Tüm dünyayı etkisi altına alan Coronavirus (Covid-19) salgını, insan psikolojisini de olumsuz etkiliyor. Salgının insan psikolojisine etkileri ile ilgili merak edilen soruları İlke Haber Ajansı (İLKHA) muhabirine cevaplayan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bilal Sambur, salgının biyolojik, psikolojik ve sosyal açıdan insan hayatını tehdit ettiğini belirtti.
“Salgınlar uzun süreli olgulardır”
Salgın sürecinin uzun sürmesine bağlı olarak toplumsal veya bireysel olarak ne gibi olumsuz sonuçlar ortaya çıkabileceğini anlatan Sambur “Öncelikle şunu belirtmem gerekir, salgınlar uzun süreli olgulardır. Şu anda bu salgın için uzun sürdü demek doğru olmaz çünkü daha yaklaşık bir yıl oldu. Şu an için salgın süreci ile ilgili anormal bir durum yok. Buradaki sıkıntı şu, insanlar salgınların artık tarihe karıştığını düşünüyordu. Bu salgın başlayınca da bir an önce bitecek yanılgısına düştük. Ancak salgın olgusuna gerçekçi bir gözle bakmak zorundayız. Bu süreçte insanlar elbette birçok psikolojik olumsuzlukla karşılaştılar. İnsanlar salgın sürecinde kendilerini yalnız hissettiler. Ölüm duygusu ağır basmaya başladı ve insanlar hayatlarının ne kadar kırılgan olduğunu gördü. Yeni duruma adapte olmakta zorlandı insanlar. Salgın öncesindeki aceleciliğimizi, hızlı yaşam şeklimizi devam ettirmeye çalıştık. Dahası ne yapacağını bilemeyen ve çeşitli kaygılar yaşamaya başlayan insanlar haline geldik.” dedi.
“Salgınla ilgili toplumun bir kesimi artık ne olursa olsun noktasına geldi”
Toplumun salgına karşı nasıl bir durumda olduğuna değinen Sambur “Aslında şu anda vurdumduymazlık ve cehaletten kaynaklı bir sorun yaşıyoruz. Özellikle toplumun bir kesimi artık ne olursa olsun noktasına geldi ve salgın öncesindeki gibi yaşamaya başladılar. Ancak salgın bu şekilde atlatılamaz. Bizim bu süreci sabır, sorumluluk ve akıl ile aşmamız gerekiyor. Eğer bunları kaybedersek salgın, içinden çıkılmaz bir hal alır. Tabi bu süreçte iletişimin de çok büyük önemi var. Yani salgın olayının bilgiye dayalı olarak anlatılması lazım. Dedikodu, kahve muhabbetleri ve sorumsuzca ortaya atılan iddialara itibar edilmemesi gerekir. Örneğin, bu süreçte salgını fırsat bilip tıp adına insanlara yalan söyleyen birçok kişi çıktı. Tüm bilimsel çalışmalara rağmen ortada daha henüz bu virüse karşı bir tedavi yöntemi veya ilaç yokken, ancak ifade ettiğimiz gibi bazı firmalar kendi ürünlerini satabilmek adına insanlara çok büyük yalanlar söylemektedirler. İnsanların bu süreçte her zamankinden daha fazla yalanlara karşı hassas olması lazım.” diye konuştu.
“Covid-19 ile birlikte insanlar sağlık ve ekonomi ikilemi ile karşı karşıya kaldı”
“Salgınla beraber yapılan kısıtlamaların ve ekonomik sıkıntıların da toplum ve birey psikolojisini daha fazla yıpratması söz konusu mu?” sorusuna Sambur, şunları kaydetti:
“Covid-19 ile birlikte ortaya çıkan en önemli durumlardan biri insanların sağlık ve ekonomi ikilemi ile karşı karşıya kalmış olmasıdır. Bu salgının başında çok hissedilemese de daha sonra bu ikilemde kalma duygusu daha fazla gün yüzüne çıktı. Çünkü insanlar virüsten korunmak için evlerine kapanmak zorunda kaldı ve bu da geçim ve işsizlik sıkıntısının ortaya çıkmasına neden oldu. Bu süreçte insanlar arasındaki ekonomik sınıfsal farklılıklar daha da belirginleşti. Böyle süreçlerde ekonomik durum çok büyük önem kazanmaktadır. İnsanlar ekonomik sıkıntı içerisine girdiği zaman maalesef sağlık ile ilgili meseleler ikinci plana itilebilmektedir. Peki bu durum birey veya toplum psikolojisine nasıl etki ediyor diye baktığımızda şunu görüyoruz; ev içinde geçirilen zaman arttı ve insanlar normal zamanda ev dışında yapmış oldukları faaliyetlerin çoğunu ev içinde yapmak zorunda kaldılar. Ancak insanlar yaşamın eve sığmadığını fark ettiler. Bu da yasaklara ve kısıtlamalara karşı bir direnç gösterme olarak ortaya çıktı. Eve kapanmalar insanlarda bir sıkışmışlık duygusu uyandırmış ve bu da ev de şiddete varan bazı sıkıntıların ortaya çıkmasına neden olmuştur.”
