DOĞRUHABER
Yıllardır darbe ürünü olan 1982 Anayasası ile yönetilen Müslüman halk, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısının ardından yeniden gündeme gelen "yeni anayasa" çalışmalarının bir an önce başlamasını istiyor. Yapılacak yeni anayasanın halkı bölecek değiştirilemez maddelerden oluşmaması gerektiğini ifade eden hukukçu ve STK temsilcileri de anayasada değiştirilemez tek maddenin adalet olması çağrısında bulundu.
SİVİL, HALK TALEPLERİNİ ÖNCELEYEN, İNSAN MERKEZLİ BİR ANAYASA YAPILMALIDIR
Yeni anayasa ile ilgili gazetemize konuşan İnsan Hakları Cemiyeti Başkanı Av. Mehmet Karadağ, “Anayasa da diğer kanunlar gibi toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanır. Toplumun sorunlarını, ihtiyaçlarını çözmek için kurallar konulur. Anayasa da bir devlette bir toplumda en temel kuraldır. Bu nedenle ihtiyaçlar göz önünde bulundurulmalı, toplum ihtiyacına, talebine göre bir düzenleme olmalıdır. Maalesef şu ana kadar yapılan anayasalarda bu olmadı. Tamamen tepeden inme, dayatmacı bir anlayış, ideolojik bir yaklaşımla anayasalar hazırlanmıştı. Öncelikle bu anlayışın ve bunun getirdiği zararlar noktasında kesinlikle sivil olan, halk taleplerini önceleyen, insan merkezli bir anayasa yapılmalıdır.” şeklinde konuştu.
ŞU ANA KADAR YAPILAN DÜZENLEMELER, KANUNLAR, ANAYASALAR BATILILAŞMANIN ÜRÜNÜDÜR
Karadağ, “Maalesef Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri hatta daha öncesine de uzanan bir süreç göz önünde bulundurulduğunda yapılan düzenlemeler, kanunlar, anayasalar batılılaşmanın ürünüdür. Bazen olduğu gibi kopyalanmış, bazen de değiştirilerek yine mukayeseli bir şekilde batı örnek alınarak yapılmış. Böyle olunca batıdaki şartlar tabii ki bizim inancımıza, örfümüze, ahlakımıza, anlayışımıza uymaz. Her toplumun kendine özgü şartları ve dinamikleri vardır. Böyle olduğu için de toplumsal dokuya uygun olmayan hem yasalar hem de anayasalar büyük bir sorun olmuştur. Bunun sancısını halen çekiyoruz. Bu zihniyetin de bir kenara bırakılması gerekiyor.” dedi.
İLK ÜÇ MADDENİN KESİNLİKLE DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKİYOR
“Uzun süreden beridir devam eden batılılaşma sürecinin son bulması gerekiyor.” diye konuşan Karadağ, “Tamamen ihtiyaçtan kaynaklı bir anayasa yapılması noktasında çaba sarf edilmelidir. Batılılaşmanın getirdiği iki sakıncalı durum da var ki bunlardan birincisi ulus devlet anlayışı ve bununla birlikte ırkçı bir yaklaşım. İkincisi de aşırı bir yaklaşım, din üzerinde, inanç üzerinde laikliği bir baskı unsuru olarak dayatmak, insanları buna göre dışlamak veya ötekileştirmek. Bunlar şu anda mevcut anayasanın özünü oluşturuyor. Bunların mutlaka giderilmesi gerekiyor. Hemen bu noktada aklımıza anayasanın ilk üç maddesi geliyor ki bu bahsettiğimiz hem ırkçılık, milliyetçilik hem de dayatmacı laiklik… Bunlar ilk üç maddede düzenlenmiş. Bunların kesinlikle değiştirilmesi gerekiyor aksi halde anayasada yapılacak kısmi düzenlemelerin veya diğer maddelerdeki düzenlemeler toplumun ihtiyaçlarına cevap vermeyecektir. Toplumdaki çatışmayı, kutuplaşmayı sona erdirmeyecektir. Ve maalesef şu anda gördüğümüz durum şu ki mevcut partiler ilk üç maddenin değiştirilmemesi gerektiği yönünde bir beyanda bulunuyorlar. Böyle olacaksa bizce yapılacak anayasanın bir sonuç getirecek bir yönü olmayacaktır. İlk üç madde de değişmelidir, anayasada vatandaşlık tanımı da değişmelidir.” ifadelerini kullandı.
