Partisinin Öz Güneşler Spor Tesisleri'nde gerçekleştirilen Batman 3'üncü Olağan Kongresinde konuşan HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.
Sağlam, konuşmasının başında İzmir’de meydana gelen depremden dolayı üzüntülerini dile getirip hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara da acil şifalar diledi.
“Kirli siyaset dilini kullanmadan da siyaset yapılabileceğini gösterdik”
Sekiz senedir müspet siyaset ilkesi ile halka ve ülkeye en iyi şekilde hizmet etmeye çalıştıklarını belirten Sağlam, “Siyaset dünyasına; bozmadan, kırmadan, hakaret etmeden, kirli siyaset dilini kullanmadan da siyaset yapılabileceğini gösterdik. Görmek isteyenler için temiz ve dürüst siyaset yapmanın yolunu, yöntemini gösteriyoruz. İnşallah müspet duruşumuzu ve temiz siyaset dilimizi muhafaza ederek yolumuza devam edeceğiz. Umuyor ve diliyoruz ki bu siyasi üslup ve dil tüm ülke siyasetine hakim olur, siyasi partiler birbirleriyle kavga edip mücadele edeceğine halkına hizmet etmek, ülke ve milletin sorunlarına çözümler bulmak için hayırda yarışan kurumlar haline gelir.” dedi.
Konuşmasında İslam’a ve Peygamber Efendimize düşmanlık eden Fransa’ya sert tepki gösteren Sağlam, Müslümanların, başını Fransa'nın çektiği İslam düşmanlığına ve kutsallara yapılan saldırılara sessiz kalmaması gerektiğini söyledi.
“İslam düşmanlığının arkasında Haçlı zihniyeti vardır”
İslam’a yapılan saldırıların devlet destekli olduğunu vurgulayan Sağlam şöyle devam etti:
“Bu anlamda İslam dünyasının her tarafından ‘Rahmetenlilalemin’ olan peygamberimize yapılan hakarete karşı seslerin yükseldiğini görüyoruz. Ama İslam'a ve İslami değerlere yapılan saldırılar organize ve devlet desteklidir. Bu tür saldırıların yıllarca hazırlıkları yapılmaktadır. Buna karşı koymak için de aynı şekilde hesap edilmiş ve bilinçli bir devlet organizesi gerektirmektedir. Başını Fransa'nın çektiği İslam düşmanlığının arkasında Haçlı zihniyeti vardır. Bilge devlet adamı Aliya’nın dediği gibi; ‘Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır. Ve bu günkü refahı; devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.’ Sistemlerini işgal, talan, katliam, kan ve gözyaşına borçlu bir gelenek asla medeni olamaz. Dini ve ahlaki değerleri dışlayan Batı medeniyetinin merkezi Fransa'dır.”
“İslam'ın güneşi Avrupa’da doğmaktadır”
Avrupa'nın din haline getirdiği değerlerin can çekiştiğine dikkat çeken Sağlam, “Bütün baskı, tehdit ve engellere rağmen İslam, Avrupa'da yükselen en büyük değerdir. Ve gümbür gümbür İslam'ın güneşi Avrupa’da doğmaktadır. Bugün Avrupa'da İslam'ı temsil edenler sadece Afrika ve Asyalı göçmeneler değildir. Artık, Avrupa değerlerinin sorunlarına çözüm üretemediğini gören yerli Avrupalılar İslam'ı temsil etmeye başlamıştır. Bu değişime karşı Avrupa'nın ortaya koyabildiği tepki; kin, öfke ve düşmanlıktır. İslam düşmanlarının bu cüreti; kavmi, mezhebi ve meşrebi küçük ihtilafları, Müslümanların arasına nifak ve düşmanlığa dönüştürüp çatıştırmasından gelmektedir. Aslında burada olağanüstü bir durum yok. Gâvur, gâvurluğunu yapacaktır ve yapmaktadır. Burada temel sorun; İslam dünyasının içinde bulunduğu dağılmışlık halidir. Avrupa, başta peygamberimiz olmak üzere İslam'ın kutsallarına hakaret ederek İslam dünyasının nabzıni ölçmektedir. Gerekli ve caydırıcı tepkiler oluşmazsa hakaret, düşmanlık ve saldırganlık şiddeti daha da artacaktır.” diye konuştu.
