HÜDA PAR Başkanı Sağlam, Diyarbakır Kongresinde konuştu

​HÜDA PAR Genel Başkanı Sağlam, partisinin Diyarbakır Kongresinde yaptığı konuşmada, ülkenin ve dünyanın içinde bulunduğu sorunlara yönelik ileri sürülen önerilerin çözüm getirmediğini belirterek, "Çözüm HÜDA PAR’ın ortaya koyduğu modeldir" dedi.

Ekleme: 08.11.2020 15:15:08 / Güncelleme: 09.11.2020 21:05:15 / Güncel / Diyarbakır Haberleri
Destek için  Haberin Videosunu İzle

 

HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, partisinin Öğretmenevi Konferans salonunda düzenlenen Diyarbakır 3'üncü Olağan Kongresine katılarak bir konuşma yaptı.

Sözlerine, 3'üncü kongreye ulaştıkları için Allah'a hamd ile başlayan Sağlam, "Diyarbakır’ın, Amed’in Peygamber sevdalısı olarak anılmasını sağlayan, Muhmammed Mustafa’ya salat ve selam olsun." ifadesini kullandı.

Dünyanın, bu yılın başından itibaren belki de tarihte görülmemiş büyük bir musibet yaşadığını belirten Sağlam, tüm dünyayı saran Coronavirus musibetinin kendilerini de şiddetli bir şekilde etkilediğini söyledi.

Normal hayat tarzını, beşeri ilişkileri dahi artık Covid-19 tarafından belirlendiği bir hale gelindiğini söyleyen Sağlam, başta Diyarbakır’da olmak üzere Coronavirus nedeniyle vefat edenlere Allah’tan rahmet, hastalara şifa temennisine bulundu.

Sağlam, "Mekânlar ve makamlar sakinleriyle izzet ve şeref bulur. Amed bu konuda dünyanın en şanslı şehirlerinden biridir. Diyarbakır, Peygamber sevdalısı ve sahabeler şehridir. Diyarbakır, Hazreti Ömer’in gölgesinin olduğu, Iyad bin Ğanem ve Halit bin Velid’in ayak izlerinin olduğu şehirdir. Diyarbakır, 27 şehid sahabenin yan yana yattığı şehirdir. Selahaddin Eyyübi’nin durağı, Şeyh Said’in aşkıdır, Diyarbakır.  Allah’ın selamı rahmeti, bereketi Diyarbakır’a ve Diyarbakırlılara olsun." dedi.

"Olaylara ve sorunlara çözüm odaklı bakmayı; yıkmayı değil, inşa etmeyi hedefledik"

Diyarbakır il kongresinin memlekete, milletimize ve partilerine hayırlar getirmesini, ülkeye ve millete hayırlı hizmetlere vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz eden Sağlam, sözlerini şöyle sürdürdü:

Dürüst siyaset, gerçek adalet' diyerek sekiz yıl önce çıktık bu yola. Her işimizde ve duruşumuzda 'Önce İnsan Öncelik Adalet' diyerek bu günlere geldik. 'İktidara gelmek için her şey meşrudur' anlayışının hâkim olduğu bir dönemde siyaseti dürüst yapmak, tüm icraatını hakkın ve halkın rızasına uygun bir şekilde yapmak elbette kolay değil.

Biz, bu anlayışa 'müspet siyaset' dedik. Olaylara ve sorunlara çözüm odaklı bakmayı; yıkmayı değil, inşa etmeyi; bozmayı değil, İhya etmeyi; dağıtmayı değil, toplamayı ve birleştirmeyi hedefledik. Madem siyasi partiler halka hizmet kurumlarıdır, duruşları ve faaliyetleri buna uygun olarak yapıcı bir üslupla olmalı ve temiz bir dil kullanmaları gerekir. Sekiz yıldır bu konuda güzel bir örneklik ortaya koyduk.

