Mardin'in Midyat ilçesinden Seyyid Hüseyin Yeşilmen ve İdil ilçesinden Hasan Çeken, PKK'nin 90'lı yıllarda bölgedeki inançlı insanlara karşı yürüttüğü zulüm furyasının en büyük tanıklarından birileri olarak tarihe geçti.
Duasında istediği gibi şehadete kavuşan bir şehid: Seyyid Hüseyin Yeşilmen
PKK tarafından mütedeyyin Müslümanlara uygulanan ambargo nedeniyle 1991-1992 yılları arasında İslami mücadeleden dolayı özellikle İdil, Cizre ve Nusaybin çevrelerinde bulunan dava erlerine ekmek ve gıda malzemeleri ulaştıran Seyyid Hüseyin Yeşilmen, 28 Ocak 1993 yılında Cizre'de arkadaşı Hasan Çeken ile birlikte kaçırılarak işkence ile şehid edildi.
Duasında, Allah için parçalanarak şehid olmayı arzu eden Şehid Hüseyin Yeşilmen, bu arzusuna yılında kavuştu. Cesedinin parçalanarak Dicle Nehri'ne atıldığı belirtilen Yeşilmen'in naaşı bile bulunamamıştı.
Şehid Seyyid Hüseyin, 1947 yılında Midyat'ın Gürışık (Gundık Xacê) köyünde dünyaya gelir. 1978'de Mardin Bayındırlık Müdürlüğünde göreve başlar. 1980'de ailece önce Midyat'a, ardından 1982 yılında Nusaybin'e taşınarak orada ikamet eder. 1987'de şehid öğretmen İbrahim Kızmaz ve dava arkadaşları ile tanışması sonucunda İslami dava hizmetinde azimle çalışmaya başlar. İslami davayı gerek akrabaları arasında gerekse tanıştığı eş-dost ve yakınlarına tanıtmak için öncelikle kendi akrabaları arasında haftalık İslami sohbetler başlatır. Motosikletiyle köy ve mezralara giderek İslami davayı anlatmaya devam eder.
Şehid'in Mardin'in Midyat ilçesinde yaşayan ağabeyi ve oğlu, şehidin İslami dava için mücadelesini, ahlakını ve şehadet sürecini İLKHA'ya anlattılar.
Şehid'in ağabeyi Seyyid Hasan Yeşilmen, kardeşinin zalimlerin eliyle katledildiğini, tek derdi Müslüman kardeşlerine yardım etmek olan Şehid Hüseyin Yeşilmen'in kimseye bir zararının olmadığını dile getirdi.
Hasan Yeşilmen, şunları söyledi:
Seyyid Hüseyin! Rabbim bizi Resullullah'ın huzurunda buluştursun. Kardeşim Hüseyin'den 5-6 yaş büyüğüm. Seyyid Hüseyin çok iyi biriydi. Biz 3 kardeş idik. En büyükleri ben, Hüseyin benden küçük ve Hacı Ahmet en küçüğümüz. Benden küçük iki kardeşim de vefat etti. Bir ben kaldım. Seyyid Hüseyin hem benden hem Hacı Ahmet'ten daha mert ve daha cesur idi. Tehlikeye aldırmadan işlere girişiyordu. Midyat'a geldiğinde PKK, halka onu evlerinden çıkarmalarını için diretiyordu. Bir gün geldi bana dedi ki, 'Ağabey! Beni evlerden çıkarıyorlar ve artık ev vermiyorlar bana.' Daha sonra zar zor ona ev yaptık. Ama doğru dürüst evde kalması nasip olmadı.
"…Ve dedim kardeşim gitti!"
