“İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır.
Dostum ancak Alemlerin Rabbidir.
Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur.
Beni yediren de, içiren de O'dur.
Hasta olduğumda bana O şifa verir.
Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur.
Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur.
Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.”
(Şuara Sûresi, 75-83)
Allah Rasulü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Tâun hastalığı, Allah Teâlâ’nın dilediği kimseleri kendisiyle cezalandırdığı bir çeşit azaptı. Allah onu mü’minler için rahmet kıldı. Bu sebeple tâuna yakalanmış bir kul, başına gelene sabrederek ve ecrini Allah’tan bekleyerek bulunduğu yerde ikâmete devam eder ve başına ancak Allah ne takdir etmişse onun geleceğini bilirse, kendisine şehit sevabı verilir.”
(Buhârî, Tıb 31; Ayrıca bk. Buhârî, Enbiyâ 54; Kader 15; Müslim, Selâm 92-95)
Her şey, her şey şu tek müjdede;
Yoktur ölüm, Allah diyene
Canım kurban, başı secdede,
İki büklüm, Allah diyene
Akıl, kırık kanadı hiçin;
Derdi gücü 'nasıl' ve 'niçin'...
Bağlı, perçin üstüne perçin,
Benim gönlüm Allah diyene...
(Necip Fazıl Kısakürek)