sadece Filistinlilerin değil bütün ümmetin ve insanlığın zararınadır. Çare bunlarla tüm siyasi, askeri ve ekonomik ilişkileri koparmaktır. Siyonist işgal rejimini bir devlet olarak tanımaktan vazgeçip oranın yetkililerini de devlet sıfatıyla davet etmemek ya da ziyaret etmemek gerekir.” dedi.

Filistin’deki direniş gruplarının direnişte kararlı olduklarını söyleyen Yapıcıoğlu, “Direniş gruplarıyla temaslarımız var. Hiç kimse onları desteklemese ve davalarını sahiplenmese bile onlar direnişlerini devam ettirecekler. Bu durum İslam ülkeleri yöneticilerinin, STK ya da grupların onları destekleyip desteklenmemesinin hiçbir şey ifade etmediği anlamına gelmez. Onlara her konuda destek verilmesi bütün İslam ülkelerinin boynunun borcudur. Onlara destek vermeyenler tarih karşısında utanç yaşayacaklardır.” şeklinde konuştu.

“BU BÖLGENİN DİĞER BÖLGELERE GÖRE NEGATİF BİR AYRIMCILIKLA KARŞILAŞILDIĞINI SÖYLEMEK MÜMKÜNDÜR”

Bölgeler arası yatırım teşviklerindeki ayrımcılık ve bölgedeki işsizliğe değinen Yapıcıoğlu, “Yatırımlarımlar konusunda Cumhuriyet tarihi boyunca ihmale uğramış bütün bölgeler için daha pozitif ayrımcılıkla daha fazla yatırımcı çekmesi için teşvik paketleri hazırlanmalıdır. Alınan bütün tedbir ve teşviklere rağmen bölgeye özel sektör gelmiyorsa gerekirse kamu doğrudan buralardaki işsizliğe bir çare bulmalıdır. Sadece kamunun istihdam oluşturma anlamında değil diğer yatırımlar konusunda da bölgenin diğer bölgelere göre negatif bir ayrımcılıkla karşılaşıldığını söylemek mümkündür. Örneğin Batman’da altyapı ve yol anlamında negatif yönde bir ayrışma söz konusudur. 3. Boğaz Köprüsü, İzmit Körfez Geçişi, Çanakkale Köprüsü ve yapılan diğer yatırımlara baktığınızda bunlar gibi büyük projelerin neredeyse tamamı Marmara Bölgesinde yapılıyor. Ama bu bölgede örneğin Batman’ı Van’a bağlayan Bitlis yolu 20 yıla yakındır bitirilemedi. Buralara da daha fazla kaynak aktarılıp bir an önce bu projelerin tamamlanması lazım.” dedi.

Yapıcıoğlu “Batman’da; Ticaret Sanayi Odası, STK, muhtarlar gibi birçok kişiyle bir araya geldik. Neredeyse herkesin gündeminde ayrı şeyler var. Batman’daki işsizlik oranı Türkiye ortalamasının çok üzerinde. Üstelik bu oran, Batman’da birçok tekstil fabrikası açılıp istihdam oluşturulmasına rağmen yüksek. Bunlara hızlıca çözüm bulunulmalı.” ifadelerini kullandı.

“ELEKTRİK DAĞITIM ŞİRKETLERİYLE İLGİLİ ÇOK CİDDİ İDDİALAR VAR”

Yüksek elektrik faturalarıyla ilgili konuşan Yapıcıoğlu, “HÜDA PAR olarak parti programımızda bir insanın hayatını devam ettirebilmesi için zorunlu olan temel ihtiyaç maddelerinin hiçbirinden vergi alınmaması gerektiğini söylüyoruz. Temel gıda ürünlerindeki KDV indirimi gibi diğer zaruri ihtiyaç maddelerden de KDV’lerin indirilmesi hatta sıfırlanması gerekir. Elektrik de zorunlu ihtiyaç maddelerinden bir tanesidir. Vatandaş elektrik faturalarındaki tutarlardan haklı olarak çok şikayetçi. Dağıtım şirketleriyle ilgili çok ciddi iddialar var. Hatta kullanılan sayaçlar standart dışı. Bu sayaçlarla hiç elektrik yakmayan ya da çok az elektrik yakan bir ürünü fişe taktığınızda sayaçlar olması gerekenden daha fazla kilovat yazdığı iddiaları var. Uzaktan okunan sayaçların dönme hızının da şirket tarafından ayarlanabildiği hatta sayaç okuma memurlarının oturdukları yerden rastgele fatura yazdıkları gibi ciddi iddialar da var. Bu iddiaların araştırılması gerekir.” dedi.