Bir gün çocuklarıma dedim, amcanız gelmedi. Ben yerimde duramadım. Normalde ya akşam ya da sabah gelirdi eve. Elhasıl, Abdulbaki oğluma dedim, bir araba bul ve Tepeköy'e (Xirabêripin) gidelim. Oraya gidince dediler ki, Hüseyin dün sabah namazından sonra çıkmış köyden. Sonra öğrendik ki Cizre'ye gitmiş. Bunun üzerine biz eve (Midyat) geri döndük. Günler geçtikten sonra yine gelmeyince Cizre'ye gittik ve arkadaşı Tepeköylü Hasan Çeken ile birlikte PKK'lilerce kaçırıldıklarını öğrendik. Bundan başka kimseden bir şey öğrenemedik. Onu evlerden kovan PKK'nin, kardeşimi yaşatmayacağını biliyordum. Daha sonra şehit edildiklerini ve arabalarının yakıldığını öğrendik. Bu olaydan sonra PKK'ye karşı bir tepki oluştu. Halk arasında PKK'lilerin, Seyyid birinin dilini kestikleri söyleniyordu. Tabi biz buna inanmadık ama onlardan beklenen bir hareketti. Şehid Hüseyin söylüyordu bazen, eğer bu zalimlerin eline geçersek kendimizi zorla şehid ettireceğiz ki işkence yapmasınlar diye. Ve 1993 yılı 28 Ocak'tan beri Seyyid Hüseyin'i ne gören olmadı. Gitti ve bir daha gelmedi."
"Sadece hak ve batıl vardır"
Görüştükleri PKK'lilerin kendilerine, "Mazlumları desteklediğinizi söylüyorsunuz; Biz de mazlumuz. Bize niye destek vermiyorsunuz." diye sorduklarını aktaran Yeşilmen, "Böyle dediklerin ben de onlara mazlum olmadıklarını; zalim olduklarını söyledim. Bunun üzerine onlar da Türkiye'de taraf olarak sadece devlet ve PKK olduğunu savundular. Ben de Türkiye'de sadece hak ve batılın olduğunu belirttim. Nitekim Batıla, her zaman karşı durulması gerekiyor." dedi.
Kardeşi Seyyid Hüseyin'nin, gece namazlarına kalktığını, Allah'ı zikrettiğini ifaden eden Yeşilmen, "Bizler öteden beri Müslüman bir aileyiz. Biz dinimizi seviyoruz. Müslümanların dertleriyle dertleniyoruz. Dünyanın öbür ucunda bir Müslüman'a bir şey olursa biz burada üzüntüsünü çekeriz. Zafer kazanırlarsa Allah-u Ekber deriz. Biz Hakk'ın taraftarıyız. Bu yüzden bizi düşman bellediler." diye konuştu.
Ambargo günleri
Müslümanlara yönelik o dönem uygulanan ambargolara dikkat çeken Yeşilmen, "Seyyid Hüseyin bir gün Tepeköy'e gidip geldi. Bana dedi ki, Ağabey Ramazan geliyor ve ambargo var. Köylülerin yiyecek hiçbir şeyleri yok. Ne köyden çıkabiliyorlar ne de kimse onlara bir şey götürebiliyor. Ve malzeme alacak paramız da yok! Ne yapalım? Sonra bir toptancıdan veresiye alarak kamyona gıda yükleyip köye götürdü. Bu konuda hiç tereddüt etmiyordu. Onlara sürekli erzak götürüyordu. Şu sözleri onun ağzından duydum, 'Ağabey çok şükür soframızda yiyeceğimiz var. Ama bazı aileler var ki 7 gündür bir şey yememişlerdir. Ekmek adına evlerine bir şey girmemiştir. Ne çıkabiliyorlar ne de kimse onlara gidebiliyor.' Yine Şehid Seyyid Hüseyin, İdil'e onlara erzak götürdü. Allah onun hayrını kabul etsin. Hiçbir şey onu durduramıyordu. Ne ölüm ne de öldürülme korkusu vardı onda." şeklinde konuştu.
