Hayat; Yüce Allah'ın bize bahşettiği en değerli nimet ve en kıymetli sermayedir. Fakat imtihan gereği ne zaman ve nasıl biteceği bizim için meçhuldür. Her an, her yerde bitip sona erecek kadar ani, insanın doyamayacağı kadar kısadır. İnsan Umut ile doğar, sevgi ile büyür, sevdikleri ve sevenleri ile gelişir, evlatları ile yücelir. Nihayetinde tek başına doğduğu gibi tek başına ölüp, fani dünyadan göçer.
Koca bir hayat, koskocaman bir ömür, morg görevlisinin dilinde, ölünün içine konulduğu dolap numarasına dönüşür. "3. Dolaptaki ölü". Parsellere bölünmüş toprak üzerinde, numaralar ile yeri belli edilen bir mezar son durak olurken, sayılar ile oyulmuş bir mezar taşı yeni kimlik numarasına dönüşür. Her insan bir müddet hatırlanır, yası tutulur ama sonra unutulmaya yüz tutar. Bir süre sonra unutulup hiç yaşanmamış bir hayale dönüşür.
Bir akşamüstü özel bir hastanenin yoğun bakım ünitesinde Rabbine teslim olan bir can… 238 numaralı tabutla taşınan bir beden.** *** 712 plakalı bir cenaze arabası ile son durağına sevk edilen bir mevta. Sıradanlaşmış günlük hastalık raporunun 18 Ağustos 2020 tarihli tablosunun ölüm hanesinde kendisinin de içinde bulunduğu 20 sayıdan biri.
Bu kişi sayıların titrek gölgesinde kaybolmayacak kadar yüce ve değerli bir insandı. Bu kişi rakamların vasıf ve meziyetlerini saymaya güç yetiremeyeceği kadar aziz bir şahsiyetti. Ardından binlerce sevenini gözü yaşlı bırakıp, gidişi ile on binlerce yüreği mateme boğdu. Geçen zaman, birçoğumuz için onun acısını dindirmeye yetmedi. Adının anıldığı her söz boğazımızda düğümlendi. Gözlerimize ilişen her görüntüsü gözyaşı olup yanaklarımızdan aktı. Hayallerimize düşen her anısı bir ah çekişe dönüşüverdi. Bir ah ki, heyhat...
İşte bu kişi Fesih Güler hocaydı.
Bizim için Fesih hoca bembeyaz, mis gibi kokan bir çiçekti.
Sahabe ikliminden esen bir meltem, veliler yurdundan yüzümüze vuran bir nefesti. Saadet kokan, huzur kokan, aşk kokan ve kokusunu dört bir yana yayan bir çiçekti.
Bizim için Fesih hoca bir abiydi.
Dara düşünce yanına koşup derdimize ortak ettiğimiz, sırtımızı dayayıp varlığından güç aldığımız bir destekti. Biz hasta iken başımızda oturup Ya Şâfi diye zikreden, biz yasta iken karşımızda oturup Ya Sâbır diye fikredendi. Bizimle gülen, bizimle üzülen, bizimle sevinip bizimle ağlayan ve bizimle bizi yaşayan abimizdi.
Bizim için Fesih hoca bir kardeşti.
Şöyle derdi; Kardeşlik bir tümü meydana getiren parçalardır. Biri olmazsa diğerleri eksik, biri olmazsa diğerleri yarım kalır. O biri eksik olsa bile, zayıf olsa bile, kusurlu olsa bile bizimdir. Öyle inanan, öyle davranan, öyle yaşayan ve bizi öyle seven bir kardeşimizdi.
Bizim için Fesih hoca bir örnekti.
Önüne serilen rahat hayatı elinin tersi ile itmiş, davasının maslahatı için hicreti yurt edinmiş, gayesi uğruna zindanlara direnmiş, kardeşleri için sabrın zehrinden içmiş, mücadelesi için sağlığından feragat etmiş bir örnekti.
Onun için geceler karanlık değildi, kışlar ise soğuk geçmezdi. Yazın güneşi onu yakmaz gündüzün mesaisi asla bitmezdi. Âzim ve dirâyetin vücut bulmuş haliydi. Ailesine hayırlı bir evlat, hanımına mükemmel bir eş, çocuklarına şefkatli ve merhametli bir baba, arkadaşlarına emin ve candan bir dost, davasına sadık ve layık bir neferdi. Hayatın her alanında her kesimden insanın feyiz alabileceği güzel bir örnekti.
Bizim için Fesih hoca bir öğretmendi.
Yaşayarak anlatan, anlatarak yaşamaya teşvik eden, teşvik ederek telkin eden, telkin ederek tertip eden bir öğretmendi. Belki yorulur belki aciz kalırdı ama yorgunluğundan şikâyetçi olup işinden vazgeçmezdi. Hiç bir zaman hiç kimseye acziyetini anlatıp halinden şikâyet etmemişti. Yorgunluğunu kuytu bir köşede seccadesinin üzerinde giderir, acziyetini secdelerde Rahman' a özür ile arz ederdi.
Bizim için Fesih hoca ve onun gibi Mümtaz şahsiyetleri imam Ali ( k.v ) şöyle tasvir etmiştir.
"Onlar, dönüp gidecekleri yeri anarak gözlerini yumarlar; mahşer korkusuyla gözyaşlarını dökerler. Kimi vakit per-perişan olurlar; kimi vakit korkarlar, kahrolup giderler; kimi susarlar, ağızlarını yumarlar; kimi öz doğruluğuyla Allah'ı anarlar; kimi vakit de yasa düşerler, sızlanırlar. Kendilerini gizlediklerinden dolayı adları-sanları anılmaz; alçalış onları kavramıştır, izlerinin tozları bile belirmez. Acı bir deniz içindedir onlar; ağızları kurumuştur, sesleri çıkmaz; gönüllerinin feryatları duyulmaz. Halka öğüt vere vere usanmışlardır; kahrola ola alçalmışlardır, öldürüle öldürüle azalmışlardır. Dünya, gözlerinizde, deri tabaklanan ağacın yaprağından da aşağı olmalı; koyun kırkılan makastan düşen yün kırpıntısından da bayağı olmalı."
Biz şahidiz ki Fesih hoca bu tasvire uygun bir mü'mindi. Ölümünün üzerinden bir yıl geçti. Aslında bir yıl değil 365 gün 8760 saat geçti. Fesih hocasız geçen süre bu kadar uzun ve maalesef bir o kadar hüzün dolu. Evet, ayrılık zor, ölüm acı, ama herkes için karara bağlanmış niha-i son ve tek gerçek bu.
Ne mutlu ona ki ömrünü rıza yollarında razı olmuş olarak geçirdi. Selam olsun ona. Öldüğü güne ve yeniden dirileceği güne selam olsun. Allah makamını âli kılıp onu yüce cennetlerinde ağırlasın inşallah. Rabbim bizlere de hayırlı bir son nasip edip bizi o güzel insanlar ile cennette bir araya getirsin inşallah. Hamd âlemlerin rabbi olan Allah'a mahsustur.
Yazan: İhsan Güzeler