Haber Merkezi
Hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem de Adalet Bakanı Abdülhamit Gül tarafından son günlerde dile getirilen "yargıda reform" açıklamaları, adalet bekleyen mağdurları umutlandırdı. Gerek kamuoyu gerekse de adalet bekleyen mağdurlar, yargı reformunun sözde kalmamasını ümit ediyor.
“YARGI REFORMU STRATEJİ BELGESİ ÇOK ÖNEMLİ DÜZENLEMELER İÇERİYOR”
Geçtiğimiz gün yaptığı konuşmada yargı reformuna değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Geçtiğimiz sene ilan ettiğimiz Yargı Reformu Strateji belgesi çok önemli düzenlemeler içeriyor. Bunların bir kısmı paketler halinde TBMM tarafından çıkarıldı. İdari düzenlemelerin önemli bir kısmını da biz hayata geçirdik. Yeni reform paketleriyle ilgili hazırlıklarımız süratle devam ediyor. Önümüzdeki yılın ilk aylarında Meclis'imizde bunlara öncelik için gayret göstereceğiz. Bunlar içinde insan hakları eylem planına ehemmiyet veriyoruz. Ekonomideki yeni dönemin ruhuna uygun şekilde, temel hakların korunmasından, mülkiyet hakkının geliştirilmesine kadar pek çok ilave hükümleri ilgili tüm taraflarla istişare ederek bu eylem planına ekleyeceğiz.” ifadelerini kullanmıştı.
“SAHTE DELİLLERLE, UYDURMA SUÇLARLA SANIKLARIN PEŞİNEN SUÇLU İLAN ETTİĞİ DAVALAR…”
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ise mağduriyetlerin giderilmesiyle ilgili şu ifadeleri kullanmıştı; “Masumiyet karinesinin, Anayasa'nın 38'inci maddesinde temel bir kural olarak yer bulduğunu, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası belgelerde de ceza hukukunun evrensel ilkeleri arasında sayıldığını anlatan Gül, "Bize göre masumiyet karinesi, şüpheli veya sanığın muhakeme sürecinde diğer haklarına açılan kapının yegane anahtarıdır." dedi. "Geçmişte cübbeli hainlerin sahte delillerle, uydurma suçlarla sanıkları peşinen suçlu ilan ettiği, kamuoyunu da manipüle ettiği davalar vardı." diyen Bakan Gül, "Hukukun araçsallaştığı dönemlerde şüpheden sanık yararlanmadı, çünkü yargı değil ön yargı vardı." şeklinde konuştu.
“KURU İLE YAŞIN, MASUMLA SUÇLUNUN BİRBİRİNDEN TİTİZLİKLE AYRILDIĞI BİR ADALET, MÜLKÜN TEMELİDİR”
"Ceza muhakemesi işlemleriyle hak ve hürriyetler arasında gözetilmesi gereken hassas dengenin farkındayız. Elbette ceza muhakemesinin ilk aşamasında kuvvetli veya zayıf sadece bir şüphe bulunmaktadır. Ancak bu şüphenin varsayıma dayalı olarak soyut ve dayanaksız bir kuşku düzeyinde kalmaması gerektiğini de biliyoruz." diyen Bakan Gül, "Suçla ve suçlulukla mücadele ederken masum vatandaşlarımızın incinmesini asla kabul edemeyiz, göze alamayız. Kuru ile yaşın, masumla suçlunun birbirinden titizlikle ayrıldığı bir adalet, mülkün temelidir ve hukukun temel hedefidir. Lekelenmeme hakkı da bu amaca matuf çok önemli reformlardan biridir." şeklinde konuştu.
“HUKUKİ DELİLDEN YOKSUN DOSYALARDA BİLE UZUN TUTUKLULUK SÜRELERİ YARGININ İTİBARINI ZEDELEMEKTEDİR”
Hukuk alanında yeni reform söylemlerini değerlendiren HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, “Cumhurbaşkanının ardından Adalet Bakanı Abdülhamit Gül de yeni reformlara işaret ederek hukuk güvenliğinin vatandaş lehine korunması ile tutukluluğun istisnaya dönüştürülmesine dair güçlü adımlar atılacağını ifade etti. Bu beyanatlar geleceğe dair olumlu bir mesaj içerirken ülkenin içinde bulunduğu adalet krizinin artık sürdürülemez boyutlara ulaştığının da ifadesidir. Hukuki delilden yoksun dosyalarda bile uzun tutukluluk süreleri yargının itibarını zedelemektedir. Oysa devletin yegane meşruiyet kaynağı adalettir. Son anketlerde adaletsizliklerin; Türkiye’nin en önemli ikinci sorunu olarak çıkması ve yargıya olan güvenin yüzde 10’lara kadar düşmesi hayli düşündürücüdür.” dedi.
