Sergüzeşt-i Ömrüm

Fesih Güler hocayı farklı bir açıdan ele alan, etkileyici bir şiir ile sizleri baş başa bırakıyoruz.

Ekleme: 07.10.2020 21:54:54 / Güncelleme: 07.10.2020 22:49:40 / manşetler
Destek için 

Doğruhaber - İhsan Güzeler

Yaşım on altı
Ömrümün kuşluk vakti
Üstümde koca bir yük
Önümde uzun bir yol

..
Mevsimlerden kış
Zaman kötü
Vakit karanlığa teslim
Karanlık ise zulümden yana
..
Bir derviş edasında
Sırtımda istikbalimi sakladığım çanta
Mahşeri bir kalabalıkta yol alıyorum..
Umut oluyor bana kısık ateşler,
Küçük kıvılcımlar..
Gözümü onlara dikip
Heyecan ile onlara koşuyorum
Ben yaklaştıkça ışıkların sahte,
Kıvılcımların batıl olduğunu anlıyorum..
Yollar çıkmaz bir sokağa
Yönler aşılmaz duvarlara çarpıyor
Ve ben durmadan koşuyor,
Koştukça düşüyorum.
Kanayan yaraların,
Yaralanmış umutların,
Umutsuzluğa kapılmış düşüncelerin,
Düşüncesiz ideallerin peşinde
Duygu hezeyanı yaşıyorum.
Ki ben gülen yüzü idim hayatın
Neşesi idim sevdiklerimin
Ve ben kayboluyorum..
Mars olmama
Tuş görmeme
Bir adım kala
Onu görüyorum.
Elinde parlak bir ışık
Yüzünde kararlı bir ifade
Dilinde amentü
Onu görüyorum
Karanlığı yarıp sisi dağıtıyor
Bana yaklaşıyor
Elimden tutup ayağa kaldırıyor beni.
Yaralarımı silip merhem sürüyor,
Tedavi ediyor beni.
Halimden anlıyor
Vaktimi soruyor
Aç mısın diyor
Cevap beklemeden heybesinden kuru bir ekmek,
Bir kaç zeytin,
Bir dilim peynir çıkarıyor
Ben yerken bana bakıyor.
Yüzümü inceliyor
Kendi kırbasından su içirip
Gel diyor
Kalabalığı yara yara
Peşinden sürüklüyor beni
Bir sofaya varıyoruz
Dost meclisine...
Ahiler oturuyor
Selam veriyor oturuyoruz
Tanıştırıyor tanıtıyor beni
Merhaba diyorlar bana
Rahat ol diyorlar.
Herkesin içinde elini uzatıp var mısın diyor
Neye diyorum
Bir ticarete
Alışverişe
Dostlar şahit olsun diyor
Nasıl olacak diye soruyorum
Sen bana belindeki yükü
Ben ise sana bir söz
Bir de ışık vereceğim diyor
Olmaz diyorum.
Bu yük benim her şeyim
Geçmişim, anım, istikbalim
Bir ışığa ve bir söze
nasıl değişirim diye soruyorum
Gülüyor.
Herkes gülüyor
Onlar sadece yük diyor
Ve ekliyor
Karanlıkta belirsiz bir yolda, yükün
altın, inci, mercan olsa neye yarar
Sana doğru bir yol
Yolunu aydınlatacak bir ışık
Ve sağlam bir söz lazım
Hem diyor
Yolun sonunda onları bırakıp terk etmeyecek misin
Evet ama diyorum
Ama ne diye soruyor
Ama bir şey diyemiyorum
Ahiler, dostlar
Anlaş diyor
Kar edersin diyor..
Tamam diyorum
El sıkışıyor anlaşıyoruz
Tası
Tarağı
Ütülü gömleğimi
Kravatımı
Cilalı kunduramı
Deri cüzdanımı
Kol saatimi
Diplomalarımı
Ve bütün yükümü
benden alıp
Bana elinde ki ışıktan bir hüzme
ve bir söz veriyor.
FESTEQİM KEMA ÜMİRTE
Biatimi alıp alnımdan öpüyor
Tebrik ediliyorum
Bağırlara basılıp
