Yapıcıoğlu: CHP Dersim ve Zilan'la da hesaplaşacak mı?

Katıldığı bir TV programında gündemi değerlendiren HÜDA PAR  Genel Başkanı  Zekeriya Yapıcıoğlu, toplumsal sorunlar üreten Süresiz Nafaka ve Genç Yaşta Evlilik yasalarının derhal düzeltilmesi çağrısını yineledi.

Ekleme: 16.11.2021 18:12:46 / Güncelleme: 16.11.2021 18:13:06 / Güncel
Destek için 

HÜDA PAR Genel Başkanı  Zekeriya Yapıcıoğlu, konuk olduğu TV5’te Türkiye gündemin sıcak başlıklarını değerlendirdi, çözüm önerilerini sundu.

Yapıcıoğlu, halkın gündemi, kapitalist ekonomik sistem, kamudaki israf, asgari ücret, enerji fiyatları, Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” söylemi, Kürdistan söylemi, KHK meselesi, EYT, süresiz nafaka ve genç yaşta evlilik ile siyasetteki üslup gibi konu başlıklarını değerlendirdi.

Yapıcıoğlu, CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” söylemine binaen “CHP tek parti döneminde yapılan zulümlerle ilgili de helalleşme dileyecek mi? diye sordu.

Siyasi partilere yönelik görüşmelerini sürdürdüklerini söyleyen Yapıcıoğlu, partiler arasındaki diyalog kapılarının sürekli açık olması gerektiğini kaydetti.

Siyasetin gündemi ile ve halkın gündemi arasında farkların olduğunu söyleyen Yapıcıoğlu, “TV’lerdeki tartışma programlarına baktığımızda onların da önemli bir kısmı halkın gündeminde olmadığını görebiliyoruz. Biz yaklaşık 4 aydır memleketin Doğu’sundan Batı’sına, Kuzey’inden Güney’ine coğrafyanın tamamına gittik, gidiyoruz. Sürekli halkla temas etmeye çalışıyoruz. Esnaf ziyaretleri yapıyoruz. Muhtarlarla bir araya geliyoruz. Köy halkı ve çiftçilerle görüşüyoruz. Gençlerle, yaşlılarla bütün kesimlerle görüşüyoruz. Halkın gündemini yakalamaya çalışıyoruz. Onları gündem etmeye çalışıyoruz.” dedi.

“Türkiye’de kapitalist bir ekonomi modeli uygulanıyor”

-Türkiye’nin ekonomi politikasını nasıl görüyorsunuz?

Ekonomi ile ilgili ciddi şikâyetler var. Son dönemde ekonomi yönetiminin iyi işler çıkarmadığını söyledik, söylüyoruz. Küresel çapta ekonomi ile ilgili bir sıkıntı var. Türkiye’de kapitalist bir ekonomi modeli uygulanıyor. Bu kapitalist ekonomi modeli alternatifsiz bir model olarak sunuluyor. Kapitalizmin kendisi zaten sömürüdür. Türkiye’deki ekonomiyi okutan üniversitelerimizde ya da ekonomi dersi veren diğer bölümlerde kapitalist iktisat teorisi ‘ekonomi ilmi’ diye okutulur. Bizim okuduğumuz kitap ekonomi ilminin temelleriydi. Baştan sona kapitalist ekonomi teorisi empoze ediliyordu o dönemde. Evet, onu okuduk, sınavı geçmek için kapitalist teorinin ne olduğunu anlamaya çalıştık. Bu ilim diye okutulunca insanlarda böyle bir bakış açısı gelişiyor. Bunun üretmiş olduğu sorunları aşmak için yine sistem içerisinde kalmak zorundasınız. Sağdan soldan birer at gözlüğü gibi bir gözlük takıyorlar. ‘İstikamet budur’ diyorlar. Başka bir modelin olmadığını söylüyorlar. İktidarlar değişiyor ama model değişmiyor. Her gelen iktidar bunu uyguluyor.

