Gece Gelen Misafir

İnzar Dergisi yazarlarından Sadullah Aydın, “Gece Gelen Misafir” öyküsüyle okuyucularının karşısına çıktı.

Ekleme: 17.04.2021 18:18:03 / Güncelleme: 17.04.2021 22:12:16 / Kültür & Sanat
Destek için 

İnzar Dergisi yazarlarından Sadullah Aydın’ın kaleme aldığı ‘Gece Gelen Misafir’ öyküsünü beğeninize sunuyoruz:

 

“Mevsim yazdı. Karanlık, berrak bir geceydi. Hafif bir meltem açık pencereden içeri girip karanlık odada sohbet eden karı kocanın yüzünü okşuyordu. Düşünceli bakışlarını gökyüzündeki silik ışıklı yıldızlara dikmiş olan kırk yaşlarındaki Zeynep Hanım, kendisini sakince dinleyen kocasına şehit düşmüş eski komşularından bahsediyordu. Zeynep Hanım:

 

— Şehitler yaşarken de güzel yaşıyorlar, dedi. Şehit olmak için güzel yaşamak lazım. Şehit Yusuf gibi… Ne değerli bir insandı o!

 

Zeynep Hanımın Kocası Cafer Bey, duygu dolu bir iç çekti. Özlemle konuştu.

 

— Yusuf gibisi var mıydı? Namaza, ibadete, zikre ne kadar düşkündü hanım bilemezsin! Namaz kılınca karşında Peygamberin seçkin sahabesi var sanırdın. O kadar güzel namaz kılardı. Güzel ahlakıyla komşuları arasında nam salmıştı. Hala öyleleri kalmış mı bilmiyorum?

 

Zeynep Hanım:

 

— Yüce Allah şehit kulları hep böyleleri arasından seçip alıyor, dedi.

 

— Evet, şehadeti hak etmişti. Zaten şehadete âşıktı. Ne zaman karşılaşsak şehitliğe olan özleminden bahsediyordu.

 

Gecenin derin sessizliği içinde yankılanıp duran cırcır böceklerinin hüzünlü fısıltılarına kulak kabartan Zeynep Hanım, yüreğini yakan bir özlemle:

 

— Şehidin eşi ve çocuklarını ne kadar da özledim, dedi. İki aydır onları görmedim, gözümde tütüyorlar.

 

Cafer Bey:

 

— Değerli komşulardı, diye mırıldandı. Hanım lütfen onları ziyaret etmeyi aksatma! Gerçi biz de yoksul insanlarız ama olsun, gittiğin zaman mutlaka onlara bir şeyler götür. İmkânın dâhilinde ihtiyaçlarını gidermeye çalış.

 

Zeynep Hanım konuşmadı. Duygulanmış, gözleri dolmuştu. Sessizliğin, etrafını saran karanlığın içinde kaybolmuş bir halde, gözlerini sonsuz gökyüzünden ayırmadan eski günleri, yıllarca komşu kaldığı Şehit Yusuf ve ailesiyle geçirdikleri güzel günleri düşünüyordu.

 

Zeynep Hanım, gözlerini gökyüzüne dikmiş düşünürken birden anlayamadığı bir duyguyla irkildi. Biraz daha dikkatlice bakınca nurdan iki halkanın karanlık gökyüzünden kendisine doğru yavaş yavaş süzüldüğünü gördü. Etrafa ışık saçan iki halkaydı bu. Açık pencereye doğru geliyordu. Zeynep Hanım adeta dili tutulmuş bir halde oturduğu yerden kalkmaya çalıştı. Heyecandan dizleri titriyordu. Titreyen parmaklarını açık pencereye doğru uzatarak kocasına:

 

— Sen de görüyorsun değil mi? Dedi inleyerek. Bak bak bize doğru geliyorlar?

 

Cafer Bey, eşinin gösterdiği yere baktı ama hiçbir şey göremedi. Şaşkın gözlerini Zeynep Hanıma çevirerek ne oluyor der gibi başını salladı.

 

— Ben bir şey göremiyorum hanım, bize doğru ne geliyor?

