Okul öncesi eğitim zorunlu olmalı mı?

Okul öncesi eğitimin çocukların eğitim sürecinde başarılı olması için çok önemli olduğuna dikkat çeken eğitimciler, okul öncesi dönemde verilen eğitimin, çocuğun ilköğretime geçişini daha kolay hale getirdiğini belirtiyor.

Ekleme: 05.11.2021 11:35:12 / Güncelleme: 05.11.2021 11:44:36 / Güncel / Gaziantep Haberleri
Destek için  Haberin Videosunu İzle

Türkiye'de okul öncesi eğitim kurumlarına katılım zorunlu değil. Okul Öncesi ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 10’uncu maddesine göre, çocukların ailelerinin ikamet ettikleri yere en yakın okul öncesi eğitim kurumuna kaydedilmeleri esastır.

Anasınıfına başlama yaşı çocuğun doğum yılına göre kademeli olarak değişirken zorunlu olmadığı için sadece isteyen veliler çocuklarını anaokuluna gönderiyor.

 

Türkiye’de okul öncesi eğitimin yaygınlaşması için çalışmalar yapılırken geçtiğimiz hafta Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, “2022 Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı”nda aralarında okul öncesi eğitime ilişkin planlamaların da yer aldığı hedeflerin alt yapısı üzerinde çalıştıklarını belirtmişti.

Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı Başkanı Doçent Doktor İbrahim Tanrıkulu, okul öncesi eğitimin önemini, Türkiye’deki durumunu ve okul öncesi eğitimin zorunlu olması ile ilgili İLKHA’ya değerlendirmelerde bulundu.

Tanrıkulu, eğitimdeki alt yapı ve kaynakları konusunda okul öncesi eğitimin zorunlu olmasının doğru olmayacağını belirterek okul öncesi eğitimin zorunlu olmasından ziyade teşvik edilmesinin önemine dikkat çekti.

“2021 yılına uygun olmayan müfredatlar bizi zora sokuyor”

Eğitim sisteminin tamamını bir bütün olarak görülmesi gerektiğini belirten Tanrıkulu, “Eğitim sistemini okul öncesinden üniversiteye kadar birbirinden ayrı değil, bir bütün olarak görmek gerekiyor. Geçmişe nazaran özellikle son 10 yılda üniversite öğrencileri üniversitelere daha iyi bir eğitimle geliyorlar. Fakat müfredat konusunda en büyük şikayetimiz, eksiğimiz güncel olmayan müfredatlar. 2021 yılına, milenyum çağına pek uygun olmayan müfredatlar sıklıkla bizi zora sokuyor. Üniversiteler olarak bizler müfredatı güncellemeye gayret ediyoruz. Müfredatı güncelledikçe de öğrencilerimizi bugünün eğitim sistemini veya ihtiyaçlarını karşılayacak bireyler olarak yetişmesine hizmet ediyoruz.” dedi.

“Eğitim sistemini bir bütün olarak geliştirebiliriz”

Eğitim müfredatını her yönden güncellemenin iddialı bir girişim olabileceğini belirten Tanrıkulu, “Ama en azından temel, fen ve sosyal bilimlerde dünyada ne oluyor; bunu bizim yine aynı şekilde anaokulundan üniversiteye kadar bir bütün olarak ele alıp çocuklarımıza bu beceri kazandırmamız gerekiyor. Robotik kodlamayı öğreteceksem anaokulundan başlamam gerekiyor. Sosyal bilimlerde dijital uygulamaları öğreteceksem yine anaokulundan başlamam gerekiyor. Bu sayede bir bütün olarak eğitim sistemini geliştirebiliriz.” ifadelerini kullandı.

“Eğitimde kendi değerlerimize odaklanmalıyız”

Türkiye’nin kendi eğitim sistemini geliştirmesi gerektiğini belirten Tanrıkulu, “Şu ülkenin bu ülkenin eğitim sistemi iyi ama onlar kendilerine uygun, kendi sistemlerine, kültürlerine uygun eğitim sistemlerini kurguluyorlar, bunu uyguluyorlar. Dolayısıyla bizim bakanla ya da bakanlarla değişmeyecek bir eğitim programımız, müfredatımız ve sistemimiz olmalıdır. Dolayısıyla bir ülkede iyi olan bir sistemi kendimize uyarlayabiliriz doğru ama oranın sistemini doğrudan alıp aynısını uygulamaya çalışmak, geçmiş deneyimlerimizde de görüldü ki bize fayda değil zarar vermeye başladı. Çünkü buna ne ailelerimiz ne öğrencilerimiz ne öğretmenlerimiz ne de eğitmenlerimiz ayak uydurabildi.” şeklinde konuştu.

