HÜDA PAR Sözcüsü ve Genel Sekreteri Şehzade Demir, partisinin iç ve dış gündeme dair haftalık gündem değerlendirmesini paylaştı.
Demir; nafaka uygulaması, Yeni Ekonomi Modeli, zamlar, cezaevlerindeki hak ihlali iddiaları, işsizlik verileri, YKS'deki baraj değişikliği, Türkiye'nin işgalci rejimle temasları ve Hindistan’da Müslümanlara yönelik yapılan zulüm hakkında açıklamalarda bulundu.
Yüz binlerce kişiyi yakından ilgilendiren yoksulluk nafakası ile ilgili Adalet Bakanlığınca yeni bir kanun taslağı üzerinde çalışıldığını hatırlatan Demir, kamuoyunun bu çalışmadan beklentisinin, hakkaniyet ve adalet çerçevesinde mağduriyetlerin giderilmesi olduğunu söyledi.
Düzenlemenin toplum vicdanını rahatlatacak, aile kurumunu güçlendirecek, başka mağduriyetlere yol açmayacak şekilde yapılması gerektiğini vurgulayan Demir, sahaya inilmeden ve süresiz nafaka uygulamasının sebep olduğu sorunlar dikkate alınmadan bir düzenleme yapılması halinde bunun başka mağduriyetlere yol açabileceğine işaret etti.
"Çalışamayacak durumdaki boşanmış eşler için bir fon oluşturulmalıdır"
Demir, "Mevcut uygulamada kusur şartının göz önünde bulundurulmadığı ve bir suiistimal aracı olarak kullanıldığı kamuoyunun malumudur. Bu da genellikle erkek eşe yansıtılmakta ve ömür boyunca nafaka ödemek zorunda kalmaktadır. Öte taraftan mevcut süresiz nafaka uygulaması, aile kurumunun temellerini sarsıcı bir işlev görmektedir. Yeni düzenlemede üst sınır konulmasının düşünülmesi olumlu bir gelişmedir. Ancak konuya adil bir çözüm getirilebilmesi için mesele ilgili tüm tarafların dâhil olduğu bir mekanizma içerisinde ciddi olarak tartışılmalıdır. Nafakayı bir geçim kapısına dönüştürmenin önüne geçilmelidir. Bununla birlikte çalışmayan ve nafaka süresi bittikten sonra muhtaç duruma gelecek eş bakımından sosyal devlet ilkesine işlerlik kazandırılmalı, çalışamayacak durumdaki boşanmış eşler için bir fon oluşturulmalıdır." dedi.
"Vatandaşların da teşviklerden istifade edebileceği mekanizmalar geliştirilmelidir"
Geçtiğimiz gün açıklanan Yeni Ekonomi Modelinin ana unsurları olan üretim, istihdam ve ihracata ilişkin KGF (Kredi Garanti Fonu) destekli kredi paketinin, piyasada olumlu bir hava estirdiğini söyleyen Demir, üretimi, yatırımı, istihdamı ve ihracatı teşvik eden her türlü girişim ve çalışmanın değerli olduğunu kaydetti.
Demir, "Söz konusu krediler daha önceki KGF garantili kredilerinin akıbetine uğramamalı, gerçekten üreten ve yatırım yapan sanayici ve müteşebbislere verilmelidir. Bu kaynakların tahsisi siyasi müdahalelere ve suistimallere maruz bırakılmadan yapılmalıdır. Hayali yatırımcılar ve verimsiz projelerle çarçur edilmesi engellenmelidir. Faize bulaşmak istemeyen vatandaşlar teşvik paketlerinden daha fazla mahrum bırakılmamalı, bu vatandaşlarımızın da teşviklerden istifade edebileceği mekanizmalar geliştirilmelidir." önerisinde bulundu.
Yastık altındaki altının ekonomiye kazandırılması hususunda, bu altının ekonomide ne şekilde kullanılacağına dair ciddi tereddütlerin olduğunu ifade eden Demir, "Vatandaşa ait bu birikimlerin de mevcut kriz içerisinde eriyip yok olmayacağının bir garantisi yoktur. Ekonomiye kazandırılacak bu altının erimesi durumunda vatandaşa ağır vergi ile enflasyon yükü olarak geri döneceği aşikardır." diye belirtti.
