Mazıdağı'nın Yukarı Konak (Hankajor) köyünde 6 Ekim 1992 tarihinde görev yaptığı ilkokul çıkışında PKK tarafından kurşunlarla katledilen Abdulvahap Yersiz, şehadetinin yıldönümünde rahmetle anılıyor.
Eşinin şehadetinin yıldönümünde İLKHA'ya konuşan Zeliha Yersiz, şehit Abdulvahap Yersiz'in, örnek ahlakına ve dava aşkına dikkat çekti.
Şehid Abdulvahab Yersiz'in 1968 yılında Mazıdağı'nda dünyaya geldiğini ve bir yaşındayken annesinin vefat ettiğini söyleyen Zeliha Yersiz, babası ve dedesinin yanında büyüyen Abdulvahap Yersiz'in, ortaokul ve lise yıllarında İslami camia ile tanıştığını belirtti.
Abdulvahap Yersiz'in daha çocuk yaşlardayken İslami hassasiyete sahip olduğuna dikkat çeken Yersiz, kendinden büyüklerin yaz sıcağında oruç tutamamasına rağmen onun, orucunu hiçbir zaman bozmadığını ifade etti.
"Evimizde ihtiyaç sahiplerini ağırlar ve evine ne alıyorsa fakir komşularımıza da alırdı"
1990 yılının başlarında Abdulvahap Yersiz'le evlendiğini ve yaklaşık iki buçuk senelik evliliğinden sonra 1992 yılının ekim ayında eşinin şehadete kavuştuğunu belirten Yersiz, "Bu iki buçuk yıl içerisinde bir kız bir erkek çocuğumuz dünyaya geldi. Şehid, çocuklarına çok düşkündü. Fakat ailesi akrabası ya da işinden çok, her zaman Allah'ın rızasını elde etmek en büyük gayesiydi. Bunun için de mücadele ederdi. Genç yaşına rağmen çok olgun bir kişiliğe sahipti. Akrabalarını, yakınlarını, hastaları ve yardıma ihtiyacı olan herhangi birini mutlaka ziyaret ederdi. İhtiyaç sahiplerini her zaman gözetirdi. Evine ne alırsa mutlaka aynısını ihtiyaç sahibi komşuları içinde alırdı. Misafirperverdi, evliliğim boyunca evimize hep ihtiyaç sahibi ya da mahalledeki çocukları getirir onlarla birlikte yemek yerdi." ifadelerini kullandı.
Şehid Abdulvahap'ın gençlerle de arasının hep iyi olduğunu ifade eden Yersiz, "Hedef seçilmesinin sebeplerinden biri de gençlerle arasının iyi olmasıydı. Okuldaki ya da dışarıdaki gençlerle ilgilenir ve bu kişilerden ihtiyaç sahibi olanlara cebinden yardım ederdi. Okula gelmeyen öğrencilerini mutlaka gider evlerinde sorardı. Mahalledeki ya da akrabalarımız arasındaki gençlerle de tanışır onları camiye yada İslami düğünlere götürürdü. Evde Kur'an dersi de verirdi. İlkokul, ortaokul ve lise ya da lise bitirmiş sayıları 50'yi bulan bir grup gençle haftalık sohbet yapardı. Kendisi okuldan eve geldikten sonra akşamdan gece saatlerine kadar 3-4 grup öğrenciye birer saat arayla evde sohbet verir, onlarla siyer, tefsir gibi dersler işlerdi." dedi.
"Gençlerin Hoca'ya gösterdiği teveccüh PKK'yi rahatsız ediyor ve onu tehdit ediyorlardı"
Gençleri İslami düğünlere götüren şehit Abdulvahap'ın aynı zamanda çok güzel bir sesinin olduğunu ve İslami düğünlerde ilahiler söylediğini anlatan Yersiz, "Gençlerin ve çocukların sevgisini kazanan şehidi, eve gelirken gören çok sayıda genç ve çocuk evin kapısına kadar onun peşinden gelirlerdi. Bilindiği gibi sol örgütlerin de gayri İslami çalışmaları vardı. Gençlerin Hoca'ya olan bu sevgisi sol örgütleri rahatsız ediyordu. Bu yüzden Hoca, defalarca bu örgütlerden tehditler aldı. Kendisine yönelik tehditlerden korkmayan Hoca, 'Biz Rabbimizin rızasını kazanmak için bir defa dünyaya gelmişiz. Rabbim dilemezse canımı alamazlar' derdi." şeklinde konuştu.
