Mumcu cinayeti bahane edilerek yıllarca İslami değerlere saldırıldı

Uğur Mumcu cinayetinin ardından İslam düşmanı çevreler tarafından İslami değerlere savaş açılmış, İslami kimliklerinden dolayı birçok Müslüman mağdur edilmişti.

Ekleme: 24.05.2021 00:35:10 / Güncelleme: 24.05.2021 06:43:28 / Güncel
Destek için 

Organize suç örgütü kurduğu iddiasıyla hakkında tutuklama kararı bulunan Sedat Peker, "Hayata korkusuzca bakanlar, ölümden de korkmazlar" isimli yayımladığı videoda, Gazeteci Yazar Uğur Mumcu suikastı ile ilgili iddialarda bulundu.

Peker, "Uğur Mumcu, görüşüne katılırsınız katılmazsınız, bence şehiddir. Neden öldürüldü? Öldürülmeden önce yazdığı yazılara bakın. 'Terörden beslenen terör lortları' bunun üzerine çalıştı. Terör bölgelerinde uyuşturucu tarlaları ve satışları ile ve silah ticareti olur. Uğur Mumcu öldürüldüğü zaman yanına ilk gelen katilin önde gideni Mehmet Ağar'dır. Mehmet Ağar, Uğur Mumcu'nun eşine diyor ki 'Ben buradan bir tuğla çekersem devlet aşağı iner.' bu meşhur sözdür, devletin içinde yaşayanlar bunu bilirler." ifadelerini kullandı.

Peker'in, Mumcu suikastına ilişkin iddiaları ile ilgili Uğur Mumcu'nun eşi 23-24. Dönem Milletvekili Şükran Güldal Mumcu ve Evinin önünde uğradığı suikast sonucu 18 Aralık 2002 tarihinde hayatını kaybeden Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu'nun eşi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Şengül Hablemitoğlu açıklamada bulundu.

"Çekin tuğlaları yıkılsın duvar altında kim kalırsa kalsın"

Mumcu, "Senelerdir Uğur Mumcu cinayetinin aydınlatılması için kim ne biliyorsa anlatsın, işin ucu kime dokunuyorsa dokunsun dedik. Bu görüşümüzü korumaya devam ediyoruz. Çekin tuğlaları yıkılsın duvar altında kim kalırsa kalsın." ifadelerini kullandı.

 

 

"Her siyasi cinayet, işlendiği dönemin ilgili kurumlarındaki bürokratları zan altında bırakır"

Hablemitoğlu ise Mumcu cinayeti ile ilgili yaptığı açıklamada, " Eli kanlı katiller, uyuşturucu kaçakçıları saygın muteber devlet adamları he mi? Topunuzun soyu kurusun, çürüyün diyeceğim ama zaten çürümüşsünüz. Her siyasi cinayet, işlendiği dönemin ilgili kurumlarındaki bürokratları zan altında bırakır. Burada olan bunun ifşa edilmesi, malumun ilanı. Katillerin bilinmediğini düşünmüyordunuz herhalde. Mevzu bu da değil, susanlar, görmezden gelip ört bas edenler cinayetlere ortaktır zaten." dedi.

 

 

 

 

 

Uğur Mumcu suikastı

Gazeteci Yazar Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 tarihinde,  Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konulan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu ölmüştü.

Suikastın hemen ardından olay yerinde yapılan incelemede etrafa dağılan ve titizlikle toplanması gereken delillerin süpürgeyle süpürülerek yok edildiği iddia edilmişti.

Mumcu'nun ölmeden önce terör örgütlerinin istihbarat örgütleri ile olan ilişkilerini ve polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını araştırdığı iddia ediliyordu.

Suikastının ardından "laiklik şehidi" ilan edilen Mumcu'nun cenaze töreninde İslami değerlere küfür edilerek "kahrolsun şeriat!" sloganları atılmıştı.

Mumcu suikastı ile ilgili bazı İslami yapı ve şahsiyetler hakkında soruşturmalar açılmıştı.

Uğur Mumcu suikastı iddiasıyla birçok Müslümana ağır hapis cezaları verildi

Emperyalist güçler, Türkiye'deki uşaklarını devreye koyarak, acımasızca plan ve kumpaslarla binlerce insanı mağdur etti. İslami faaliyet yapan kuruluş ve camialara yönelik çok ciddi operasyonlar yapıldı. Hukuksuz bir şekilde insanlar gözaltına alınıp işkencelerden geçirildi. İnsanlar hukuksuz bir şekilde Devlet Güvenlik Mahkemelerinde cezalandırıldı.

