Cumhuriyetin ilanıyla Müslümanlar ne kaybetti?

Adalet Platformu, Cumhuriyetin ilan edilmesiyle birlikte Müslüman halkın kaybettiği haklara dikkat çekmek amacıyla 29 Ekim'in yıldönümünde bir panel düzenledi.

Ekleme: 29.10.2021 19:55:15 / Güncelleme: 29.10.2021 20:40:44 / Güncel / İstanbul Haberleri
Destek için  Haberin Videosunu İzle

Adalet Platformu Sözcüsü Adem Çevik'in moderatörlüğünde düzenlenen panele konuşmacı olarak Hukukçu-Sosyolog İlhami Sayan, Avukat Ömer Yüzgül, Gazeteci-Yazar Süleyman Tüccar katıldı.

 

Panelde, cumhuriyetin ilanından sonra Müslümanların kaybettikleri değerlere dikkat çekilere, 100 yıllık aradan sonra cumhuriyetin Müslüman halkla barışarak yeniden özüne dönmesi gerektiği vurgulandı.

"29 Ekim Cumhuriyet Bayramı" adıyla bir takım etkinliklerin yapıldığını belirten Adalet Platformu Sözcüsü Adem Çevik, "Cumhuriyet kurulduğunda İslam Cumhuriyeti olarak kuruldu. Devletin dini İslam'dı. 20 Ocak 1921 anayasasında ve 29 Ekim 1924'te cumhuriyet ilan edildiğinde 43 numaralı oturumun 2'inci maddesinde 'devletin dini İslam'dır' diye yazılıyordu. Bu 10 Nisan 1928'e kadar devam etti. Her ne kadar hilafet kalksa, saltanat kaldırılsa da anayasada devletin dini İslam'dı. 10 Nisan 1928'de İslam ibaresi kaldırılarak yerine CHP'nin 6 ilkesi konuldu." dedi.

"Kendi kavramlarımızla düşünmedikçe kaybetmeye mahkûm olacağız"

Hukukçu-Sosyolog İlhami Sayan, "Maalesef ülkemizde hoşa giden, suya sabuna dokunulmayan, suyun akışına göre giden şeylere fikir deniliyor. Oysa toplumu geliştiren fikir, suyun akışının tersine giden, olağanın dışında olan, herkesin konuştuğunun dışında olan şeydir. Bir düşünür, 'eğer bir yerde herkes aynı şeyi düşünüyorsa orada düşünce yoktur' diyor. Bu minvalde şunu söylemek isterim ki, inancımızın temel amacı; Can, mal, akıl, namus ve nesil emniyetini korumaktır. Bizim inancımız hâkimiyet iddiasında bulunurken bu 5 şeyin emniyetini garanti altına alır. Oysa bugün yaşadığımız sistem bunların emniyetiyle ilgilenmediği gibi tam tersine ifsat etmeyi amaç edinmiş görünüyor. Bugün kendimize gelmemiz, toparlanabilmemiz için öncelikle kavramlarda ciddi değişiklikler yapmamız ve bize söylenen her şeyi tertip tartışmamız gerekir. Bizim için kanun, anayasa, bayram, cumhuriyet denilen şey nedir? Bunların hepsini tartıp tartışmak gerekir. Eğer bize söylenen kavramları bize dayatıldığı gibi kabul edersek baştan kaybetmiş oluruz. Kendi kavramlarımızla düşünmedikçe, aklımızı ortaya koyup onların akıllarını tartışmadığımız müddetçe kaybetmeye mahkûmuz." diye konuştu.

"Müslümanların can, mal, akıl, nesil ve namusu emniyette değildir"

