21'inci yüzyılın en büyük insan hakları ihlallerinin yaşandığı cezaevlerinden biri de Guantanamo.
"Teröre karşı savaş" adı altında tutuklanan ve büyük çoğunluğu yargılanmadan tutsak edilen mahkumların yaşadıkları halen son bulmuş değil.
Mahkumlardan bir kısmı başka ülkelere nakledilirken, buradaki cezaevlerinde yaşadıkları sorunlar sona ermedi.
Maggie Michael, Associated Press'te yayınlanan haberinde, BAE'de tutulan eski Guantanamo mahkumlarının yaşadığı sorunları ele aldı.
Haber, Mepa News okurları için Türkçeleştirildi.
Guantanamo’daki sanıkların avukatları ve ailelerinden alınan bilgilere göre, mahkumlara, yolun sonunda iş, para ve hatta evliliğe kadar gidecek şekilde rehabilitasyona tabi tutulmaları için Müslüman bir ülkeye gönderilecekleri sözü verildi.
Ama bu bir yalandı.
Bunun yerine, 11 Eylül saldırılarından sonra Afganistan ve Pakistan’da yakalanıp Guantanamo’ya getirilen 18 Yemenli ve bir 1 Rus yaklaşık son beş yıldır Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) sınırları içindeki hapishanelerde adeta çürümeye devam etmektedir.
"Guantanamo BAE'den daha iyiydi"
Bu mahkumların, aileleri ve avukatları ile konuşmalarına izin verildiği kısa süreli telefon görüşmeleri hayatta olup olmadıklarına dair tek kanıt. Aralarında mahkumlara çok kötü davranılmasıyla ünlü bir hapishanenin de bulunduğu birçok gizli noktada tutulan mahkumlar Guantanamo’daki kötü hayatlarının BAE’deki durumdan çok daha iyi olduğunu söylemektedir.
Mahkumlardan birisi görüşme sırasında kendisine yapılan “baskılardan” konuşmaya başladığında birden hat kesildi. Ne ailesi ne de avukatı bu mahkûmdan üç yıldır haber alabiliyor. Rus bir mahkûm ise açlık grevine başlayınca önce tek kişilik hücreye hapsedildi daha sonra da dövüldü.
Bugünlerde ise, bu mahkumların Yemen’e gönderilmesi ihtimali yine gündeme geldi. Aileler, mahkumlara Yemen’de çok daha kötü davranılacağını bildiği için endişe etmektedirler.
"Yemen'e gönderilebilirler"
Yemen hükümetindeki üst düzey bir görevli konu ile alakalı olarak planların olduğunu ve gerekli güvenlik önlemlerinin alınmasının beklendiğini doğrularken, Amerikalı bir devlet görevlisi de ABD’nin böyle bir konudan haberi olduğunu doğruladı. Her iki devlet görevlisi de basın ile konuşmaları yasak olduğu için ismini vermeyi reddetti. BAE ise AP tarafından yöneltilen sorulara cevap vermedi.
BM bünyesindeki insan hakları uzmanları, mahkumların Yemen’e gönderilmesinin “zorla ülkesine geri iade etme” olduğunu ve bunun uluslararası kanunlara aykırı olduğunun altını çizdi.
Mahkumların varış noktası, son altı yıldır büyük yıkım yaratan iç savaşın içinde fakir bir Arap ülkesi. Ülkenin farklı bölgelerini kontrol altında tutan değişik grupların elindeki gerek gizli gerek resmi hapishanelerde işkence ve keyfi gözaltı uygulamalarının çok yaygın olduğu bilinmektedir.
Mahkumlardan birinin kardeşi olan Hüseyin soruyor; “Buradaki meşru hükümetin varlığı bile güvende değil. Buraya gönderilince kimin idaresine verilecekler?”
Bir başka mahkûmun aile fertlerinden Salim ise şunları söylüyor: “Yemen’e ayak basar basmaz öldürüleceklerinden veya toplanıp bir yerlere götürüleceklerinden korkuyoruz.
