The Economist: Arap dünyasında petrol çağının sonu yaklaşıyor

Uluslararası Para Fonu (IMF), dünyanın diğer bölgelerinden daha fazla petrol üreten Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki petrol gelirlerinin 2012'de 1 trilyon dolardan 2019'da 575 milyar dolara düştüğünü açıkladı. 

Ekleme: 15.10.2020 16:10:36 / Güncelleme: 15.10.2020 16:10:36 / Dünya
Destek için 

Cezayir'in bütçesini dengeleyemediği için varil başına Brent petrol fiyatını, dünya rekoru olan 157 dolara çıkarması utanç verici bir durum olmasının yanında yine de mümkün görünmüyor. Zira Umman varil başına 87 dolar bir değer biçiyor. Katar hariç, Arap dünyasında hiçbir petrol üreticisi ülkenin, 40 dolar civarındaki mevcut petrol fiyatı göz önüne alındığında, bütçesini dengeleyebilmesi mümkün görünmüyor.

Bazı Arap rejimleri sert adımlar atıyor. Mayıs ayında Cezayir hükümeti harcamaları yarı yarıya azaltabileceğini açıkladı. Dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri olan Irak’ın yeni Başbakanı, memur maaşlarında kesintiye gitmeyi planlıyor. Umman, derecelendirme kuruluşlarının kredi notunu borçlarını ödeyemeyecek ülkeler seviyesine indirmesinin ardından yeniden borçlanmakta zorlandı. The Economist'e göre Kuveyt'in açığı, gayri safi milli hasılasının yaklaşık yüzde 40'ına ulaşarak, dünyanın en yüksek seviyesine ulaşabilir.

Dünya düşük fiyat dönemine giriyor

Kovid-19 salgını, virüsün yayılmasını önlemek için insan hareketinin durdurulmasına, dolayısıyla da fiyatların tüm zamanların en düşük seviyelerine inmesine neden oldu. Ticaretin yeniden başlamasıyla birlikte, petrol fiyatı yeniden yükselmeye başladı, ancak en yüksek talep seviyesine yeniden ulaşması yıllar alabilir.

Bu yükselişe aldanmamak gerekir, çünkü dünya ekonomileri fosil petrolden giderek uzaklaşıyor. Temiz enerji kaynaklarının bol arzı ve artan rekabet gücüyle, petrol yakın gelecekte hala ucuz kalabilir. Petrol piyasasında son zamanlarda yaşanan türbülans bir anormallik değil, aksine geleceğe yönelik gerçekçi bir adım. Rahatlıkla diyebiliriz ki dünya, petrolde düşük fiyatlar çağına girdi ve hâlihazırda bu durumdan en çok etkilenenlerin başında Orta Doğu ve Kuzey Afrika geliyor.

Arap liderler, aşırı yüksek petrol fiyatlarının sonsuza kadar sürmeyeceğini öğreniyorlar. Dört yıl önce Suudi Veliaht Prensi ve fiili hükümdarı konumundaki Muhammed bin Selman, ekonomiyi petrol gelirlerinden bağımsız hale getirmeyi amaçlayan “Vizyon 2030” adlı bir plan ortaya koydu. Komşularının çoğu benzer vizyon cihetinde görünüyor. Ancak Veliaht Prens Selman'ın bir danışmanına göre 2030’da karşılaşılması beklenen tablo, çoktan 2020’de yaşandı.

IMF, dünyanın diğer bölgelerinden daha fazla petrol üreten Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki petrol gelirlerinin 2012'de 1 trilyon dolardan 2019'da 575 milyar dolara düştüğünü açıkladı. Arap ülkelerinin petrol satışından elde ettiği mevcut gelirler 300 milyar doları buluyor ki, bu da ülkelerin masraflarını karşılamaya yetmiyor. Geçen Mart ayından bu yana, bütçelerini dengeleyebilmek için bu ülkeler harcamaları kısmaya, vergi toplamaya ve borçlanmaya başladı. Birçoğu reformları finanse etmek için ayrılan tüm bütçeyi şimdiden tükettiler bile.