Umuyor ve diliyorum ki müspet siyaset anlayışımız tüm siyaset dünyasına hakim olur, ülkeye ve millete hizmet yolunda; -çatışan partiler değil- hayırda yarışan partiler görmeye başlarız.

"Bu yeni süreç ümmet için öncekilerden daha zor ve sıkıntılı geçeceğe benziyor"

Son yıllarda dünyanın yeni bir kaos sürecini yaşadığını söyleyen HÜDA PAR Genel Başkan Sağlam, "Beşeriyet tarihinde belli dönemlerde vuku bulan dönemeçlerden birinin eşiğindeyiz. Ancak bu yeni sürecin ümmet için öncekilerden daha zor ve sıkıntılı geçeceğine benziyor. Artık düşmanlar silahlı ordularla üzerinize gelmiyor. Önce beyinleri ve zihinleri işgal ediyor, daha sonra ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerine musallat oluyor. Ordu ve donanmalarla coğrafyaları işgal etmek yerine kullandıkları teknik imkanlar ve mankurtlaştırılan insanlar eliyle bu işgaller içeriden yapılmaktadır. Bu konuda oynanan oyunların farkında olmaz ve gerekli tedbirler alınmazsa önce inanç ve ahlaki değerlerimizi daha sonra da hürriyetimizi ve kaynaklarımızı kaybederiz." dedi.

Sağlam, paranın, basının ve teknolojinin tüm imkanları kullanarak İslam toplumunu ifsat etmek isteyenlerin oyunlarını bozmanın yolunun, 'ondört asırlık kadim medeniyeti öğrenme ve gereğini yerine getirme' olduğuna dikkat çekti ve "Yüzyıllardır içeriden ve dışarıdan yapılan saldırıya rağmen halen bir İslam toplumundan ve kültüründen bahsediliyorsa bu değerlerimizi muhafaza edebildiğimizden dolayıdır." ifadesini ekledi.

Alemlerin Rabbinin, "insanı bir erkek ve bir dişiden yaratıp yeryüzüne halife olarak gönderdiğini" hatırlatan Sağlam,  "Sonra da insanları yeryüzünde halklar ve kabileler haline getirdi. İnsanların birbirine karşı üstünlüğünün soy, kavim ve renkleriyle değil, takvasıyla olacağına hükmetti. Bu ilahi bir fermandır. Kim bu ilkelere aykırı hareket ederse Allah’ın ayetlerinden birini inkâr etmiş, Rabbine karşı isyan etmiştir." diye belirtti.

Sağlam, insanlık tarihinin, Allah’ın koyduğu bu düzene karşı gelenler ile Rabbinin rızasına uygun hareket edenlerin mücadelesinden oluşmakta olduğunu söyledi.

Allah’ın koyduğu düzene, Sünnetullah’a karşı durmuş ve insanlara zulmeden her kimse kısa bir süre sonra tarih sahnesinden silindiğini söyleyen Sağlam, "İnsanlara; 'ben sizin rabbiniz değil miyim?' diyecek kadar azgınlaşan nemrutlar, firavunlar ve ebucehiller bugün lanetlenen aşağılık kişilikler olarak anılırken, onlara karşı tevhid ve hak mücadelesi veren İbrahim, Musa ve Muhammed Mustafa (Allah’ın selamı üzerlerine olsun) insanlığın rehberleri ve kurtuluş önderleri olma misyonunu devam etmektedirler." ifadelerini kullandı.

Bugün peygamberlerin misyonuna sahip çıkılmadığı için ümmet coğrafyasının her tarafından kan, gözyaşı, göç ve yıkımlar yaşandığını vurgulayan Sağlam, onlarca yıldır İslam medeniyeti ve tarihi misyonundan uzaklaşıldığı için kardeşler arasında oluşan sorunlara çözüm getirmek yerine her geçen gün sorunların daha da içinden çıkılmaz hal aldığını kaydetti.