 

Zeynep Hanım artan bir heyecanla kekeledi:

 

— Işıktan… Nurdan hal… Halkalar… Pencereye doğru geliyor! İki tane…

 

Cafer Bey de heyecanlandı. Gerçi halkaları göremiyordu ancak odadaki havanın değiştiğini, manevi bir iklime girdiklerini, dünyevi olmayan bir atmosferin her tarafı kapladığını hissediyordu.

 

Nurdan halkalar, Zeynep Hanımın yaşlı gözleri arasından pencereden içeri süzülüp karanlık odanın içinde kayboldu. Zeynep Hanım uzun bir süre kendini toparlayamadı, vücudundaki tireme dinmedi. O kadar heyecanlanmış ve etkilenmişti ki gece yarısını geçmesine rağmen bir türlü uyku tutmuyordu. Sonunda yorgun düştü Zeynep Hanım, kanepenin üzerinde uyuyakaldı.

 

Rüyasında Şehit Yusuf’u gördü Zeynep Hanım. Dün gece gördüğü nurdan halkaların içinde yüzü bir güneş gibi parıldayan Şehit Yusuf, başı önüne eğik, mahcup bir edayla gülümseyerek Zeynep Hanımın hal ve hatırını sordu. Sonra da şu ricada bulundu: “ Zeynep Hanım, çocuklarımın erzakı bitmiş. Özellikle pirinç, salça ve yağa ihtiyaçları var.” Sonra da yavaşça, dudaklarında hüzünlü bir gülümseme olduğu halde uzaklaştı Şehit Yusuf…

 

Zeynep Hanım ertesi gün ilk iş olarak markete koştu. Şehit Yusuf’un rüyasında saydığı ürünleri alıp eve getirdi. Gıdaları bir koli haline getirip eski komşusu Şehit Yusuf’un evinin yolunu tuttu. Şehidin eşi Gülnaz Hanım, Zeynep Hanımı karşısında elinde gıda kolisiyle görünce hem sevindi hem de şaşırdı. Sevinci çok sevdiği eski komşusu ve dostu Zeynep Hanımı görmesiydi. Zeynep Hanımı çok seviyordu çünkü. Şaşırmasının nedeni elindeki gıda kolisiydi. Zeynep Hanım gıdaya ihtiyaçları olduğunu nereden biliyordu acaba.

 

İki dost konuşa konuşa evden içeri girdiler. Şehid Yusuf’un eşi Gülnaz Hanım koliyi açıp içindeki salçayı, pirinci, yağı ve diğer ürünleri görünce daha da şaşırdı. Mahcup bir tavırla Zeynep Hanıma dönerek:

 

— Veli mi oldun sen kız? Diye gülümsedi. Bunlara ihtiyacımızın olduğunu nereden biliyordun? Bu getirdiğin şeyler on gündür bitmişti. Param olmadığı için alamıyordum. On gündür evimizde ne salça, ne yağ, ne de pirinç var. Ama kimseye de söyleyemedim. Utandığım için en yakınlarımın dahi bu durumdan haberi yok. Söyle bakalım kim sana söyledi bunlara ihtiyacımızın olduğunu?

 

Zeynep Hanım konuşamıyordu. Kocaman bir yumruk gelip boğazını tıkamıştı sanki. Şaşkın, mahcup, duygu doluydu. Başını önüne eğmiş öylece duruyordu. Neden sonra Gülnaz Hanımın kendisinden cevap beklediğini hissedince gözlerini kaldırdı. Derin bir hüzünle Gülnaz Hanıma bakarak ağladı. Hıçkırıklar arasında:

 

— Şehit dün gece rüyama geldi, diyebildi. O haber verdi. On gündür evinizde olmayan ürünleri tek tek sayıp benden almamı istedi.

 

Zeynep Hanım daha sonra dün gece eşiyle karanlık odada otururlarken yaşananları, nurdan halkları anlattı.

 

İki kadın, iki dost, iki arkadaş gözyaşları içinde birbirlerine sarıldılar.”

SADULLAH AYDIN- İNZAR DERGİSİ

İlgili Haberler