Petrol üretmeyen ülkeler de etkilenecek

Petrol üretmeyen ülkeler de bu düşüşün etkilerini hissedecek. Bu ülkeler uzun süredir vatandaşlarını meşgul etmek için petrol üreten komşularına güveniyorlar. Yurt dışından yapılan finansal transferleri bazı ülkelerde GSYİH'nın yüzde 10'unu aşıyor. Ticaret, turizm ve yatırım, dünyada refahı bir ölçüde yaydı. Bununla birlikte, Orta Doğu'daki genç işsizlik oranı, diğer bölgelere kıyasla dünyadaki en yüksek oran olmaya devam ediyor.

Petrol ithalatı, bu doğal kaynağa sahip olmayan diğer ekonomileri finanse etti, nefret dolu rejimleri destekledi ve birçok istenmeyen dış müdahaleye davetiye çıkardı. Bu nedenle, daha dinamik ekonomiler ve daha temsili hükümetler üretime dayalı reformları teşvik ederse, petrol çağına dayalı bu dönemin sonu felaket olmayabilir.

Elbette yol boyunca direniş olacaktır. Bölgenin kısa vadede düşük petrol fiyatlarına uyum sağlayabilecek potansiyeldeki en zengin petrol üreticileriyle başlayalım. Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin devasa bağımsız servet fonları var. Bölgenin en büyük ekonomisi olan Suudi Arabistan, iki yıllık harcamaları cari oranlarda karşılamaya yetecek tahmini 444 milyar dolarlık döviz rezervine sahip.

Ancak pandemi, bu ülkeleri düşük petrol fiyatları ile birlikte sert bir şekilde vurdu. Bu ülkeler uzun zamandır çok fazla para harcadılar. Suudi Arabistan, salgın patlak vermeden önce geçen Şubat ayından bu yana en az 45 milyar dolar nakit harcadı. Riyad bu hızda bir altı ay daha devam etmesi durumunda, Suudi Riyali'nin ABD dolarına olan sabitlemesi üzerinde baskı oluşturacaktır. Hemen hemen her şeyi ithal eden bir ülkede döviz kuru reel geliri ciddi şekilde etkiler. Dolayısıyla yetkililer bu dengeyi koruyabilme konusunda endişeli.

En kötüsü henüz gelmedi

Suudi Arabistan, bütçeyi dengelemek için kamu sektörü çalışanlarına geçim kaynaklarını ödemekten vazgeçti, petrol ve petrole dayalı ürünlerin fiyatlarını artırdı ve satış vergisini de üçe katladı. Bu hamlelere rağmen, bütçe açığı bu yıl 110 milyar doları aşarak, gayri safi milli hasılanın yüzde 16’sına ulaşması bekleniyor. Bu vergi ve fiyat artışı politikasının, daha fazla şirket, gelir ve emlak vergisi artışlarının takip etmesi bekleniyor. Fakat gözden kaçmamalı ki bu vergi artışları, koronavirüsü kontrol altına almak için durmuş olan ticaret üzerinde çok daha fazla baskı oluşturabilir.

Suudi Krallığı, petrol gelirindeki düşüşü bir nebze telafi etmek için din ve eğlence turizmindeki artışa umut bağlamıştı, fakat bu umut da hâlihazırda bir fantezi gibi görünüyor.

Diğer yandan bazı uzmanlar petrol üreten ülkelerdeki mevcut krizin, durumu Körfez ülkeleri lehine değiştirebileceğine inanıyor. Körfez ülkeleri dünyadaki en ucuz petrolü üretiyor, bu nedenle fiyatlar düşük olduğunda pazar payı kazanma olasılıkları daha yüksek. Yabancı işçiler kaçarken vatandaşlar da işgücü piyasasında kendilerine istihdam imkânı bulabilir. Bölgedeki çatışmalar, bazı ülkeleri reformları hızlandırmaya yöneltebilir. Yeni gelir elde etmek için Arap devlet ve hükümet başkanları bir özelleştirme dalgasından bahsediyor. Krallık geçtiğimiz günlerde dünyanın en büyük tuzdan arındırma tesisi olan Ras Az-Zur’un tahsis edildiğini duyurdu. Ancak şimdilik yatırımcılar paralarını bölgeden tamamen çekmeye daha meyilli görünüyorlar.