Exi ilan ediliyorum
Huzur benim oluyor
......
Yola düşüyorum
Yolcu oluyorum
Ardından sesini duyuyorum
Unutma!
Güneş bizden yana diyor
Unutmuyorum umutlanıyorum
Karanlık peşimde bir ejderha
Kâh Alevi kâh dişleri ile yok etmeye
Parçalamaya çalışıyor beni
Bir süre sonra ondan kaçmamam
Gerektiğini öğreniyorum
Üstüne gidiyor
Işığım ile gözlerine vuruyorum
Ben vurdukça kaçıp küçülüyor.
Fakat ne var ki;
Cellatlarına aşık mahkumlar
Ben cellatları düşürdükçe
Mahkumlar cellatlaşıyor
Bir girdaba dönüşüyor
O güzel Resulü
Hicret yollarında arıyorum.
Mus'ab oluyor
Bir kardeş edinip
Bir mescit inşa ediyorum.
Öz yurdumda mülteci
Şehrimde yabancı oluyorum
Üzerinde ezanların dinmediği
Diyarlarda
(Çan) ın ezasını çekiyorum.
....
Ocak üşütür dondurur derler
Oysa bizi yakıp kül etti
Gönlümüz alev alev yanarken
Gözyaşlarımız buzları eritti.
Çok darlandık
Çok bunaldık
Çaresizdik
Yetim kaldık
Öksüz kaldık..
Zulüm dalga dalga esti
Virana döndü yurdum
Talana uğradı
Kara yüzlü caniler
Camilerimize dadanıp
Elifbalarımıza el koydu
Camiler sahipsiz
Camiler kimsesiz kaldı.
Züleyha'nın arzularına
Ret çekenler
Yusuf'un akıbetine uğradı..
....
Yaşım otuz
...
Patlatılan kapım
Korku ile ağlayan çocuklarım
Kelepçe vurulan kollarım
Ajanslara son dakika düşen haberim
Fişlenen ömrüm
Büyük bir sevince gark olan düşmanlarım
......
Gece mi daha karanlık
Yoksa gecede bana işkence eden
Kara kalpler mi bilemedim.
Tüm acıları tattım
Bütün seansları yaşadım
Gündüzün olmadığı
Güneşin doğmadığı
Şefkatin zerre bulunmadığı
Bu yerde merhamet dilenmedim
Yüreklerini soğuttum belki ama
Ellerine tek dirhem vermedim
Onlar dilendi
Onlar yalvardı
Onlar ayaklarıma kapanıp
Onlar mağduriyet arz etti
Sistemin demir çarkları
Koca muhafızları
Önümde eğildi.
Hamd olsun
....
Elimde senaristlerin
Yazdığı bir ifade
İfadenin üzerinde
Tanıyamadığım ben in fotoğrafı
Arkamda umduğunu alamamış
Zelil bakışlar
Ziyana uğramış taltifler
Zindana atılıyorum.
...
Zindan iki hece diyor Üstad
Biz bir hece daha ekliyor
Bir name gibi okuyoruz
Gülistan..
Esaret zordur elbet
Ağır gelir adama
Ayrılıklar yurdudur
Yokluklar diyarıdır.
Diriler kabri
Müsibetler eli'dir..
Madem ki imtihan
Öyle ise
Fırsat olmalı
Avantaja çevrilmeli
Öyle gördük
Öyle yaşadık
İlim, irfan ve tefekkür
Sabır ile
Aylar günlere
Yıllar aylara dönüştü.
Zaman bereket verdi
Bereket ise meyve verdi..
...
Yaşım otuz yedi
.....
Geride bir çok dost
Tüketilmiş bir ceza
Mürekkebi solmuş kitaplar
Ve anılarımı bırakarak
Dışarı çıkıyorum.
Geriye dönüp
Benden aldıkların;
Bir tutam siyah saç
Boşa geçecek bir kaç yıl
Ve birazcık rahatlık diyorum
Boyun büküşüne aldırmadan
Yoluma yürüyorum.
Yolum belli
Işığım elimde..
...
Yaşım kırk
...
Yıllar ...
Akarsu misali