Sayan, "Eğer Kemalistleri ve toplumun diğer kesimlerini her değişiklikte ikna etmek zorundaysak, onların abileri ve efendileri rolündeki kişileri aklen ve fikren ikna etmek zorundaysak '1921 ve 1924 anayasası İslam'a uygundu' diyerek ikna etmeye çalışalım ve cumhuriyetin aslına dönmesini savunmalıyız. Fakat ben bir hukukçu ve sosyolog olarak şunu belirtmek isterim ki, bizim gerçekliklerimizi, hakikatimizi, varlık sebebimizi, ihtiyacımızı ve olmazsa olmazımızı savunmamız eğer cumhuriyetin temellerine kalmışsa, varlık sebebimizi ve gerçekliklerimizi savunmak için yine cumhuriyet içerisinden bir dayanağa ihtiyaç duyuyorsak bunun bir zayıflık alameti olduğunu düşünüyorum. Hiç kimse şapka kanununun ve harf devrimini yaparken kendisini bizi ikna etmek zorunda hissetmedi. Onlar yüzde 10'du biz yüzde 90'dık. Onlar o zaman belki 50-60 sene bu topraklardaydılar ama biz 1300 yıldır bu topraklardık. Bugün hiç kimse bir akıl emniyetinden bir emniyet içerisinde değildir. Bugün hiç kimse namus ve ırzından emin değildir. Öyle bir kanun ki çocuklarınız uyuşturucuya alışacak durumuna bile gelse ona bir tokat atma hakkınız yok. Bir kocanın kadın hakkı üzerinde hiçbir hakkı yok. Nikâh denilen şey karı koca arasında hiçbir şeyi ifade etmiyor. Hiç birinin diğerine hakkı söz konusu değil. Bu durumda akıl sağlığından bahsedebilmek asla mümkün değildir. Bir Müslümanın malı bugün güvende midir? Bir Müslüman zekâtını vermek zorunda ayrıca vergi vermek zorunda. Bugün Müslümanların canı emniyette midir? Huzur bakımından emniyetten hapse girmeme bakımından. Bazı İslam hukukçuları kimileri 2 yıl ve üzeri kimileri ise 5 yıl ve üzeri hapis cezasını uzuv kaybına eş değer saymışlar. Bu minimalde düşünün 5816 sayılı yasaya göre bu yasa sadece bir kişiyi koruyor o kişi aleyhine kim kötü söz söyler en ufak biz söz dahi söylerse hakaret sayılarak cezalandırılıyor. Böyle bir ortamda Müslümanların hâkim olduğundan onların hükmettiğinden bahsedilebilir mi? Böyle bir ortamda bizler anayasayı değiştirmek için kimden icazet almak zorundayız?  Onlar bizim hakikatlerimizi değiştirebilirken bizim hayatımıza müdahale edebilirken başımıza hangi başlığı takacağımıza karar verebilirken gardırop devrimleri yapabilirken bizlerin ırzını ve namusumuz hakkında karar verirken onları sevk ve idare ederken bize danıştılar mı?" şeklinde konuştu.

"Kemalizm çerçevesinde hayata bakıp hayatı anlamlandırmamızı istiyorlar"

Kemalizm'in baştan beri toplumun hayatını düzenleyen, hayata bakış açısını belirleyen bir çerçeve olarak sunulduğunu belirten Gazeteci-Yazar Süleyman Tüccar, şöyle konuştu:

Bu çerçevenin içerisinde doğduk ve bunun içerisinde yaşamaya hayatı yorumlamaya, anlamaya ve algılamaya birazda ilkokuldan beri mecbur bırakıldık. Bizlere Atatürkçülüğün, Kemalizm'in ne olduğu anlatılırken hep belirli bir ilkelere sahipti. Atatürk’ün ilkeleri ve inkılapları vardı. Bunlar bazı şeylerden dolayı ihlal ediliyordu. Kendilerini tehdit altında hissediyorlardı. İlkelerinin ihlal edildiğini hissettikleri konu her zaman aynıydı. Halkın, milletin dini ile alakalı bir meseleydi. Bunları anlıyorduk artık. Tarihi bir figürün 1881’de doğmuş 1938’de ölmüş bir kişinin perspektifi ile onun bilgileri, endişeleri, kanaatleri ve zevkleri ile 80 milyonluk bir ülkenin o zaviyeden hayata bakmayı ve hayatı öyle anlamlandırmayı söylüyorlar. Hepimiz hayatı bir kere tecrübe edebiliriz ve bu 80 milyon insana diyorlar ki bir kişi geldi o sizin yerinize düşündü, endişelendi. Sizin yerinize hayatı anlamlandırdı. Onun perspektifinden, zaviyesinden hayata bakacaksınız?

"Hayatımızın her alanında Müslümanca yaşamak istiyoruz"

Panelde bir konuşa yapan Avukat Ömer Yüzgül ise, " Biz Müslümanız ve Müslümanca yaşamak istiyoruz. Böyle yaşamak için de sadece namaz kılmak değil dinimizi, hukukumuzu, aile yapımızı ve ekonomimizi bu inandığımız dinin kurallarına dayanmasını istiyoruz. Bu dinin hayatımızda her alanda olmasını istiyoruz. Bizler 1876 çıkan isyanda istenen hakları istiyoruz bize bu hakları verirseniz biz buna razıyız başka bir şey istemiyoruz. Ama o günden sonra bu hakkı vermemişlerdir." dedi. (İLKHA)













Haberin Videosunu İzle
İlgili Videolar