Arş ne demek? Arş yatılmış mı?

İnternet kullanıcıları sıklıkla “Arş ne demek? Arş yatılmış mı? Arş suyun üstünde mi?’’ soruları soruyor. Peki, Arş ne demek? Arş yatılmış mı? Arş suyun üstünde mi? İşte arşla ile ilgili merak edilen soruların cevabı...

Ekleme: 30.10.2021 15:04:48 / Güncelleme: 30.10.2021 15:09:17 / İlim & İrfan
Destek için 

Kâinatı yaratan ve idare eden Allah arşa istivâ etmiştir. Peki Arş ne demek? Arş yatılmış mı? Arş suyun üstünde mi? İşte merak edilen sorunun cevabı...

Arş ne demek?


Mecazî anlamda, ilahî hükümranlık tahtı demektir.
Sözlükteki asıl anlamı “yükseklik, yüksek yer ve yüksek şey”dir. Buna bağlı olarak “tavan, ev, çadır; ayağın parmaklara doğru uzanan tümsek kısmı” gibi mânalarda da kullanılmıştır. Ayrıca mecazi olarak “hükümranlık, şan, şeref ve taht” anlamlarına da gelir.

Ayetlere göre arş nedir?


Kur’an’da arş, Hz. Yûsuf’un ve Sebe Melikesi Belkıs’ın tahtı anlamında (Yûsuf 100; en-Neml 23, 38, 41, 42) ve ayrıca Allah’a nisbet edilmiş olarak iki şekilde kullanılmıştır.
Arşın doğrudan veya dolaylı olarak Allah’a nisbet edildiği on sekiz âyetin bir kısmında rabbü’l-arş (Tevbe 129; Zuhruf 82),
bir kısmında da zü’l-arş (eİsrâ 42; Mü’min 15) tabirleri kullanılmıştır ki her ikisini de “arş sahibi” mânasında anlamak mümkündür.
Göklerin ve yerin yaratılmasından bahseden bir âyette O’nun arşının su üzerinde bulunduğu belirtilir (Hûd 7). Bazı âyetlerde de arşın büyük, değerli ve şerefli (azîm, kerîm) oluşundan söz edilir (Tevbe 129; Mü’minûn 116).
Kâinatı yaratan ve idare eden Allah arşa istivâ etmiştir (Yûnus 3; er-Ra‘d 2). Bazı müfessirler Kur’an’da yer alan “yükseltilmiş tavan” (“es-sakfü’l-merfû‘”, Tûr 5) tabiriyle arşın kastedildiğini belirtirler (Süyûtî, ed-Dürrü’l-mens̱ûr, VI, 118).

Hadislere göre arş nerededir?


Hadislerde Allah’a, Cebrâil’e ve şeytana ait olmak üzere üç ayrı arştan söz edilir. Bunlardan Cebrâil’in ve şeytanın arşı hakkında fazla bilgi verilmez; sadece Hz. Peygamber’in, Cebrâil’i gökle yer arasında bir arş (taht) üzerinde otururken gördüğü belirtilir (Buhârî, “Tefsîr”, 5; Müslim, “Îmân”, 257).

Şeytanın da deniz (veya su) üzerinde bir arşı bulunduğu, çevresinin yılanlarla çevrili olduğu ve şeytanın insanları saptırmak üzere yardımcılarına emirleri buradan verip yeryüzüne saldığı bildirilir (Müslim, “Münâfiḳūn”, 66, 67, “Fiten”, 87; Tirmizî, “Fiten”, 63).

Hadislerde Allah’a atfedilen arşın nitelikleri ise şöyle sıralanabilir: Göklerle yeryüzünün yaratılmasından önce su üzerinde bulunan arş, yedinci göğün üzerindeki firdevs (veya adn) cennetinin üstündeydi. Allah da arşın fevkindedir (Buhârî, “Tevḥîd”, 21, “Bedʾü’l-ḫalḳ”, 1, “Cihâd”, 4; Tirmizî, “Tefsîr”, 6, 58, 68,)

Hadis literatüründe arşla ilgili olarak yer alan bu bilgilerin yanında Sünnî-Şiî birçok kelâm ve tefsir kitabı ile hadis şerhi mahiyetindeki eserlerde Hz. Peygamber’e atfedilen daha başka bilgiler de mevcuttur.
Bazı rivayetlerde arşın sütunları arasındaki mesafenin çok uzun olduğu, güneşin ışığını arşın nurundan aldığını söyler(Mâtürîdî, s. 70),

Arş suyun üstünde mi?


