Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Temel, internet ortamındaki yasal düzenlemeleri ve bu yasal düzenlemelerin temel amacına ilişkin İLKHA'ya konuştu.
Bu yasalara ilişkin ilk olarak 2007 yılında çıkartılan 5651 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” ve bu kanununa ek olarak çıkartılıp 2020 yılında kabul edilen 7253 sayılı yasal düzenlemenin örnek gösterebileceğini belirten Temel, bu yasaların internet ve sosyal medyayı da kapsayan yasal düzenlemeleri ifade ettiğini belirtti.
Temel, "Bu düzenlemelerin öncelikle temel amacı bu kanun ile kurumlar tarafından kullanılan internet hizmetinin ne şekilde ve hangi amaçla kullanıldığına ilişkin bir takibat sağlamaktır. Bu amacın arkasındaki sebep ise özellikle sanal ortamda işlenecek suçlara ilişkin bir takip imkânı sağlamasıdır. Bireylerin veya kurumların bu ortamların üzerinden suç işlenmesi durumunda nasıl bir yol haritası izlemesine ilişkin bir kılavuz oluşturmaktır.” dedi.
Mustafa Temel
“Yasaların temel amacı toplumsal düzeni korumaktır”
Kabul edilen yasal düzenlemelerin neden gerekli görüldüğünü açıklayan Temel, şunları ifade etti: “Bilindiği üzere yasaların temel amacı toplumsal düzeni korumaktır. Toplum içerisinde ortaya çıkabilecek suçlara ve sorunlara ilişkin bir kılavuz oluşturmaktır. Dolayısıyla iletişim alanındaki yasal düzenlemelerin temel amacı da bireylerin iletişim ve haberleşme özgürlüğü gibi temel haklarını koruma altına almaktır. Bu bakımdan baktığımız zaman aslında iletişim alanındaki yasal düzenlemelerin de esasında düşünce ve ifade özgürlüğünü koruyan ve bunu koruma altına alan düzenlemeler olduğunu vurgulayabiliriz. Bu doğrultuda çıkartılan internet alanındaki yasal düzenlemeler de temelde bunu amaçlıyor. Bireylerin düşünce ve ifade özgürlüğünü korumak, bireylerin sanal ortamda bir suçla, bir sorunla karşılaştığında onlara rehberlik edebilecek bir alan oluşturmayı amaçlıyor. Aynı zamanda bu yasal düzenlemelerle bireyler sanal ortamdaki suçlara ilişkin bir muhatap bulabiliyor ve bu kurumlar, bu kanunlar çerçevesi içerisinde oluşturulan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu gibi kurumlar aracılığıyla muhatap bulabiliyor ve maruz kaldıkları problemleri çözümü noktasında bu kurumlara başvurarak doğrudan sorunlarının çözülmesini talep edebiliyorlar.”
"Kanunlar yalan haber, itibar suikastı, nefret dili, ırkçılık gibi problemlere ilişkin bir çözüm üretebilme amacıyla çıkartıldı"
İnternet ortamındaki yasal düzenlemelerin yakın zamanda çok tartışıldığını, bu tartışmaların da 7253 sayılı kanunla arttığını ve tartışılmasının en büyük sebeplerinden birisinin de bu düzenlemelerin neleri ifade ettiğini anlatılamamasının yer aldığını vurgulayan Temel, “7253 sayılı kanun neleri kapsıyor? Öncelikli olarak 5651 ve 7253 sayılı kanunlar günümüzdeki dijital hayatın barındırdığı birçok problemi önleme amacı taşımaktadır. Kanunlar, son zamanlarda yaşanılan yalan haber, dezenformasyon, itibar suikastı, nefret dili, ırkçılık, İslâmofobi söylemleri veya manipülasyon, siber suçlar gibi problemlere ilişkin bir çözüm üretebilme amacıyla çıkartıldı. Bu doğrultuda bazı düzenlemeler gerekliydi. Bunlardan ilki de 7253 sayılı kanunla sosyal ağ sağlayıcı kavramı oldu. Sosyal ağ sağlayıcı kavramı nedir? İnternet ortamı üzerinden sosyal etkileşim amacıyla metin, görüntü, içerik üretmeye imkân sağlayan gerçek veya tüzel kişilerdir. Aslında bizim bildiğimiz Facebook, Twitter, Youtube, Instagram gibi küresel, ulus ötesi şirketleri ifade ediyor. Bu sosyal ağ sağlayıcıları kavramı bu kanunda açıklanarak Facebook, Youtube gibi sosyal medya uygulamalarının yol açabileceği problemleri veya bu uygulamalar aracılığıyla işlenebilecek suçlara ilişkin bir kavramsal tanımlama ifade etmiştir.” diye konuştu.