"Ümmetin birliğini bozmak için İslam coğrafyasına milliyetçilik virüsü zerk edildikten sonra sorunlar oluşmaya başladı"

Türkiye'de yaşanılan sorun ve sıkıntıların da inançtan ve yüzlerce yıllık medeniyet değerlerinden uzaklaşmaktan kaynaklandığını belirten Sağlam, "Avrupa kaynaklı milliyetçilik virüsü İslam toplumuna bulaşana kadar ümmet içerisinde halklar, dilleriyle eğitim alma ve kültürleriyle yaşaması konusunda bir sorun yaşamamışlardır.  Ümmetin birliğini bozmak için İslam coğrafyasına milliyetçilik virüsü zerk edildikten sonra sorunlar oluşmaya başladı ve bir daha bu topraklar huzur yüzü görmedi.  İslam medeniyetinde tüm inananlar; renkleri, dilleri, kavimleri ve coğrafyaları ne olursa olsun kardeştirler. Bu anlamda İslam tarihinde Müslüman toplumlar arasında kavimler çatışması ve dil sorunu yaşanmamıştır. Çünkü Allah’ın kitabı insanların renklerini ve dillerini ayetlerinden bir ayet olarak zikretmektedir." diye konuştu.

Sağlam, Kürtlerin, yüzyıllardır bu topraklarda komşu Arap, Fars ve Türk kardeşleriyle birlikte yaşamakta olduğunu, son yüzyıla kadar da milliyetlerinden dolayı bir sorun yaşamadığını, birlikte yaşadıkları diğer Müslüman kavimlerle kardeş ve akraba olduklarını ifade etti.

"Yüz yıldır aynı senaryolar tekrarlanıp durmaktadır"

Sağlam, "Bugün İslam düşmanlığı ve İslam peygamberine hakaretle öne çıkan Fransız devrimine kadar İslam toplumlarında kavimler arasında sorunlar bu anlamda yaşanmamıştı. Bir kavmin kendini diğer insanlardan üstün görmesi anlamındaki kavmiyetçilik ve milliyetçiliğin İslam toplumlarında yeri yoktur. Ancak planlı ve programlı olarak ümmeti bölmek için aramıza sokuldu. Maalesef başarılı da oldular." dedi ve şunları ekledi:

Yüz yıldır aynı senaryolar tekrarlanıp durmaktadır. Bu ülke insan kaynaklarıyla, tarihiyle, coğrafyasıyla, yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla ve medeniyetiyle dünyaya yön verebilecek ve önderlik edebilecek potansiyeline rağmen suni sorunlar ve iç kargaşalarla adeta çevresinde esen rüzgarlara göre şekil alan, uydu bir ülke haline getirildi.

"Kürt meselesi adil bir şekilde çözülmediği sürece ülkenin rahat ve huzur görmeyecek"

"Ülkenin sorun ve sıkıntılarının büyük bir kısmına kaynaklık eden Kürt meselesi adil bir şekilde, kardeşlik hukuku çerçevesinde çözülmediği sürece ülkenin rahat ve huzur görmeyeceği artık görülmelidir." ifadesine dikkat çeken Sağlam, "Kürtler bu ülkenin iki ana kurucu unsurundan biridir. Bir kavmin yok sayılmasıyla, kültürünün ve dilinin yasaklanmasıyla yok olmayacağı, net bir şekilde ortaya çıkmışken çok basit olan çözümün hayata geçirilmesi için hiçbir adımın atılmaması düşündürücüdür. Kürt meselesinde red ve inkarcı anlayışın terk edilip çözüm arayışlarının konuşulmasının bile ülkenin sosyal, siyasi ve ekonomik açıdan düzelme trendine girdiğini hep birlikte müşahade ettik. Sorun çözüme kavuşursa hiç şüphesiz yeniden şekillenen dünyada en etkin ülkelerden biri haline gelinecektir." değerlendirmesinde bulundu.