AİLEYİ KORUYAN MADDELER DE ANAYASADA OLMALI
Anayasada aileyi koruyacak düzenlemelerin de yapılması gerektiğine dikkat çeken Karadağ, “Şu anda ailenin korunması da Türkiye açısından çok önemli bir konu. Aile bir toplumun en büyük zenginliğidir. Bu noktada maalesef aileye yönelik saldırılar, hatta buna yönelik olumsuz yasal düzenlemeler mevcut. Korkumuz şudur ki anayasada batının dayatmasıyla veya isteğiyle bu yönde ailenin korunması yönünde dezavantajlı bir durum oluşturacak bazı öğe ve unsurların anayasaya alınmasıdır. Bu yönde pazarlık yapılmasıdır. Bu noktada halkın, toplumun ihtiyacı şudur; aile korunmalı ve güçlendirilmeli. Anayasada ailenin korunmasına yönelik bir hüküm var ancak bu somut ve daha da güçlü bir halde dile getirilmeli. Aileyi koruyan, örfümüze, adetimize uygun bir aile anlayışı da anayasadaki maddelerden olmalı.” dedi.
TOPLUM TALEPLERİ DİKKATE ALINARAK BİR ANAYASA YAPILMALI
Karadağ son olarak şunları dile getirdi; “Tabii ki laiklik ile bağlantılı olarak, inancı ve bunun gereklerini yerine getiren yaşam tarzını da kesinlikle dışlamayacak, inanç özgürlüğünü garanti altına alacak, ifade özgürlüğünü de mümkün olduğunca sağlayacak bir anayasa olmalıdır. Toplumun talepleri bunlardır ve toplum talepleri dikkate alınarak bir anayasa yapılmalı. Bunun dışında siyasi hesaplar olmamalı. ‘Dostlar alışverişte görsün’ diye görüşler açıklanmamalı. Gündem bu şekilde yürütülmemelidir.”
DİN, DİL, IRK VB. HİÇBİR AYRIMCILIK ADALET TEMELLİ BİR ANAYASADA YER ALMAZ
İTTİHADUL ULEMA Genel Başkan Yardımcısı Suat Yaşasın ise, “Bir defa İslam üst sınıfı kabul etmez. Hatta bu konuda o kadar hassas davranır ki din adamları sınıfını bile reddeder. İkincisi, en önemli ideal hedef takvadır. Takvanın asıl ölçüsü Kur’an’da adalet diye belirtilir. Adalet çok keskin bir zemindedir. Din, dil, ırk vb. hiçbir ayrımcılık adalet temelli bir anayasada yer almaz. “Teklif dahi edilemez” denen maddelere gelince… Toplumun tümünü muhafaza etmek amaçlı ve ittifak edilen hususlar varsa bunlar anayasada “değişmez madde” olarak geçirilir. Ancak oradaki ifadeler bunu yansıtmıyor. Bu yüzden anayasadaki temel problemlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Anayasadaki maddelerden çok, uygulanabilirliği önemlidir. Anayasanın uygulanabilirliğinde yönetici seçimi, sivil toplum yasası, seçim yasası gibi meselelerin kanunen güvence altına alınması gibi meseleler ön plana çıkıyor. Bu yüzden muazzam bir anayasa yapsanız dahi iyi uygulanmazsa çok kötü sonuçlar verebilir. Bunun tersi de mümkündür.” şeklinde konuştu.
ANAYASA VE YASALAR, İSLAM’IN SABİTELERİNE AYKIRI OLMAMALIDIR
Yapılacak anayasanın çerçevesinin nasıl olması gerektiğine dikkat çeken Yaşasın, “Anayasa ve yasalar, İslam’ın sabitelerine aykırı olmamalıdır. Madem toplumun büyük bir kesimi Müslüman ve madem İslam bütün özgürlükleri güvence altına alıyor ve bunu da göstermiştir, o zaman İslam’ın gösterdiği sabitelere yani değişmezlere aykırı olmaması şartı eklenmelidir. Hem anayasaya hem de yasalara eklenmelidir. Bu hususta Müslüman idarecilere önemli bir görev düşüyor.
Şeriat ve İslam kanunlarının onlarca yıldır karalanmasıyla birlikte toplumda oluşan kötü algının kırılması gerekiyor. Müslüman yöneticiler Allah’ın kanunlarının ne olduğunu, insana ne şekilde yaklaştığını, adaleti nasıl tesis ettiğini topluma ifade etmelidir.
İşçinin, yetimin, kadının, yolcunun, borçlunun, zulme uğraması daha muhtemel olan kişilerin haklarının nasıl İslam kanunlarıyla korunduğunun çokça işlenmesi gerekir.
Anayasanın tartışıldığı böyle bir dönemde bu hususlar her Müslüman tarafından tartışmaya açılmalıdır. Örneğin dil ve alfabenin anayasayla tekrar düzeltilmesi gerekir. Bizim toplumumuzla alfabesinden kopmayan toplumlar arasında dağlar kadar fark olduğunu üzülerek görüyoruz.
İngilizce en yaygın dildir diye Latince alfabe olabilir. Ancak bunun yanında Kur’an dili de olmalıdır ve hatta 1. sınıftan başlayarak okullarda okutulmalıdır. Müslümanlar olarak bu, bizim hakkımızdır.” dedi.