Yersiz, şehadet aşkıyla yanıp tutuşan Abdulvahap Hoca'nın, arkadaşlarının şehadet haberleri karşısında üzüldüğünü ve şehadete layık olmayı ümit ettiğini söyledi.
Abdulvahap Hoca'nın, "Eğer bizim ölümümüz yaşamamızdan Rabbimizin dinine ve davasına daha çok fayda getirecekse Rabbim bize şehadeti nasip etsin. Ama eğer yaşamamız dava için daha faydalıysa Rabbim mutlaka bizi koruyacaktır. Onların tehditleri bizi hiçbir zaman Allah'ın dininden ve davasından alıkoyamaz." dediğini aktaran Zeliha Yersiz, eşinin her zaman Allah'a tevekkül ettiğini vurguladı.
Acılarının her zaman ilk günkü gibi taze olduğunu dile getiren Yersiz, tesellilerinin bir şehidin ailesi olmak olduğunu vurgulayarak şunları söyledi:
Şehid bizim için kayıp değildir. Ama Hoca gibi değerli insanların hayatımızın her anında yanımızda olmasını isterdik. Çünkü onlar nasıl ki şehadetleriyle önümüzü aydınlattılarsa birer kandil gibi fani hayatımızda da birçok konuda bizlere ışık oluyorlardı. Örneğin evde oturduğum günlerde bana 'Sen bugün oturmanın hesabını Allah'a nasıl vereceksin? Bizim zamanla yarışmamız lazım. Çünkü bizim bir daha dünyaya gelme şansımız yoktur.' derdi. 90'lı yıllar İslam'ın en garip ve karanlık dönemiydi. Onlar bize o karanlıkta ışık oldular.
"Şehid vaktini boşa harcamaz, yaz-kış arkadaşlarıyla birlikte köy köy İslam'ı anlatmaya giderdi"
Eşinin şehid olurken henüz 24 yaşında bir genç olduğunu söyleyen Yersiz, şehidin, vaktini kitap ya da Kur'an-ı Kerim okuyarak geçirdiğini söyleyerek Abdulvahap Yersiz Hoca'yı şu cümlelerle anlatmaya devam etti:
Şehit, sünnet ibadetlerine düşkündü. Genç yaşına rağmen ilmi olarak kendini geliştirmişti. Zamanını ibadetle ya da İslami hizmetlerle geçirirdi. Hoca ve arkadaşları, kıt imkânlarla veya borçlanarak köy köy dolaşır İslam'ı tebliğ ederlerdi. Okul dışında tüm vaktini davasına ayırıyordu. Hafta sonları İslami düğünlere giderdi. Eve bazen gece bazen sabah namazında gelirdi. Eve geldiğinde bazen toz çamura bulanmış haldeydi. Yaz-kış demeden yolu olmayan köylere bile giderdi. Bazen dizlerine kadar çamura bulanmamak için bacaklarına poşet geçirerek köylere yaya giderlerdi.
Evliliklerinden önce Abdulvahap Yersiz Hoca'nın, öğretmenlik yaptığı köyde her gece bir evde toplanıp hikayeler anlatan ihtiyarların yanına gittiğini hatırlatan Yersiz, yaşlılara olan saygısından dolayı saatlerce onların hikayelerini dinlediğini, asla sözlerini kesmediğini, sadece aralarda o kişilere İslam'ı ve davayı anlattığını söyledi.
"Şehidin alnından akan kanlar yerde Allah ve Muhammed lafızları yazılmıştı"
Eşinin katledildiği günü anlatan Zeliha Yersiz "Okul çıkışı herkesin kullandığı yolda saldırıya uğrayan Hoca'ya kimse korkudan yardım etmemiş. Köylüler korkudan şehidin vurulduğu yere bakamıyorlar bile. Sadece tandır başında ekmek pişiren bir teyze vurulan Abdulvahap Hoca'ya yardım etmeye çalışmış. Henüz yaralı olan hocaya su vermiş ve sonrasında korkudan onu öyle bırakarak uzaklaşmak zorunda kalmış. Hoca'ya saldırı haberini aldıktan sonra olay yerine gitmek için aracımız yoktu. Kimse korkudan araba vermiyordu. Biz Hoca'nın akıbetini henüz bilmiyorduk. Kimi arkadaş yürüyerek kimisi bisikletle şehide ulaşmak için yola koyulmak zorunda kaldı." şeklinde konuştu.