"Oynanan oyunları görmezsek düzenimiz bozulur ve birliğimiz dağılır"

Kürt sorununun çözümsüzlüğe doğru gitmesinde elbette dış müdahalelerin etkisinin olduğunu söyleyen Sağlam, "Bu millet adalet üzere sorunlarını çözerse kendi huzur ve refahını sağlayacağı gibi bu coğrafyanın kaynaklarına göz diken sömürgeci güçlerin de hedeflerine ulaşmasına engel olacaktır. Bu nedenle kapitalist sömürgeci güçler, yapay ayrılıklar ve ihtilaflarla bizi çatıştırarak uğraştırmaktadırlar. Oynanan bu oyunları görmez, buna karşı inanç ve kardeşlik bağlarımızı güçlendirmezsek gücümüz gider, düzenimiz bozulur ve birliğimiz dağılır." şeklinde konuştu.

Sağlam, "Vatandaşların önemli bir kesiminin en temel insani haklarının vatanseverlik ve milliyetçilik kisvesi altında ellerinden alınması ancak bir akıl tutulması ile izah edilebilir. Aksine farklı dil ve kültürlerin oluşturduğu devletlerin daha güçlü ve uzun yaşadıkları tarihi bir gerçektir.  Vatandaşların temel insani haklarından mahrum edilmesi bölücülüktür, yıkıcılıktır. 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğunu yıkan da bu zihniyetti." diye belirtti.

"Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğu nitelemesinden vazgeçilerek Kürtlerin varlığı anayasal olarak tanınmalı"

Kürt meselesinin çözümü için vaktin geç olmadığını belirten HÜDA PAR Genel Başkan İshak Sağlam, "Sorunun çözümü basittir. Bir iradenin ortaya konulması yeterlidir. Sekiz yıl önce parti programında bunu net bir şekilde ortaya koyduk. Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğu nitelemesinden vazgeçilerek Kürtlerin varlığı anayasal olarak tanınmalı, Türkler ve Kürtler, ülkenin asli kurucu halkları olarak kabul edilmelidir." dedi.

Onlarca yıllık sorunların bir anda ortadan kalkması elbette mümkün olmadığını belirten Sağlam, sözlerine şöyle devam etti:

Sorunların siyasi, ekonomik, eğitim ve sosyal boyutlarının halledilmesi bir süreç işidir. Ama bu konuda bir iradenin ortaya konması ülkeye bir güven ve huzur havası getirecek, sıkıntıların daha kolay çözülmesi imkanı oluşacaktır.

Küresel emperyalist güçler, bozulan sistemlerini yeniden kurmak için yeni bir düzen hedefliyorlar. Tasarladıkları dünyayı yeniden dizayn etmek için İslam ülkelerini parçalamak, ümmeti oluşturan toplumları bölmek ve çatıştırmak istiyorlar. Bunu engellemenin yolu, ümmetin iç sorunlarının İslam adaleti üzerine çözülmesi ve küresel emperyalizmin müdahalesine fırsat verilmemesidir.

Bugün emperyalizmin coğrafyamızdaki en büyük argümanı Kürtler ve Kürt meselesidir. Bu sorunu; tarihimizden ve inancımızdan gelen deneyimlerle çözersek onların heveslerini kursaklarında bırakmış oluruz.

Oynanan oyunlardan birinin de İslam toplumlarını inançlarından ve kültürlerinden ayırmak olduğunu hatırlatan Sağlam, zira yüzyıllardır siyasi, ekonomik ve askeri olarak Batıya oranla geri kalmışlığına rağmen İslam toplumlarının; inançları ve oluşturdukları sağlam aile bağları nedeniyle küresel sermayenin istediği toplum haline gelmediğini vurguladı.

Sağlam, teknolojik imkanlar ve toplum mühendisliği ile İslam toplumunu, özellikle genç nesli inancından, kültüründen ve geleneklerinden ayırmak için büyük proje ve programlar devreye sokulmakta olduğunu söyledi.

