İnfitâr Suresi okunuşu Arapça Türkçe okunuşu İnfitâr suresi anlamı meali İnfitâr suresi tefsiri

İnfitâr Suresi, adını birinci âyetteki “infetarat” fiilinin mastarından almıştır. İnfitâr, yarılmak demektir. Bu haberimizde İnfitâr suresi okunuşu, Arapça Türkçe okunuşu, İnfitâr suresi anlamı meali,İnfitâr suresi tefsiri gibi merak edilenleri bulabilirsiniz.

Ekleme: 29.01.2022 01:04:06 / Güncelleme: 30.01.2022 14:41:58 / İslam
Destek için 

İnfitâr Suresinde kıyamet koparken evrende meydana gelecek olan değişim ve bazı dehşet verici olaylar, öldükten sonra dirilme, mahşerde hesap verme ve itaatkâr kulların varacakları cennetle isyankâr kulların gideceği cehennem gibi konular yer almaktadır. Haberimizde İnfitâr suresi okunuşu, Arapça Türkçe okunuşu, İnfitâr suresi anlamı meali,  İnfitâr suresi tefsiri yer alıyor. 

İnfitâr Suresi Anlamı

İntifar Sûresi, adını birinci âyetteki “infetarat”fiilinin mastarından almıştır. İnfitâr, yarılmak demektir. Mekke döneminde inmiştir. 19 âyettir. Hem mushaftaki sıralamada hem de iniş sırasına göre seksen ikinci sûredir. Nâziât sûresinden sonra, İnşikak sûresinden önce Mekke’de inmiştir

İnfitâr Suresi Arapça okunuşu

İnfitar Suresinin Türkçe Okunuşu, Anlamı ve Arapça Okunuşu | Ne Nedir  Vikipedi

İnfitâr Suresi Türkçe okunuşu

1.İzessemaunfetaret.
2.
Ve izelkevakibun teseret.
3
.Ve izelbiharu fucciret.
4.
Ve izelkuburu bu'siret.
5.
'Alimet nefsun ma kaddemet ve ahharet.
6.
Ya eyyuhel'insanu ma ğarreke birabbikelkeriymi.
7.
Elleziy halekake fesevvake fe'adeleke.
8.
Fiy eyyi suretin ma şae rekkebeke.
9.
Kella bel tukezzibune biddiyni.
10.
Ve inne 'aleykum lehafizıyne.
11.
Kiramen katibiyne.
12.
Ya'lemune ma tef'alune.
13
.İnnel'ebrare lefiy na'ıymin.
14.
Ve innelfuccare lefiy cahıymin.
15.
Yasleneha yevmeddiyni.
16.
Ve ma hum 'anha biğaibiyne.
17.
Ve ma edrake ma yevmuddiyni.
18.
Summe ma edrake ma yevmuddiyni.
19.
Yevme la temliku nefsun linefsin şey'en vel'emru yevmeizin lillahi.

İnfitâr Suresi Türkçe anlamı

1.Gök yarıldığı zaman,
2.
Yıldızlar saçıldığı zaman,
3.
Denizler kaynayıp fışkırtıldığı zaman,
4.
Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman,
5.
Herkes yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek.
6, 7, 8
.Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?
9.
Hayır, hayır! Siz hesap ve cezayı yalanlıyorsunuz.
10, 11.
Halbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır.
12
.Onlar yapmakta olduklarınızı bilirler.
13.
Şüphesiz, iyiler Naîm cennetindedirler.
14.
Şüphesiz, günahkârlar da cehennemdedirler.
15.
Hesap ve ceza günü oraya gireceklerdir.
16.
Onlar oradan kaybolup kurtulacak da değillerdir.
17.
Hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin?
18.
Evet, hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin?
19.
O gün kimse kimseye hiçbir fayda sağlayamayacaktır. O gün buyruk, yalnız Allah'ındır.

İnfitâr Suresi Tefsiri

1-5 Kıyamet günü hakkında Tekvîr sûresinde anlatılanları pekiştirmek üzere burada o gün vuku bulacak bazı olaylardan söz edilerek insanlar uyarılmaktadır. Uzay boşluğundaki yıldızların düzenli hareketini sağlayan çekim kanununun kıyamet gününde yok olmasının bir sonucu olarak evrenin düzeninin bozulacağı, göklerin çatlayıp yarılacağı, kısaca kozmik düzenin bozulacağı bildirilmiştir (bk. Furkan 25/25; Hâkka 69/16; Rahmân 55/37; Nebe’ 78/19-20; Tekvîr 81/1-6). Denizlerin kabarıp taşmasını, dünyanın şiddetle sarsılması, dağların parçalanıp yok olması, denge ve düzenin bozulması gibi olaylar sonunda dünyayı denizlerin kaplaması şeklinde anlamak mümkündür. Deniz altında gerçekleşen şiddetli depremlerin tsunami denilen büyük dalgalara ve taşmalara yol açmasını hatırlayarak âyetteki kıyamet tasvirini daha iyi anlayabiliriz.

Bu âyetler hakkında, “şiddetli sarsıntı neticesinde yerkürede meydana gelecek olan volkanik patlaklar ve derin çatlaklardan çıkan lav kütlelerinin deniz sularını kaynatacağı, taşıracağı, hatta buharlaştıracağı” şeklinde de yorum yapılmıştır.

