İslam ümmetinin yetiştirdiği büyük dava ve mücadele adamı Bediüzzaman, vefatının 61’inci yıl dönümünde rahmet ve minnetle yad ediliyor.
Bediüzzaman Hazretlerinin ümmetin kurtuluşu için gece gündüz demeden, son nefesine kadar çalıştığını, mücadele ettiğini belirten akademisyen, eğitimci ve yazarlar, Müslümanların Bediüzzaman’ın misyon ve tavsiyelerine ihtiyacı olduğunu söylediler.
Üstad Bediüzzaman’ın İslam ümmetinin topraklarının işgale uğradığı, Müslümanların ümitsizliğe düştükleri karanlık bir dönemde İslam davasını omuzladığını ifade eden akademisyen, eğitimci ve yazarlar, Bediüzzaman’ın yapıp söyledikleriyle Müslümanlara ümit aşıladığını, yol gösterdiğini vurguladılar.
Üstadın vefat yıl dönümü münasebetiyle İLKHA’ya önemli değerlendirmelerde bulunan Eğitimci Mehmet Emin Sütçü, Batman Üniversitesinden Öğretim Üyesi, Akademisyen Dr. Davut Okçu ve Tarihçi-Yazar Sadullah Aydın, özellikle genç nesillerin Bediüzzaman’ı okuyup anlamaya ihtiyaçları olduğunu söyledi.
Mehmet Emin Sütçü
“Davasını her şeyin üstünde tuttu”
Üstad Bediüzzaman’ın günümüz Müslümanları tarafından tanınması gerektiğini belirten Eğitimci Mehmet Emin Sütçü “Üstad Bediüzzaman’ın vefatının 61’inci sene-i devriyesindeyiz. Üstad Bediüzzaman hakikaten anlaşılmaya, tanınmaya, bilinmeye değer, öncü bir şahsiyettir. Özellikle helaket ve felaket asrı dediğimiz şu ahir zamanın öncü şahsiyeti olarak Bediüzzaman’ı görebiliriz. Bediüzzaman 84 yıllık hayatı boyunca davasını her şeyin üzerinde tutmuş, bütün gayesiyle Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez bir güneş olduğunu bütün cihana ispat etmek için mücadele vermiştir. Ve Van Kalesi’nden düşerken yine dilinde davası olan, yine diyar diyar sürülürken, hapislerden hapislere düşerken dilinde ‘Milletin imanını selamette görsem cehennemin alevlerinde yanmaya razıyım’ diyebilecek kadar davasını her şeyin üstünde tutmuş fedakar bir şahsiyettir.” dedi.
“Risale-i Nur’u miras bırakmıştır”
Bediüzzaman’ın 84 yıllık hayatı boyunca dünya lezzetlerinden hiçbir şey tatmadığına dikkat çeken Sütçü şöyle devam etti:
“Böyle bir şahsiyetin elbette ki eserinin kıymetini anlamak gerekir. Üstad Bediüzzaman, yanında Kur’an-ı Kerim’den başka hiçbir kaynak bulundurmadan, sadece Kur’an hakikatleriyle beslenerek ve mana aleminden ilham yoluyla beslenerek adeta süzülmüş bir eser olarak bizlere Risale-i Nur’u miras bırakmıştır. Üstad Bediüzzaman’ın eserleri incelendiğinde, okunduğunda asrımıza ne kadar büyük bir tiryak olduğunu, o ilaçlarını Kur’an eczanesinden alarak en uygun şekilde nasıl sunduğunu görebiliriz.”
“Risale-i Nur’un kıymeti iyi bilinmeli”
Konuşmasının devamında Sütçü “Kardeşliğe ihtiyaç duyduğumuz şu dönemde Uhuvvet Risalesi imdadımıza yetişir. İhlasın kaybolduğu ortamda İhlas Risalesi ile ihlasın kıymeti anlaşılır. İhtiyarların İhtiyarlık Risalesine, hastalananların Hastalık Risalesi ile ve bunun gibi günümüzde bilim adamlarının inkârda öncülük ettiği şu dönemde iman hakikatlerinin kesin delillerle ispat edilmesi gerekiyor ki, Risale-i Nur bu manada vazifesini tam yerine getirmiştir. Hiçbir soru cevapsız bırakılmamıştır. Risale-i Nur diğer bazı eserler gibi kafada şüphe, soru işaretleri uyandıracak bir eser değildir. O yüzden bu eserlerin kıymetini çok iyi bilmeli, eserlerini çok iyi okumaya, tahlil etmeye ihtiyaç vardır. Üstad’ın değerinin ve Risale-i Nur’un kıymetinin anlaşılması ve yaygınlaşmasını diliyorum.” ifadelerini kullandı.
Davut Okçu
Batman Üniversitesinden Öğretim Üyesi Dr. Davut Okçu ise Bediüzzaman Said-i Nursî’nin, tam bir felâket ve anarşi asrında dünyaya geldiğini, doğduğu yıl 93 harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşının bütün acımasızlığıyla devam ettiğini anlattı.
“Bediüzzaman, İngilizlerin bütün plan ve oyunlarını bozmada aktif hizmetler yapmıştır”
Okçu “İçeride ise hainlikler bitmek bilmiyordu. Dahili ve harici düşmanlar Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak ve İslam Ümmetini parçalayıp bitirmek istiyordu. 33 yıl süren padişahlığı döneminde 2’nci Abdulhamit ümmetin ittihadını sağlamak için büyük çaba sarf ediyordu. Saldırılar Müslümanların moralini de bozucu düzeyde idi. Bu zor zamanda dahi Bediüzzaman, ‘Ümitvar olunuz; şu istikbal inkılabatı içinde en gür sada, İslam’ın sadası olacaktır’ diyerek cesaret vermeye çalışıyordu. Bediüzzaman, bir din alimi olmasına rağmen, talebeleri dahil beş bin kişilik gönüllü bir milis alayının komutanlığını yaparak 1’inci Dünya Savaşına katılmış, İstanbul’un İngilizler tarafından işgal edildiği yıllarda da, onların bütün plan ve oyunlarını bozmada aktif hizmetler yapmıştır.” dedi.