"İslam'a saldırılara karşı çaresiz de değiliz; iki milyara yakın bir İslam toplumu var"

Başını Fransa’nın çektiği İslam’a, İslami değerlere ve İslam’ın kutsallarına yapılan saldırıların bu plan ve programların bir parçası olduğunu söyleyen Sağlam, "İslam’ın kutsallarına saldırılar yapılarak İslam toplumlarının sinir uçlarına dokunulmaktadır. Böylece inançlarına ve kutsallarına yapılan hakarete karşı bile duyarsız bir Müslüman şahsiyet oluşturmak istiyorlar. Bu hakaretler yıllar önce hesabı yapılmış ve alt yapısı oluşturulmuş saldırılardır. Müslümanlar bu hakareti hiç bir şekilde kabul etmemelidir. Bu saldırıya karşı çaresiz de değiliz; iki milyara yakın bir İslam toplumu var. Peygamberini canından aziz bilen yüz milyonlarca peygamber sevdalısı var. Bugün iki milyara yaklaşan nüfusu ile Müslümanların sadece Fransız mallarını boykot etmesi bile yapılan bu küstahlıktan vazgeçmesine yetecektir. Ancak bir daha bu tür alçaklığa hiç kimsenin cüret etmemesi için İslam ülkeleri Fransa ile diplomatik, askeri, siyasi ve ekonomik ilişkilerini derhal askıya almalıdırlar. Tarihte buna benzer tepkilerin olduğunu unutmamalıyız." şeklinde konuştu.

"Faiz bütün ekonomik sıkıntıların kaynağıdır"

Bugün yaşanan ekonomik krizlerin kaynağının faizli kapitalist sistem olduğunun altını çizen Sağlam, "Faiz bütün ekonomik sıkıntıların kaynağıdır. Faize dayalı ekonomik sistem devam ettiği sürece bu sıkıntılar bitmeyecektir. Yüz yıla yakın bir süreden beri bunu tecrübe ediyoruz. Yürütülebilir olmadığı anlaşılan bu modelden bir an önce vazgeçip,  insanı merkeze alan, insan fıtratına uygun, faizsiz ekonomik modele, 'İslam İktisat modeline' geçilmelidir. Hiçbir emek harcamadan, paradan para kazananları desteklemek yerine; emek harcayan, üreten ve yeni istihdam oluşturan üretici teşvik edilmeli, bölgeler arasındaki kalkınmışlık farkları kaldırılmalıdır." dedi.

Onlarca yıldır Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin, ülke ekonomisinden alması gereken payı alamadığını ifade eden Sağlam, bölgeler arasındaki kalkınmışlık farkını azaltmak için gerekli tedbirlerin alınması ve uygun teşviklerle bölge ekonomisinin canlandırılması gerektiğini belirtti.

"Bölge; ülkenin stratejik ihtiyaçlarının önemli bir kısmını karşılayabilecek potansiyele sahiptir"

Sağlam, şunları söyledi:

Bölgemiz, iklim ve coğrafi olarak tarım ve hayvancılık sektöründe çok elverişli bir konumda bulunmaktadır. Ancak boşaltılan köyler, yanlış teşvik politikası ve uygulamalar nedeniyle bu değerlerimizden yeterince istifade edemiyor, tarla ve meralarımızı gerektiği gibi kullanamıyoruz.

Gerek sanayi gerekse tarım ürünleri açısından dışa bağımlılıktan kurtulmanın yolu, sahip olunan imkanların sonuna kadar kullanılmasından geçer. Bulunduğumuz bölge; coğrafi ve iklim şartları bakımından ülkenin stratejik ihtiyaçlarının önemli bir kısmını karşılayabilecek potansiyele sahiptir.

Coronavirus salgını, stratejik gıda ürünlerinin bir ülke için ne kadar önemli olduğunu net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu musibetten gerekli dersleri alarak stratejik öneme sahip ürün, mal ve hizmetlerin üretilmesi yeterince teşvik edilmelidir. Hayatın her alanında ihtiyaç duyulan mal ve hizmetleri yerli imkânlarla üretebilmek için gerekli tedbirler alınmalıdır.