"Cesur ve atılgandı"
Kardeşi Hüseyin'in sürekli PKK'nin takibinde olduğunu ve onu çok iyi tanıdıklarını aktaran Yeşilmen, "Çok şükür Rabbimize bize öyle bir cesaret verdi ki, hiçbir şeyden çekinmiyorduk. Buna rağmen Seyyid Hüseyin diyordu ki, demek biz daha şehadete layık değiliz. Arkadaşlarımız hepsi şehid oldu ama biz daha şehid olamadık. En sonunda Allah ona da nasip etti. Biz bundan pişman değiliz. Ama Rabbimiz bizleri zalimlerin eline düşürmesin. Şehid Hüseyin'in akıbeti böyle oldu. Sahih olarak duyduğumuz parçalanarak nehre atılmalarıdır. Ve bunu o zalimlerden de bekliyorduk. Seyyid Hüseyin çok mert bir insandı. Bu konuda kimse onunla yarışamazdı. Daima öndeydi. Hepimizden daha cesur ve atılgandı. Bu çalışkanlığını İslami dava için de kullandı. Çok şükür Rabbimize şehidimiz oldu. Rabbim bizlere de onun yolunda olmayı nasip etsin." ifadelerini kullandı.
Şehidin ardından 11 yetim kaldı
Babası Şehid olduğunda 13 yaşında olan oğlu Rıdvan Yeşilmen ise şehid babasının özlemini her zaman çektiklerini, onun unutmanın mümkün olmadığını ifade ederek, tek isteklerinin bir mezarının olması olduğunu söyledi.
"28 yıldır sürekli bu acıyı yüreğimizde hissediyoruz"
Yeşilmen, "Babam, 1993 yılı Ocak ayının 28'inde Şırnak'ın Cizre ilçesi Nur Mahallesi'nde PKK'nin Özel Harekât giyimli karanlık çetelerce kurulan bir kumpas sonucu kaçırıldı. O gün bugündür onlardan hiçbir haber alamadık. 28 yıldır sürekli bu acıyı yüreğimizde hissediyoruz ve yaşıyoruz. Ben o zaman 13 yaşındaydım. Tabi tam olarak bir şey anlamıyorduk. 11 kişilik bir aileydik. Babamın ne iş yaptığını da bilmiyorduk. Ama sonradan tabii ki süreç içerisinde tanıdık. Ne için gittiğini İslami bir dava için kendine bir misyon çizdiğini ve oradaki Müslüman kardeşlerinin ambargo altında olduğu ve onların gıda ihtiyaçlarını tedarik etmek üzere kefenini giyerek tabiri yerindeyse ateşten gömleği giyerek Cizre'ye gidip oradaki Müslüman ailelere yardımı götürüyordu."
Yeşilmen, "Babamdan haber alamayınca birkaç güne gelir dedik. Çünkü daha önce de İslami çalışmaları nedeniyle birkaç gün boyunca eve uğrayamıyordu. Bu yüzden yokluğuna alışmıştık ancak bu kez onun PKK tarafından kaçırıldığını öğrendik. Onu bulmak için yaptığımız girişimler sonuçsuz kaldı. Babamı ve dava arkadaşını öldürüp cesetlerini Dicle Nehri'ne attıkları söylendi." dedi.
"Yaşadıklarımız Sünnetullah'ın bir gereğiydi"
Yaşadıkları tüm acılarına rağmen tevekkülü elden bırakmadıklarını söyleyen Yeşilmen, "Şüphesiz bu yaşadıklarımız Sünnetullah'ın bir gereğiydi. Babamın değerli dostları, arkadaşları, çevresi ve akrabalarımız kendileri yapabildiklerince bizleri sahipsiz bırakmadılar. Tabii ki bu süreçten kısa bir süre sonra ben ve abim cezaevine girdik. Cezaevine girdikten sonra da rahmetli babamızın bir maaşı vardı, o çıktı. Maaşı çıktıktan sonra da ailemiz daha iyi geçinmeye başladı." diye belirtti.
"28 yıl… Dile kolay... Her şeye rağmen Allah'a şükürler olsun. Rahmetli babam gittiği zaman annem hamileydi, daha sonra en küçük kardeşimiz olan Hüseyin dünyaya geldi. Geçen ay da onun düğününü yaptık. Ocak ayı her geldiğinde içimizde de bir burukluk oluyor, bir soğukluk oluyor. Biz bunun farkındayız. Ocak ayının gelmesini hemen hemen hiç istemiyoruz diyebiliriz. Normalde biz şubat ayının Şehitler ayı olduğunu biliyoruz. Ama ocak ayında da bizim yüreğimiz yanıyor ve soğuk bir iklim oluyor bizim aile üzerinde. Elbette sadece o güne has değil sürekli onları anmak zorundayız ve anıyoruz. İnşallah onların yolunun takipçisi olacağız." diye konuştu.