“Kamuda, özelde ve şahısların hayatında çok korkunç bir israf var”

Yolsuzluk ve israf ayrı iki hastalık, çok korkunç bir israf var. Hem kamuda hem özelde hem de şahısların hayatında. Sadece İstanbul’da israf edilen ekmeklerin ve gıda maddelerinin Türkiye’deki bütün fakirlere dağıtılması durumunda ihtiyaç içerisinde hiç kimse kalmayacak. Sadece pirinç ile ilgili şunu söylesek tablonun herhalde ne kadar vahim olduğunu göreceğiz. Türkiye’de tüketilen pirincin yarısı, pilav olarak çöpe dökülüyor. Böyle bir tablomuz var maalesef. Bu da iktisadi bir hastalıktır. Eğer biz ürettiğimiz kadar tüketirsek ya da kazancımız kadar harcarsak belki bu kapitalist küresel sistem bizi bu kadar sömüremeyecek. 2021 yılı bütçe içerisinde 180 milyar civarında bir faiz ödemesi vardı. Önümüzdeki yıl bu daha da kazanacak. Ondan sonraki de 290 milyar TL faize para ayrılacak. Bu çok büyük rakamlar. Bir dönem Türkiye’nin bütçesinin tamamı bu kadar yoktu. Gelir artsa da mutlak surette giderler daha fazla artırılıyor. Sürekli bütçe açıklanıyor. Sürekli yeni borçlanmaya ihtiyaç duyuluyor.

“Kapitalist sistem para satar”

Yatırımlar üretimi teşvik etse de kapitalist sistemin en temel özelliklerinden bir tanesi de şudur. Kapitalist sistem para satar. Hâlbuki bizim inancımızda para alınıp satılabilecek bir meta değildir. Para bir mübadele aracıdır. Ama kapitalizmde paranın bizatihi kendisi alınıp satılan ve bunun üzerinden kar elde edilen bir metadır. Kapitalizmin de biriktirdiği paradır ve bu parayı satacak birilerini arar. O yüzden dış ticaret açığı veren ülkeler değil, dış ticaret fazlası olanlar da borçludur. Bir şekilde borçlandırıyorlar herkesi. Çünkü adamların elinde para şişmiş. Bu parayı satacak bir müşteri arıyorlar. Genelde birkaç tane para babası var ve tefeci var. Bunlar bütün dünyayı sömürüyor. Bugün dünyanın en büyük ekonomisi Amerika ama Amerika’nın devleti de borçludur. Çin muazzam bir dış ticaret fazlası veriyor ama o da borçludur. Avrupa ülkeleri dünyanın en zengin ülkeleri dediğimiz ülkeler dahi borçludur. Sadece devletler değil yerel yönetimler genel anlamda borçludur. Bizim bir tane belediyemiz var 2,5 yıldır hiç borç almadı. Borç alırsa faiz ödeyecek. O vebalin altına girmemek için geliri yetmediği halde borçlanmıyor. Yeni kaynaklar oluşturmaya çalışıyor, hizmetleri o şekilde yürütmeye çalışıyor. Öncekilerin yapamadığı hizmeti bizim belediyemiz üretebiliyor.

- Vatandaşın asgari ücret beklentisi ne?

Asgari Ücret Tespit Komisyonu her sene toplanıyor. Hem işçi tarafı hem işveren tarafı hem de devleti temsilen temsilciler oraya gidiyor. Bu meseleleri konuşuyorlar. Hatırlarsanız 2012 yılında bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu Meclis’te. O gün Meclis’te grubu bulunan partilerin her birisi 5’er üye verdi. 20 üyesi bulunan yeni bir Anayasa’ya ile ilgili olarak çalıştılar. 60 maddeye kadar mutabakat sağladılar. O modellerden bir tanesi ‘asgari ücretten vergi alınmayacağına’ dair bir madde. Böyle bir mutabakat vardı ve bu mutabakatı biz zaman zaman hazırladık dedik ki, sizin millete vermiş olduğunuz bir sözdür. Bu sözü yerine getirin.

