Yusuf Kaplan’dan "Mehmet Yavuz" yazısı

Yenişafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, merhum HÜDA Par Genel Başkanı Mehmet Yavuz anısına “Mehmet Yavuz: Ölümüyle de “yaşayan” ve “yaşatan” güzel bir Müslüman” başlıklı bir bir yazı kaleme aldı.

Ekleme: 09.08.2021 13:43:35 / Güncelleme: 09.08.2021 16:24:13 / Güncel / İstanbul Haberleri
Destek için 

Yenişafak Gazetesi Yazarı Yusuf Kaplan 2019 yılında vefat eden HÜDA Par Genel Başkanı Mehmet Yavuz anısına yazdığı yazıyı vefat yıldönümü dolayısıyla tekrar yayımladı.

İşte Yusuf Kaplan’ın  Yenişafak’ta yayımlanan “Mehmet Yavuz: Ölümüyle de “yaşayan” ve “yaşatan” güzel bir Müslüman” başlıklı yazısı:

Bazı insanlar ölümleriyle, vefatlarıyla dirilirler ve bizi de silkeler kendimize getirirler.

İnanmış insanlardır bunlar.

Hayatlarını hakikate adamış güzel insanlar.

Hakikatin hayat bulmasına, hayat olmasına ve herkese, bütün insanlığa ve varlığa hayat sunmasına hayatlarını vakfetmiş öncü insanlar.

Öldükten sonra yaşayanlar ve bizi de yaşatan hakikatten süt emen hakikatli insanlar, hakikatin hakikatli çocukları...

İşte Mehmet Yavuz böyle bir insandı.

Güzel bir Müslümandı.

Dava adamı kimdir, denildiğinde “işte o!” diye parmakla gösterilecek örnek bir insandı.

Mehmet Yavuz, bir kaç aydır kanserle “pençeleşiyordu”.

“Pençeleşiyordu” dediğime bakmayın, kansere gülüp geçiyordu sanki. Teslimiyeti öylesine yüceydi ki, bütün hastalıkları tedavi edecek ulvilikteydi.

Son demlerinde bile, Mehmet Yavuz’daki teslimiyetin derecesini gösterecek bir ses kaydının çözümünü birazdan paylaşacağım sizlerle.

GÜRÜL GÜRÜL AKAN, DİRİLTİCİ KARDEŞLİK PINARI...

Ama önce, onun vefatıyla nasıl rahmet rüzgârları estirdiğini, bize yüzyılları delip gelen bir kardeşlik dersi verdiğini hatırlatmakta fayda görüyorum.

Bir televizyon programında konuşuyor... Bir yandan pîr-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevî’den söz ediyor, öte yandan Molla Cezerî’den... bir yandan Fuzûlî’den, Yunus’tan söz ediyor, öte yandan Ahmed-i Xani’den...

Anadolu’nun, hatta Kafkaslardan Bilad-ı Şam’a, oradan Balkanlar’a ve Tunus’a kadar üç kıtanın mayasını karan irfanî pınarından kana kana içen bir dervişti Mehmet Yavuz.

Bu toprakları bin yıldır vatan yapmamızı mümkün kılan ruhun, o muazzez ve leziz irfanî mayayla nasıl muazzam bir şekilde karıldığını, gönülleri fethettiğini, gönülleri fetheden bir pınarın suyunun tertemiz olduğu için bugün de, yarın da bizi, bu toprakları ve ötesini sulayacak ulvî bir kaynaktan geldiğini bize gösteren bir dava adamı, siyaset adamı, hakikat adamıydı Mehmet Yavuz.

Bizi yalnızca İslâm’ın etle tırnak gibi birbirimize kenetlediğini gören ve gösteren İslâm’ın aziz kumandanı Selahaddin’in su katılmamış has çocuğuydu.