Dünyanın en büyük ters osmoz suyu tuzdan arındırma tesisi Suudi Ras Az-Zur tesisi 

Öte yandan, halkın öfkesi giderek daha da büyüyor. Suudiler, fakirleri zenginlerden daha fazla etkileyen yeni vergilere karşı tepkililer. Sosyal medyaya yansıyan bir paylaşımda işsizlerden biri, "Suudi Veliaht neden zenginlerden vergi almıyor?" dedi. Veliaht Prens'in yeni saraylar inşasına giriştiği ülkenin kuzeyindeki coğrafyada yaşayan dört çocuk annesi bir kadın, tepkisini ironik olarak bir soruyla dile getirdi: “Bizim prensimizin neden yatı yok ve niçin biz fakirler gibi yaşıyor?"  

Buna ek olarak, Irak'ta ücret kesintilerinden etkilenen devlet yetkilileri, tüm siyasi sistemi devirmeyi amaçlayan bir protesto hareketini desteklemeyi göze aldılar. Kişi başına düşen gelirin 2012'de 5.600 dolardan bugün 4.000 doların altına indiği Cezayir'de protestolar sokaklara yansımaya devam ediyor. Bölge yöneticileri artık insanların tepkisini dindirebilecek durumda değil.

Kriz petrolün akmadığı yerlerde yayılıyor

Salgın nedeniyle aylardır kesintiye uğrayan gelirleryile, kronik yolsuzluk ve ekonomik çöküşün kıyısında yaşam savaşı veren Lübnan'da protestolar çoktan yeniden başladı. Lübnan, petrol üreten bir ülke değil. GSYİH'nın bu yıl yüzde 13'ten fazla küçülmesi öngörülen ülkedeki devasa ekonomik kriz; hizmetlere büyük ölçüde bağımlı olan, iç savaş sonrası harap olmuş ekonomik sistemden ve şişkin bir finans sektöründen kaynaklanıyor. Ancak Körfez'deki petrol arzındaki azalmadan kaynaklı genel durgunluk, Lübnan’da da işleri daha da kötüleştirdi. Petrol fiyatlarındaki uzun vadeli düşüş, petrol üretmeyen Arap ülkelerinde de daha büyük bir etkiye sahip olacaktır.

Enerji zengini ülkelerden yapılan finansal transferler tüm bölge için bir adeta cankurtaran işlevi görüyor. 2,5 milyondan fazla Mısırlı, yani ülke nüfusunun kabaca yüzde 3'ü en çok petrol ihraç eden Arap ülkelerinde çalışıyor. Keza diğer Arap ülkeleri olan Lübnan ve Ürdün'de nüfusun yüzde 5'i ve Filistin topraklarındaki nüfusun yüzde 9'u da aynı durumda olan gruplar. Gönderdikleri para, ev ekonomilerinin büyük bir yüzdesini oluşturur. Petrol gelirlerinin düşmesiyle yurt dışından gelen işçi dövizleri de azalacak. Dolayısıyla mevcut durum, yabancılar için daha az iş fırsatı ve iş bulanlar için ise daha düşük maaşlar anlamına geliyor.

Bunun, sakinleri arasındaki işsizliği azaltmak için göçmenliğe bel bağlayan ülkelerdeki sosyal sözleşme üzerinde olumsuz bir etkisi olacaktır. Her yıl üniversitelerden yaklaşık 35 bin Lübnanlı mezun oluyor ve Lübnan ekonomisi bunlardan yalnızca 5 bin kişiyi istihdam ediyor. Çoğu yurtdışında çalışmak istiyor. Kitlesel göç, yetenekli beyin göçü oranını artırdı. Mısır, Körfez'e vasıfsız işgücü sağladı. 1980'lerde Suudi Arabistan'a göç eden Mısırlı işçilerin beşte birinden fazlası okuma yazma bilmiyordu. Şu anda, çoğu orta öğretime sahip ve üniversite diploması olanlar iki katına çıktı.