Yemen’de hayatta kalabilseler dahi, buradaki teröristler bu insanları saflarına katmak isteyeceklerdir. Buna örnek olarak, 2012’de Sudan’a gönderilen eski Guantanamo mahkûmu İbrahim el-Kusi'nin iki sene sonra Yemen’de El Kaide’ye bağlı bir grupta yönetici olarak ortaya çıkması gösterilebilir."
"Verilen sözler ihlal edildi"
Mahkumların hala hapishanelerde tutulması, ABD’li yetkililer tarafından 2015-17 yılları arasında BAE’ye nakledilirken kendilerine verilen sözlere aykırıdır. Bu durum, nakil programındaki kusurları göz önüne çıkarmakta ve Trump hükümetinin mahkumların insani şekilde muamele görmesinin garanti altına alınmasını beceremediğini göstermektedir.
Başkan Obama, Kongre’nin karşı çıkmasına rağmen Guantanamo’daki tesislerin kapatılması için girişimde bulunmuştu. Yapılan plana göre, bazı mahkumların mahkeme süreçleri başlatılacak, bazıları ise durumları değerlendirilirken yine herhangi bir suçlama yöneltilmeksizin gözaltında kalacaktı. Durum değerlendirmelerinin ardından artık tehlikeli olmadığına karar verilen mahkumlar ya kendi ülkelerine ya da üçüncü başka bir ülkeye gönderilecekti.
Trump’ın ise başka planları vardı. Henüz daha başkan olmamışken, seçilmesi halinde “GITMO’dan (Guantamano üssü) bundan sonra kimsenin salınmayacağı” vaadinde bulunmuştu. Trump hükümeti başa geldikten hemen sonra, görevleri Guantanamo’nun kapatılması süreci ile ilgilenmek, nakilleri denetlemek ve salınan mahkumların hayatlarını takip etmek olan koskoca bir devlet ofisini kapattı.
ABD ile BAE gibi Guantanamo’daki mahkumları almayı kabul eden bir dizi ülke arasında imzalanan anlaşmanın maddeleri kamuoyuna açıklanmamaktadır. Ancak, Devlet Bakanlığı’nın Guantanamo elçisinin eski personel şefi Ian Moss mahkumların hala hapishanelerde tutulmasıyla alakalı olarak şunları söyledi; “Biz bu şahısların salındıktan sonra hayata yeniden başlamasını istedik. Tekrar hapse atılmaları anlaşmanın bir parçası değildi. Bu hiç anlaşmanın bir parçası olmadı.”
Mesele hakkında harekete geçmeyen hükümeti suçlayan Moss, sözlerine şöyle devam etti; “BAE’liler, Trump yönetiminin bu insanlara ne olacağını veya onlara nasıl davranılacağını bir gram umursamadığını biliyordu. Bu tam bir rezalet.”
Yemenlilerin BAE’ye nakledildiği 2015 ile 2017 yılları arasında, Guantanamo’nun kapanma süreci ile ilgilenen özel elçi Lee Wolosky idi. Konu ile ilgili sorduğumuz sorulara e-mail ile cevap veren Wolosky şu ifadeleri kullandı: “ABD’den gönderilmelerinin ardından bu insanların gözaltında tutulmasına dair bir plan olduğunu kategorik olarak reddedebilirim.”
Trump yönetiminin görev süresi boyunca, sadece kendisine yöneltilen suçlamaları kabul ederek mahkeme ile anlaşma yapan Suudi uyruklu bir mahkûm, cezasının kalan kısmını tamamlamak üzere Suudi Arabistan’a iade edildi.
George W. Bush döneminde 500, Obama dönemimde ise 197 mahkûm Guantanamo’dan başka yerlere sevk edilmişti. Küba’daki tesislerde bugün tutulan ve üçte biri Yemenli olan 40 mahkumun çoğuna hala bir suçlama yöneltilmemiştir.
