‘HDP, KÜRD MESELESİNİ İSTİSMAR EDİYOR’

HDP Milletvekili İmam Taşçıer’in, “Bütün Kürtlere kapımız açıktır ama HÜDA PAR’a kapımız açık değil” ifadeleri geçmişte PKK’nin “Ya bize tabi olursunuz, ya buradan gidersiniz, ya da öldürülürsünüz” sözünü anımsattı. HÜDA PAR’ın Kürd meselesini en öncelikli meselelerinden biri olarak gördüğünü hatırlatan HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanı Osman Aktaş, HDP’nin Kürd meselesini istismar ettiğini ve Kürtleri emperyalist uşaklığına, Kürd düşmanı Kemalist sisteme entegre ettiklerini ifade etti.

Ekleme: 07.09.2020 02:11:13 / Güncelleme: 07.09.2020 02:29:24 / manşetler
Destek için 

DOĞRUHABER / Mehmet Tahir Özsoy 

Geçtiğimiz günlerde açıklamalarda bulunan HDP Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer, “Bütün Kürtlere kapımız açıktır ama HÜDA PAR’a kapımız açık değil, çünkü onlar kendilerini Kürdistani olarak görmüyor. HÜDA PAR, AKP ile ilişkili olan ve Rojava’nın işgalini savunan bir parti. HÜDA PAR’ın kendi uygulamalarından kaynaklı tarafımızdan Kürt tarafı bir parti olarak kabul görülmüyor.” ifadelerini kullanarak kendileriyle aynı safta olmayan hareketleri saf dışı bırakacaklarını ifade etmişti. “Biz HÜDA PAR’ın programında yazanlara bir şey demiyoruz” diyerek, siyasi münafıklık yapan Taşçıer, “biz onların pratikteki tutumlarına, iktidarla birlikte hareket etmelerine itirazımız olduğunu söylüyoruz.” ifadelerini kullanarak geçmişte çözüm sürecinde yaptıklarını görmezden geldi.

‘KÜRD MESELESİ İSTİSMAR EDİLİYOR’

HDP vekiline yanıt HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanı Osman Aktaş’tan geldi. Kürd meselesine dair açıklamada bulunan Aktaş, “Yetkili ağızlarının defalarca dile getirdikleri “Kürdistani değiliz” itirafına rağmen Kürd meselesini istismar ederek Kürtleri emperyalistlerin çıkarlarının uşaklığına evirdikleri ve Kürd meselesini var eden Kemalist sisteme entegre ettikleri gün gibi aşikardır” dedi. Kürd meselesi ve çözüm reçetesine dair açıklama yapan HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanı Aktaş, şu ifadeleri kullandı: “HÜDA PAR ilk günden itibaren Kürd meselesini en önemli ve en öncelikli meselelerinden biri olarak deklare etmiş ve Kürtlerin İslami ve insani haklarına kavuşmalarının çözüm reçetesini kamuoyu ile paylaşmıştır. Henüz birkaç yıl önce yedi bin Kürd gencini toprağa gömdükleri “Çukur Süreci”nde, yirmi şehrimizi taş devrine döndürmüşken ve yuvasını yıktıkları yüz binlerce mağdur Kürdün yaraları sarılmamışken Kürd ve Kürdistanilik konusunda en son söz düşecek olanların Kürd ve Kürdistaniliğe dair söz söylemeye utanmaları gerekir.”

‘HADDİNİ BİLMEZLİKTİR’

HÜDA PAR’a kimlik biçilmeye çalışıldığını vurgulayan Aktaş, “Bugüne kadar Kürtlerden kurumsal özür dilememelerine rağmen Dersim’de, Zilan’da Kürtleri katleden zihniyetin çıkarları için Kürtleri babalarının katilleriyle aynı safa koyanların ve Kürtleri hamal olarak kullanıp Türk solunu yine Kürtlerin sırtında Meclis’e taşıyanların HÜDA PAR’a kimlik biçmesi tek kelimeyle densizlik, iki kelimeyle haddini bilmezliktir” diye konuştu.

HDP/PKK’NİN 6-8 EKİM KATLİAMI

Her ağızlarını açtıklarında Kürd halkının duygularını istismar eden HDP vekilleri, 6-8 Ekim Katliamı’nın sorumluluğunu üstlenmiyor. Bunların çağrılarıyla sokaklara dökülen HDP/PKK’lilerin vahşi saldırılarında başta Diyarbakır'da Yasin Börü ve arkadaşları olmak üzere birçok dindar insan katledildi. 2014 yılının Kurban Bayramı'nda Diyarbakır'da ve bölgenin diğer şehirlerinde yaşanan vahşet, Kürdistan'ın katliamlar tarihinde yeni bir sayfa açtı. PKK'nin kuruluşundan bu yana başta kendisine biat etmeyen bölge insanına yönelik baskı ve saldırıları, 6-8 Ekim 2014'te yeni bir boyut kazandı. HDP Genel Merkezi ve onun Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın çağrısıyla sokaklara inen PKK/HDP'liler "her yeri Kobani'ye çevirmek" üzere, Müslüman Kürd halkına karşı büyük bir kıyıma girişti. Ellerinde kurban eti, ihtiyaç sahiplerinin kapılarını aşındıran gençler linç edildi, sakallı insanlar, tesettürlü kadınlar hedef alındı, cami ve Kur'an kursları ateşe verilip yağmalandı. Yaşanan saldırıların en önemli merkezi ise Diyarbakır oldu.

