18'inci İmam Hatipliler Kurultayı'nda yılın şiarı: Adalet ve Merhamet

2005 yılından beri yapılmakta olan İmam Hatipliler Kurultayı'nın bu yıl ki şiarı "Adalet ve Merhamet" olarak belirlendi. 2015 yılından bu yana her kurultayda okunan "Yılın Şiarı"nı bu yıl ÖNDER Genel Başkanı Abdullah Ceylan okudu.

Ekleme: 04.09.2021 13:05:13 / Güncelleme: 04.09.2021 14:43:33 / Güncel / Aksaray Haberleri
Destek için  Haberin Videosunu İzle

Her yıl yapılan kurultayda bir şiar belirlenerek ilan ediliyor. İlki 2015 yılında "Nitelikli Yenilik" kavramıyla başlayan yılın şiarı geleneği, daha sonra "İstikamet", "Samimiyet", "Bilgi ve Hikmet", "Ehliyet ve Liyakat", "Basiret ve Feraset" kavramlarıyla devam etti. Bu yılın şiarı ise "Adalet ve Merhamet" olarak belirlendi.

18'inci İmam Hatipliler Kurultayı'nda duyurulan yılın şiarı üzerinde tüm dönem boyunca çalışmalar yapılacak.

 

ÖNDER Genel Başkanı Abdullah Ceylan tarafından okunan bu yılın şiarının tam metni şöyle:

"Kullarına ve cümle mahlûkata karşı mutlak merhamet ve adalet sahibi Allah'ın adıyla…

Zerrelerden kürelere kevniyyâtı Rahmanî bir dengeyle kudret elinde tutana hamd-ü senâlar olsun.

Zulmün yaktığı çöllerde kavrulan insanlığı, adalet pınarlarından suvaran Rahmet Peygamberine salât-ü selam olsun.

Selam; haksızlığa karşı hakkı haykıranların, adalet namına şehâdeti ayakta tutanların üzerine olsun.

Ezelî bir merhametin tecellisiyle varlığa imkân buldu cümle kâinat. Er-Rahman olanın muhabbetiyle su ve toprak, en güzel surette cana kavuştu. Ay ve Güneş ayırmadan aydınlattı milyonlarca yıldan beri garbın ve şarkın doruklarını. Yağmur, tohumuna göre inmedi gökten yerin sinesine. Rahmet nazarında kalabilseydi bakışlar, yerinden oynamayacaktı denge. Şükredecekti göz gördüğüne, can büründüğü bedene, kan döndüğü tenin rengine. İlahi davete icabet edebilseydi insan, halel gelmeyecekti varlığın rengârenk ahengine.

Ancak insan kendine karşı çok zalimdi. Kabil'in kalbinde tohumlanan öfkeyle sarsıldı ilk kez adaletin terazisi. Merhamet dizginlerinden kurtulan kin ve nefret, Habil'in hakkına göz dikti. Adilce paylaşmak nefse ağır gelince, kardeş kanına karılmış bir fitne kaldı tarihin talihine. Sonra usulca ve ustaca üflendi binlerce yıl Karunların sandıklarından, Hâmanların dudaklarından ve Firavunların saltanatından arzın dört bir köşesine. 

Ancak Allah kullarına karşı çok merhametliydi. Şehirlerin mustazaflarına eşit dağıtılan zulüm, dağlarda mâkes buldu. Tûr Dağı'nda Musa, Zeytun Dağı'nda İsa ve Nur Dağı'nda Habib-i Kibriya; mazlum halkların muştusu oldu. Beldelerin ileri gelenleri, her bir elçiye ödetmeye niyetliydi adaleti müjdelemenin diyetini. Fakat rahmet kanatlarından süzülen adalet, Nebilerin en büyük mucizesiydi.