Asgari ücretlinin bir cebine giren para var bir de onun işverene maliyeti var. Arada çok ciddi bir fark var. Bu farkın bir kısmı sigorta pirimi yani yüzde 14 işçi payı bir de işveren payı damga vergisi de var. Asgari ücretli bugünkü şartlarda açlık sınırının altında bir ücrette yani dört kişilik bir ailenin gıda harcamasını yetecek bir ücretteyken ve bunu harcarken zaten bol bol vergi veriyorken bir de onun maaşından 3 - 5 lira olsun sadece vergi almak aç adamdan para istemektir. Bunun da bütçeye getireceği çok fazla değil. Yani o 4 milyardan vazgeçerse onun ekonomiye getireceği canlılıktan yine aslında o para içerde kalacağı için devletin çok fazla zararı olmaz. Esnafın önemli bir kısmı satışların ciddi oranda düştüğünü söylüyor. Neden? Çünkü vatandaş harcayacak para bulamıyor.  Yani cebindeki paranın alım gücü düştü. Vatandaş, bütçeyi denkleştirme politikası izliyor. Ya borçlanacak ya da bazı şeylerden kısınca onun yerine başka şeyler alacak.

“Enerji fiyatları küresel çapta artıyor”

Enerji fiyatları küresel çapta artıyor. Gıda ile ilgili de yine küresel çapta bir enflasyon var. Birileri bir şeyleri stokluyor. Kuraklık nedeniyle bazı ürünlerin üretiminde bir düşüş oldu, bunlar da etken. Fakat Türkiye’deki bu zamları açıklamaya yetiyor mu doğrusu ben bundan çok emin değilim. Türkiye’deki bu artışların sadece dolar fiyatının yükselmesiyle izah edilmesi mümkün mü? Ben ondan da çok emin değilim. Tarımsal girdilerin fiyatları çok ciddi oranda artıyor. Çiftçi girdisi artı oranda ürünün fiyatını artıramıyor. Fiyatlar biraz yükselince dışarda eğer daha ucuzsa hükümet üreticiyi destekleyeceğine ithalat ile ilgili vergileri düşürüyor, sıfır gümrükle dışarıdan ihtiyaç maddelerini getiriyor. Neden? ‘Ben vatandaşıma ucuz gıda yedireceğim.’ Tamam, vatandaşın ucuz gıda yemesi devletin belki yapması gerekenlerden bir tanesidir -özellikle dar gelirli vatandaş bu konuda sıkıntı yaşamasın.- Gıda fiyatları aşırı bir şekilde yükselmesin. Bunlar sosyal patlamalara da sebebiyet verebilir. Bunun yolu ithalat kapılarını ağzına kadar açmak, gümrük vergilerini sıfırlamak değildir. Çiftçiyi ayakta tutmak için ne gerekiyorsa onu yapın diyoruz. Çiftçi hiçbir şart altında zarar etmemeli.  

“Tek parti döneminde yapılan zulümleriyle ilgili mi helalleşme isteyecek?”

- Gündemde olan “Helalleşme” mesajı nasıl okunmalı siz nasıl bakıyorsunuz?

Niçin helalleşme? Hangi dönem için helalleşme? Kiminle helalleşme? Mesela bu helalleşmenin içerisinde Dersim, Zilan Katliamları var mı? Ondan dolayı mı helalleşmeye isteyecek. Tek parti döneminde yapılan zulümleriyle ilgili mi helalleşme isteyecek? Veya İstiklal Mahkemelerinin yaptıklarıyla ilgili bir helalleşme olacak mı? Mesela İskilipli Atıf hocadan, Şeyh Sait ve ailesinden, Seyit Rıza ve sevenlerinden bir özür dilenecek mi? Bir helalleşme istenecekse veya bir resmi özür gelecekse bunu CHP adına CHP Genel başkanı yaparsa yeterli olur mu? CHP’nin yaptıklarını mı yoksa tek parti döneminde -CHP eşittir devlet- devletin yaptıklarından dolayı mı özür dilenecek? Bir helalleşme istenecek mi? Bütün bunların açığa çıkarılması lazım. Evet, helalleşme güzel ama hangi konularda CHP’nin yanlış yaptığı kanaatlerine varmış Sayın Kılıçdaroğlu? Mesela Cumhuriyetin ilk yıllarında tek parti döneminde bazı vatandaşlarla ilgili onların dili ile ilgili onların kimliği ile ilgili ret, inkâr, asimilasyon politikalarıyla bir özür mü dilenecek? Bu sadece kuru kuru lafla olabilecek bir şey mi? O hatalarını görmüşlerse bir daha o hatayı yapmayacaklarsa bu sevindirici bir şey.