Naslarda arşın, üzerinde bulunduğu belirtilen suyun mahiyeti hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bunları dört noktada toplamak mümkündür:
1. Bu su ölüleri diriltecek olan bir çeşit hayat suyudur (Makdisî, II, 10). Kur’an’da “el-bahrü’l-mescûr” (et-Tûr 52/6) diye adlandırılan “taşkın deniz” de bu sudur (Zehebî, s. 65).
2. Anâsır-ı erbaadan biri olan ve bütün canlı varlıkların kaynağını oluşturan sudur (M. Reşîd Rızâ, XII, 17).
3. Mahiyeti ancak Allah tarafından bilinen bir sudur (İbn Hacer, XXVIII, 191).
4. Arşın su üzerinde olması tamamen mecazi manada olup ilâhî hâkimiyet ve saltanatın zorunluluk kanunlarından bağımsız bir tarzda cereyan etmesi demektir (Elmalılı, IV, 2759-2761).

Bu dört görüşten hadislerin teyit ettiği ve birçok âlimin de benimsediği, mahiyeti bilinmese de arşın altında gerçek anlamda bir suyun mevcut olduğunu savunan görüştür. Bu telakkiye göre arşın su üzerinde oluşu bir geminin deniz üzerinde duruşu gibi de değildir.
arşın şekil ve mahiyetinin bilinemeyeceği, fakat göklerin üstünde bulunan bir cisim olduğu noktasında müslümanların ittifak ettikleri öne sürülmüştür (Pezdevî, s. 223-224; İbnü’l-Arabî, s. 313-314; Râzî, XV, 238; XVII, 13, 187).

Selef âlimler, Kur’an’da ve özellikle hadislerde yer alan bilgilere dayanarak arşı âlemden ayrı bir nesne kabul etmişler, onun yedinci kat göğün üstündeki adn veya firdevs cennetinin üzerinde kubbe şeklinde bir taht olduğunu ve âlemin buradan idare edildiğini söylemişler, görüşlerine muhalefet eden kelâmcılarla filozofları da şiddetle tenkit etmişlerdir (Ahmed b. Hanbel, s. 102; İbn Teymiyye, Mecmûʿatü’r-resâʾil, IV, 111-112;

Arş yatılmış mı?


Arşın yaratılmış olup olmadığı konusuna gelince, İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre o Allah’ın yarattığı ilk varlıktır (Malatî, s. 102; Dârimî, er-Red ʿale’l-Merîsî, s. 437; Râzî, XXII, 14, 187).
İlk yaratığın su veya kalem olduğunu ileri sürenler varsa da bunların yaratılıştaki öncelikleri, göklerin ve yeryüzünün yaratılışına nisbetle izâfî olduğu kabul edilmektedir (M. Reşîd Rızâ, I, 149

Ebû Hanîfe ve Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî, Allah’ın, yaratıklarından ayrı olarak arşın üstünde olduğuna inanmayı gerekli görerek arşı Allah ile yaratıkları arasında bir sınır kabul etmişlerdir (Ebû Hanîfe, el-Vaṣiyye, s. 75; Eş‘arî, el-İbâne, s. 105-109). Ebû Mansûr el-Mâtürîdî’ye göre Allah-arş ilişkisi naslarda belirtildiği şekilde ispat edilmeli, ancak teşbih de nefyedilerek gerçek manasının bilinemeyeceğine inanılmalıdır (Kitâbü’t-Tevḥîd, s. 74-75
Fahreddin er-Râzî, ilâhî emirlerin ilk muhatapları olan meleklerin bulunduğu bir yer olması itibariyle arş ile Allah arasında sadece kâinatın yönetilmesi açısından bir ilişki kurulabileceğini belirtir (Esâsü’t-taḳdîs, s. 158).

Selef imamları: Allah’la arş arasında naslarda ispat edilen, ashap ve tâbiîn âlimleri yanında müctehid imamlarca da kabul edilen bir yön ilişkisi mevcut olup bunun inkârı mümkün değildir (Buhârî, Ḫalḳu efʿâli’l-ʿibâd, s. 120-134; İbn Kayyim, İctimâʿu’l-cüyûşi’l-İslâmiyye, s. 39, 41-43).
Bunlara göre Allah zâtıyla yaratıkları arasında değil arşın üstündedir, âhirette de öyle olacaktır; ancak arşa bitişmekten, dokunmaktan, ona hulûl etmekten münezzehtir. O’nun arşın üzerinde oluşu, bir insanın taht üzerinde oturuşu veya bir cismin diğer bir cisim üzerinde duruşu gibi düşünülemez. Çünkü Allah’ın zâtı da sıfatları da yaratıklara benzemediğinden O’nun yaratılmış bir nesne olan arşla ilişkisini kavramak imkânsızdır (İbn Teymiyye, Mecmûʿu fetâvâ, V, 199, 258, 388).

 

İlgili Haberler