Naziât suresi okunuşu Arapça Türkçe okunuşu Naziât suresi anlamı meali Naziât suresi tefsiri

Naziât suresi adını birinci âyetteki “en-Nâzi’ât”kelimesinden almıştır. Nâzi’ât burada, “ruhları çekip alan melekler” demektir.Sûrede başlıca, tevhit, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve hesap konuedilmektedir. Bu haberimizde Naziât suresi okunuşu, Arapça Türkçe okunuşu, Naziât suresi anlamı meali, Naziât suresi tefsiri gibi merak edilenleri bulabilirsiniz.

Ekleme: 02.02.2022 13:54:04 / Güncelleme: 02.02.2022 14:34:29 / İslam
Destek için 

Naziât Sûresinde ağırlıklı olarak kıyamet halleri, hesap, ceza ve mükâfat konuları, Allah’ın birliği, peygamberlik ve öldükten sonra dirilme gibi inanç esasları ele alınmış; bu arada Hz. Mûsâ ve Firavun kıssasından bir kesite yer verilmiştir. Haberimizde Naziât suresi okunuşu, Arapça Türkçe okunuşu,Naziât suresi anlamı meali,Naziât suresi tefsiri yer almaktadır.

Naziât Suresi Anlamı

Adını birinci âyetteki “en-Nâzi’ât”kelimesinden almıştır. Nâzi’ât burada, “ruhları çekip alan melekler” demektir.Sûrede başlıca, tevhit, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve hesap konu edilmektedir. 46 âyettir. Mekke döneminde inmiştir. Mushaftaki sıralamada yetmiş dokuzuncu, iniş sırasına göre seksen birinci sûredir. Nebe’ sûresinden sonra, İnfitâr sûresinden önce inmiştir.

Naziât Suresi Arapça okunuşu

NAZİAT SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU

Vennazi'ati ğarken.
2.Vennaşitati neştan.
3.Vessabihati sebhan.
4.Fessabikati sebkan.
5.Felmudebbirati emren.
6.Yevme tercufurracifetu.
7.Tetbe'uherradifetu.
8.Kulubun yevmeizin vacifetun.
9.Ebsaruha haşi'atun.
10.Yekulune einna lemerdudune fiylhafireti.
11.Eiza kunna 'ızamen nehıreten.
12.Kalu tilke izen kerretun hasiretun.
13.Feinnema hiye zecretun vahıdetun.
14.Feiza hum bissahireti.
15.Hel etake hadiysu musa.
16.İz nadahu rabbuhu bilvadilmukaddesi tuven.
17.İzheb ila fir'avne innehu tağa.
18.Fekul hel leke ila en tezekka.
19.Ve ehdiyeke ila rabbike fetahşa.
20.Feerahul'ayetelkubra.
21.Fekezzebe ve 'asa.
22.Summe edbere yes'a.
23.Fehaşere fenada.
24.Fekale ene rabbukumul'a'la.
25.Feehazehullahu nekalel'ahıreti vel'ula.
26.İnne fiy zalike le'ubreten limen yahşa.
27.Eentum eşeddu halkan emissema'u benaha.
28.Refe'a semkeha fesevvaha.
29.Ve ağtaşe leyleha ve ahrece duhaha.
30.Vel'arda ba'de zalike dehaha.
31.Ahrece minha aeha ve mer'aha.
32.Velcibale ersaha.
33.Meta'an lekum ve lien'amikum.
34.Feiza caetittammetulkubra.
35.Yevme yetezekkerul'insanu ma se'a.
36.Ve burrizetilcehıymu limen yera.
37.Feemma men tağa.
38.Ve aserelhayateddunya.
39.Feinnelcahıyme hiyelme'va.
40.Ve emma men hafe mekame rabbihi ve nehennefse 'anilheva.
41.Feinnelcennete hiyel me'va.
42.Yes'eluneke 'anissa'ati eyyane mursaha.
43.Fiyme ente min zikraha.
44.İla rabbike muntehaha.
45.İnnema ente munziru men yahşaha.
46.Keennehum yevme yerevneha lem yelbesu illa 'aşiyyeten ev duhaha.