Şehid Hüseyin'in çocuk ve tesettür hassasiyeti
Şehid babasının ahlakı ve kişiliği hakkında konuşan şehidin evladı Yeşilmen, "Babam, ilkokulu dışarıdan okumuş biriydi. Buna rağmen cilt cilt kitapları eline alır, aile efratlarını kendi etrafında toplardı. Bize, "Kalplerin Keşfi", "Fıkhu-s Siyre" gibi kitaplardan alıp Resullallah'ın hayatından, sahabelerin hayatından, şeytanın hilelerinden sohbet şeklinde sürekli ders yapardı. Ailemizle beraber cemaatle namaz kılardı. İslami davayı tanıdıktan sonra evde televizyonu hemen kaldırdı. Ailenin giyim ve kuşamı ile ilgilendi. Örtüye çok önem veriyordu. Ayrıca çocuklar üzerinde çok hassas bir durumu vardı. Özellikle yurt dışında olan akrabalarımıza tavsiyelerde bulunuyordu. 'Çocuklar sizin emanetinizdir. Çocuklarınıza sahip çıkınız.' diyordu. 'Siz sahip çıkmazsanız onları saptırırlar ve kendi emelleri doğrultusunda o çocukları kullanırlar.' derdi. Çocuklar üzerinde gerçek anlamda güzel bir çalışması vardı. Çocuklarla çocuk olur, onlarla dostluk kurardı. Bunu, o dönem çocuk olup da şimdilerde belli bir konumda olan şahıslar da dile getiriyor." ifadelerini kullandı.
Şehid Hüseyin'in tebliğ ve yardım çabası
Babasının İslam'ı anlatmak için köy köy gezdiğini ve ambargo altındaki Müslümanlara yardım için seferber olduğunu belirten Yeşilmen, "Evvela 1986-87 yıllarında İslami cemaat ile tanıştı. O tanışma sürecinden sonra da hayatını komple şekillendirdi. Bir Müslüman nasıl olması gerekiyorsa, kendisi de öyle kendisini şekillendirdi. O, var olan evini tebliğ amaçlı terk edip Nusaybin'den Midyat'a geldi. Midyat'taki akrabalarına İslam'ı ulaştırmak için bunu yaptı. Nitekim onda da başarılı oldu. Tüm aile ve akrabalarımızın hepsini bir araya toplayıp onlarla da güzel ikili ilişkiler sayesinde, dersler. nasihatler sayesinde Allah'a şükürler olsun hepsinin dinlerini tanımasına vesile oldu. Civar köylerde PKK'nin zulmü altında inim inim inleyen Müslüman kardeşlerimiz vardı. İdil Tepeköy, Dargeçit ve Şırnak'ın belli köylerinde bu durum vardı. Babam bir şekilde Müslümanların bu durumundan haberdar oluyor ve borç alarak ya da bazı arkadaşlarını kefil göstererek kamyona erzak yükler, önce kendi aracıyla gider, bir sıkıntı görmeyince de gıdaları getirtirdi." şeklinde konuştu.
"Hayvan dışkısının içindeki ekmeği çocuklarıma götürmüş!"
Ambargo uygulanan Müslümanları yaşadığı zorluklara örnek veren Yeşilmen, "Ambargodaki Tepeköy'de kalan bir arkadaşım anlatmıştı. Askeriye ve BOTAŞ'ın çöplüğüne gider yiyecek bir şey ararlarmış. İçlerinden biri, hayvan dışkısının içinde bir ekmek parçası bulup onu temizlemiş ve çocuklarına götürmüş. O dönem bu kadar acı yaşayan bu kardeşlerimize, babam ve arkadaşları canları pahasın İslami duyarlılık gereği ihtiyaçlarını ellerinden geldiği kadarıyla ulaştırmaya çalıştılar. Nitekim başarılı oldular Allah'a hamdolsun." diye belirtti.