Diyarbakır'da Yasin Börü, Hüseyin Dakak, Hasan Gökgöz, Riyad Güneş, Turan Yavaş ve Cumali Güneş acımasızca katledildi. Bölgenin diğer illerinde de başta HÜDA PAR olmak üzere muhafazakar kimliğiyle bilinen kişiler ve kurumlar hedef alındı. 6-8 Ekim süreci uzun sürdü ve bu zaman diliminde Bingöl'de Fethi Yalçın ile Cengiz Tiryaki de silahlı saldırı sonucu şehid oldu. Van'da Latif Şener, Kızıltepe'de Suriyeli Abdullah Muhammed Latif ve bacanağı Suudi Arabistan vatandaşı Fehad İbrahim Elduveric PKK'liler tarafından katledildi. Hafızalarda hala tazeliğini koruyan bu vahşi saldırılarda HDP/PKK cenahı pişkince utanmadan bu olaylarla ilgisinin olmadığını savundu. Saldırgan katillere mahkeme salonlarında tüm gücüyle destek veren bu ikiyüzlüler türlü yalanlarla insanları kandırmaya devam etti.

CHP VE TÜRK SOLU İLE İTTİFAK, KÜRDLERE İHANETTİR

Kürd halkının yaşadığı acıların tamamının kökeninde CHP-Kemalist sistemin uygulamaları yatıyor. İşin garip tarafı Kürtlerin haklarını savunduklarını iddia edenler CHP ile her anlamda birlikte hareket ediyor. Bu da onların her konuda olduğu gibi bu konuda da yalan söylediklerini, Kürd halkının acılarından beslenerek, kendi menfaatlerinin peşinde olduklarını ortaya koyuyor. Bunca kötü icraat yetmiyormuş gibi muhafazakarlığıyla bilinen Kürd halkını bir de din düşmanı solcu anlayışa hamal yapma vazife görüyorlar. Sözde Kürd davasını savunurken Türk solu ile ittifak yaparak bu tehlikeli zihniyeti Kürd oylarıyla meclise taşıyorlar. Bilindiği üzere HDP vekillerinin büyük bir kısmı Türk solundan kontenjana dahil edilmiş.

PKK’NİN EMPERYALİZM UŞAKLIĞI

HDP/PKK/PYD/YPG’nin her fırsatta hamiliğini yapan ABD, Batı ve Rusya bu yapıyı taşeron olarak kullanıyor. Kendi örgütsel çıkarlarını binlerce Kürd gencinin ölümüne tercih eden bu yapı, Kürtleri emperyalistlerin bölgedeki çıkarları için kullanmaktan imtina etmiyor. Bölgede kazdıkları çukurlara (çukur olayları) devletle yapılan çatışmalarda binlerce gencin gömülmesine neden olan bu çıkarcı kirli zihniyet, Kürd halkının başına emperyalistlerce bela edilmiş büyük bir musibet olarak orta yerde duruyor.

HDP ÖNÜNDEKİ AİLELERİN EVLAT NÖBETİ SÜRÜYOR

Diğer yandan Diyarbakır annelerinin, dağa kaçırılan çocuklarına kavuşma ümidiyle HDP İl Başkanlığı binası önündeki evlat nöbeti 370. gününe girdi.

Onlarca anne-baba, PKK/HDP tarafından kaçırılan ya da kandırılarak dağa gönderilen çocuklarının eve dönecekleri günü iple çekiyor. Muş'ta 4 yıl önce 18 yaşındayken PKK'lilerce dağa götürülen Atilla Özcan'ın ailesi, çocuklarının döneceği günü özlemle bekliyor.

Evlat nöbeti tutan annelerden Ayşegül Biçer, "3 Eylül’den bu yana burada annelerin verdiği büyük bir mücadele var. Biz anneler olarak, sonuna kadar kararlıyız. Tek bir evladımız kalana kadar buradayız. Canımız pahasına da olursa burada olacağız ve canımızı vermeye hazırız. O çocuklar buraya gelecek. Bunlar alışmışlar millettin çocuklarına el koymaya ve tehditler savurmaya ama bizler, onlardan korkmuyoruz. Bizler onları bitirmeye geldik ve diğer evlatlarımızı da PKK’ye kurban etmemek için bugün burada büyük bir mücadele veriyoruz." ifadelerini kullandı.

Her türlü zorluğa rağmen bir yıldır HDP İl Binasının önünde evlat nöbeti tutuğunu söyleyen anne Solmaz Örünç, "HDP benim oğlumu kandırıp PKK’ye verdi. Bir yıl oldu ben evlat nöbetine katıldım. Ben oğlumu istiyorum. Ben onlardan bir şey istemiyorum. Benim çocuğumu versinler. Mal ve mülk yerine gelir, ama benim Baran’ımın yerine geçmez. Benim Baran’ımı versinler yeter. Bu acılarım nereye kadar sürecek. Oğlumun elinden kalemi aldılar. Allah’tan reva mıdır? HDP, yöneticilerinin çocukları özel kolejlerde okuyorlar. Benim gibi garibanların çocuklarını da dağda öldürtüyorlar." diyerek HDP yöneticilerine tepki gösterdi.