Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan konferansta konuşan Kaplan, öncülüğünü yaptığı Medeniyet Tasavvuru Okulu ile bir ekol oluşturmayı hedeflediğini ve yeni İmam Rabbaniler, Gazaliler, Itriler yetiştirmeyi hedeflediklerini söyledi.
Özellikle entelektüel, kültürel anlamda, sanat ve fikir hayatında müthiş bir çürümenin yaşandığını ve eğitimin yerlerde süründüğünü söyleyen Kaplan "Biz sistemi dönüştürmek için yola çıktık ama sistem tarafından dönüştürüldük. Fakat bu durum karşısında teslim olmayacağız. Bu ülke bizim elimizden alındı. Eğer biz Türk-Kürt, sen-ben kavgasına girersek işimiz zorlaşır. İslam coğrafyasının geleceği ülkemizin ortaya kayacağı kardeşlik ruhunun kalitesine bağlı." ifadelerini kullandı.
Yusuf Kaplan
Günümüzde ülkelerin fiilen işgal edilmediğini ve savaşların meydanlarda değil de medyalarda gerçekleştiğini belirten Kaplan "Modernite ile girilen aklın hükümranlığı, aklın aşırılıklarını dünyayı cehennemin eşiğine sürüklemesine yol açtı. Modernite ile gelinen süreçte aklın putlaştırılması, insanın tanrılaştırılmasına ve dolayısıyla aklın aşırılıklarının aklamacılık yapmasıyla sonuçlandı. Aklın hükümranlığının yerini algı imparatorluğu almış durumda. Yaşadığımız post modern süreçte algı aklı çarmıha gerdi. Bu yüzden meydanlarda savaş yerine medyalarda bir cümleyle algılar yapılmaya başlandı." dedi.
"Türkiye fiilen değil zihnen sömürgeleştirilmiştir, en büyük sorunumuz entelektüel cehalettir"
Bin yıllık dünya tarihinin 7-8 asrında, Müslümanların sadece İslam tarihi olarak değil bütün insanlık tarihi olarak kilit rol oynadığını dile getiren Kaplan, Müslümanların dünyaya hâkim oldukları dönemlerde dünyanın asla cehenneme çevrilmediğini vurguladı.
Türkiye’nin fiilen değil zihnen sömürgeleştirildiğine dikkati çeken Kaplan "Türkiye ötekisiz ötekidir. Bu ülkede gayrimüslimlerin sürülmesi bizim 100 sene kaybetmemize neden olmuştur. Şu an geldiğimiz noktada ise 100 seneden daha fazlasını kaybetme korkusu var bende. Şu anda esen rüzgârı tersine çeviremezsek sakata geliriz. Türkiye'nin en büyük sorunu entelektüel cehalettir. Yani kendi medeniyet dinamiklerini tanıyamamaktır ve batıya yani celladına âşık olmasıdır. Bir toplumun başına gelen en büyük felaket, başına ne geldiğini bilememesidir, bunu bilemediğini bilememesidir ve daha vahimi celladına âşık olmasıdır." dedi.
"Benim öncü kuşağım, ilim yolculuğu yapan Gazali, irfan yolculuğu yapan İmam Rabbani, hikmet yolculuğu yapan İbn Haldun’dur”
Medeniyet Tasavvuru Okulu’nda yapmak istediklerinin sadece akademik bir okul değil aynı zamanda bir ekole dönüşmesi olduğunu söyleyen Kaplan şunları söyledi:
Bu okulun ekole dönüşmesi lazım. Bunun için de okulun bir ruhu olması lazım. Okul eğer bir ruha sahip olabilirse adam yetiştirecek adamlar yetiştirir. Biz bu okulda entelektüel cehaleti yenip öncü kuşaklar yetiştirmek için medeniyet perspektifini yani bütüncül bakış kazandırmalı, Müslümanca düşünme melekeleri kazandırmalı ve dil zevki kazandırmalıyız. Dil zevkinden kastım kişinin kendi anadiliyle kavramsallaştırılmalar yapabilmesidir.
Entelektüel akademisyen, stratejiysen ve gazetecilerle bir yere varılamadığını ve günümüzün öncü kuşağı olan bu kişilerin aslında bizim değil batı kuşağının öncüleri olduğunu söyleyen Kaplan "Benim öncü kuşağım ilim yolculuğu yapacak Âlim, irfan yolculuğu yapacak Arif, hikmet yolculuğu yapacak Hakim’dir. Yani benim öncü kuşağım, ilim yolculuğu yapan Gazali, irfan yolculuğu yapan İmam Rabbani, hikmet yolculuğu yapan İbn Haldun veya Mimar Sinan’dır. Biz bu ülkede bir şeyler yapmak istiyorsak bir kere üniversitelerimiz Gazaliler, İbn Haldunlar, Mimar Sinanlar ya da Itriler yetiştirmeli." dedi.
"Bu ülkede yapılanları gavurlar yapamazdı"
Kaplan, ülkedeki mevcut eğitim sisteminde çocukların okullarda ailesine, inancına ve toplumuna yabancılaştırılıp düşmanlaştırıldığını, ateist ya da deistlik gibi fikirler verip eşcinsel sapık yaptığına tepki gösterek şöyle devam etti:
Ben burada uygulamaları ve sistemi eleştiriyorum. Sistemin içerisinde yapılamayanlarla ilgili içerden kendimizi eleştiriyorum. Bu dert bizim derdimiz ve hatamız. Ben bu çağda bu toplumda yaşıyorsam yapılan bu yanlışlardan bende sorumluyum. Müslümanca duyarlılık bunu gerektirir.
Çarşaflı bayanları köle gibi gösterip zincire vuran ve çevresinde yöre el oyunlar oynandığını hatırlatan Kaplan "Bu ülkede çarşaf istiklalin ve istikbalin simgesidir. Bunu anlayamıyorsanız yuh olsun sizlere. Bunu gavur yapamaz. Orada 100 sene önceki efeler o manzarayı görseydiler onları tepelerdi. Bu celladına âşık olmuşluğu kabul etmiyorum. Geçmiş yıllarda Maraş'ın kurtuluş programında sunuculuk yapan başı açık bir bayana çarşaf giydirdiler o bayan kürsüdeyken çarşafı çekip çıkarttılar. Böylece Maraş'ın kurtuluşunu kutladıklarını sandılar. Bunu yapanlar manyak ve hasta insanlar." dedi.
Bu ülkede gayrimüslimlerin sürülmemesi halinde toplum dostunu, düşmanını tanıyacağını ve batı kültürünü bu gayrimüslimler yaşayıp bu kültüre özenenlere ise net bir şekilde 'Gavurlaşma' denileceğini belirtti.
Medeniyet Tasavvuru Okulu’nda Peygamber Efendimizin Darul Erkam ve Ashab-ı Suffe modelinden yola çıktığını söyleyen Kaplan "Darul Erkam’da kadını, yaşlısı, genci ve çocuğuyla İslam'ın ilk öncüleri yetişti ve oradan müthiş bir sinerji çıktı. Bu yüzden ben bu okulda yaş değil baş ilkesiyle mevcut pedagojiyi yerle bir edebiliriz. Medeniyet Tasavvuru Okulu’nun en parlak talebeleri liselilerdir." ifadelerini kullandı.
Konferans, Yusuf Kaplan’ın konuşmasının ardından çekilen hatıra fotoğraflarıyla son buldu. (İLKHA)