Türkiye'deki önemli siyasi cinayetlerin içinde yer aldığı Umut Davası; Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy pek çok faili meçhul cinayetin ihale edildiği bir kumpas operasyonundan oluşuyor.

Umut Davası'ndan yıllarca cezaevinde yatan, Akıncılar Derneği Onursal Başkanı Mehmet Şahin yaşanan hukuksuzlukları 2016 tarihinde İLKHA'ya anlatmıştı.

"Çok ciddi işkenceler gördük"

Umut Davası mağdurlarından olan Şahin, 5 Mayıs 2000 yılında gece gözaltına alındığını, önce İstanbul Emniyeti'nde, ardından Ankara Emniyeti'nde yaklaşık 8 gün fiziki ve psikolojik çok ciddi işkenceler gördüğünü söyledi.

Sevk edildiği DGM tarafından tutuklanarak cezaevine konulduğunu belirten Şahin, Türkiye genelinde yaklaşık 2 bin insanın o dönem gözaltına alındığını ifade etti.

"Serbest kalmamız gerekirken, bizler yine tutuklandık"

Umut Davası'nın hukuk açısından tam bir skandal olduğunu vurgulayan Şahin, "Ne bir bilgiye ne bir belgeye ne de bir delile dayanmamaktadır. İlk başlarda itirafçı konumundaki kişilerin itiraflarına dayanarak bu ifadeler hazırlanmış ve insanlara zorla imzalatılmıştır. Daha sonra bu itirafçılar, kendilerine itirafçılık teklif edildiğini kabul ederek böyle bir şey yapmadıklarını söylemelerine rağmen dava düşürülmemiştir. Uğur Mumcu cinayetiyle suçlanan arkadaşlara tatbikat yaptırılmıştır. Fakat daha sonra bu tatbikat yaptırıldıktan ve basına katil olarak lanse edildikten sonra, bu tatbikatı yapan Abdulhamit Çelik arkadaşımızın o gün İstanbul'da düğünü olduğu ve hepimizin de düğünde olduğu videolarla ortaya çıkmıştır. Serbest kalmamız gerekirken, bizler yine tutuklandık." ifadelerini kullandı.

"Bütün faili meçhul cinayetler Ankara'da yakalanan arkadaşların üzerine yıkıldı"

Şahin, "Ankara'da bir takım insanlar gözaltına alındı ve garip bir senaryoyla bütün faili meçhul cinayetler Uğur Mumcu da dahil olmak üzere Ankara'da yakalanan arkadaşların üzerine yıkıldı ve bu şekilde dosyalarda kapatılmış oldu. Şuanda hukuken bu dosyalar hepsi kapatılmış durumda ama kamuoyunun vicdanında bu dosyaların hiçbiri kapanmış değil. Mesela Uğur Mumcu'nun yakınları bile hala faili meçhul olarak bu cinayetten bahsediyor. Çünkü bu mahkeme sürecinde gelişen olaylar, verilen ifadeler ve ortadaki çelişkiler göz önünde bulundurulduğunda Umut Operasyonu'nun düzmece olduğunu ve belli bir çevreye operasyon olduğunu onlar da anladılar." şeklinde konuştu.

"Tabiri caizse kuyruklarına bastık"

Şahin, Fethullah Gülen'in sapkınlığını ifşa etmekle, Emperyalizm ve Siyonizm karşıtı sosyal ve kültürel faaliyetlerden dolayı hedef haline geldiklerini belirtti.

Şahin şöyle konuştu: "Umut Operasyonu'nun muhatabı olan bizler o zamanlar Tevhid diye bir dergi çıkarıyorduk, ardından Selam Gazetesi'ni çıkarttık. Ardından Selam Vakfı'nı kurduk. Bu çalışmaları yaparken anti Emperyalist, anti Siyonist bir çizgide duruyorduk ve bu konuda sürekli yayınlar yaptık. Amerika ve israilin Türkiye üzerinde oynadıkları oyunları ifşa etme anlamında ve onların Türkiye'ye yönelik operasyonlarının boyutlarını ifşa etme noktasında çok ciddi işler yaptık. Halkın bu konuda bilinçlendirilmesi noktasında çok ciddi sosyal, kültürel faaliyetlerde bulunduk. "dedi.