Naizat Suresi Türkçe anlamı

1.Andolsun (kâfirlerin ruhlarını) şiddetle çekip çıkaranlara,
2.Andolsun (mü'minlerin ruhlarını) kolaylıkla alanlara,
3.Andolsun yüzüp yüzüp gidenlere,
4.Derken, öne geçenlere,
5.Nihayet işi çekip çevirenlere (ki, mutlaka tekrar diriltileceksiniz).
6, 7.Büyük bir sarsıntının olacağı o günde o sarsıntıyı, peşinden gelen başka bir sarsıntı izleyecektir.
8.O gün birtakım kalpler (tedirginlik içinde) şiddetle çarpacaktır.
9.Onların gözleri (korku ile) inecektir.
10.Şöyle derler: "Biz gerçekten gerisingeriye eski halimize mi döndürüleceğiz?"
11."Bizler çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?"
12."Öyle ise bu hüsran dolu bir dönüştür" dediler.
13.Halbuki o, bir haykırıştan (sûr'un üfürülmesinden) ibarettir.
14.Birdenbire kendilerini mahşerde buluverirler.
15.(Ey Muhammed!) Mûsâ'nın haberi sana geldi mi?
16.Hani, Rabbi ona mukaddes Tuvâ vadisinde şöyle seslenmişti:
17."Haydi Firavun'a git! Çünkü o azmıştır."
18."Ona de ki: İster misin (küfür ve isyanından) temizlenesin?
19.Seni Rabbine ileteyim de ona karşı derinden saygı duyup korkasın!"
20.Derken Mûsâ O'na en büyük mucizeyi gösterdi.
21.Fakat o, Mûsâ'yı yalanladı ve isyan etti.
22.Sonra sırt dönüp koşarak gitti.
23.Hemen (adamlarını) topladı ve onlara seslendi:
24."Ben, sizin en yüce Rabbinizim!" dedi.
25.Allah onu, ibret verici şekilde dünya ve âhiret cezasıyla cezalandırdı.
26.Şüphesiz bunda Allah'tan sakınıp korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.
27.(Ey inkarcılar!) Sizi yaratmak mı daha zor, yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah kurmuştur.
28.Onu yükseltmiş ve ona düzen ve âhenk vermiştir.
29.O göğün gecesini karanlık yaptı, ışığını da çıkardı.
30.Ardından yeri düzenleyip döşedi.
31.Ondan suyunu ve merasını çıkardı.
32.Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.
33.Bunları sizin için ve hayvanlarınız için bir yarar kaynağı yaptı.
34, 35.En büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman, o gün insan yaptıklarını hatırlar.
36.Cehennem, görenler için apaçık bir şekilde gösterilir.
37, 38, 39.Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır.
40, 41.Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.
42.Sana, kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar.
43.Onu bilip söylemek nerede, sen nerede?
44.Onun nihai bilgisi yalnız Rabbine âittir.
45.Sen, ancak ondan korkanları uyarıcısın.
46.Kıyameti gördükleri gün onlar, sanki dünyada ancak bir akşam, yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış gibidirler.

Naziât Suresi Tefsiri

Allah Teâlâ bazı varlıklara yemin ederek sûrenin ana konusu olan kıyamet ve öldükten sonra dirilme olayının mutlaka gerçekleşeceğini vurgulamıştır. Müfessirler, adlarına yemin edilen bu varlıkların neler olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

a) Bunların hepsi meleklerdir. İlk âyette “batmak üzere yükselenler” diye çevrilen nâziât kelimesinin anlamları içinde “kuyudan kova ile su çekenler” mânası da vardır. İnsanların ruhlarını bedenlerinden çekip çıkaran ölüm meleği ve yardımcıları bu sıfatla nitelendirilmiştir. Sözlükte “boğmak” anlamına gelen garkan kaydı, burada ölüm meleklerinin inkârcıların ruhlarını şiddetle çekip çıkarmalarını, “Sakin ve düzenli hareket edenler” diye çevrilen nâşitât ise müminlerin ruhlarını incitmeden hafifçe çekip alan melekleri ifade eder. “Yüzdükçe yüzenler”den maksat ise ya Allah’ın emrini yerine getirmek için gelip giderken ufuklarda denizde yüzer gibi hareket eden veya dalgıcın denizde yüzdüğü gibi insan bedeninde yüzerek ruhunu çıkartan meleklerdir. “Yarıştıkça yarışanlar” ise müminlerin ruhlarını cennete, kâfirlerin ruhlarını cehenneme götürürken birbirleriyle yarışan meleklerdir. “Emri, uygun yol ve yöntemle yerine getirenler”e gelince bunlar da evrenin nizamında Allah tarafından kendilerine verilen işleri yerine getiren meleklerdir.