“TEMEL İHTİYAÇ MADDELERİNDEKİ VERGİLER SIFIRLANMALI”

Dünyada bir enerji sıkıntısı olduğunu fakat elektrik tedarik eden ve dağıtan şirketlerin aynı kişilerin elinde toplandığını ve kamunun verdiği fiyat ile şirketlerin vatandaşın faturasına yansıttığı elektrik fiyatlarının ayrı olduğunu ifade eden Yapıcıoğlu, bu sorunların çözülmesi gerektiğini vurguladı.

Yapıcıoğlu, “Kısaca temel ihtiyaç maddelerindeki vergiler sıfırlanmalı. Vergi daha çok kazananlardan kazanırken ya da servet biriktirenlerden birikim yaparken biriktirdikleri servet oranınca vergi alınmalıdır. Maalesef bugün Türkiye’de vergilerin 3’te 2’si dolaylı vergilerle harcama yapılırken toplanıyor. Bu şekilde vergi toplamak belki maliye hazinesinin kolayına geliyor fakat bu adil bir vergi sistemi değildir. Vergilendirme politikaları vatandaşların arasındaki gelir dağılımını daraltıcı işlem görmesi mümkünken tam tersi sonuçlar doğurabilir. Türkiye’deki vergilendirme sistemi az kazanan insanların daha çok vergi vermesine dolayısıyla zengin ile fakir arasındaki uçurumun büyümesine sebebiyet verebilecek şekilde uygulanıyor. Bunun da çok hızlı bir şekilde düzeltilmesi gerekiyor.” şeklinde konuştu.

Yüksek gelen elektrik faturaları sebebiyle bazı firmaların bölgede kapanabilecek duruma geleceğini ve bu durumda bu firmalarda çalışanların işsiz kalmasıyla birlikte işsizlik patlaması olabileceğini dile getiren Yapıcıoğlu, bölgede fabrikaların kepenk kapatmadan bir çare bulunması gerektiğini belirtti.

“HIZLI BİR ŞEKİLDE ENERJİ ÜRETMENİN YOLLARINI BULMAK ZORUNDAYIZ”

Enerjide dışa bağımlılıktan kurtularak yenilenebilir enerji kayaklarıyla ilgili daha çok yatırımların desteklenmesi gerektiğinin altını çizen Yapıcıoğlu, şunları söyledi:

“Hızlı bir şekilde güneş ve rüzgâr santralleri devreye alınmalı. Dışarıdan ithal edilen kömür ya da petrol ve gazla elektrik üretilmeye devam edilirse bugün Ukrayna’da olduğu gibi sıkıntılar yaşandığında veya kullandığınız paranız değer kaybettiğinde enerji fiyatlarında çok ciddi bir yükseliş olur. Bu da her kesimi olumsuz etkiler. Türkiye yeni ekonomi modeline geçtiğinde; ‘daha çok yatırım, üretim, istihdam ve ihracat’ denmişti. Ama enerjide bu kadar dışa bağımlıysanız ve bu yüzden enerji fiyatları yükselirse üretici ve reel sektör enerjiyi pahalıya kullanırsa korkarım ki yeni ekonomi planı da tutmayacaktır. Elektrik fiyatlarının yüksek olmasından dolayı üretim de artmaz, fiyatlar da düşmez, ihracat da artırılmaz. Dolayısıyla cari açık da düşmemiş olur. Bu yüzden hızlı bir şekilde enerji üretmenin yollarını bulmak zorundayız.”