O yüzden HÜDA PAR’ın bir toplantısında zikrettiği şu güzel cümleyle bütün bu söylediklerimin karakterinde nasıl ete kemiğe büründüğünü göstermiş güzel bir mü’min’di Mehmet Yavuz:

“Allah’ım! Bize öyle bir duruş ver ki, hiçbir düşmanımız kendisine haksızlık yapacağımız gibi bir kaygıya; hiçbir dostumuz kendisine iltimas geçeceğimiz gibi bir ümide kapılmasın.”

TESLİMİYETİN ASALETİ!

Son ses kaydını gönderdi bir kardeşim.

İnsanın tüylerini diken diken eden bir ses kaydı bu.

İslâm’ın nasıl muazzez bir nimet olduğunu, bizi, bütün inananları asalette, hakikatte, bu dünyada ve bundan sonraki dünyada nasıl kardeş kıldığını, bizi ahsen-i takvim’e ulaştıran şeyin türdeşlik değil İslâm gibi aziz bir nimette kardeşlik olduğunu sarsıcı, silkeleyici bir dille gözler önüne seren bir duruş, bir teslim oluş asaleti bu.

Teslimiyetin asaleti.

Öleceğinizi biliyorsunuz; daha doğrusu ölümü bekliyorsunuz ama ağlayıp sızlanmıyorsunuz; bir dava adamına, inanmış bir adama, ömrünü davasına adamış bir insana yaraşır bir teslimiyetle sabrediyorsunuz, şükrediyorsunuz.

Şuradaki teslimiyetin asaletine bakar mısınız:

“Kemoterapi oluyorum.

Evden hiç çıkmıyorum.

Doktorlar çok mecbur olmadıkça ziyaretleri, gitmemi-gelmemi yasaklamışlar.

İki üç aydır evdeyim.

Tek başınayım.

Kur’ân okuyorum.

İbadet ediyorum.

İmtihan böyledir.

Allah verir de, alır da.

Verirken şükretmek lazım. Alırken sabretmek.

O bizim Rabbimizdir.

İmtihanların içinde bizim için ne rahmetler gizlemiştir. Sabredelim.

İnnallahe maa’s-sâbirîn: Allah sabredenlerle beraberdir.

İnnalahe yuhibbu’s-sâbirîn: Allah sabredenleri sever.

Ve beşşiri’s-sâbirîn: Sabredenleri cennetle müjdele!

Allah sabrımızı artırsın.

Sabırsızlık göstermesin.

İbadetlerimize devam.

İhlasa devam.

Karşılıksız bir şekilde iyilik yapmaya devam.

İnsanların nankörlüklerine sabretmeye devam.

Allah için yapıyoruz.

O biliyor.

Kimse bilmese de o biliyor.

Allah’a emanet olun.”

KÖRDÜĞÜMÜ AÇACAK BU TOPRAKLARIN KİLİDİ: ÜMMET BİLİNCİ

Ne güzel mü’mindin sen sevgili Mehmet Yavuz kardeşim!

Türklerle Kürtler birbirlerine omuz verdikleri için Haçlıları püskürttüler; yarın da bu topraklarda bizi birbirimize düşüren Haçlıların çocukları emperyalistlere karşı en iyi cevabı, birbirimize omuz vurarak değil, birbirimize omuz vererek püskürteceğiz diyen, ümmet bilinci ile nefes alıp veren güzel bir Müslümandın.

Zekeriya Yapıcıoğlu, Bahattin Temel, Said Şahin gibi HÜDA PAR’ın bu topraklardaki kardeşlik bilincimiz zedelenmesin diye neler yapabiliriz, daha fazla geç olmadan bunu başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere ülkenin en tepesindeki yöneticilere nasıl ulaştırabiliriz diye çırpınan güzel insanlarla yaptığımız görüşmelerde sen de vardın, sende de aynı kardeşlik ruhu her şeyden önce geliyordu.

Öyle güzel bir mü’minmişsin ki, vefatın bile rahmet oldu, ülkede kardeşlik ruhunu pekiştirdi, Türk-Kürt bizi, hepimizi birbirimize kenetledi.

Allah (cc) sana rahmetiyle muamele etsin güzel kardeşim, cennetine yerleştirsin. Âmin.