Yeşilmen, babasının şehadetinin ardından her kesimden ailelerine büyük bir saygı ve hürmetin gösterdiğine belirterek bunun şehid kanının bereketinden kaynaklandığını vurguladı.
Yeşilmen, en büyük temennilerinin ise babalarının naaşının bulunup, ziyaret edebilecekleri bir mezarının yapılması olduğunu sözlerine ekledi.
Merhum babasının, daima şehid olmayı arzuladığını vurgulayan Yeşilmen, anne ve babası arasında geçen şu diyaloğu aktardı: "Babam annemi bir gün, 'Ya Rabbi! Sen bizi bu zalimlerin eline koyarsan bize sabır nasip eyle. Ya Rabbi! Beni öyle parçalasınlar ki en büyük parçam kulağım gibi olsun, o şekilde huzuruna geleyim. Ey kulum, sana ne oldu, bu duruma nasıl geldin diye sorduğun vakit: Ya Rabbi, ben senin dinini tebliğ ettiğim için bunlar başıma geldi diye Allah'a hesap vereyim.' Nitekim duasında dediği gibi aynen öyle oldu. Çünkü PKK yetkililerinden duyduklarımız, onları lime lime doğrayıp balıklara yem ettikleridir."
Güzel ahlak ve cesaret sahibi bir Şehid: Hasan Çeken
Seyyid Hüseyin Yeşilmen gibi PKK vahşetini bir tanığı da Hasan Çeken idi.
1961 yılında İdil'in Tepeköy (Xerabêrapın) köyünde dünyaya gözlerini açan Şehid Hasan, iki kız ve bir erkek olmak üzere 3 çocuğa sahipti.
Daha küçük yaşlardayken köyün tarikat yapısından dolayı dindar çevre arasında büyüyen şehid, Kur'an'ı okuyup namazlarını itinayla kılan, güzel ahlakı ve cesaretiyle hayran bırakan bir karaktere sahipti.
1987'den beri İslami hassasiyeti olan ve bölgede kendini gösteren İslami cemaatle tanıştıktan sonra günbegün bu uğurda aktif rol oynamaya başladı.
Kendi köyleri ambargo altında olmasına rağmen, kendilerinden daha zor durumda olan Cizre'deki dava arkadaşlarına, bir nebze olsun yardımda bulunabilmek için, aynı zamanda dayısı olan Şehid Seyyid Hüseyin Yeşilmen ile beraber 28 Ocak 1993 tarihinde Cizre'ye doğru yola koyuldu.
Cizre'de yolları kesilen şehidler, pusuya düşürülüp esir alındılar. Kaç gün ellerinde tutuklu kaldıkları bilinemese de 2-3 gün sonra araçları Cizre-İdil yolu üzerinde yakılmış halde bulundu. Çeşitli bilgilere rağmen en çok tahmin edilen onların parçalanarak şehit edildikleri ve Dicle nehrine atıldıkları yönündedir.
Katledilmelerinin üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen şehidlerin naaşlarına halen ulaşılamadı.
Şehidin abisi Ahmet Çeken, kardeşinin güzel ahlaklı, fedakâr ve cesur biri olduğunu belirterek, "Şehid Hasan ilkokul 5'e a kadar okudu. Okuldan sonra bir işte çalışmaya başladı. Köyde olduğumuz için tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorduk. Hasan, fedakâr ve söz dinleyen biriydi. Kendisine bir iş veya görev verildiğinde yerine getiriyordu. Büyüklerine çok saygılıydı. İslami kitaplara yoğun ilgi gösteriyordu. İslami bir sohbet ve çalışma olduğunda muhakkak katılırdı. Dini konulara ilgi ve fedakârlık gösteriyordu Güzel ahlaklı biriydi. Onunla arkadaşlık eden onun güzel ahlakına hayra kalıyordu." dedi.