Gah çağlayıp coşuyor
Gah sakinleşip usul usul akıyor.
Benin ömrüm
Kanyonlarda
Uçurumlarda geçti
Düz bir ova
Hoş bir plato benden çok uzaklarda..
Atalarım
Kol bırakırdı
Savaş alanlarında
Cephelerde bacak bırakır
Feda olsun derdi.
Eve eksik döner
Kazandığımız kaybettiğimizdir derdi
Ben ise
Bir ise çift böbrek bırakıyorum
Atalarımın yoluna
Aynı amaca
Aynı hizmete
Feda olsun diyorum.
Yusuf'un sabrın dan
Eyüb'ün sabrına sarılıyorum.
Eyüp ki dertlerin menbaı
Çilelerin yurdu
Çilekeşlerin atası
Sabrın kalesi
Sabır onunla bilinir
Onunla şekle bürünür.
Onu anlıyor
Onu anladıkça şükrediyorum.
....
Yaşım kırk sekiz..
...
Hayat hiç bir şeye
Aldırış etmeden akıp geçiyor.
Hiç kimse durduramıyor zamanı
Lezzetler fena bulma ile eziyete
Eziyetler ise sabır ile lezzete dönüşüyor.
Allah için vazgeçilenler
Allah'ın yaratığı tüm eşyadan ağır basıyor
Çok zengin olabilirdim
Veya çok sağlıklı
Zamanımın tamamını huzur ve neşe ile geçirebilirdim
En lüks arabalara binip
En modern evlerde ikame edebilirdim
Elbiselerimin üzerinde marka etiketler
Kunduram ise daha parlak olabilirdi..
Yemeklerim leziz
İçeceklerim fevkalade olabilirdi
Şehir şehir dolaşıp
Belki dünyayı bile gezebilirdim
Fakat;
Sonu ölüm olan dünyada
Kendimi ölümden
Ölümü kendimden halas edemezdim
3 metrelik 35 liralık kefeni giymeye
Tahta tabutta taşınıp
Ağzı açık beni bekleyen kabre girmeye engel olamazdım.
Öyle veya böyle
Azrail ile tanışacak
Ruhum teslim alınacaktı.
Belirlenen anda
Belirlenen yerde canımı teslim edecektim
...
Ben çantam karşılığında
Satın aldığım ışığı
Ve misyon edindiğim sözün
Hakkını vermek istedim.
Günaha bulanmış
İsyanlarla kirlenmiş yeryüzüne
İlmik ilmik
Nakış nakış
Vahyi örmeye çalıştım
İsterdik mi iklimler kuran
Mevsimler İslam olsun
Çiçekler peygamber kokup
Kuşlar ilahi okusun
İsterdim ki;
Ezanları Bilaller haykırıp
Adaleti Ömerler sağlasın
Sıddıklar yönetsin devletleri
Hesapları Ali'ler sorsun
Ve isterdim ki
Haya,
Osman'ın gönlünce olsun

...
Belki dünya benim ile daha güzel
Benim ile daha temiz olmadı
Belki değiştiremedim bir şeyleri
Birileri belki anlayamadı beni
Anlatamadım belki içimdekini
Fakat
Rabbim şahit ki;
O`nu sevdim
O'nu sevenleri sevdim
Davasını sevdim
Davasını sevenleri de sevdim
Amellerim kurtuluşa vesile değil biliyorum
Hakkını veremedim
Pişmanım.
Yaptıklarım dan değil
Daha fazlasını
Yapamadığım için pişmanım
Gazabından korkup
Rahmetine sığınıyorum
Liyakatimin olmadığı kapıda
Layıkı olmadığım affın talibiyim
Boynum bükük
Ellerim açık
Gözlerim yaşlı..
Şefkat dileniyor
Merhamet istiyorum.
Suçlu bir köle ne dilerse efendisinden onu diliyor
Rızasını umuyorum.
Ben O'ndan razıyım..
...
Yaşım kırk dokuz..
....
Hamd âlemlerin rabbi olan Allah'a mahsustur..