"Kumpasın altyapısı ve senaryosu hazırdı"

Bir süre sonra başlatılan 28 Şubat süreci ve ardından 2000 yılında Selam Gazetesi'ne ve Selam çevresine yönelik Umut Operasyonu gerçekleştirildiğini hatırlatan Şahin, "Bunun altyapısı hazırlanmıştı. Hepimiz İran'la bağlantılı ajanlardık. Hepimiz Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy'u öldürmüş katil insanlardık! Bunun altyapısı, senaryosu hazırlandı. İtirafçıları ayarlandı ve bu operasyon başlatıldı. Ben idamla yargılandım. Daha sonra örgüt üyeliğine karar verdiler. 5 sene cezaevinde kaldım. Cezamın tamamını yattım çıktım. Benim gibi diğer arkadaşlara da örgüt üyeliğinden ceza verdiler. Kimilerine örgüt liderliğinden ceza verdiler. Ankara'da yakalanıp da üzerine cinayet yıkılan arkadaşlar ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına çarptırıldılar. Önce idam aldılar, idam kalkınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dönüştü. Bu arkadaşlarımız 16 yıldır cezaevinde ne yazık ki suçsuz yere yatmaktadırlar." dedi.

Mazlum-Der Cezaevleri Çalışma Grubu tarafından 2013 tarihinde organize edilen programda konuşan "Umut Operasyonu" kapsamında 5,5 yıl cezaevi yatan Mehmet Şahin'in eşi Kamile Şahin, yaşadıkları mağduriyeti şöyle özetledi.

"Eşim kapıyı açar açmaz onu yere yatırdılar"

Evlerine düzenlenen baskına değinen Şahin, "Kapımızı kırarcasına çalıyorlardı. Eşim açar açmaz onu yere yatırıp başına silah dayadılar. Onu ve hatta o sıra şehir dışından evimize misafirliğe gelen tanıdığımızı da götürdüler. Bizi ise 2 gün evimizde kalarak kontrol altında tuttular. Dışarı çıkmamız, eve birisinin gelmesi, polisler olmadan diğer odalara gitmem, cama yaklaşmamız bile yasaktı. Eşimin neden götürdüklerini bile bilmiyorduk" şeklinde konuştu."
 

"Yalan haberlerle eşime iftira attılar"

O günlerde çocuğunun psikolojisini bozulduğunu vurgulayan Şahin, "Okulda arkadaşları senin baban katil mi? diye soruyorlardı. Oğlum uzun süre ilaç kullanmak zorunda kaldı. 2 gün sonra gittiler ama eşimden haber alamıyorduk. Televizyonu açtık belki bir haber alırız diye. 'Katiller nihayet yakalandı' haberinde eşimi görünce ne ile suçlandığını ve Ankara'ya götürüldüğünü öğrendik. Bu haberlerden sonra basın, tutuklananların eşlerini, ailelerini de rahat bırakmıyordu. Bizde basın toplantısı yapmıştık. Ondan sonra basında benim fotoğrafımla ama bana ait olmayan 'Eşimin bu işlerle ilgisi olduğunu bilmiyordum, bilseydim onunla evlenmezdim' gibi ifadelerle yalan haber yaptılar" dedi.

"Bu olay bize güçlü olmayı öğretti"

Söyleşide cezaevi ziyaretleri sırasında yaşadıklarını anlatmakta zorluk çeken Şahin, "Çocukları da beni de soğukta dışarıda bekletiyor, sonra yine soğuk ortamlarda üstümüzdekileri çıkarttırıp arama yapıyorlardı. İçeri parmak izimizi algılayan bir alete parmak basarak girebiliyor ve çıkabiliyorduk. Allah insana bir bela verdiğinde mutlaka bunun bir sebebi vardır. Bu olay bize güçlü olmayı, bazı şeylerin üstesinden gelebileceğimizi gösterdi. Ben birçok şeyi tek başıma yapmayı öğrendim. Manevi desteğe de çok ihtiyacımız olan günlerdi ama insanlar eşimle aynı akıbete uğramaktan korktukları için bizden uzak durdular" şeklinde ifade etti. (İLKHA)