HÜDA PAR Genel Sekreteri ve Parti Sözcüsü Demir, partisi adına yaptığı Haftalık Gündem Değerlendirmesi'nde iç ve dış gündeme dair önemli mesajlar verdi.
Demir, "yeni kur şokları, enflasyonda gıda payının yüksekliği, maneviyatsızlığın gençleri bunalıma sürüklemesi, mülteciler, Afganistan'daki insani dram ve Suudi rejiminin Uygurlu din adamı Hamdullah Abdulveli'yi Komünist Çin yönetimine iade etme kararı"na dair önemli açıklamalarda bulundu.
Demir'in iç ve dış gündem değerlendirmesi şöyle:
Yeni kur şoklarına karşı tedbir alınmalı
Kur artışı ve enerji maliyetlerindeki yükseliş yakın dönemde ciddi fiyat artışlarına yol açtı ve aralık ayı enflasyonu zirve yaptı. Haliyle yıllık enflasyon da beklentilerin çok üzerinde gerçekleşti. Döviz artışına yapılan müdahaleler ve devreye konulan "Kur Korumalı Mevduat" sistemi ile şimdilik döviz belli bir aralıkta dengelenmiş görünüyor. Ancak yeni yılla birlikte başta kamu hizmetlerinde yapılan "yeniden değerleme" artışları olmak üzere üretim ve imalatın en önemli girdileri olması hasebiyle elektrik, doğalgaz ve akaryakıt zamları, beklenen fiyat düşüşlerinin gerçekleşmesine imkân tanımadı. Hatta yeni yıl zamları sonucunda ocak ayı enflasyonunda daha fazla artış beklenmektedir.
Amerikan Merkez Bankası FED'in enflasyonla mücadele adına önümüzdeki aylarda faiz artırımına gideceğini açıklaması, küresel piyasalarda ciddi tedirginliklere yol açmaktadır. FED'in muhtemel faiz artışı Amerika'ya doğru sıcak para akışı anlamına gelirken başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere diğer ülkelerden sermaye çıkışı sonucunu doğurmaktadır. Döviz kurunu belli bir bant aralığında tutarak enflasyonla mücadeleyi hedef edinen Türkiye'nin, muhtemel FED faiz artışlarıyla beraber yeni kur şoklarına karşı hazırlıklı olması bu noktada önem arz etmektedir. FED'in tetikleyebileceği muhtemel bir kur şoku, ekonomik gidişatı daha da zora sokarak hayat pahalılığını dayanılmaz boyutlara taşıyabilir. Bu olumsuz tablo ile karşılaşmamak için tedbirler alınmalıdır.
Enflasyonda gıda payının yüksek olması
Dünya genelinde enflasyon yükseliş eğilimini sürdürürken Türkiye de yeniden yüksek oranlı enflasyon şokunun etkisine girmiş durumdadır. Enflasyon artışında ithalata dayalı enerji ve akaryakıt öne çıkarken gıdanın artan enflasyonda başı çeken diğer bir kalem olması, tarımsal faaliyetler için elverişli şartlara sahip Türkiye açısından anlaşılabilir değildir. Ekmek zamlarıyla sık gündeme gelerek bu alanda sembol haline gelen buğday fiyatlarındaki artış, bir tarım ülkesi olarak Türkiye'nin ayıbıdır.
Gıda üretimi, güvenliği ve tedarikinin arz ettiği hayati önem, kuraklık ve salgın süreciyle birlikte fiyatlardaki fahiş artışla daha açık bir şekilde ortaya çıktı. Türkiye'de teşvik ve desteklerin artan girdi maliyetlerine oranla çok düşük seviyelerde kalması, çiftçiler açısından kâr oranının düşmesine bağlı olarak tarımsal faaliyetleri cazip olmaktan çıkardı. Bu alanda etkin bir politikanın olmayışı, arz-talep bağlamında ürün çeşitliliği üzerinde olumsuz etki bırakmaktadır. Tarım ve gıda ürünlerinde ekilebilir yeterli arazilere sahip Türkiye'nin bu alana daha fazla önem vermesi zaruridir. İthalat yoluyla dışarıya akıtılan paraların önemli ölçüde destek, teşvik ve kendi kendine yeterlilik ilkesi gereği oluşturulacak etkili politikalara dönüştürülmeli, gıda ürünlerinde dışa bağımlı hale gelmekten şiddetle kaçınılmalıdır.
Maneviyatsızlık gençleri bunalıma sürüklüyor
Geleceğin inşası gençlerin eli ile olacaktır. Maddi ve manevi anlamda ihtiyaçları karşılanmış, erdemli bir gençlik, kendisi ile beraber toplumu da kalkındırır. Bu denli önemli olan gençliğin son dönemlerde gelecek kaygısı, ateizm veya deizm ile anılması büyük bir talihsizliktir. Bu sorun, siyasetin ve toplumun en önemli gündem konusu olmalı, kapıdaki tehlikenin farkına varılmalı ve gerekli tedbirler derhal alınmalıdır. Büyük kültürleri ve medeniyetleri oluşturan kök, dindir. İnançsızlık, toplumlar ile medeniyetlerin önündeki en büyük tehlikedir. Dinin toplumdaki yanlış temsili, popüler kültür, hâkim paradigma ve laik eğitim sistemi gibi birçok etkenin körüklediği bu sorun, gençliğin değerlerine yabancılaşmasına sebep olmanın yanı sıra adalet temelli bir düzenin oluşmasını da engellemektedir.