"Üretim altyapısı ciddi bir tehdit ile karşı karşıyadır"
Artan enflasyon, yapılan ultra zamlar ve yüksek maliyetlerin, hayat pahalılığını milletin birinci gündemi haline getirdiğine dikkat çeken Demir, "Ev kiralarıyla yarışan elektrik faturaları ve akaryakıt zamlarındaki süreklilik çekilmez hale geldi. Bu olumsuzlukların siyasi gerekçelerle suistimal edilerek sokaklara taşınma girişimleri, ekonomik krizin artık farklı bir boyuta çıktığını göstermektedir. Öncelikle var olan krizin siyasi emellere alet edilmesinin kimseye bir faydasının olmayacağını belirtmek isteriz. Ancak bu büyük zamların hayat şartlarını çok ağırlaştırdığının hükümet tarafından görülmesi ve acilen çözüm için adımlar atılması gerekir. Enerji fiyatlarının dünya genelinde yükselmesi bir vakıa olmakla beraber halkımızın alım gücü ve gelir durumu göz ardı edilmiş, düşük ve orta gelirli kesim gelen faturalar karşısında çaresiz kalmıştır. Pandemi sonrasında yavaş yavaş istihdamı artıran küçük ve orta ölçekli işletmeler bu beklenmedik ve ani maliyet artışları karşısında çaresiz kalmışlardır. Fiyatlar revize edilerek toparlanma sürecine fırsat tanınmalı, fiyat artışları küçük dilimler halinde zamana yayılmalıdır. Üreticilerin rekabet gücünü ve ayakta kalma kabiliyetini artırmak için enerji maliyetlerinde indirime gidilmelidir. Zira üretim altyapısı ciddi bir tehdit ile karşı karşıyadır." ifadelerini kullandı.
"Halkın hayat standardını ve alım gücünü koruyacak tedbirler almak zorunluluktur"
Demir, "Cari açığı kapatıp enflasyonu düşürmenin yolu olarak görülen ihracat artışı, Omicron varyantının vurduğu küresel piyasalarda baş gösteren talep kısıtlaması riskini taşıyor. Ukrayna sorunu gibi küresel riskler de talep daralmasına neden olmaktadır. Küresel piyasalarda var olan bu istikrarsızlıklar, ihracatın kısa vadede kurtarıcı olamayacağını göstermiştir. Halkın hayat standardını ve alım gücünü koruyacak tedbirler almak zorunluluktur. Temel ihtiyaç maddelerine yeni zamlara yol açacak uygulamalardan kaçınılmalı, en büyük destek, teşvik ve sübvansiyonlar bu alana kaydırılmalıdır. Gıda ürünlerinde yapılan KDV indiriminin bu alanda bir ilk adım olması, günlük hayatı kolaylaştırıcı adımların atılmasına devam edilmesi ve bu tür uygulamaların etiket fiyatlarına yansıması gerekmektedir." diye konuştu.
Cezaevlerindeki hak ihlali iddiaları
Cezaevlerinde görevli infaz koruma memurları ve jandarma personelinin mahpuslara yönelik kötü muamelesinin, son günlerde hem mahpuslar tarafından hem de aileleri tarafından sıklıkla dile getirildiğine işaret eden Demir, şöyle devam etti:
Tutuklu ve hükümlülerin suçları ne olursa olsun devletin himayesinde birer insan oldukları ve temel insani haklara sahip oldukları unutulmamalıdır. Mahkûmların sağlık durumlarının önemsenmediği ve tedavi görme haklarının engellendiği yine dile getirilen şikâyetler arasındadır. Bazen darp bazen de haksız disiplin cezaları ile üzerlerinde baskı kurulmaktadır. İnfaz hukukunun amacı, kişinin ıslah edilerek topluma yeniden kazandırılmasıdır. Ancak uygulamada karşılaşılan hak ihlalleri mahpusları telafisi güç psikolojik ve fiziksel hastalıklara sürüklemektedir. Suçu, siyasi düşüncesi ve aidiyeti ne olursa olsun, cezaevlerindeki tüm tutuklu ve hükümlülerin can güvenliği ve sağlığı devlete emanettir. Bu anlamda her türlü tedbiri almak, devletin yükümlülüğüdür. Mahpusların beden ve ruh sağlıkları korunmalı, sağlık hizmetlerine hızlı bir şekilde ulaşmaları sağlanmalıdır. Her türlü kötü muamele ve hak ihlali iddiaları etkin ve şeffaf bir yargısal denetime tabi tutulmalıdır. Ezcümle cezaevleri koşullarının acilen insani, hukuki ve evrensel değerlere uygun hale getirilmesi ertelenemez bir sorumluluktur.
İşsizlik verileri
Demir, TÜİK’in açıkladığı 2021 Aralık ayı işsizlik verilerine göre Türkiye’de dar tanımlı işsizlik oranı yüzde 11,2 olurken geniş tanımlı işsizlik oranının yüzde 22,6 olarak gerçekleştiğini hatırlattı.
İşsizlerin sayısının ise dar tanıma göre 3 milyon 794 bin kişi olarak açıklandığını aktaran Demir, 15-24 yaş grubunu oluşturan genç nüfusta işsizlik oranı ise yüzde 20,8 olarak belirtildi. TÜİK verilerinde işsizlik oranları önceki aya göre yüzde 0,1 azalırken İŞKUR verilerine göre kayıtlı işsiz sayısı yüzde 0,4 artmış bulunmaktadır. Yine İŞKUR’un paylaştığı verilerde kayıtlı genç işsizlerin oranı yüzde 32,4 olarak ifade edilmektedir." bilgilerine yer verdi.
Demir, "Bağımsız olarak çalışan farklı kuruluşların yapmış olduğu araştırmalara göre ise gerçek işsiz sayısı 8 milyon 365 bindir. Ortaya konulan bu rakamlar, TÜİK rakamlarını tartışmalı hale getirmesinin yanı sıra hükümet ile ekonomi yönetiminin üretim ve istihdamda büyük bir başarısızlık içerisinde olduğunu göstermektedir. Enerji, akaryakıt ve diğer girdi maliyetlerinin her geçen gün katlanması, bütün ekonomik destek paketlerini boşa çıkarmaktadır." değerlendirmesinde bulundu.