“SİYASİ İKTİDARIN HIZLI BİR ŞEKİLDE TALEBE UYGUN REFORMLARA GİTMESİ, ÜLKENİN EN ACİL İHTİYAÇLARINDAN BİRİDİR”
İktidarın, toplumun taleplerine uygun reformlara gitmesi gerektiğine dikkat çeken Sağlam, “Sayın Cumhurbaşkanı ile Adalet Bakanının altını çizdiği hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön koşullarıdır. Hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güveni zedelemekten kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını gerektirir. Bu ilke ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu hukuki mekanizmaları ifade etmektedir. Bugün ülkemizde yargı bağımsızlığı, kişi özgürlüğü, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri teorik tartışmaların ötesinde, güçlü toplumsal bir talebe dönüşmüştür. Siyasi iktidarın hızlı bir şekilde bu talebe uygun reformlara gitmesi, ülkenin en acil ihtiyaçlarından biridir.” ifadelerini kullandı.
HERKES “ADALET” DİYOR DA MAĞDURLAR NEDEN HALA CEZAEVİNDE?
Yetkililerin sıkça dile getirdiği “adalet” vurgusu bugüne kadar ne yazık ki asıl mağdurları kapsamadı. Ülkenin kanayan yaralarından olan 28 Şubat, Sivas davası, genç evlilik mağdurları için adalet bugüne kadar maalesef sağlanamadı. Çoğu mağdurun cezaevinde çeşitli hastalıklara yakalandığı, bir kısmının kanser ile pençeleştiği de bilinen bir gerçek. Tüm bunlara rağmen bugüne kadar mağdurlar için adım atılmadı.
28 ŞUBAT VE FETÖ MAĞDURLARI ADALET BEKLİYOR
İslami kimliklerinden dolayı 28 Şubat zihniyeti ile FETÖ yargısının kumpasları sonucu ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edilen kolan kanseri hastası Şehmus Alpsoy ve yaşlı babası Mehmet Emin Alpsoy bu mağdurlardan sadece ikisi. Koronavirüs sürecinde yüzlerce mahkûm ev hapsine alındı ama bu mağdurlar için bu uygulanmadı. 28 Şubat ve de FETÖ yargısının mağdur ettiği isimlerden Muhammed Şakir, İ. Halil Göv ve Abdullah Zengin de tam 28 yıldır zindanda adalet bekliyor.
TEK SUÇLARI EVLENMEK!
Türkiye’nin birçok yerinde genç yaşta evlendikleri için haklarında açılan kamu davaları sonucunda binlerce kişi "tecavüzcü" yaftasıyla cezaevinde yatıyor. Bu kapsamda 8 bin aile 16 bin çocuğun mağdur olduğu belirtiliyor. Evlendikten yıllar sonra açılan kamu davalarıyla mağdur edildiğini belirten kadınlar, severek ve isteyerek evlendikleri resmi nikâhlı eşlerinin bir an önce serbest bırakılmasını istiyorlar.
HASTA MAHKUMLAR ÖLÜME TERKEDİLDİ
Şehmus Alpsoy'un eşi Suat Alpsoy nisan ayında yaptığı açıklamalarda, eşinin kolon kanseri olduğunu, birkaç kez ameliyat edildiğini ancak Kovid-19 salgını nedeniyle hastaneye bile gidemediğini ve adeta ölüme terk edildiğini söyledi. Eşinin bunca hastalığı bulunmasına rağmen salıverilmemesine hiçbir anlam veremediklerini aktaran Alpsoy, "Eşim 3 yıldır kanser tedavisi görüyordu. Yaklaşık 5 tane ameliyat geçirdi. Son ameliyattan sonra iyileşeceğini bekliyorduk ancak cezaevi koşullarının çok kötü olmasından dolayı iyileşemedi. Cezaevi yaşam şartları çok kötü, hem normalden daha soğuk hem de hastalara göre yiyecek ve içecek yok." dediler.
"ÇEYREK ASIRDIR BUNLAR İÇERİDE YETMİYOR MU?"
Cezaevlerinden Kovid-19 salgını nedeniyle 90 bin mahkûmun çıkarılacağına dikkat çeken Alpsoy, devamında şunları aktardı: “Bakıyoruz cezaevlerinden herkesi çıkarıyorlar ama 28 Şubat mağdurlarına bir türlü sıra gelmiyor. Onlara adalet uğramıyor. Bütün mahkemeleri takip ediyorum. Darbe yapanlara bile ağırlaştırılmış müebbet vermiyorlar. Sanki darbeye değil pikniğe çıkmış gibi bazıları hariç çoğuna ağırlaştırılmış müebbet verilmiyor. Eşim hiçbir şey yapmadığı halde ona ağırlaştırılmış müebbet verdiler ve 21 yıldır içeride... Çeyrek asırdır bunlar içeride, yetmiyor mu? Mafya babalarını bırakıyorlar ama helal olsun herkes kendi adamına sahip çıkıyor. Maalesef biz Müslümanlar birbirimize sahip çıkamıyoruz. Ama artık sözün bittiği yerdeyiz. Sağır sultan bile sesimizi duydu ama yetkililer maalesef duymak istemiyor.”