Petrol üreten ülkelerde potansiyel fırsat daralması, birçok eğitimli mezun kesim artık daha az iş imkânı anlamına geliyor ki, bu da daha az nitelikli göç almak anlamına geliyor. Üstelik bu eğitimli nüfusun, göç etmeseler dahi kendi ülkelerinde de arzu edilen bir yaşama kavuşma imkânlarının azalmasına da yol açıyor.

Mısır'daki doktorlar, Suudi Arabistan veya Kuveyt'te kazandıklarının bir kısmı olan, ayda 3 bin Mısır poundu gibi çok düşük bir  miktar kazanıyor (185 dolara eşdeğer). İşsiz mezunların sayısındaki artış, muazzam bir sosyal huzursuzluk anlamına geliyor. Buna, sözleşmelerinin süresi dolduktan sonra evlerine dönmek zorunda kalan potansiyel göçmen akınını da ekleyin. Birçoğu geri dönmek istemiyor çünkü Dubai gibi emirlikler ve Katar gibi bir ülke onlara sadece iyi iş fırsatları sunmakla kalmıyor, aynı zamanda birinci sınıf sosyal hizmetler ve nispeten adil bir yönetim de sunuyor.

Firmalar ve şirketler

İşletmeler ve şirketlerin de önünde acı bir reçete geleceğe benziyor. Petrol üreten ülkeler, diğer Arap ülkeleri için büyük pazarlardır. 2018'de bu üreticilerden olan Mısır, ihracatının yüzde 21'ini, Ürdün ihracatının yüzde 32'sini ve Lübnan ihracatının yüzde 38'ini petrol üreten ülkelerle gerçekleştirmişti. Şirketler elbette başka iş ortakları da arayabilir. Mısır aslında bir Arap ülkesinden çok İtalya ve Türkiye'ye ihracat yapıyor. Ancak petrol ürünleri, mineraller ve kimyasallar gibi bu iki ülkeye sattıkları mallar, Mısırlılar için daha az iş fırsatı yaratma kapasitesine sahip. Bölgedeki ülkeler tarla bitkileri, tekstil ürünleri ve tüketim malları gibi daha fazla emek-yoğun mal satın alıyor. Mısır'ın ihraç ettiği televizyonların yarısından fazlası Körfez İşbirliği Konsey (GCC) ülkelerine gidiyor. Toplam ihracat gelirinin yüzde 10'undan fazlasını üreten ve on binlerce iş kolunu destekleyen Ürdün ilaç endüstrisi, ihracatının dörtte üçünden fazlasını petrol üreten Arap ülkelerle yapıyor.

Petrol üreten Arap ülkeleri diğer ülkelere daha az zengin turist gönderecek. Lübnan için Kuveyt, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden gelen ziyaretçiler, ülkenin toplam turist harcamalarının üçte birini oluşturuyor. Avrupalı ​​turistler, Mısır’ı ziyaret eden toplam turist sayısının çoğunluğunu oluşturuyor, ancak Körfez ülkelerinden gelen turistler, ülkede daha uzun kalıyor ve restoranlarda, kafelerde ve alışveriş merkezlerinde çok daha fazla para harcıyor. Suudiler yazı Kahire veya Beyrut'ta geçiriyor, çünkü bu iki şehir ülkelerine yakın, kültürel olarak tanıdık ve aynı dili konuşuyor. Yeni dönemde zengin Körfez turistlerinin sayısındaki muhtemel azalma, ebetteki söz konusu ülkeler için handikap oluşturacaktır.

*The Newsbeezer Haber Ajansında yayımlanan bu değerlendirme, aslına sadık kalınarak Hasan Nurhan Çelik tarafından, ortadoguhaber.com adına tercüme edilmiştir