Kitabın diğer bölümünde kadrajı dünyayı yöneten güçlere çeviriyor ve Siyonist mantalite ile ilgili en mühim bilgileri bizlere sunuyor. Tevrat’ın Kabala kültürüyle değiştirildiğini ifade eden Hoca, Siyonizm’in bu amaçlar uğrunda kurulduğunu ifade ediyor. Siyonizm’in şifrelerini barındıran en önemli sembollerin israil bayrağı ve dolarda bulunduğuna dikkat çekiyor. Sınır tanımayan bir doyumsuzluğun coğrafik ve ekonomik tezahürlerini müthiş derecede açıklıyor. Bu minvalde dünyayı yöneten aileler, Masonların dünyaya nüfuzu, ABD seçimlerinde Siyonistlerin etkisi, dolar ve tahvillerin ekonomik sömürüdeki rolleri, ekonomik kriz, borsa dalgalandırma ve faizlerle kısır döngüye alınmış dünyayı okuyoruz. Meselenin tarihsel arka planında Theodor Herzl’ın vadedilmiş topraklar(!) için II. Abdulhamid ile pazarlığı, içerde Emanuel Karasu gibi masonların toplum dizaynı neticesinde Osmanlı’yı yıkması, Sevr Antlaşması’yla devletin parçalara ayrılması, reformlar için Mason Haim Naum gibilerinin fikir babası kabul edilerek toplumun özünden uzaklaştırılmasını anlatıyor. Bunun sonucunda Müslümanların dışı tıpatıp aynı olan fakat içine saman doldurulup evin bir köşesine asılmış bir kuşa dönüştüğünü ifade ediyor. Hoca’nın bu hakkındaki haklı tespiti ise çok acıtıcıdır:
“Korkarım ki, beni anladığınızda dövecek diziniz de kalmayacak!”
Siyonizmin üst çenesinin ABD, alt çenesinin AB olduğunu belirtiyor. AB’nin temeli Hristiyan Birliği olduğundan dolayı AB’ye girişin avantajdan çok bir yıkım olacağını, zaten o topluluğa kabulümüzün de mümkün olmadığını belirtiyor. Komünizm’in devleti, Kapitalizm’in sermayeyi araç edinerek zulmettiğini… Bu zulümden 70 yıl sonra Komünizm’in iflas ettiğini, ikiz kardeşi olan Kapitalizm’in ise yakın zamanda iflas edeceğini.. İslam’ın müesses nizamının hâkim olacağını belirtiyor. Bunu biz görmüyoruz ama onlar görüyor. Soğuk Savaş bittikten sonra ibrenin Müslümanlara yönelmesinin tesadüf olmadığını, hepsinin küresel sömürünün planlı adımları olduğunu belirtiyor. Kıbrıs’ın Siyonizm için ehemmiyetini belirtip tarihi hakkında bilgi verdikten sonra Kıbrıs Harekâtı’nın perde arkasını anlatıyor.
Sonraki bölümde kurmak istediği Adil Düzeni ve bu uğurda “Önce ahlak ve maneviyat…” parolasıyla inşa ettiği Milli Görüş çizgisini anlatıyor. Müslümanların içine kapanmaması ve hakkı hâkim kılmak için cihad etmesinin gerekliliğini şu veciz ifadeyle beyan ediyor: “Bana Dünyayı sen mi kurtaracaksın otur Kur'ân'ını oku... Sana karışan mı var? diyorlar. İyi de Kur'ân-ı Kerim okuyunca O da bana; "Kalk zalimlerle mücadele et, bilim üret, dünyayı imar et diyor.”
Maksadına ulaşmak için 4 ana ilke belirliyor: Önce ahlak ve maneviyat, şahsiyetli dış politika, lider ülke kalkınma programı ve herkesin refahını gaye edinmek… D-8 gibi oluşumlarla Müslüman devletlerin siyasal birliğini, faizsiz sistemle ekonomik birliği tesis edeceğini belirtiyor. Dışarıya bağımlılığı kaldıran ağır sanayi, savunma sanayisi gibi oluşumların ehemmiyetine değindikten sonra şu hakikati de es geçmememizi salık ediyor:
“Bir milletin asıl gücü; topu, tüfeği yahut tankı değil imanlı ve inançlı gençliğidir.”