"Nerede bir İslami sohbet olsa Hasan katılıyordu"
Şehidin amcası Nezir Yılmaz, PKK'nin, gençleri yoldan çıkarmaması için cami merkezli İslami çalışmalar yaptıklarını ve şehidin camiye önem veren gençlerden biri olduğunu dile getirerek, "Şehid Hasan da bu gençlerimizden biriydi. Camilerde İslami çalışmalarımızdan PKK'nin haberi olunca öfkelendi. PKK tesir ettiği köylülere 'bunla MİT'tir, devlete çalışıyorlar' algısı oluşturuyorlardı. Diğer yanda camide İslami çalışmalar yaptığımız için 'camilerde bir araya gelmenizi kabul etmiyoruz' diyerek bizi tehdit ediyordu. Şehid Hasan da camiye gelen gençlerden biriydi. Nerede bir İslami sohbet olsa Hasan katılıyordu. Camiye gelen gençlere PKK tesir etmezken, camiye gelmeyenlere ise PKK tesir ediyordu. Köyün yarısı PKK etkisi altında kaldı. Şehid Hasan da camiye gelip İslami sohbetlere katılan gençlerden olduğu için PKK tesir edemedi." şeklinde konuştu.
Şehidin İslami çalışmalara katılma hassasiyeti ve ahlakıyla hayran bıraktığını söyleyen Yılmaz, "Bir alim ve seyda köye geldiği zaman veya başka bir yerde İslami sohbet olduğu zaman Şehid Hasan katılıyordu. Şehid Hasan'ın öyle güzel ahlaki vardı ki, ben bile hayran kalıyordum. 200'e yakın İslami hassasiyeti olan aile vardı. Bunlardan Şehid Hasan ile şehid Abdülkerim Özel gibi fedakâr ve güzel ahlaklı olana şahit olmadım." ifadelerini kullandı.
"PKK, mütedeyyin ve dindar aileleri cami ve İslami sohbetlerden alıkoymaya çalışıyordu"
Dava arkadaşı Mehmet Selim Narçin ise Tepeköy halkının tarikat geleneğinden gelmesinden dolayı dindar bir yapısı olduğunu belirterek, "Köy halkı camiye gitmeyi ihmal etmez, camilerde siyer ve fıkıh sohbetleri yapardı. Bu durum PKK'yi rahatsız etti. Köyde milisleri olduğu için PKK bilgi alıyordu. Mütedeyyin ve dindar aileleri hedef seçerek köylülere baskı yaparak, cami ve İslami sohbetlerden alıkoymaya çalışıyordu. PKK, köye ambargo uygulamaya başlayarak tüccarları ölümle tehdit ediyordu. Dindar aileler erzak alamıyor, buğdaylarını değirmene götürdüğü zaman un alamıyorlardı. Bir ara Şehid Hasan ile beraber köylülerin gıda ihtiyaçlarını alabilmek için Kızıltepe'ye gittik. 2 araç gıda ve yemlik malzemeleri aldık. Uzun bir müddet böyle ihtiyaçlarımızı karşılayarak idare ediyorduk. İdil bölgesi PKK'nin kontrolü eline geçmişti. Zulmü de gün geçtik artıyordu. Tepeköy'de hâkimiyet sağlamadıkları için köyümüz İslami hassasiyetinden dolayı hedef oldu." diye konuştu.
Narçin, "Cizre'de PKK'nin Nur Mahallesindeki tanıdıkları olan dindar aileler üzerinde baskı ve ambargo vardı. Cizre'de alışveriş yapmaları engelleniyordu. Şehid Hasan, Şehid Hüseyin ile beraber onlara erzak götürmek için Cizre'ye gittiler. Mahalle girişinde yolu kapatılmıştı. Asker veya polis elbisesi giyen PKK mensupları şehitlerin kimlik kontrolü yaptıklarında, Şehid Hasan'ın doğum yeri Tepeköy olduğu için mahalleden olmadığı ve dışarıdan yardım getirdiği anlaşıldı ve kaçırdılar. Akıbeti araştırıldı, ertesi gün araçları Cizre-İdil yolunda yakılmıştı. Sulak köyüne yakınlarına kaçırıldığı belirtildi. Kesin olarak bilmiyoruz ama Hasan ile Hüseyin vahşice katledilerek naaşlarının Dicle Nehri'ne atıldığı söyleniyor." dedi. (İLKHA)