Kıyametin kopması sırasında meydana gelecek sayısız felâketlerin büyüklerinden birkaçı örnek olarak zikredildikten sonra “Kabirlerin altı üstüne getirildiğinde” meâlindeki 4. âyetle konu insana getirilmiştir. Bu âyet genellikle o büyük altüst oluş esnasında kabirlerde toprak altında bulunan ceset parçalarının dışarı fırlatılacağı şeklinde yorumlanmıştır. Devamındaki âyetlerden anlaşıldığına göre buradaki “ey insan” hitabıyla özellikle belli bir kişiye veya bütün insanlara değil, sûrenin asıl konusu olan kıyamet, âhiret ve uhrevî yargılanma ve hesap vermeyi inkâr edenlere, bunu imkânsız görenlere hitap edilmektedir. Rab ismi ve bu ismin sıfatı olarak geçen kerîm, Cenâb-ı Hakk’ın “cemal sıfatları” denilen ve kullarına yönelik lütufkârlığını ifade eden isim ve sıfatlarındandır. 7-8. âyetlerde bu sıfatların, insanın insan olarak varlık alanına çıkışındaki yaratıcı rolü dile getirilmekte; böylece insanın, hayatı boyunca her an yararlanmakta olduğu diğer bütün nimetlerden de önce bedensel ve zihnî melekelerle donatılıp düzgün bir insan olarak dünyaya gelişini kendisine borçlu bulunduğu rabbi hakkında, saptırıcı tesirlere kapılarak yanılgıya düşmesi, türlü şekillerde inkâr ve isyanlara boğulması eleştirilmektedir. 

Din kelimesi, Kur’an-ı Kerîm’de bilinen anlamı yanında, “hesap ve ceza günü” (âhiret) mânasında da kullanılmaktadır. Bu âyette birinci veya ikinci anlamında kullanıldığı yönünde iki farklı yorum vardır. Müteakip âyetler ikinci yorumu desteklemektedir. Buna göre 10-12. âyetler şu gerçeği ortaya koymaktadır: Bu dünyada insanlar başıboş bırakılmamıştır. Aksine herkesin neler yaptığını bilen ve kayda geçen görevli melekler vardır. Bu âyetler, öncelikle âhireti ve uhrevî hesabı inkâr edenleri uyarmakla birlikte daha genel olarak inananı ve inanmayanıyla bütün insanları, yargı ve adaletin ceza veya ödüllendirmenin bu dünyada olanlardan ibaret bulunmadığını; bu dünyada yerini bulmayan veya eksik kalan adaletin, o günün tek hâkimi olan Allah’ın huzurunda mutlaka eksiksiz gerçekleşeceğini; şu halde herkesin, hayatını bu sorumluluk bilinci ve duyarlılığı ile düzenlemesi gerektiğini hatırlatmaktadır.

Râzî, bu âyetlerle ilgili olarak özetle şöyle der: Kuşkusuz Allah Teâlâ, kullarının neler yaptığını bütün ayrıntılarıyla bilir; bunun için yapılanların yazılmasına, yazıcılara, şahitlere, belgelere ihtiyacı yoktur. Ancak O, kendisiyle insanlar arasındaki ilişkileri onların kendi aralarında uygulayacakları usullere göre düzenler. İnsanlar arasındaki hak ve sorumlulukları düzenlemenin en sağlıklı yolu, her şeyi kayda geçirmek; hesaplaşma aşamasında ise belge ve tutanakları ortaya koyarak hakkın yerini bulmasını, adaletli bir sonucun alınmasını sağlamaktır. İşte kıyamet günündeki hesaplaşma da böyle olacaktır (XXXI, 83). 

Amellerin kayda geçirilmesi ve uhrevî yargı sürecinin sonucu özetlenmektedir. Sûrenin ana konusu kıyamet ve âhiret ile uhrevî sorumluluk olduğuna göre buradaki “erdemliler” (ebrâr), bir gün kıyametin kopacağına, dünyada yapıp ettiklerinin kaydedildiği belgelerin önlerine konacağına ve bunların hesabını vereceklerine inanarak bu belgeleri yani amel defterlerini iyilikleriyle dolduran mümin kişilerdir. Bu duyarlılık birçok âyette takvâ kavramıyla da ifade edilmektedir. “Kötüler” (füccâr) ise kıyamete, uhrevî yargı ve sorumluluğa inanmayan, amel defterlerini kötülüklerle kirletenlerdir. Ehl-i sünnet âlimleri, buradaki “füccâr”la sadece inkârcıların kastedildiğini, günahkâr müminleri kapsamadığını belirtirler; çünkü onlar kıyamet ve âhirete inanırlar (bu tartışma için bk. Râzî, XXXI, 84-85). Ancak, bu âyetlerin, inananıyla inanmayanıyla bütün insanları âhiret kaygısı taşımaya çağırdığında kuşku yoktur. Hz. Peygamber’e yöneltilen bu sorular hesap gününün ne derece önemli ve dehşet verici olduğunu gösterir. O gün hiç kimse başkası için bir fayda sağlayamayacak, kimse kimseyi koruyamayacak; herkes kendisini düşünecek, kendi derdiyle uğraşacak, herhangi bir zararı dokunabilir korkusuyla çoluk çocuğundan, yakın akrabasından dahi kaçacaktır (bk. Abese 80/34-37). O gün Allah izin vermedikçe hiçbir şefaatçi şefaat edemez. O gün hüküm yalnız Allah’ındır (krş. Bakara 2/255; Mü’min 40/16). O dilediği gibi tasarrufta bulunur; kimseye –dünyada verdiği gibi– kendi hayatı ve geleceği hakkında karar verip tasarrufta bulunma yetkisi vermez (Şevkânî, V, 459-460).

 

İlgili Haberler