“Kanun kapsamında bu kurumların Türkiye’de de temsilci bulundurması zorunlu hale getiriliyor”
Sosyal ağ sağlayıcı kavramı ile birlikte 7253 sayılı kanunla temsilci atama yükümlülüğü getirildiğini aktaran Temel, “Temsilci atama yükümlülüğü aslında şunu ifade ediyor: Facebook, Twitter, Youtube gibi küresel şirketler dünyanın birçok yerinde temsilciye sahip. Fakat Türkiye’de temsilciler bulundurma noktasında problemler yaşanmaktadır. Dolayısıyla bu kanun kapsamında bu kurumların Türkiye’de de temsilci bulundurması zorunlu hale getiriliyor. Temsilci bulundurulması bize neyi ifade ediyor? Özellikle sizlerin sanal ortamda bir problemle karşılaştığınız zaman doğrudan o temsilcilerle yasal yollarla iletişime geçmenize kapı aralıyor.” dedi.
7253 sayılı yasal düzenlemeyle getirilen önemli unsurlardan birisinin de başvurulara yanıt verme yükümlülüğünün getirilmesi olduğunu açıklayan Temel, “Siz sanal ortamlar üzerinden bir problemle karşılaştığınız zaman atanan temsilcilerle iletişime geçip, eğer bir suç unsuru var ise ilgili kurumun size bu konuda 48 saat içerisinde yanıt verme zorunluluğu getirilmiştir. Bu da doğrudan bireyleri koruma altına alan, bireylerin karşılaşabileceği problemlere ilişkin kurumların doğrudan yanıt vermesini zorunlu bir hale getiren önemli bir düzenlemedir.” ifadelerine yer verdi.
“Kullanıcı verilerinin Türkiye’de muhafaza etme zorunluluğu getiriliyor”
Bir diğer önemli hususun ise kullanıcı verilerinin Türkiye’de muhafaza edilmesi gerektiği konusu olduğunu dile getiren Temel, “Bu da oldukça tartışılan konulardan biri. Bu kurumlar ticari kurumlar, bu kurumların öncelikli amacı ticari gelir elde etmektir veya birtakım kazanımlar sağlamaktır. Ama bu kurumların Türkiye’de temsilcileri olmadığı için daha açık bir tabirle Türkiye'deki kullanıcıların kişisel haklarına saygı göstermedikleri için, siz bu kurumlarla doğrudan iletişim kuramıyorsunuz. Bu kanun ile doğrudan iletişimin kapısı aralanıyor. Aynı zamanda bu kanun ile size, sizin verilerinizin koruma altına alınması noktasında güvence veriliyor. Ve bu kanun kapsamında bu kurumlar Türkiye’deki kullanıcılarının verilerini Türkiye’de muhafaza etme zorunluluğu getiriliyor. Bu oldukça bireylerin kişisel verilerini koruma altına almayı amaçlayan bir düzenleme olarak karşımıza çıkıyor.” açıklamasına yer verdi.
“Burada herhangi bir sansür veya iletişim özgürlüğüne müdahale göremiyoruz”
Erişimin engellenmesi ve içeriğin ortadan kaldırılması hususlarının medya araçlarında sıkça tartışıldığını ifade eden Temel, “Burada herhangi bir sansür veya herhangi bir iletişim özgürlüğüne müdahale göremiyoruz. Çünkü buradaki esas nokta şu, sizlerin sanal ortamda bir suçla karşılaştığınız zaman, örneğin hakaret, küfür veya gerçeğe aykırı bilgi veya sizin özel hayatınıza ilişkin görüntü gibi problemlerle karşılaştığınız zamanda ilgili kuruma başvurup, 'benim ile ilgili şu suç unsurlarına içeren içerikler var, görüntüler var, metinler var bunların kaldırılmasını talep ediyorum' diyebiliyorsunuz. Bu kanun ile bu koruma güvencesi size sağlanmış oluyor. Ve siz, sizin hakkınızda suç unsuru içeren verilerin kaldırılmasını, bu içerikler kaldırılmıyorsa o içeriğin yer aldığı hesabın engellenmesini talep edebiliyorsunuz.” diye konuştu.