“Fransa, devrimleriyle dünyaya iki virüs pompaladı”
Tüm Müslüman halkları İslam’a düşmanlığa karşı tek ses olmaya çağıran Sağlam şunları söyledi:
“Bunun için Müslüman toplumlar tek ses olarak idarecilerini de bu alçaklığa karşı harekete geçirmeye zorlamalıdırlar. İslami değerlere, İslam'ın kutsallarına dil uzatan, hakaret edenler bunu yaptıklarına pişman edilmelidir. Ama bunu yapabilmek için İslam toplumlarının içlerindeki sorunları çözmeleri lazım. Alimler, kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşları, halkları bölüp parçalamak için oynanan oyun ve düzene karşı uyanık olmalı; halkı da bu konuda uyanık tutmalıdırlar. Bu gün İslam'a düşmanlığı ve hakareti ile gündeme gelen Fransa, devrimleriyle dünyaya iki virüs pompaladı. Laiklik ve kavmiyetçilik virüsleri. Bu virüsler İslam toplumlarına bulaştığı günden beri Müslüman halklar rahat yüzü görmedi.”
“Kanlarımızla koruduğumuz ülkeyi düşmana ikram ettiler”
600 yıllık Osmanlı İmparatorluğunun milleti oluşturan kavimler birbirine düşman edilerek kısa bir süre içerisinde darmadağın edildiğini anlatan Sağlam, “Ülkeyi parçalayıp bölmekle yetinmeyip birbirine düşman kavimler haline getirdiler. Laiklik virüsü ile on dört asırda inşa edilen İslam medeniyetine savaş ilan edildi. Yine Aliya'nın özlü değişiyle ‘savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir.’ Evet, ülkeyi işgal etmeye çalışan batıyla ölümüne bir savaş verdik. Silahla, zorbalıkla, savaşla bizi işgal edemediler. Ama sonunda ulusçuluk ve laiklik bu millete dayatılarak düşmana benzetmeye çalıştılar. Kanlarımızla koruduğumuz ülkeyi düşmana ikram ettiler. İnsani, kültürel ve İslami değerlerimize tekrar dönmeden huzur ve güven ortamını oluşturamayız.” ifadelerini kullandı.
“Bu ülkede yaşayanları bir arada tutan asıl unsur inanç birliğidir, İslam'dır”
Türkiye'de ulusçuluk adı altında ülkeyi oluşturan iki ana unsurdan biri olan Kürtlerin varlıklarının dahi inkâr edildiğini ifade eden Sağlam şunları kaydetti:
“Yaşadıkları coğrafyanın adı, kendi adları değiştirildi. Güçlü, özgür ve ayakları üzerinde durabilen bir ülke olmak istiyorsak ülkede yaşayan tüm insanların kendini; ülkenin sahibi, mensubu olarak görmesi gerekir. Bunu sağlamanın tek yolu vardır, tüm vatandaşlara insani temel haklarını hiçbir şarta bağlamadan, hiçbir pazarlık konusu yapmadan vermektir. Bu ülkede yaşayanları bir arada tutan asıl unsur inanç birliğidir, İslam'dır. Bu nedenle tüm vatandaşların inancının gerektirdiği mevzuat oluşturulmalı ve anayasal güvenceye alınmalıdır.”