Nihayet bir iki tane araba bulup şehidin dava arkadaşlarıyla birlikte şehre kilometrelerce uzakta bulunan köye vardıklarını söyleyen Yersiz, "Biz şehide ulaştığımızda ruhunu teslim etmişti. Kendisine sıkılan kurşunlardan biri alnına isabet etmişti. Alnından akan kan, yerde Allah ve Muhammed lafızları yazmıştı. Zaten kendisi şehadeti hep arzuluyordu, şehadet marşları dilinden düşmezdi. Şehid, yaşarken ayakları sanki yere basmıyordu, o denli heyecanlıydı. Bakışları ve yüzü çok farklıydı. Dünyada yaşıyordu ama ruhu sanki başka bir âlemdeydi."
"Abdulvahap Yersiz Hoca şehadetini gördüğü rüya ile önceden hissetmişti."
Eşinin, şehitlere büyük önem verdiğini ifaden eden Yersiz, Kızıltepe'de şehit edilen Molla Şeyhmus için de eşinin marşlar ithaf ettiğini belirtti.
Abdulvahap Hoca'nın, hayattayken cebinde bulunan az miktardaki parayı kendisine verdiğini ve Allah'ın huzuruna dünyalık hiçbir şeyle çıkmak istemediğini söylediğini aktaran Yersiz, "Ben Hoca'nın bu tavırlarına anlam veremiyordum. Kendisi şehadetine dair bir rüya görmüştü. Rüyasında Sülhaddin Ürük'ün rahmete kavuşan kardeşi Osman Ürük'ü görmüş. Rüyasında Osman Ürük'ü ziyaret edip ondan mide ilacı isteyen Hoca'ya, rahmetli Osman Ürük baş ağrısı ilacı verir. Baş değil mide ilacı isteyen Abdulvahap Yersiz Hoca'ya cevap veren Osman Ürük, baş ağrısı ilacının kendisine şifa vereceğini söyler. İşte şehide, rüyasında verilen baş ağrısı ilacı alnına isabet eden kurşundur." ifadelerini kullandı.
Zeliha Yersiz, Kur'an'dan okuduğu ayetleri mutlaka ezberleyip hayatında tatbik etmeye çalışan Abdulvahap Hoca'nın, özellikle Tevbe Suresi 24'üncü ayetini her gün defalarca okuduğunu söyledi.
"Biz davayı başımızın üstünde taşıyacağız ve gerekirse canımızı vereceğiz ki bu dava yok olmasın"
Eşinin tek amacının İslam için yaşayıp ölmek olduğunu ve Allah'ın huzuruna en iyi şekilde çıkmayı arzu ettiğini söyleyen Yersiz, şunları kaydetti:
Şehid evde yatağında ölmekten çok korkar ve 'Bizi ancak kanımız temizler. Biz canımızı Allah yolunda vermezsek O'nun huzuruna nasıl gider ve hesap veririz?' derdi. Şehid ayrıca sürekli, 'Eğer biz İslam'ı öncelemezsek gelecek nesiller kıyamet günü elleri yakamızda olacak. Biz gelecek nesillere miras olarak ancak İslam davasını bırakacağız. Biz bu davayı başımızın üstünde taşıyacağız ve gerekirse canımızı vereceğiz ki bu dava yok olmasın. Görmüyor musunuz? İslam'ı yok etmek için her taraftan türlü türlü plan ve tuzaklar kuruluyor. Gençler elimizden gidiyor. Eğer biz kendimizi feda etmezsek korkup geri adım atarsak 20 yıl sonra tüm gençler boyunlarında haç ile dolaşırlar. Madem korksak ya da korkmazsak bir gün öleceğiz o halde şerefimizle, başımız dimdik Allah'ın yolunda ölelim. Bizden 20 yıl önce yaşayanlar eğer İslami hizmet yapsaydılar bizler şu anda belki daha rahat yaşardık. Biz bugün bunları yapmazsak yarın bizim çocuklarımız bizim çektiğimiz sıkıntıları çekerler.' derdi.
Eşinin çok sayıda gencin hidayetine vesile olduğunu ve şu anda da dava arkadaşlarının eşinin mücadelesini en iyi biçimde sürdürdüğünü söyleyen Yersiz, "Onlar Rablerine verdikleri sözü yerine getirdiler. Ondan sonrakiler olarak da inşallah son nefesimize kadar ayaklarımız bu yolda sabit kalır. Rabbim şehidlerin yolundan gitmeyi nasip eder inşallah." dedi. (İLKHA)