Toplumları ifsat etme ve ülkeleri ele geçirmenin en etkili yolunun inanç ve ahlaki değerleri yok etmek, işlevsiz hale getirmek olduğunu aktaran Sağlam, en önemli değerlerden birinin aile yapısı olduğunu kaydetti

Sağlam, "Bin dört yüz yılda şekillenen aile yapımız ve kültürümüz dışarıdan yapılan saldırılara karşı en önemli zırhlardan biridir. Bu nedenle aile kurumumuz ana hedef durumundadır. Aile yapımızı ortadan kaldırıp insanları başıboş fertler yığını haline getirmek için çeşitli yollar denenmektedir." ifadelerini kullandı.

"İstanbul sözleşmesi ve buna dayanarak çıkartılan yasalar; aile yapımızı yok etmektedir"

İstanbul Sözleşmesini zararlarına değinen Sağlam, şunları söyledi:

İstanbul sözleşmesi ve buna dayanarak çıkartılan yasalar; aile yapımızı yok etmek, sapıklığı ve sapkın ilişkileri meşrulaştırmak ve normalleştirmek isteyen çalışmalardan biridir. Bugün Avrupa ülkeleri bile toplumsal düzeni ve aile yapılarını bozduğu gerekçesiyle bu sözleşmeden çekilmek için faaliyete geçmişken bir İslam toplumunun bu sözleşmeye bağlılıkta ısrar etmesini anlamak mümkün değildir.

Sözleşmenin verdiği zarar geri dönülemez bir raddeye gelmeden önce bu sözleşmedeki imza geri çekilmeli ve halkımızın gelenek, görenek ve inancına uygun yasalarla bu alanda meydana gelen ifsadın önüne geçilmelidir.

Aile kurumuna yapılan saldırılardan birinin de genç evliliklerin yasaklanması ve ağır cezai yaptırımlara bağlanması olduğunu ifade eden Sağlam, "Toplumun inanç ve geleneklerine uygun bir şekilde karşılıklı rıza ile yuva kuran binlerce erkek 'cinsel istismar' gibi aşağılayıcı bir suçlama ile cezaevlerinde bulunmaktadır. 'Kadını istismara karşı koruma' adı altında binlerce kadın mağdur edilmekte; çocuklarıyla, ailenin tüm yükünü tek başına taşımaya zorlanmaktadır." dedi.

"Kadını koruma" adı altında aile hayatı ve yuvalar yıkılırken gayri meşru birlikteliklerin de teşvik edildiğini söyleyen Sağlam, "Yıllardır bu mağduriyetlerin giderilmesi için yükselen çığlıklar bir avuç batıdan fonlanan derneklerin itirazları nedeniyle duymazdan gelinmektedir. Bir an evvel genç evlilik mağdurlarının çığlıklarına kulak verilmeli ve toplumun inancına, gelenek ve göreneklerine uygun düzenlemeler yapılmalıdır." diye konuştu.

Sekiz yıldır sorun ve sıkıntılardan kurtulmanın, huzur ve güven ortamını oluşturmanın; "insanı merkeze alan ve adaleti önceleyen anlayışla mümkün olacağını" dile getirdiklerini ifade eden Sağlam, "İnsanı merkeze alan ve adaleti önceleyen anlayış, icraatların esasını oluşturmadığı için ülkenin her kesiminden itirazlar, şikayetler feryatlar yükselmektedir.  İnsanı merkeze almayan devlet uygulamaları nedeniyle 'özgürlük' ve 'güvenlik' dengesinde her gün denge biraz daha güvenlikçi uygulamalara doğru kaymaktadır.  Mesken masuniyeti' kavramı nerede ise hukuk dünyasından çıkmış durumdadır. İfadeye çağrıldığında istenen yere gidecek olan kadınları gözaltına almak için gece yarıları onlarca polis kapıları zorlayarak evlere girmekte, küçücük çocukların yıllarca sürecek psikolojik travma yaşamalarına neden olunmaktadır. 'Masumiyet karinesi'  rafa kaldırılmış durumdadır. İnsanlar mahkemelerden beraat kararı aldıkları halde yıllarca emek verdikleri, ekmek yedikleri kurumlardan ihraç edilmektedir." değerlendirmesinde bulundu.