Eğitimle ilgili teşhis ve tavsiyesi ise şu ifadelerde saklı:
“Batı'nın yetersiz dünya görüşüne özenen şahsiyetsiz, mukallit, cüce, suni hedefler önümüze kondu. Kültür ve irfan işgalcilerinin ev sahibi olduğu, hakiki ev sahibinin ise kendi fikrî evine yabancılaştığı bir hava doğdu. Evlatlarımız, millî şuur ve şahsiyetten uzak kaldı. Gayemiz, büyük ve şanlı tarihimizle iftihar eden, mazisine bağlı, anane ve örflerini muhafaza eden, her türlü taklitçilikten uzak, yeni nesilleri yetiştirmek olacaktır. Böylece, bugünkü maddeci ve renksiz eğitim yerine gerçek millî eğitim kurulacaktır. "Kaya uyu, uyu, yat uyu." yerine "Mehmet kalk, uyan, çalış!" denilecek.”
Bu uğurda azmeden kişilere kitabın başında 9 ilke belirlemişti. Biz de yazımızı bu tavsiyelerle bitirelim:
“İnanç sahibi olmalıyız; güçlü bir imana sahip olmayan, zorluklar karşısında mücadelesini sürdüremez.
İhlas sahibi olmalıyız; mevki, makam, şan, şöhret peşinde koşmamalıyız. Riyadan uzak bir şekilde Allah rızası için çalışmalıyız.
İttika sahibi olmalıyız; Allah'tan başkasından korkmamalı, fikrimiz sorulduğunda çekinmeden doğruyu söylemeliyiz.
İttifak içinde olmalıyız; birlikte olduğumuz arkadaşlarla ihtilafa düşmemeli ve çekişmemeliyiz. Çünkü hoşgörülü olmak kemalattandır.
İyi ahlak sahibi olmalıyız; gıybet, dedikodu, haset, kibir, kin, iftira gibi hasletlerden uzak durmalı ve kulis yapmamalıyız. Bu, nefse esir olmakla değil, nefsi terbiye etmekle mümkündür.
İhsan sahibi olmalıyız; bize verilen görevi en güzel şekilde titizlikle yapmalıyız.
İstişare ile çalışmalıyız; benim dediğim olacak diye tutturmamalıyız. İstişarede fikrimizi söylemeli, irfan sahibi olmalıyız. İrfan, "Benim düşüncem de yanlış olabilir." demekle başlar.
İtaat etmeliyiz; alman kararları yerine getirme konusunda başkana itaat etmeli, aksaklık göstermemeliyiz.
İstikamet sahibi olmalı, cihat ederken İslam'ın diğer emir ve ibadetlerinin tamamına riayet edip ibadetlerimizi terk etmemeliyiz.
Bunlara ilaveten bir de "sadakat" vardır. Sadakat ise zoru görünce kaçmamak, cazip makam ve menfaatlere kanmamaktır.
Mücadeleyi sürdürürken üç temel kaideyi aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu üç çivi: İslam çivisi, şuur çivisi ve cihat çivisidir.”
Şu an herkeste bir “Erbakan Hoca haklıymış!” itirafı, Erbakan güzellemesi… “Zaman beni haklı çıkardığında halen yaşıyor olmak istiyorum.” demişti biri. Çünkü hayallerinin ve uyarılarının aslında büyük bir hakikati ihtiva ettiğini herkes bir şekilde anlamaya başladı. Evet o uyumadı, uyutmadı. İslam dünyası için bir umut, Batı dünyası için bir sorundu. Uçuk kaçık gibi görünen hayallerinin, ayakları yere basan gerçeklere dönüşmesi için bir tohum ekti. Şahsının vefatıyla ölmeyecek bir dava inşa etti. Kedisi de bir yol açıcı olan Üstad Bediüzzaman’ın “Baki hakikatler, fani şahsiyetler üzerine bina edilemez.” düsturunu unutmadan…
Bir Müslümana, hele hele 28 Şubat süreci gibi büyük bedel ödeyen bir Müslümana hüsn-ü nazarla bakmaktan gayrı gayemiz olmamalı. Bizim onu şimdi hayırla yad ettiğimiz gibi, Rabbimiz de ona hayırla muamele etsin. Bilgi ve şuur bombardımanına tutulacağınız bu kitabı şiddetle tavsiye ediyor, sizleri Allah’a emanet ediyorum.
Rabbim kitaptan ayırmasın! - SON-
Abdullah AYYILDIZ / Doğruhaber