Kutlu Elçi'nin gölgesinden öğrendi ümmet; kız çocukların nasıl sevileceğini, kızı Fâtıma'nın eli de olsa hükmün gereğini, Hatice'nin hatırasıyla buğulanan gözlerde beliren muhabbeti, avuçladığı arpanın neminden süzülen gerçek ticareti: 'Bizi aldatan bizden değildi.' O'ndan öğrendi ashabı, her hak sahibine hakkını teslim etmeyi; secde ederken bile yormadan bedeni, âdil hükümdarı bekleyen müjdeyi, yetimin hakkını gözetmeyi, kul hakkıyla gelince sıratın geçit vermez çetinliğini, dinarın ve dirhemin fayda etmeyecek değerini.

Halife'nin hânesindeyken söndürülen Beytülmal'in mumuyla aydınlandı Medine sokakları. Medinet'ül Fâzıla kıldı Dar'ül İslam'ı süte su katmayan kızların torunları. Ömerlerin devrinde hilafet, Peygamber emaneti ateşten bir gömlekti. Ruz-u mahşere varınca hesap soracak karıncanın mesuliyetiyle ancak giyilebilirdi. Hazineden maaş alınmadan sırtlanan yükler, Hünâsıra kırsalında omuzlardan inerdi. Mezalim kadılarının kararlarından ürperen valiler hediyeleri bile geri çevirdi. Süleyman'ın yüzüğüyle vurulunca mühür, İfritler itaat etti. Maharet yüzükte değil sultanın âdil hükmündeydi.

Ancak insan Rabbine karşı çok nankördü. Hırs girdaplarında kaybetti özünü ve aleme nizam veren ölçüyü. Müsavi olunca ak ve kara, haram ve helal buluşunca aynı sofrada, unutulunca İlahî kelam dimağlarda; asırlarca şecaat arz eden neslin sinesine, itirazsız bir inzılâm çöktü. En vahşi kurtlar, ivazsız ve hesapsız kapıyor artık Fırat'ın kenarındaki körpe kuzuları. Hîre'den Kâbe'ye beklerken hevdec içinde en emîn kervanları, garbın sefil insafına kaldı Şâm-ı Şerif'in iffetli kızları. Birleşen milletlerin taksimiyle herc-ü merc oldu medeniyet coğrafyası.

Ancak Allah'ın rahmetinden umudunu kesmek küfre denkti. Nice vakit Anadolu illeri de tacizlere maruz kalmıştı. Gavurun mazlum kanı damlayan kılıcına, kalkan olan gazi ve şehitlerin imanıyla müyesser oldu zaferler. Sonra zaferin baş döndüren hissiyle Kabil'in ahlakına meyletti bazı kardeşler. Vehim ve vesveseyle birleşince öfke, kendi kardeşlerinin haysiyetine ve iffetine yeltendiler. Parlamento gruplarında alınan kararlarla nice aydınlık yüz karanlığa mahkûm edildi. Adaletin ve merhametin menbaı olan mekteplerin kapıları kilitlendi. Adaleti tesis için teşekkül eden genel kurul salonlarında hakaret ve aşağılama meclis tutanaklarına girdi. Zamanın Habilleri, kardeşleri (!) tarafından önce kamusal alandan kovuldu. Bin yıla yayılması planlanan zulmün katsayıları dayanılmaz oldu. İmam Hatip Liselerinin yarım asrı aşan adalet arayışı nihayet son buldu.

Ey İmam Hatiplim!

Zalimin zulmünden kurtulan zaman artık seninledir.

Yarasına derman arayan mazlum milyonlar seni beklemektedir.

Senin merhametle yoğrulan yüreğin kardeşliğimizi perçinleyecek.

Akranlarının sinesine üflenen düğümler senin nefesinle çözülecek.

Haksızlık ve zulüm senin adının altında gölgelenmeyecek.

Nebevi bir muştuyla mahşerde arşın gölgesine talibiz seninle.

Kardan aydınlık sabahlar gelecek yine.

Adaletle ve merhametle… " (İLKHA)

Haberin Videosunu İzle
İlgili Videolar İlgili Galeriler