“Dini, toplumun hayatından silmeye çalışanlarla hayatı boyunca mücadele etmiştir”
Bediuzzaman Hazretlerinin hayatının mücadele ile geçtiğini vurgulayan Okçu konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Osmanlı’nın yıkılmaması için büyük çaba harcayan Bediüzzaman, Osmanlı’nın yıkılmasından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin meşru bir yönetime ve hukuk sistemine kavuşması için gayret göstermiştir. Dini, yerli ve milli olmayan sosyal ve kültürel yozlaşmaya ve taklide karşı çıkmıştır. Dini, toplumun hayatından silmeye çalışanlarla hayatı boyunca mücadele etmiştir. Zalimlere karşı sergilenecek en net ve mert tavır, doğru ve hak bilinen yolda sebat etmek, en küçük bir fasıla ve taviz vermeden iman hizmetine devam etmektir diyordu. ‘İman hem nurdur hem kuvvettir, hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir’ müjdesini veriyordu. Dünya ve ahiret mutluluğu için imanın lezzetine işaret eden Bediuzzaman, ‘iman insanı insan eder, belki de sultan eder’ diyordu. Nitekim ‘Allah’ı tanıyan ve itaat eden, zindanda da olsa bahtiyardır. O’nu unutan, sarayda da olsa zindandadır, bedbahttır’ uyarısında bulunuyordu.”
Sadullah Aydın
“Son nefesine kadar mücadeleden vazgeçmedi”
Üstad Bediüzzaman’ın son günleri ve vefatıyla ilgili bir roman yazan Tarihçi-Yazar Sadullah Aydın da Bediüzzaman Said’i Nursi hazretlerinin davasının iman davası olduğuna işaret etti.
Onun halkın imanının kurtulmasına vesile olmak için gece gündüz durmadan çalıştığını belirten Aydın “Son nefesine kadar gayret etti, mücadeleden vazgeçmedi. Müslüman halkın kurtuluş ve özgürlüğü uğruna her türlü zorluğa, acıya, çileye, yokluğa katlandı. Sürgünden, sürgüne gönderildi. Ömrünün büyük kısmı zindanlarda geçti. Ama asla zalimlere boyun eğmedi, iman davasından vazgeçmedi. Dünya zevkleri namına hiçbir şey tatmadı. Rahat yüzü görmedi. Diğer insanlar gibi evlenemedi, çoluk çocuğa karışamadı, mal mülk sahibi olamadı. Bu dünyadan göçerken sadece üzerindeki elbiseler ve bir bavulu doldurmayan özel eşyalarını arkasında bıraktı.” diye konuştu.
“Bediüzzaman tefrikayı ümmet için ölüm bildi”
Üstad Bediüzzaman’ın Allah’ın dini ve bu ülke halkının imanının kurtuluşu, İslami değer ve öğretilerin korunması için kendini feda ettiğinin altını çizen Aydın, şunları söyledi:
“Onun hayatı davasından ibaretti. Davam der, başka bir şey demezdi. İslam davası onun her şeyiydi. Üstad Bediüzzaman bir doktor gibi, bir hekim gibi Müslümanların, İslam ümmetinin hastalıklarını tespit edip diriltecek, iyileştirecek, kurtaracak reçeteler sundu. O, ümmetin üç önemli hastalığını tespit etmişti. İslam ümmetini Batılı şeytani güçler karşısında zayıf düşüren, yenilgiye uğratan üç ölümcül hastalık. Cehalet, tefrika ve yoksulluk. Üstad bu üç hastalıktan kurtaracak reçeteler de sunmuştu. İlim, bilim, zanaat, kalkınma, vahdet, birlik, kardeşlik, uhuvvet. Bediüzzaman Hazretleri bu reçeteleri uygulamak için son nefesine kadar didindi, çırpındı, durmak nedir bilmedi. Müslümanları ısrarla ilim ve bilim sahibi olmaya, kalkınmaya yönelmeye, birlik ve vahdete çağırdı. Tefrikayı ümmet için ölüm bildi.”
“Onun fikirlerini şiar edinirsek karanlık günleri aydınlık yarınlara çevirebiliriz”
Müslümanların bugün her zamankinden daha çok Bediüzzaman’ın tavsiye ettiği reçetelere muhtaç olduğunu söyleyen Aydın “Onun aydınlık yoluna, tavsiyelerine, nasihatlerine muhtacız. Üstadı, onun fikirlerini, vahdet çizgisini kendimize şiar edinirsek eğer, inşallah bu karanlık günleri aydınlık yarınlara çevirebiliriz. Özellikle genç nesillere, İslam ümmetinin perişanlığından ötürü acı çeken genç kardeşlerime Üstad Bediüzzaman’ın vahdete, uhuvvete, birliğe, bilgiye, bilime, hikmete, sanata, zanaata çağıran çizgisini kendilerine şiar edinmelerini tavsiye ediyorum. Ümmet, Müslüman halklar bağnazlıktan, tefrikadan, cehaletten, yoksulluktan, tembellikten çok çekti. Bu karanlık tünelden kurtulmanın yolunu gösteren Üstad Bediüzzaman’ın mirasına sahip çıkmak en çok gençlere yakışıyor.” dedi.(İLKHA)