b) İnsanların ruhlarıdır. Ölüm anında bedenlerinden zorlukla veya kolaylıkla ayrıldıkları, hızla ruhlar âlemine vardıkları, ruhlar âlemindeki makamlarına yarışırcasına gittikleri ve işleri yöneten meleklerin katına yükseldikleri için bu vasıflarla anılmışlardır.

c) Gaziler anlatılmaktadır. Yayları iyice gererek ok attıkları, oklarını kolayca fırlattıkları, karada hızla yürüdükleri ve denizde yüzdükleri, düşmanla savaşta yarışırcasına vuruşarak ileri geçtikleri ve savaş işlerini yürüttükleri için bu sıfatlarla nitelenmişlerdir.

d) Yıldızlardan söz edilmektedir. Bir ufuktan doğup diğerinden battıkları, bir burçtan diğerine yavaş ve düzenli bir şekilde akıp gittikleri, yörüngelerinde yüzerek yol aldıkları, hızları farklı olduğundan yarışır gibi birbirlerini geçtikleri ve Allah’ın koyduğu kanunlar uyarınca işlevlerini yerine getirdikleri için bu vasıflarla nitelenmişlerdir. Biz bu anlayışa daha yakın bir çeviri yapmış olduk.

Râzî âyetlerde bu mânaların hepsinin mevcut olma ihtimalinin bulunduğunu söylemiştir (daha fazla bilgi için bk. XXXI, 27-32; Şevkânî, V, 430-432; Elmalılı, VIII, 5552-5556; Ateş, X, 302-303).  

Yüce Allah’ın önceki âyetlerde yemin ederek gerçekleşeceğini haber verdiği kıyamet ve öldükten sonra dirilme olayları anlatılmaktadır. “O gün sarsılan şiddetle sarsılır, onu ikinci sarsıntı izler” meâlindeki 6 ve 7. âyetleri de müfessirler farklı anlamlarda yorumlamışlardır:

a) Burada, kıyamet gününde şiddetle sarsılacak olan yerküresi ile bunun ardından sarsılacak olan göklerden söz edilmektedir. Bu sarsıntıda gökler çatlar, yarılır ve parçalanır. 8-9. âyetlerde yeniden diriltilen insanoğlunun kıyamet olayı sırasında ve mahşerde içine düşeceği derin korku, dehşet, kaygı gibi olağanüstü psikolojik haller özetlenmiştir.

b) 6. âyette, sûra birinci üflemede, 7. âyette ise ikinci üflemede meydana gelecek seslerden söz edilmektedir. Sûra ilk defa üflendiğinde tamamen kâinat sarsılır, toz duman olur, kıyamet kopar; ikinci defa üflendiğinde ise yeniden dirilme olayı gerçekleşir (bilgi için bk. Şevkânî, V, 432-433). 

Arapça’da “geldiği yola geri dönme” mânasındaki deyim 10. âyette “öldükten sonra tekrar dirilip önceki hale dönme” anlamında kullanılmıştır. Müşrikler kemikleri bile çürümüş insanların tekrar dirilmesini imkânsız buluyor, dolayısıyla öldükten sonra dirilmeyi inkâr ediyorlardı. 10-12. âyetler onların öldükten sonra dirilme konusundaki düşünce ve tutumlarını dile getirmektedir. “Mahşer” diye çevirdiğimiz 14. âyetteki sâhire kelimesi “geceyi uykusuz geçiren, sahra, düz alan” anlamlarına gelir. Mahşerde korkudan kimsenin gözüne uyku girmeyeceği için ona da sâhire denilmiştir.