Katie Taylor, İngiltere merkezli Reprieve isimli insan hakları örgütünün yardımcı direktörlüğünü ve aynı zamanda grubun Guantanamo’dan Sonra Hayat isimli projesinin koordinatörlüğünü yürütmektedir. 25 farklı ülkedeki neredeyse 60 eski mahkûmun hayatlarını belgeleyen Taylor şu ifadeleri kullandı: “İtiraf etmeliyim ki, yeniden bir yerlere yerleşen insanların arasında durumu en kötü ve sıkıntılı olanlar BAE’ye gönderilenler.”
BAE elindeki mahkumlar
BAE’nin elinde 17 mi yoksa 18 mi mahkûm olduğu bilinmemektedir. Doğrulanamayan raporlara göre Yemenli bir mahkûm sağlık sorunları nedeniyle hapishaneden çıkartıldı.
Patricia Bronte (avukatın ve mahkumların isimleri burada zikredildikleri için cezalandırılabilecekleri endişesi ise değiştirilmiştir), mahkumlardan birinin avukatlığını yapmaktadır. ABD’li Devlet Bakanlığı yetkilileri bu avukata müvekkilinin 6-12 ay arasında bir süre boyunca rehabilitasyona tabi tutulduktan sonra BAE’de aileleri ile yeniden bir araya gelebileceğini söylemişlerdi.
Avukat sözlerini “en başından beri bana verilen güvencelerin hiçbirisi yerine getirilmedi” ifadesi ile sonlandırıyor.
Avukat, müvekkilinin 2016 yılında BAE’ye nakledilmesinin ardından bir daha kendisiyle görüşemedi. Mahkumların aileleri, sevdikleri ile iletişimlerinin düzensiz ve endişe verici olduğunu ifade etmektedir:
41 yaşındaki Abdo, kardeşi ile telefonda görüşmesine izin verildiğinde ona, BAE’ye geldiğinde gözleri kapalı, elleri kelepçeli ve ellerinden ve bacaklarından yere zincirli şekilde tek kişilik hücrede 70 gün kaldığını anlattı. Abdo’nun kardeşi Ahmed diyor ki; “ne rehabilitasyon ne de radikallikten arındırma seansları diye bir şey yok. Abdo ve diğerlerini 16 ay boyunca pis ve karanlık bir yere kapatmışlar. Anlattıkları çok fenaydı.”
Abdo daha sonra, insan hakları gruplarının işkence ve kötü muamele yapıldığını belgelerle kanıtladığı, Dubai’den 200 km uzaklıktaki al-Razin hapishanesine nakledildi.
Abdo, 2019’un bahar aylarında daha önce bahsettiği “pis” yere geri götürüldü ve hala orada olduğu tahmin edilmektedir.
"Keşke Guantanamo'ya dönsem"
Ahmed kardeşinin telefondaki son sözlerinin “hiç düşündüğüm gibi değil. Keşke Guantanamo’ya dönsem … burası oradan 1000 kat daha kötü” olduğunu ve sonra hattın bir anda kesildiğini anlatıyor.
Adı Bir olan 41 yaşındaki hemşire, 2002 yılının Eylül ayında Pakistanlılar tarafından icra edilen operasyonlar sırasında tutuklanıp Guantanamo’ya gönderildi. Guantanamo’daki Periyodik Değerlendirme Kurulu 2015 yılında bu şahsı “düşük seviyeli Yemenli militan” kategorisine aldı.
Kardeşi Hasan’ın AP’ye anlattıklarına göre kendilerine verilen yeni bir hayat sözüne rağmen, Hasan’ın kardeşi; “gizemli şartlar altında tutulmaya devam ediliyor, biz de bir şey bilmiyoruz.”
“Diğer Yemenli mahkumlar gibi o da parmaklıklar ardında yaşıyor. Bu insanlar tarihin en acımasız haksızlığı ile karşı karşıyalar. 10 günde bir telefon etmesine izin verip biraz konuşturuyorlar ama sadece “Nasılsınız?” diye soruyor o kadar. Konuşamıyor ki, yasak.”
