Yeni Şafak yazarı Faruk Beşer, bazı açıklamalarıyla gündeme düşen Ayasofya Camii Baş İmamı ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr Mehmet Boynukalın gibi imamlara toplumun alışması gerektiğini söyledi.
Beşer, bugünkü köşe yazısında Boynukalın için “Boynukalın İslam’ı bazı medya vaizleri gibi sabahtan akşama kadar hikâye, bidat ve uydurma sözlerle anlatmıyor, hangi mezhepten olursa olsun hiçbir Müslümanın itiraz edemeyeceği ana ve evrensel esaslarıyla anlatıyor. Söylediklerinde duygusallık eseri zayıf ve naif hiçbir şey yok” yorumunu yaptı.
“Ama ilginçtir ki, o bidatler kimseyi rahatsız etmiyor da İslam’ı bilgiye dayalı, aslıyla ve işin edebine ve de nezaketine yaraşır şekilde anlatmalar rahatsız ediyor. İşte asıl düşünülmesi gereken nokta burasıdır. Demek ki, korkulan şey hakikattir, bilgiye dayalı konuşmadır.” diyen Beşer, Boynukalın'ın tartışma yaratan ilk mesajını hatırlattı:
Cinayet cinayettir; cinsiyeti olmaz, erkek, kadın, çocuk, büyük kimin başına gelirse gelsin ilkemiz, 'Sizin için kısasta hayat vardır' ilahi düsturudur. Sürekli 'kadın cinayetleri' vurgusu, kadını erkeğe düşman etmeye çalışan sloganik bir medya propagandasıdır.
Beşer, yazısına şöyle devam etti:
Ben de buna cevap olarak demiştim ki, bu tespite hangi müslüman karşı çıkabilir? Ama çıktı, bu ifadeler bazı dindarları bile rahatsız etti. Lütfen kadın konusuna dini referans göstermeyin garabeti dahi duyuldu. Oysa böyle demenin anlamı şu ikisinden başka ne olabilir? ‘Kadına din karışamaz, o dinler üstü bir varlıktır’. Ya da ‘kadının dinle alakası yoktur, ona dini bulaştıramazsınız’. Böyle denilebilir mi? Konu cinayettir ve cinayet konusunda elbette kadın erkek ayırımı yapılamaz.
Allah’ın dinine karşı olan çevrelerin Boynukalın’dan rahatsız olmaları anlaşılır bir semptomdur. Bu çevreler hurafecilere tepki göstermezler, hatta böylelerini zevkle kanal kanal konuştururlar. Peki, bazı ‘dindarlara’ ne oluyor da bu çıkıştan rahatsız oluyorlar? Demek ki, dindarlarımızın bile zihni din ve dünya diye parçalanmış durumdadır. Demek ki, laiklik propagandaları başarılı olmuştur.
Bu durum aynı zamanda devrim yasalarının imamlar üzerindeki baskısının herkeste normal ve kalıcı hale geldiğini de gösteriyor. Kemalizm’in baskısı, 657’nin baskısı ve bu baskıları içselleştiren cami cemaatinin baskısı… Herkes imama adeta, sen sus, işine bak, sen bizim memurumuzsun, namazını kıldır ve git diyor. Oysa imamlık sembol bir liderliktir.
İmamların ve bütün din hizmetlilerinin yapmaması gereken tek şey, lehte ya da aleyhte bir partiyi hedef alan politik konuşmalardır. Bu elbette normal görülemez, çünkü her partide namaz kılan insanlar vardır. Hepsi imamı kendi önünde görebilmelidir. Buna dikkat ederek imamlar partiler üstü siyasi ahlaktan dahi söz etmelidirler. Allah’ın dinini her yönüyle anlatabilmelidirler. Yeter ki, bir imam ve bir önder olarak konuşsunlar.
Beşer, yazısını “Sevgili Muhammed Boynukalın büyük hayra vesile olacak diye düşünüyorum. İmamların da söyleyecek sözlerinin olduğunu ve de toplumu yönlendirecek beyanlarda bulanabileceklerini, bulunmaları gerektiğini gösterecektir. Laikiyle dindarıyla buna herkes alışmalıdır” diyerek sonlandırdı.