Kemal Kılıçdaroğlu ile bizim şahsi olarak herhangi bir problemimiz yok. Önce hangi konularla ilgili neden helallik dileyecek niçin helallik dileyecek onu bir açsın. Hangi icraatlarının yanlış olduğunu düşündü ve o kanaate vardı? Bunun bir açıklaması gerekiyor. O sözler gereğince açık değil. O fiilleri bizzat yapan Kemal bey değil ama o fiillerin sahibi olan partinin genel başkanı olarak o yanlışın farkına varması partinin yanlışlarını düzeltilmesi bu sevindirici bir şey. Sadece bir partinin değil siyaset kurumunun da ayrıca helalleşmesi gerekiyor. Yani insanlar sadece iktidardayken hata etmezler muhalefetteyken de bazen büyük hatalar yaparlar.

“Kürdistan diyen kişinin gözaltına alması ciddi bir hukuksuzluktur”

-Bugün ki Türkiye’de biz Kürdistan kelimesini tanımlarken Türkiye vatandaşı olarak bir zorluk yaşıyoruz anladığım kadarıyla. Siz buradaki problemin ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Kürdistan demek suç değildir. O coğrafyanın adı Kürdistan’dır. Kürdistan diyen kişinin gözaltına alması ciddi bir hukuksuzluktur. Hele tutuklanması affedilir bir şey değildir. Elazığ’da bir akademisyen Kürdistan ile ilgili bir paylaşım yaptı diye eğer tutuklanmışsa bu fecaattir. Nereye gidiyoruz diye sormak gerekir. Milliyetçi söylem gelişince bu gibi yan tesirleri de ortaya çıkmaya başladı.

“Türkiye’de yargı her şeyden önce resmî ideolojiden bağımsız olmalı”

-KHK’lılar ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Sadece KHK ile değil bu ülkede kanunlarla bir sürü zülüm yapıldı. KHK’lılar yani doğrudan doğruya suç işlemiş olan insanlarla ilgili elbette bazı hukuki süreçler olacaktır. Hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü ve daha doğrusu suç işledikten sonra cezasız kalma ayrıcalığı olmamalıdır. Fakat şunu çok dikkat etmek gerekir. Cezalar şahsidir. Suçu işleyen kimse sadece o cezalandırılmalıdır. Güvenlik soruşturmalarıyla ya da işte benzer bazı suçlamalarla onun aile boyu cezalandırılması her dönemde hangi usulle yapılırsa yapılsın zulümdür. Hukukun üstünlüğü varsa kanunlar karşısında herkes eşit olmalı. Bu kurallar herkese eşit uygulanmalı. Türkiye’de yargı her şeyden önce resmî ideolojiden bağımsız olmalı. Herkese eşit mesafede olmalı. Bu devlet makamları da böyle olmalı fakat maalesef hiçbir dönemde de böyle olmadı.

“Emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili olarak mutlaka bir çözüm gerekiyor”

- EYT durumuna nasıl bakıyorsunuz?