Türkiye, geri dönülmez bir noktaya gelmeden evvel bu soruna gereken önemi vermeli ve bu minvalde politikalar geliştirerek riski bertaraf etmelidir. Gençliği hâkimiyeti altına alan popüler kültüre önemsiz bir ergen akımı gibi yaklaşmayı bırakmalı ve bunu destekleyen politikalarına son vermelidir. Özellikle Batı menşeli laik ideolojiyi dayatan eğitim sistemini kökünden değiştirmelidir. Öte taraftan hükümet problemin ciddiyetini kavramalı, gençleri ne pahasına olursa olsun ekonomik kaygılardan ve manevi buhrandan kurtarmalıdır. Ayrıca gençleri özüne yabancılaştıran ve kültürüne düşman haline getirmeye çalışan yazılı, basılı ve görsel yayınlar ile iletişim platformları kontrol altına alınmalıdır.
Mülteciler sorunun kaynağı değil, mağdurlarıdır
Suriye'de devam eden iç savaşın en yakıcı sonuçlarından birisi hiç kuşkusuz mülteciler meselesidir. Göçten en çok etkilenen ülkelerin başında ise Türkiye gelmektedir. Halkımız başından beri mültecilere bağrını açmış, maddi ve manevi bütün imkânlarını seferber etmiştir. Bu seferberlik, Müslüman halkımızın inancının ve sahip olduğu medeniyet mefkûresinin bir gereğidir. Ancak sürecin uzaması, zamanla birtakım sorunların baş göstermesine neden olmuştur. Menfur bazı olayların yaşanmasında birinci etken, kimi çevrelerin sıklıkla kullandığı ırkçı ve ötekileştirici söylemlerdir. Bu nicelikte mülteci barındırmanın sosyal ve iktisadi bazı sonuçları da olacaktır elbette. Süreç uzadıkça kışkırtmalar veya istikrarsızlık oluşturma girişimleri de olacaktır. Bunların önüne geçebilmek için herkesin daha duyarlı, daha insanî ve daha sorumlu davranması gerekmektedir.
Mültecileri ötekileştirip düşmanlaştırarak müspet bir sonuca ulaşılamayacağı açıktır. Suriye'nin bu hâle gelmesinde bölge ülkelerinin yanlış politikalarının etkisi büyüktür. Yapılması gereken; bölge ülkelerinin olabilecek en hızlı şekilde Suriye'yi istikrara kavuşturmak ve mültecilerin ülkelerine dönüş şartlarını oluşturabilmektir. Bu kapsamda öncelikle dışarıdan yapılan müdahaleler durdurulmalı, Türkiye ve İran daha fazla zaman kaybetmeden Suriye halkının çıkarlarını koruyacak bir siyasi çözüm için daha fazla çaba sarf etmelidir. Bir kez daha anlaşılmıştır ki Suriye'de istikrar sağlanmadan komşu ülkelerde de sağlanması mümkün değildir.
Afganistan'da insani dram derinleşiyor!
20 yıllık işgalin sona erdiği Afganistan'da yoksulluğun boyutu giderek artmaktadır. Nüfusun yarısının gıda temininde zorluk yaşadığı ülkede halkın yüzde 97'si yoksullaşmıştır. Ülkedeki 20 yıllık fiili işgali sona eren Batı'nın şimdi de ekonomik ambargoyla Afgan halkını terbiye etmeye çalıştığı görülmektedir. Ülkeye yönelik insani yardımların durdurulmasının yanı sıra ülkenin rezervleri dondurularak Afgan halkı açlığa mahkûm edilmektedir. Açlıktan organlarını satma noktasına gelen Afgan halkı için acilen harekete geçilmeli, İslam ülkeleri Afganistan'ın el konulan rezervlerinin serbest bırakılması için birlikte hareket etmelidir. Açlığa mahkûm edilen Afgan halkı için seferberlik kampanyası başlatılmalı, başta gıda ve sağlık malzemeleri olmak üzere temel ihtiyaçlar ivedilikle karşılanmalıdır.
Uygur din adamının iade süreci durdurulmalıdır!
2020 yılında Suudi Arabistan'a hac vazifesini yerine getirmek için giden Uygur din adamı Hamdullah Abdulveli sınır dışı edilmemek için mücadele etmiş ancak yakalanarak cezaevine konulmuştu. Suudi yönetimi, Hamdullah Abdulveli ve beraberindeki diğer Uygurlu Müslümanı Çin'e iade etmeye hazırlanıyor. Çin'in Doğu Türkistanlılara yönelik insanlık dışı cürümleri, asimilasyon çalışmaları ve kötü muamelesi defalarca kamuoyuna delilleriyle yansımıştır. Zulme maruz kalacağı açıkça bilinmesine rağmen Hac vazifesi için ülkeye gelen bir Müslümanın, dini asimilasyona maruz bırakacağı bilinen bir ülkeye iade edilmesi insanlık dışıdır. Hac vazifesi için ülkeye gelen Müslümanların güvenliğinden mesul olan Suudi Arabistan'ın Hamdullah Abdulveli ve diğer Uygur Türklerini zalim Çin yönetimine iade etmesi kabul edilemez. Müslümanlara yönelik zulme en fazla İslam ülkelerinin karşı durması gerekirken menfaatler gereği İslam düşmanlarıyla iş birliği yapmak, Müslümanları zulme ve işkenceye göndermek apaçık ihanettir. Suudi Arabistan'ın bu girişimi derhal sonlandırması, Çin'in zulmüne karşı Uygur Müslümanlarının yanında yer alması gerekmektedir. (İLKHA)