BM Gıda Hakkı Özel Raportörü ve ABD'deki California Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hilal Elver, 2019 yılında çatışmalar, göç, iklim değişikliği, ekonomik ve siyasi istikrarsızlık nedeniyle 135 milyon insanın açlıktan ölümle karşı karşıya kaldığını belirterek, bu sayının 2020'de Kovid-19 salgınının da etkisiyle 270 milyona ulaşacağının tahmin edildiğini söyledi.
Dünya üzerinde yetersiz beslenen insan sayısı 2019'da 9,7 milyon artarak 687,8 milyona yükseldi. En çok yetersiz beslenen nüfusun yaşadığı bölge ise Asya oldu.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Uluslararası Gıda Politikaları Araştırma Enstitüsü (IFPRI) raporlarına göre, ekonomik krizler, bölgesel çatışmalar, göç, kuraklık ve siyasi istikrarsızlık nedenleriyle dünyada gıda güvenliği ve açlık sorunlarında büyük artış yaşandı.
FAO'nun geçen Nisan ayında ilan ettiği "Dünyada Gıda Güvenliği Ve Beslenme Durumu 2020" raporunun öngörülerine göre, 2030 yılında sıfır açlık hedefine ulaşmak imkansız.
Rapora göre Kovid-19 salgınının etkileri hesaba katılmadan bile açlıktan etkilenen insan sayısı 2030'da 841,4 milyona ulaşacak. Bu tahminlere göre dünya nüfusunun yüzde 9,8'i açlıkla yüz yüze kalacak.
Öte yandan IFPRI'nın "Küresel Açlık Endeksi verileri Sahra Altı Afrikası ve Güney Asya'nın, dünyada en yüksek açlık ve yetersiz beslenme seviyelerine sahip olan bölgeler olduğunu gözler önüne serdi.
Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) "World Economic Outlook" verilerini de inceleyen FAO, Kovid-19 salgınının dünyadaki açlık durumuna etkilerini üç farklı senaryo ile değerlendiriyor.
İlk senaryoda dünya ekonomik büyümesi 2020 yılında yüzde 4,9'luk düşüş, 2021'de ise yüzde 5,4 artış yaşayacak. İkinci senaryoya göre dünya ekonomik büyümesinde 2020'de yüzde 7 düşüş, 2021'de de yüzde 3,3 artış olacak. Üçüncü senaryoda ise 2020'de ekonomik büyümede yüzde 10 azalış, 2021'de yüzde 0,3 artış tahmin ediliyor.
Her biri diğerinden daha kötümser olan senaryolar, acil önlemler alınmadığı takdirde sıfır açlık hedefinden gittikçe uzaklaşıldığını ortaya koyuyor. Kovid-19'un gıda güvenliğini tehdit ettiğini vurgulayan FAO raporu, dezavantajlı grupların beslenmelerinin daha da kötüleşmesini öngörüyor.
Dünya Gıda Günü dolayısıyla AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Hilal Elver, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri görülmeyen kıtlığın günümüzde yaşandığı bilgisini verdi.
"821 milyondan fazla insan yeterli beslenmeden yoksun"
Elver, dünyada son 4-5 yıldır gıdaya erişimin zorlaştığını belirterek, 821 milyondan fazla insanın yeterli beslenmeden yoksun olduğunu söyledi.
Bunların dışında ağır açlık ve kıtlık yaşadığı için ölümle burun buruna gelen insan sayısının 2020'de Kovid-19 salgınının etkisiyle 135 milyondan 270 milyona çıkacağının tahmin edildiğini kaydeden Elver, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri görülmeyen kıtlığın son birkaç yıldır 4-5 ülkede birden aniden ortaya çıktığını vurguladı.
Elver, Kovid-19 salgınından önce Yemen, Somali, Güney Sudan, Nijerya, Burkina Faso, Afganistan hatta Venezuela gibi ülkelerde yaşanan kıtlığın sebebinin savaşlar ve siyasi gerilimler olduğuna dikkat çekerek, "Bu bölgelerde özellikle Yemen'de gıdanın bir savaş silahı olarak kullanıldığını da biliyoruz. Dünya genelinde savaşlar, göçler, iç karışıklıklar, kuraklık gibi doğal afetler sebebiyle kıtlık görülen yerlerde şimdi de Kovid-19 pandemisinden dolayı 135 milyon insan açlık yüzünden ölümle karşı karşıya. Bu sayının 2020 sonunda 270 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor." dedi.
"Pandemi bütün dünyaya bir ders olmalı"
BM Genel Sekreterliği tarafından 2015 yılında başlatılan 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasında yer alan 'Sıfır Açlık'ın ulaşılması imkansız bir hedef olduğunu savunan Elver, şöyle konuştu:
"2020 Nobel Barış Ödülü, Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı'na (WFP) verildi. Norveç Nobel Komitesi, açlıkla mücadeleye ve çatışma alanlarındaki insanların yaşam koşullarının düzeltilmesine katkılarından dolayı programı ödüle layık gördü. WFP, açlık çekmenin ötesinde açlıktan ölen kitlelere gıda yardımı yapıyor. Açlıktan ölenlerin sayısı 270 milyon gibi çok büyük bir sayıya ulaşıyor."
Elver, salgının bütün dünyaya bir ders olması gerektiğini ifade ederek, eğer uluslararası dayanışma ve iş birliği geliştirilmezse dünyayı çok daha zor günlerin beklediği uyarısında bulundu.
Dünyanın herhangi bir bölgesinde yaşanan sorunun hemen el birliği ile çözülmezse başka yerlere sıçramasının çok çabuk olacağına vurgu yapan Elver, "Avrupa göç istemiyor ama Afrika'yı bu duruma getiren Avrupa'nın sömürgecilik politikasıydı. O sebeple bütün ülkeler uzun vadeli planlar yaparak kriz bölgelerini refaha kavuşturmak zorundadır." diye konuştu.
"Salgın kriziyle tarım ve gıdada yerele dönmenin önemi fark edildi"
Elver, Türkiye'nin iklimi, su kaynakları ve verimli tarım arazileri açısından çok şanslı bir ülke olduğunu hatırlatarak şu değerlendirmelerde bulundu:
"Tarıma 20. yüzyılın ortalarından beri önemini kaybetmiş bir sektör olarak bakılıyordu. 2008 ekonomik krizinden sonra birçok ülke güvenli gıda, dolayısıyla tarımın ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu anladı. Salgın kriziyle ise tarım ve gıdada yerele dönmenin önemi çok ciddi bir şekilde fark edildi. Belki küresel gıda sistemleri bir anda ortadan kalkmaz ama en azından her iki sistemin bir arada yürüdüğü, kısa tedarik zincirlerinin pazarda rekabet gücü kazandığı, sağlığa uygun ve çevreye zarar vermeyen bir sisteme geçilmesi çok önemli."
Türkiye gibi, tamamen endüstriyel tarım ve gıda sistemlerinin hakim olmadığı ülkelerde tarıma dönüşün daha kolay olacağının altını çizen Prof. Dr. Elver, Türkiye'nin küçük çiftçiyi koruyan, üretimi artırmaya yönelik politikalar izlemesi gerektiğini vurguladı.