Türkiye’de emeklik sistemi ile ilgili pek çok çarpıklık var. Mesela aylık bağlama oranı oranları kademeli bir şekilde düşüyor. Vatandaş bazen iş bulamıyor iş bulsa da kayıt dışı çalışmayı tercih ediyor. Çünkü bulduğu iş asgari ücretli bir işse ve asgari ücretin biraz üzerinde ise aylık bağlama oranları düşeceği için prim ödeme devam ettikçe maaş düşecek. Ya da iş bulsa da kayıt dışı çalışıyor, bu devlete de bir kayıptır aynı zamanda. Ekonomiye de bir kayıptır. Çünkü ondan hem pirim alamıyor hem de vergi alamıyor. Emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili olarak mutlaka bir çözüm gerekiyor. Devlet ‘sen emekli olmak için gençsin’ diyor. Özel sektör de ‘sen çalışmak için yaşlandın’ diyor. İki arada bir derede kalıyor vatandaş. Kademeli olarak bu yaş düşürülebilir. Çok ciddi bir beklenti de oluşmuş durumda. İşsizliğin bu kadar yoğun olduğu bir dönemde bütün bunların hep birlikte değerlendirerek dediğim gibi kademeli bir çözüm bulunabilir.

“Süresiz nafaka ve genç yaşta evlilik çok ciddi bir toplumsal yara, bunun düzeltilmesi lazım”

- Süresiz nafaka ve genç yaşta evlenenlerin sorunlarıyla ilişkin ne söyleyeceksiniz?

Süresiz nafaka ve genç yaşta evlilik çok ciddi bir toplumsal yara, bunun düzeltilmesi lazım. Bunu biz Sayın Cumhurbaşkanı ile yüz yüze de defalarca ifade ettik. Hatta bunun bir sorun olduğunu kendisi de kabul ediyor. O da buna ilişkin bir çözüm bulması gerektiğini ifade etti fakat henüz bir şey yok. İşte beşinci yargı paketi çıktı buna ilişkin bir şey yok. İnşallah çıkar diye neredeyse bu konuda ceza alanların önemli bir kısmı cezalarını tamamlamak üzereler. Mutlak surette nafaka ile ilgili bir sınırlandırma getirilmelidir. Buna ilişkin bizim önerimiz de şudur; çalışmak isteyen kadının çalışma hakkı vardır, kimse bunu engellemesin. Ama bir kadın çalışmak istemiyorsa ve ona bakacak kimsesi de yoksa kendisine ait bir geliri de yoksa devlet bunun bakımını üstlenmelidir. Bu kadın ister boşanmış olsun ister eşi ölmüş olsun isterse hiç evlenmemiş olsun kendi geçimini sağlayabilecek bir geliri yoksa ona bakmakla yükümlü olduğu bir kimsesi de yoksa mutlaka bunun geçimini kamu tarafından devletin imkanlarıyla karşılanması gerekiyor. Nafaka eğer belli bir süreyle sınırlandırılmazsa, boşanmayla sonuçlanmış evliliklerde eşler bir daha evlenemiyor, özellikle de erkekler.

“Siyasetin dili sert üslup kırıcı böyle olmak zorunda değil”

- Seçim sürecinin gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Siyasetin dili sert üslup kırıcı böyle olmak zorunda değil. Biz diyoruz ki eğer üslup böyle sertleşirse işte pek çok nahoş olaylar basına yansıyor duyuyoruz. Bunun da siyaset kurumunun payı vardır, bunda basının da önemli bir kabahati ve günahı vardır. Diyoruz ki lütfen üslubunuza dikkat edin hiçbir kapıyı bir daha açılmayacak şekilde sertçe kapatmayın. Birbirinize karşı bu kadar sertçe yüklenmeyin. Yarın bir gün karşı karşıya geleceksiniz yüz yüze bakacaksınız. Siz toplumun önünde güya rol modelsiniz. İnsanlar size bakıp sizin kitleniz var arkanızdan gelen. Onlara örneklik ortaya koyun. Toplumu da germeyin. Bütün siyasi partilere çağrımız, üsluplarını daha nezih bir hale getirmeleri daha yumuşak bir üslupla kavga etmeden, bağırmadan, çağırmadan, hakaret etmeden meramlarını anlatmalarını istiyoruz.

İlgili Haberler