YKS'de baraj uygulamasının kaldırılması
Üniversiteye giriş sınavında 150 ve 180 barajlarının kaldırılması, TYT sınav süresinin ise 135 dakikadan 165 dakikaya çıkarılmasına değinen Demir, "Üniversitelerin ve diplomalı sayısının artırılması eğitimde kaliteyi artırmadığı gibi gençlerimizin hayata dair hedeflerini de olumsuz yönde etkilemektedir. Sınav ve diploma odaklı eğitim sistemi mutlaka sorgulanmalıdır. Öğrenciler, ilkokulda yoğunluklu olarak değerler eğitimine tabi tutulmalı, ortaokulda öğrencilerin ilgi ve yeteneklerinin keşfi yapılmalı sonrasında da mesleki liselere yönlendirilmelidir. Her öğrencinin üniversite mezunu olmasına gerek yoktur. Fakat her öğrencinin hayata hazırlanması elzemdir. Bunun için eğitimde yıllardır yapılan bu tarz şekilsel değişikliklere son verilmelidir. Eğitimde kaliteyi artırmak istiyorsak, eğitimin tüm kademelerinde uygulanan Batı'nın pozitivist ve pragmatist eğitim sistemine son verilmelidir. Bunun yerine erdemli, donanımlı ve yetkin insan yetiştirmeyi hedefleyen bir eğitim sistemi mutlaka oluşturulmalıdır." şeklinde konuştu.
"Siyonist rejimin varlığı Türkiye de dâhil bütün coğrafyamızın güvenlik ve huzuru için bir tehdittir"
Siyonist işgal rejiminin, Filistin halkına yönelik saldırı ve katliamlarına devam ettiğini belirten Demir, geçen hafta da Nablus’un El-Mahfiye mahallesinde bir araca yönelik saldırıda 3 kişinin katledildiğini hatırlattı.
"Bu saldırı bir kez daha göstermiştir ki Siyonist rejim, işgalcidir ve hiçbir sözüne güven olmaz." Diyen Demir, "Bu saldırılar devam ederken Siyonist rejimin başının Türkiye’ye gelmesi kabul edilebilir bir durum değildir. israil, bir devlet değil işgalci bir çetedir ve öyle muamele görmelidir. Türkiye ile Siyonist rejim arasında geliştirilecek ilişkilerin Filistin davasına zarar vermeyeceğini düşünmek, işgal rejiminin gerçek yüzünü tanımamak ve Kudüs davasını anlamamaktır. İşgalci rejim ile ilişkileri geliştirecek her adım; işgali meşrulaştırmak, Filistin halkını yalnız bırakmak ve Kudüs davasını zayıflatmaktır. Siyonist rejimin varlığı sadece Filistin halkı için değil, Türkiye de dâhil bütün coğrafyamızın güvenlik ve huzuru için bir tehdittir. Siyonist rejim geçmişte verdiği hiçbir sözde durmamıştır. Filistin’in kurulmasını öngören Oslo Anlaşması’na uymamış, Mavi Marmara Katliamı sonrası ilişkilerin normalleşmesi için Türkiye’nin şartlarından olan Gazze ambargosunun kaldırılması şartını yerine getirmemiştir. Türkiye’ye yakışan, ne pahasına olursa olsun Filistin halkının ve Kudüs davasının yanında yer almasıdır." diye konuştu.
"İİT bünyesindeki devletler derhal faşist Hindistan yönetime yaptırımlar uygulamalı"
Demir, Hindistan'ın Karnataka eyaletinde başörtülü Müslüman kız öğrencilere yönelik zulme tepki göstererek şunları kaydetti:
"Hindistan’ın Karnataka eyaletinde Müslüman öğrencilerin okullara başörtüsüyle gitmesi yasaklanmış, Faşist Hindu çeteler ise Müslümanlara yönelik saldırıları yoğunlaştırmıştır. 172 milyon Müslümanın yaşadığı ülkede Narendra Modi yönetimiyle beraber İslam karşıtlığı devlet politikası haline gelmiştir. Yıllardır Müslümanların temel hak ve hürriyetlerinin sözde hukuk yoluyla kısıtlandığı ülkede gerçekleştirilen son zorbalık sabırları taşırmıştır. Müslümanlara karşı devlet terörü uygulayan ve çetelerin hedefi haline getiren faşist yönetimi ve uygulamalarını lanetliyoruz. Dünyada artan İslam ve Müslüman karşıtlığına karşı hâlâ somut bir çözüm ortaya koyamayan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ivedilikle harekete geçmelidir. İİT bünyesindeki devletler derhal faşist yönetime yaptırımlar uygulamalı, Müslümanların hak ve hürriyetleri koruma altına alınmalıdır. Ülkedeki Müslümanlar da ivedi bir şekilde örgütlenmeli ve zorbalığa müsaade etmemelidir." (İLKHA)