“Medyanın yol gösterici ve bilgilendirici işlevini sürdürdüğünü düşünüyorum”
Salgın sürecinde medyanın etkisine değinen Sambur “Ben bütün eksikliklerine rağmen hala medyanın yol gösterici ve bilgilendirici işlevini sürdürdüğünü düşünüyorum. Medyada çıkan bazı haberler, yapılan yorumlar veya açıklamaları eleştirebiliriz ancak medya dışında neler olup bittiğini öğrenme şansımız yok. Tabi medyanın topluma bilimsel ve objektif bilgiyi aktarması gerektiğini düşünüyorum. Medyanın bu süreçte salgına karşı farkındalık oluşturması bakımından önemli bir rol üstlendiğini düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.
“Sağlık; biyolojik, psikolojik ve sosyal açıdan iyi olma halidir”
“Sağlık Bakanlığının salgının psikolojik boyutunu yönetebildiğini düşünüyor musunuz?” sorusuna ise Sambur “Sağlık Bakanlığı işin başından beri daha çok işin tıbbi yönüne ağırlık verdi. İşin psikolojik boyutuna ilk etapta çok önem verilmedi. Ancak biz biliyoruz ki sağlık; biyolojik, psikolojik ve sosyal açıdan iyi olma halidir. Dolayısı ile salgının bir bütün olarak ele alınması ve bu bakış açısıyla yeni strateji oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.” şeklinde cevap verdi.
“Toplum Bilimleri Kurulu’nun ne yaptığını bilmiyorum”
Sambur “Bu süreçte en başından beri gündemde olan iki kurum var, Sağlık Bakanlığı ve Bilim kurulu. Sonraki süreçte kurulan Toplum Bilimleri Kurulu’nun ne dediği konusunda insanların hiçbir bilgisi yok. Ben şahsen Toplum Bilimleri Kurulu’nun ne yaptığını da bilmiyorum. Ancak şunu net bir şekilde söyleyebilirim, insanlar Bilim Kurulu’nun açıklamalarını çok yakından ve ilgiyle takip ediyor ama Toplum Bilimleri Kurulu’nun varlığından haberdar olduğunu söylemek mümkün değil.” ifadelerine yer verdi.
“Salgın sürecinden toplumun bütün kesimleri etkilendi”
Salgın sürecinde hangi gruplar daha fazla etkilendiğiyle ilgili ise Sambur “Salgın sürecinden toplumun bütün kesimleri etkilendi. Ancak süreç olarak baktığımızda bazı grupların dönem dönem daha fazla etkilendiğini söylemek mümkün. Örneğin salgının başında bu virüsün yaşlıları hedeflediği şeklindeki söylemler, yaşlıların evlere hapsedilmesine, izole edilmesine sebep oldu. Dolayısıyla bu dönemde yaşlıların çok fazla etkilendiğini gördük. İlerleyen süreçte ise karşımıza kayıp nesil diye bir kavram çıktı. Özellikle lise ve üniversite öğrencilerinin en değerli yıllarında sosyalleşemediklerini, insanlarla iletişim kuramadıklarını ve tamamen internete bağımlı hale geldiklerini görüyoruz. Bu durumunda önümüzdeki yıllarda kayıp bir nesli ortaya çıkaracağı iddiaları var ve buna katılıyorum. Yine bu süreçte kadınların da çok ciddi etkilendiğini görüyoruz. Çalışan kadınların özellikle işsiz kalmaları geçim sıkıntılarına neden olmaktadır. Yine kadına yönelik şiddetin bu süreçte arttığını görüyoruz. Dolayısıyla kadın hem ekonomik hem de fiziksel olarak dezavantajlı duruma düştü. Sonuç olarak şunu söyleyebilirim; Covid-19 istisna yapmamaktadır. Toplumun tüm bireylerini bir şekilde etkilemektedir.” dedi. (İLKHA)