Eskiden balet olan ve orduda görev alan Ravil Mingazov, BAE’ye gönderildiğinde Guantanamo’daki son Rus uyruklu mahkumdu. Mingazov, Taliban saflarında savaşmakla suçlanıyordu. Hakkındaki ayrı bir Pentagon dosyasında da Özbekistan’da El Kaide ile bağlantısı olan İslami bir grup ile ilişkisi olduğu ve Ebu Zübeyde isimli bir “aracıya” ait Pakistan’daki bir güvenli evde yakalandığı yazıyordu.
Mizgazov artık 19 yaşına gelen ve Londra’da yaşayan oğlu Yusuf ile hiç tanışmadı. Ama telefonda konuştular. Babası Yusuf’a kendisini alıkoyanlar tarafından aşağılandığından ve ilaç ve yiyecekten mahrum bırakıldığından şikâyet etmiş.
Mingazov’un annesi Zoria Valiullina ise oğlunun Guantanamo’ya dönmek istediğini ve kendisine “orası daha iyiydi” dediğini anlatıyor.
44 yaşındaki Abdülrab isimli mahkûmun ailesi, yakınlarının kendileri ile en son üç yıl önce telefonda görüştüğünü ve hapishane şartlarından şikâyet ederek; “burada baskı altındayım … Guantanamo daha iyiydi. Milyar kat daha iyiydi” dediğini anlatıyor.
Bu sözlerden sonra hat kesilmiş ve Abdülrab bir daha aramamış. Ailesi, mahkûmun hayatta olup olmadığını dahi bilmediklerini ifade ediyor.
Hakkındaki kayıtlarda yazanlara göre, Abdülrab, soruşturma ekibine Yemen’de iken ev boyacılığı yaptığını ve 2000 yılında da hem ilim öğrenmek hem de öğretmek için Afganistan’a gittiğini söyledi. Usame bin Ladin ile bağlantısı olduğundan şüphelenilen şahıslara yönelik operasyonlardan birinde yakalandıktan sonra 2002 yılında Guantanamo’ya gönderildi.
Haziran ayında Abdülrab olduğunu iddia eden birisi adamın ailesini aradı. Kardeşi diyor ki; “onun sesi değildi, aynısı değildi.”
Mahkumlardan bir diğeri, Hamidullah, BAE hapishanelerindeki şartlara rağmen oradan canlı çıkmayı başardı. 3,5 yıl BAE’de hapishanede kaldıktan sonra geçtiğimiz aralık ayında Afganistan’a geri gönderildi.
Hamidullah’ın şahsi psikoloğunun yazdıklarına göre, kendisi hiçbir zaman Taliban üyeliği yapmamış, hatta 90’lı yılların sonunda Taliban tarafından hapse atılmış “örnek bir mahkûm” ve “uysal bir adamdı.”
10 yıl boyunca Guantanamo’da hayatta kalmayı başaran Hamidullah’ın resmî belgelerdeki resimlerinden kendisinin siyah beyaz kıvırcık saçları olan ve mutlu bir ifadeye sahip birisi olduğu anlaşılıyor.
Hamidullah ve diğer Afgan mahkumlar 2015 yılında BAE’ye nakledildi. Hamidullah’ın oğlu konuşabildiği kadar İngilizce ile bize babasını ilk kez orada ziyaret ettiği günü anlattı; “onu bize getirirlerken ellerinden ve ayaklarından zincirlemişlerdi, gözleri siyah bir bezle kapalıydı. Oturduğumuzda ise zincirini daha da sıktılar.”
Hamidullah, Afganistan’a döndükten sonra hapishanedeki hayatına dair birkaç detay verdi. Her tuvalete gittiğinde gardiyanların onu nasıl çırılçıplak soyduğunu, hücresine girerken ve çıkarken omuzlarına ve kafasına gereksiz yere bastırdıklarını anlattı.
“Yaptıkları zihinsel işkenceydi” diyor Hamidullah.
Hamidullah, 20 yılını hapislerde geçirip özgür kaldıktan sadece 4 ay sonra hayatını kaybetti. Ailesi, yakınlarının BAE hapishanelerinde içinde bulunduğu şartların ölümüne yol açtığını düşünmektedir.
Kaynak; Mepa news