İnternet ve sosyal medya alanındaki düzenlemeleri ifade eden 5651 ve 7253 sayılı kanunların iletişim özgürlüğüne müdahale veya sansür olarak medya araçlarında nitelendirildiğini ve bunun en önemli sebebinin ise bu kanunların yeteri kadar anlatılamaması ve bu kanunların anlaşılamaması olduğunu vurgulayan Temel, şu açıklamalarda bulundu:
“Bu kanunları iletişim alanına müdahale ya da sansür olarak nitelendirebilir miyiz? Bu sorudan hareketle bu kanunların aynısının veya daha katılarının gelişmiş pek çok ülkede, örneğin ABD, Almanya, Fransa, İngiltere gibi liberal demokrasi ile yönetilen, liberal medya sisteminin hâkim olduğu ülkelerde de görüyoruz. Bu örnek aslında bize şunu gösteriyor, internet dediğimiz alan sınırsız, ucu açık, herhangi bir düzenleme içermemesi gereken bir alan değildir. Ve dolayısıyla bu yasal düzenlemeler de esasında bireyin düşünce ve ifade özgürlüğünü koruma altına almayı amaçlayan, bununla birlikte bireyin cevap verme imkânını güçlendiren, herhangi bir problemin olması durumunda bireyi koruma altına almayı sağlayan düzenlemelerdir. Fakat içeriğinden bağımsızlaştırdığınız zaman sanki bir kısıtlamadan, sanki bir takipten söz ediyormuşuz gibi bir anlam ortaya çıkıyor. Fakat bunların hepsi esasında bireyin sivil haklarını koruma altına almayı amaçlıyor. Bununla birlikte internet dediğimiz dijital araç ulusal sınır tanımayan bir görünüme sahip. Erişimin hızlı olduğu, küresel bir ortamda yayın yapan, coğrafi sınırların ortadan kalktığı, mekânın değişime uğradığı, hız kavramının ortadan kalktığı bir alanı ifade ediyor. Dolayısıyla sosyal hayatta işlenebilecek suçlarda önemli bir problem alanı iken, internet ortamında işlenen suçların çok hızlı bir şekilde yayıldığı, çok hızlı bir şekilde biçim değiştirdiğini görüyoruz. Bu bakımdan internet ortamındaki verilerin doğru bir şekilde işlenip bu verilerin kontrol edilebilmesi önemli bir gerekliliktir. Dolayısıyla internete ilişkin yapılacak bu düzenlemeler de bir kılavuz niteliği taşımaktadır. Esasında da bireyleri koruma altına almayı amaçlayan, bireylerin muhatap bulmasını kolaylaştıran bir sistem sunuyor bizlere.”
Bu yasal düzenlemelerin bahsedilen problemlere bir çözüm önerisi getirmeyi amaçladığını, bu problemleri tamamıyla ortadan kaldırmadığını belirten Temel, “Bunun birkaç sebebi var, bunlardan bahsedeceğim. Ama öncelikle devletlerin, bireylerin hak ve özgürlüklerini koruma altına almayı ve refahı sağlamaya amaçladıklarını biliyoruz. Dolayısıyla buradaki yasal düzenlemeler de bireylerin iletişim özgürlüğünü, düşünce ve ifade özgürlüğünü koruma altına almayı amaçlıyor. Özellikle Türkiye’de de milyonlarca kullanıcısı olan küresel medya şirketi niteliğinde görülebilecek Facebook, Twitter, Youtube gibi ticari şirketlere karşı bireyi koruyan ve bu araçlar üzerinden bir suç işlenmesi durumunda, bireylerin muhatap bulabilmesine imkân tanıyan ve bireylerin özgürlüğünü korumayı amaçlayan bir yasal düzenlemeden bahsediyoruz.” şeklinde konuştu.
“Toplumun da dijital ortamlarda karşılaşabilecekleri problemlere ilişkin farkındalık sahibi olması gerekiyor”
Yasal metinlerle birlikte toplumun da dijital ortamlarda karşılaşabilecekleri problemlere ilişkin farkındalık sahibi olması gerektiğinin altını çizen Temel, “Özellikle bireyler sosyal medya araçlarını, dijital araçları sınırsız özgürlüğün olduğu, isteyen herkesin istediği şekilde içerik üretirken, bu içerik üretiminde başka insanlara zarar verebilecek, suç unsuru oluşturabilecek içeriklere yer vermemesi gerektiğinin farkında olması gerekiyor. Bununla birlikte medya okur yazarlığı, dijital okur yazarlık gibi eğitim programları doğrultusunda bireylerin sanal ortamlara karşı daha hassas olması gerektiğini ifade etmemiz mümkün. Yasal düzenlemeler bireyleri koruma altına almayı amaçlasa da esasında bireylerinde sanal ortamlara karşı, dijital ortamlara karşı daha dikkatli davranmaları gerektiğini hatırlatmak istiyorum.” ifadelerine yer verdi. (İLKHA)