"Tarafgirlik ve yakınlık, kadrolaşmada tek ölçü halini aldı"

Yıllarca büyük emek ve hayallerle alınan diplomalar ve sınavlardan alınan derecelere rağmen gençlerin, mülakat adı altında elenerek açlığa ve yokluğa mahkûm edildiğini söyleyen Sağlam, "Ehliyet ve liyakat devlet kurumlarında en önemli ölçü olması gerekirken, tarafgirlik ve yakınlık, kadrolaşmada tek ölçü halini almıştır.  Hükümet edenlere yakınlığından başka bir özelliği olmayan insanlar hak etmedikleri ve hakkını veremedikleri makamlara gelmektedirler." dedi.

Sağlam, şöyle devam etti:

İnsanlık tarihinin en kadim ilkelerden biri olan suç ve cezanın şahsiliği ilkesi güvenlik soruşturması adı altında yerle yeksan edilmekte, insanlarımız uzak akrabalarının işlediği iddia edilen suçlar nedeniyle kolektif cezalandırılmaya tabi tutulmaktadır.

KHK uygulamaları nedeniyle yüzbinlerce aile, milyonlarca insan mağdur durumdadır. Ülkesini ve halkını küresel emperyalist güçlere satmaya çalışanlar, yurt dışına kaçtılar. Buralarda ifsat hareketlerine ve efendilerine hizmet etmeye devam ediyorlar. Ama örgütün ibadet katmanını oluşturan ve ülkeye hizmet ettiğini düşünerek faaliyetlere katılanlar cezaevlerinde ömür geçirmeye veya aç ve açıkta kalmaya mahkûm edilmektedirler.

"Çözüm HÜDA PAR’ın ortaya koyduğu modeldir"

Ülkenin ve dünyanın içinde bulunduğu sorun, sıkıntı, kargaşa ve kaosun bitmesine yönelik ileri sürülen önerilerin çözüm getirmediğini gördükleri ve yaşadıklarını kaydeden Sağlam, "Ülkeyi yeniden huzur ve güven ortamına kavuşturacak çözüm HÜDA PAR’ın ortaya koyduğu modeldir." ifadesini vurguladı.

Sağlam, "Ancak HÜDA PAR’ın ortaya koyduğu program ve modelin bu ülke insanına doğru bir şekilde anlatılması gerekir. Bu nedenle halkın siz hür kadrolara ihtiyacı var. Bu sorumluluk hepimizin omuzundadır. Yolumuz uzun, yükümüz ağır, imkânlarımız kısıtlı, zamanımız dar, takatimiz sınırlıdır. Ama iman varsa imkân da vardır.  Ve hür kadrolarda bu inanç ve azim mevcuttur." ifadelerini kullandı.

Sağlam, konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: "HÜDAPAR’ın "önce insan öncelik adalet" anlayışının tüm ülkeye hakim olması ve HÜDA PAR güneşinin coğrafyamızda ışıyacak günlere kavuşması ümidiyle.  Diyarbekir 3. Olağan İl Kongremizin ülkemiz, milletimiz ve partimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Görevini devreden arkadaşlarıma bugüne kadar yaptıkları hizmetlerinden dolayı teşekkürlerimi iletiyorum. Yeni yönetime gelecek arkadaşlarımıza başarılar diliyorum." (İLKHA)



Haberin Videosunu İzle
İlgili Videolar