İnsanları âhiret hayatı konusunda uyarmak için gönderilen peygamberi yalanlayanların sonunun ne derece kötü olacağı bildirilerek bundan ibret alınması istenmiş; dolaylı olarak Hz. Peygamber teselli edilmiştir (kutsal vadi Tuvâ ve burada Allah’ın Mûsâ’ya seslenişi hakkında bilgi için bk. Kur’an Yolu, Tâhâ 20/11-12; Kasas 28/29-30). Hz. Mûsâ’nın Firavun’a gösterdiği en büyük mûcizeden maksat yılana dönüşen asasıdır. Müfessirler bu mûcizenin, Mûsâ’nın ışık saçan eli, denizin yarılması veya Mûsâ’ya verilen dokuz mûcizenin tamamı olabileceğini de söylemişlerdir (Şevkânî, V, 435; dokuz mûcize hakkında bk. A‘râf 7/107-108, 133-136; İsrâ 17/101). Buna rağmen Firavun inkâr ve isyandan vazgeçmediği gibi sihirbazları ve adamlarını toplayıp onlara “Ben sizin en yüce rabbinizim!” diyerek kendi tanrılığını ilân etmiştir (krş. Kasas 28/38).

Firavun’un, “Ben sizin en yüce rabbinizim” şeklindeki iddiası, insandaki makam ve mevki tutkusunun, benlik iddiasının nerelere kadar varabileceğini gösteren ibretlik bir sözdür. Gazzâlî, insanın bu tutku ve iddiasının sebeplerini ve mahiyetini benzersiz bir vukuf ve başarıyla işlerken özetle şöyle der: Firavun’a, “Ben sizin en büyük tanrınızım” dedirten motif aslında her insanın içinde saklıdır; fakat kimi bunu dışarı vurur, kimi de bazı sebeplerle içinde tutar veya bastırır. Firavun tipiyle uyuşan insanlardaki bu küstah iddia, her insanda bulunan yetkinlik, yükselme ve özgürleşme arzusu ve arayışının saptırılmış şeklidir. Oysa gerçek yetkinliğe, yükselme ve özgürleşmeye ancak ve ancak Allah’a yönelmek, O’nu tanımak (mârifet), buyruğuna ve rızâsına göre yaşamak, ilâhî ahlâk ile bezenmekle ulaşılabilir. Bunun dışındaki bütün benlik ve yetkinlik iddiaları tam tersine gerçekte bir sefalettir, düşüştür (İhyâ, III, 281-284). Mûsâ’nın davetine inkâr ve isyanla cevap veren Firavun’un durumu da bundan başka bir şey değildir. Bu yüzden insanları zulüm ile ezen Firavun’un yaptıkları karşılıksız kalmamış, hem dünyada hem de âhirette yüce Allah’ın azabına müstahak olduğu bildirilmiştir. Nitekim dünyada başkalarına da ibret olacak şekilde adamlarıyla birlikte denizde boğulmuştur (bk. Tâhâ 20/78).

“Allah da ona ibretlik dünya ve âhiret cezası verdi” diye çevirdiğimiz 25. âyete, “Allah da onu hem sonraki sözünden hem de önceki sözünden dolayı cezalandırdı” şeklinde de mâna verilmiştir (Kurtubî, XIX, 202). Önceki sözünden maksat “Sizin için benden başka tanrı tanımıyorum” anlamındaki sözüdür (bk. Kasas 28/38); sonraki sözü ise “Ben sizin en yüce rabbinizim!” mânasına gelen sözüdür.

Öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenlerin dikkatleri, yeri ve göğü ile evrene çevrilerek, böylesine geniş ve kompleks olan, düzenli ve uyumlu işleyen varlıklar dünyasını yaratan kudretin insanları da öldükten sonra tekrar diriltebileceğine işaret edilmiştir. Başka bir âyette göklerin ve yerin yaratılmasının insanların yaratılmasından daha büyük bir olay olduğu açıkça ifade buyurulmuştur (Mü’min 40/57). Allah’ın gökleri direksiz yaratması (bk. Ra‘d 13/2), geceyi zifiri karanlık, gündüzü ise aydınlık kılması (Bakara 2/164; Nebe’ 78/10-11), yeryüzünü üzerinde yaşanacak bir şekilde yaratıp gerek insanların gerekse hayvanların beslenmesi için her türlü nimetlerle donatması O’nun sonsuz kudretini ve öldükten sonra insanları diriltebileceğini gösteren çok sayıdaki kanıtlardan bazılarıdır.

Arap dilinde “dayanılamayacak kadar ağır ve başka musibetleri bastıracak ölçüde büyük musibet” anlamına gelen tâmme kelimesi burada kıyameti ifade eder. Kıyametin dehşeti insanlara diğer sıkıntıları unutturacak kadar ağır olduğu için ona bu isim verilmiştir (Şevkânî, V, 439). O gün insanlara dünyada yaptıkları iyilikler de kötülükler de gösterilir; o zaman yapıp da unuttuklarını hatırlar ve itiraf ederler. “Cehennem” diye çevirdiğimiz cahîm kelimesi sözlükte “derin çukurda yakılmış büyük ateş” anlamına gelir (İbn Âşûr, XXX, 91).

Bu birkaç kısa âyette âhiretteki büyük kaybı veya büyük kurtuluşu hazırlayan olumsuz ve olumlu tutumların çok veciz bir özeti yapılmıştır. “Azgınlık” diye çevirdiğimiz “tuğyân” kavramı Tûr sûresinde (52/33) “akıllı ve ağırbaşlı düşünüp davranma” mânasındaki “hilm”in karşıtı olarak kullanılır; bu da Câhiliye insanının işin önünü sonunu hesap etmeyen, fevrî, bilinçsiz, inatçı ve inkârcı tutumunu ifade eder. Böyleleri genellikle anlık yaşadıkları için fâni dünyanın ötesine bakmazlar. İşte 39. âyette bunların kötü âkıbeti hatırlatılmaktadır. Bu kümenin son iki âyetinde ise, Allah’ın huzurunda dünyada yaşadığı hayatın hesabını vereceğini düşünerek geçici heveslerini bir yana bırakıp sorumlu bir hayat geçirenlerin büyük ödüle ve kurtuluşa kavuşacakları müjdelenmektedir. 

Müşrikler kıyamet ve âhirete inanmadıkları için her fırsatta Hz. Peygamber’e kıyametin ne zaman kopacağını sorarak onu zor duruma düşürmeye çalışıyor, hatta nasıl olsa böyle bir şeyin imkânsız olduğunu düşündükleri için alay olsun diye kıyametin çabucak gelmesini ister görünüyorlardı. Hz. Peygamber ise onların iman etmelerine vesile olur ümidiyle, “Keşke sorularına cevap vermek mümkün olsaydı!” diye temennide bulunuyordu. Yüce Allah, “Sen onun hakkında ne söyleyebilirsin ki!” meâlindeki âyetle onun bu konuda bilgi edinme imkânının bulunmadığını, bu bilginin yalnız kendi zâtına ait olduğunu (krş. Lokmân 31/34), Hz. Peygamber’in görevinin, kıyametin ne zaman kopacağını bildirmek değil, kıyametin bir gün mutlaka geleceğine dikkat çekmek, buna inanıp âhiret kaygısı taşıyanları uyarmak ve o güne hazırlık yapmalarını teşvik etmek olduğunu vurgulamıştır.

Sûrenin bu son âyetinde şu iki gerçeğe dikkat çekilmektedir: a) İnsanlar, ikinci hayata döndüklerinde ebedî olan âhirete göre geçici olan dünya hayatının ne kadar kısa olduğunu anlayacaklardır. b) Psikolojik olarak insana geçmiş daima kısa bir zamanmış gibi gelir; çünkü geçmiş artık olmuş bitmiştir. İnsan için geçmişten daha önemlisi, henüz bir imkân olan ve farklı durumlara açık bulunan, bu yönüyle de daima önemli ve ilginç görülen, hatta kaygı uyandıran gelecektir.

İlgili Haberler