 “BİZE GÖRE KÜRT MESELESİ BİTMEMİŞTİR VE BU MESELEYE BİR ÇÖZÜM BULUNMALIDIR”

Kürt meselesiyle ilgili gelen soruyu da cevaplayan Yapıcıoğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Malum bu meseleyle ilgili yakın geçmişte çok şeyler yaşandı. 2005 yılında dönemin Başbakan’ı Erdoğan Diyarbakır’da Kürt Meselesi ile ilgili bazı açıklamalar yaptı. En son adına ‘Çözüm Süreci’ dedikleri süreçler gibi bazı süreçler başlatıldı. Bu süreçlerde birtakım yanlışlıklar yapıldı. Dolayısıyla biz yüksek sesle eleştirilerimizi dile getirdik. Yanlışların niçin ve nerelerde yapıldığını dile getirdik. Bu yanlışlara rağmen çatışmaların durmuş olmasının da değerli olduğunu söyledik. Yanlışların düzeltilmesine yönelik yaptığımız çağrılar maalesef dinlenilmedi. Nihayetinde bu süreç başarısızlıkla sonuçlandı. -bize göre de zaten bu süreç başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkumdu- Akabinde 2015 Haziran seçimlerinden sonra çukur ve barikat olayları işi öyle bir noktaya getirdi ki hükümet artık ‘Kürt Meselesi diye bir mesele yoktur’ deme noktasına geldi. Özellikle hükümetin MHP ile yapmış olduğu ittifaktan sonra bu çok daha belirgin bir hal almaya başladı.

Bize göre Kürt Meselesi bitmemiştir ve bu meseleye bir çözüm bulunmalıdır. Kürt Meselesinin çözümü için önce bu meselenin varlığını kabul etmek lazım. Hasta olan birisi kendisi hastalığının farkında değilse ya da hastalığını kabul etmiyorsa hastalığına çare bulamayacak. O yüzden önce kabul etmek gerekli. Kürt Meselesiyle ilgili mevcut şartlarda böyle bir kabul yok. Sadece kabul etmek de yetmez. Önceki dönemlerde Özal gibi Demirel gibi hükümetler de Kürt Meselesinin varlığını kabul ettiler. 2005 yılında AK Parti hükümeti de Kürt Meselesini kabul etti ve bu konuda attıkları adımlarla bu meseleyi çözemediler. Meselenin çözümü için irade de gereklidir. İradenin üzerine doğru yol ve yöntem de gereklidir. Kürt Meselesiyle ilgili bugüne kadar doğru bir yol ve yöntem şu ana kadar kullanılmadı. Biz bu bölgede Kürt Meselesiyle ilgili mağduriyet yaşayanlar olarak bu meselenin çözümü için bazı önerilerde bulunduk. Çözüm aslında çok zor değil. Eğer meselenin çözümü için bir irade varsa ve gerçekten çözüm isteniyorsa verilecek hakların pazarlık konusu yapılması doğru değildir. Hükümet kendilerine iletilen makul ve meşru talepleri konusunda adımlar atar. Kanunen düzeltilecek şeylerle ilgili yasal adımlar atılırsa inanıyorum ki toplum rahatlayacaktır.

Her şeyden önce bu toplumun çoğunluğunu birbirine bağlayan en önemli bağ inanç bağıdır, en büyük ortak paydamız İslam’dır. Hepimizin Rabbi olan Allah her şeyden önce adaleti emrediyor. Eğer gerçekten adil olmayı becerebilsek, kendimiz için istediğimizi kardeşimiz için de istesek sadece bir konudaki samimiyet çok ama çok büyük bir adımdır. İnşallah biz bu konunun takipçisi olacağız.”

“HÜDA PAR SEÇİME HER ZAMAN HAZIRDIR”

Son olarak HÜDA PAR’ın bir ittifakta yer alıp almayacağı ve HÜDA PAR’ın seçime hazırlığı konusundaki soruyu da cevaplayan Yapıcıoğlu, “HÜDA PAR bir ittifakta yer alabilir ama şu anda herhangi bir ittifakla birlikte değil. Bunu zaman ve şartlar gösterecektir. HÜDA PAR yarın seçim olsa bile hazırdır. Bizler yapılacak olan bir seçime her zaman hazırız. Çünkü HÜDA PAR sadece seçim odaklı seçim zamanlarında çalışan bir parti değildir. Biz her zaman halkın içindeyiz ve çalışıyoruz. Biz hazırız. Seçim ne zaman yapılırsa yapılsın tüm kadrolarımızla seçime iştirak edecek hazırlıkları tamdır.” ifadelerini kullandı.