“Kürtlerin insani ve İslami tüm haklarını verin”
Kürtlerin bu ülkenin asli unsurlarından biri olduğuna işaret eden Sağlam, “Birlikte yaşadıkları Türk kardeşleri hangi haklara sahipse; bu haklara sahip olmak, bunları istemek en tabii haklarıdır. Anayasada vatandaşlık tanımında yapılacak bir değişiklik bu sorunun önemli bir kısmını çözecektir. Yıllardan beri Kürt meselesi terörle birlikte zikredildi. Şiddet ve çatışmalı ortam mazeret gösterildi veya temel insani haklar silahların bırakılmasına endekslendi. Şu anda bu mazeretleri geçerli kılan nedenler büyük ölçüde ortadan kalkmış durumdadır. Bu nedenle ‘şimdi tam zamanı’ diyoruz. Kürtlerin insani ve İslami tüm haklarını verin. Daha doğrusu tüm vatandaşlara inançlarının ve kültürlerinin gerektirdiği hakları verin. Bu haklar sadece kürklere özgü haklar değildir. İnsan olmanın, vatandaş olmanın gerektirdiği haklardır.” dedi.
“Kürtler bu ülkede kendi dilleriyle okumak, kendi kültürleriyle var olmak istiyorlar”
Konuşmasının devamında Sağlam, “2002'den itibaren mevcut iktidar, oluşturduğu olumlu atmosfer ile bu sorunu çözme konusunda tüm millete bir ümit aşılamıştı. Ancak ‘vatandaşların temel insan hakları bir silahlı örgütün silah bırakması için pazarlık konusu yapma’ gibi yanlış bir adımla başlandığı için çalışmalar akim kaldı. İcra makamındakileri buradan bir kez daha uyarıyoruz. Bu ülkenin huzur ve refahı tüm vatandaşların insani ve kültürel hakların verilmesine bağlıdır. Kürtler bu ülkede kendi dilleriyle okumak, kendi kültürleriyle var olmak istiyorlar. Bunlar lüks ve teferruat değil; insan olmanın, vatandaş olmanın gerektirdiği temel haklardır. Bu imkân hala vardır, bu şansı daha fazla ertelemeyin. Dünyayı yeniden dizayn etmek isteyen emperyalist güçler ümmeti parçalayıp bölmek için fırsat kollamaktadır. Kullandıkları argümanları onların ellerinden alın. İstikrarlı, güçlü ve yekvücut bir millet oluşturarak oynanan oyunları bozun.” şeklinde konuştu.
“Çare HÜDA PAR'ın programındadır”
Huzurlu ve güven içinde bir toplum oluşturmanın anahtarının belli olduğuna vurgu yapan Sağlam şöyle devam etti:
“Önce insan, öncelik adalet. Tüm vatandaşları insan olarak gören, hiçbirini diğerinden üstün tutmayan, herkesi birinci sınıf vatandaş olarak gören ve aralarında adaletle hükmedecek bir yönetim kurulmalıdır. Her işine, her icraatının başına adaleti koyacak ‘öncelik adalet’ diyen bir yönetim. Bugün maalesef adalet terazisi şaştığı için hiçbir alanda işler yolunda gitmiyor. Bölgeler arasındaki kalkınmışlık farkları her geçen gün daha da açılmaktadır. Güvenlik soruşturması adı altında ülke insanın bir kısmı tüm ekonomik ve sosyal hayattan koparılıp açlığa mahkum edilmektedir. Hiçbir suçlama yöneltilmeden gençlerimiz uzak akrabalarının işlediği iddia edilen suçlar nedeniyle kolektif cezalandırmaya tabi tutulmaktadır. İnsanı öncelemeyen ve adalete öncelik vermeyen politikalar ve devlet yönetimi nedeniyle bu gün hayatın her alanında bir çürümüşlük ve yozlaşma mevcuttur. Bütün bu olumsuzluklara rağmen çaresiz değiliz. Çare ‘önce insan öncelik adalet’ anlayışının ikame edilmesindedir. Çare, HÜDA PAR'ın programındadır. Halkımız onlarca yıllık sorun ve sıkıntılarının artık bitmesini, huzurlu ve güvenli günlere kavuşmayı beklemektir. Ülkenin tüm sorun ve sıkıntılarının çaresi HÜDA PAR'ın programıdır.”(İLKHA)