“Okul öncesi ile ilgili çalışmalara ağırlık verilmesi önemli”

Bilinçli bir gelecek için okul öncesi eğitimin önemli olduğunu ve Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in bu konudaki açıklamalarını önemsediklerini belirten Tanrıkulu, “Güncel eğitim sistemleri artık üniversite, lise ya da ilkokulda başlamıyor. Aslında evde başlıyor. Milli Eğitim Bakanlığı olarak bunu başlatacağınız en uygun yerde okul öncesidir. Bu konudaki tespiti doğru buluyorum. Çünkü okul öncesinde süreci başlattığınız takdirde sonraki kademelerde artık öğrenciler hem akademik hem psiko-sosyal olarak birçok gelişime daha rahat bir şekilde gerçekleştirebiliyorlar. Dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığı'nın okul öncesi eğitimi ve bununla bağlantılı olarak mesleki eğitimi geliştirme çabalarını doğru buluyorum.” diye konuştu.

“Okul öncesi eğitim zorunlu olmasından ziyade teşvik edilmelidir”

Okul öncesi eğitimin önemli olduğunu ancak zorunlu olması konusunda derslik, eğitmen ve müfredat gibi nedenlerden dolayı tereddütleri olduğunu ifade eden Tanrıkulu, şunları söyledi:

“Okul öncesi eğitimi düşünürken zorunlu mu olması konusunda biraz tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bir şeyi zorunlu hale getirdiğinizde sisteminin buna ayak uydurması zaman alıyor, birçok hasar bırakabiliyor. Zorunlu olmasından ziyade teşvik edilmelidir. Okul öncesi eğitime devam eden çocukların ne kadar gelişim gösterildiği ailelere, ebeveynlere, öğretmenlerimize ve idarecilerimize anlatılmalıdır. Bu sayede zaten zorunlu olmadan da bütün ebeveynlerimizi ikna ederek çocukların okul öncesine gelmesi yönünde ikna edebiliriz, bunu sağlayabiliriz. Çünkü zorunlu hale getirdiğinizde en başta altyapı eksiğiniz ortaya çıkacak. Bununla beraber insanı kaynaklarınız sınırlı, bunu da geliştirmeniz gerekecek. Bunların hepsi zaman almaktadır. Çok ciddi maddi boyutları da var. Bunun yerine var olan sistemi güçlendirmek ve okul öncesi sistemin teşvik edilmesini daha uygun bir yöntem olarak düşünüyorum.”

“Mevcut eğitim sisteminde en büyük sıkıntı derslikler”

Tanrıkulu, eğitimdeki alt yapı ve kaynakları konusunda okul öncesi eğitimin zorunlu olmasının doğru olmayacağını belirterek, “4+4+4 sisteminde en büyük sıkıntı dersliklerdi. Milli Eğitim Bakanlığı çok canhıraş bir şekilde derslikleri tamamlamaya çalıştı. Fakat üzerinden yıllar geçmesine rağmen ve 2021 yılındayız Milli Eğitim Bakanlığı istatistikleri halen ilköğretim ve ortaöğretim seviyelerinde, dersliklere ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla bugün ‘okul öncesi eğitimi zorunlu hale getireceğiz’ dediğimizde binlerce, on binlerce okula yine aynı şekilde yüzbinlerce eğitimciye ihtiyaç duyulacaktır. Bunu sağlamaya tabi ki gücümüz var ama bu kadar zamanı bunun için harcamaya gerek var mı ondan emin değilim.” değerlendirmesinde bulundu.

“Okul öncesi eğitim öğrenmenin temelidir”

4-6 yaş eğitimin çok değerli ve önemli olduğunu belirten Tanrıkulu, “Zaten bakan beyin ifade ettiği gibi araştırmalar bunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Hem akademik başarı anlamında hem psiko-sosyal gelişimi anlamında farkındalığın arttığı ve eğitim öğretim faaliyetlerinin ilerleyen zamanlarda rahatladığını görüyoruz. Bu nedenle bu konuda bakanı beyi kesinlikle destekliyorum. Fakat bunu yaparken şu anki genç neslimizi, okul öncesi çağdaki çocuklarımızı sisteme uygun bir şekilde dahil etmek sanki daha işlevsel olacaktır.” dedi.

“Eğitimde kendi özümüze dönebilmeliyiz”

Eğitim müfredatının güncellenmesi gerektiğini belirten Tanrıkulu, “Kendimizi, eksikliklerimizi tanıyarak, bunlara samimi olarak yanıtlar arayarak, ebeveynlerin, akademisyenlerin, öğretmenlerin ve bakanlığın aynı zamanda YÖK’ün bir araya gelerek, istişare ederek ortaya koyacağı bir programla bunu sağlayabiliriz. Buna örnek olarak Bilim ve Sanat Eğitim Merkezleri (Bilsem) verilebilir. Bilim ve Sanat Eğitim Merkezleri hem akademik hem eğitim hem pedagojik olarak YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı personelleri tarafından tasarlandı. Gayet iyi bir şekilde ilerliyor. Aynı şekilde sosyal bilim ve fen liseleri de uygun bir şekilde ilerliyor. Dolayısıyla kendi özümüze dönebilmek, kendi değerlerimizi bulabilmek için oturup kendi kendimize değerlendirip buna bir çözüm bulmamız gerekiyor.” çağrısında bulundu. (İLKHA)











Haberin Videosunu İzle
İlgili Videolar