"Ayasofya-ı Kebir Cami Şerifi Sempozyumu" Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ın katılımıyla başladı. Ayasofya-ı Kebir Cami Şerifi İmam-Hatibi Ferruh Muştuer'in Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başlayan sempozyumun açılış konuşmasını gerçekleştiren Erbaş, Ayasofya'nın mana ve önemine katkı sunmak ve medeniyetimizdeki konumunu anlamak için 'Camiler ve Din Görevlileri Haftası'nda Ayasofya sempozyumunu gerçekleştirdiklerini belirtti.
Erbaş, "Ayasofya, İslam'ın yeryüzüne öğrettiği üstün insanlık ilkeleri ve nebevi değerlerin evrensel nişanelerinden birisi olmuştur. Ayasofya'nın asli hüviyetine kavuşması aziz milletimizin kimliğine, tarihine ve medeniyetine sahip çıkma kararlılığını ve köklerinden aldığı güçle sağlam bir geleceği inşa etme azmini göstermektedir. Ayrıca tüm İslam toplumları için de bir uyanış ve diriliş muştusu olmuştur." diye konuştu.
"Ayasofya'nın açılışı mazlum müminleri mahrumiyetinden kurtarıp yeniden tarihin öznesi konumuna yükselten bir milat olacaktır"
Ayasofya'nın açılışının son asırda travmalar ve maruz kaldığı meydan okumalar neticesinde özgüven kaybı yaşayan Müslüman toplumların büyük bir heyecan yaşadıklarını söyleyen Erbaş, "Savaşların ve zorlukların örselediği coğrafyaların geleceğe dair umutları yeşermiştir. İnanıyorum ki, bu büyük hadise tüm mazlum müminlere fetih ruhunu yeniden aşılayacak, onları özellikle son 2 asrın mahkûmiyet ve mahrumiyetinden kurtarıp yeniden tarihin öznesi konumuna yükselten bir milat olacaktır." şeklinde konuştu.
"Kültür ve Medeniyet Tarihimizde Ayasofya" başlığıyla bir konferans veren Kültür ve Sanat Politikaları Başkan Vekili Prof. Dr. İskender Pala, Ayasofya'nın öncelikle bir cami olduğunu, cami vasfı üzerinde durulması gerektiğini söyledi.
Caminin toplum, insan ve merkez ile olan ilişkisi üzerinde Ayasofya'nın tanımlanabileceğini belirten Pala, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
Bir şehrin ulu camisi devletin halkla, merkezin çevreyle, dinin mümin ile buluştuğu yer olarak konuşlandırılır. Ulu caminin çevresi genellikle bir külliye halinde düzenlenir. Külliyede cami, hamam, aşevi, hayrat ve sebili olan yerdir. Külliye hayatın merkezinde durur ve hayatın asli, ihtiyaçlarını giderir. Sonra da insanlar gelip çevresine yerleşir. Bunun için İstanbul'da mahalle olmanın anlamı bir külliye ile kendisine kimlik bulmuştur. İstanbul'da pek çok mahallemizin, semtimizin adının Osmanlı tarihinde bazı vezirlerin adıyla anılmasının altında bu yatar. Padişah vezire toprak vererek külliye kurmasını ister. Vezir de kendi parasıyla önce cami sonra medrese sonra kütüphane sonra da sübyan mektebi, sebil, aşevi yapar. Bu, bir Müslüman toplumun hayatını idame ettirmesi için asli ihtiyaçlarının görüntüsüdür.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen sempozyuma Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mehmet Emin Maşalı, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erol Özvar, 29 Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Sinanoğlu ve Kültür ve Sanat Politikaları Başkan Vekili Prof. Dr. İskender Pala katıldı. (İLKHA)