Hukukçu Hüseyin Kurşun: "Sebeplere inerek kadın cinayetlerini engelleyebiliriz"

​İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği günden bu yana 'kadın cinayetleri'nin arttığına dikkat çeken, Kurşun, sebeplere inerek cinayetlerin engellenmesi gerektiğini belirtti.

Ekleme: 25.08.2020 14:50:06 / Güncelleme: 25.08.2020 20:55:20 / Kadın Aile / Gaziantep Haberleri
Destek için  Haberin Videosunu İzle

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanun'un yürürlükte olduğu günden bu yana aileyi hedef aldığına dikkat çeken Kurşun, İstanbul Sözleşmesi ile 6284 sayılı Kanunun iptal edilmesi için toplumun artık somut adımlar atılmasını istediğini ifade etti.

Aileye sahip çıkılması için aileyi hedef alan sözleşmelerin bir an önce iptal edilmesi gerektiğini belirten Kurşun, İstanbul Sözleşmesi’nin ve onun gölgesi altında hazırlanan 6284 sayılı Kanunun aileyi,  kadın ve erkek ilişkilerini derinden etkilediğine dikkat çekti.

Kurşun, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün kadın cinayetlerini "terör eylemi" olarak nitelendirmesine ilişkin, "Adalet Bakanının Gaziantep’teki kadın cinayeti ile ilgili söylemiş olduğu kadına yönelik cinayet ve şiddetin terör suçu olduğunu beyan etmesi tabi ki terörle mücadele kanunun 1. Maddesindeki terör tanımın dışında bir açıklamadır. Sayın Adalet Bakanı bu cümleyi tamamen farklı bir bağlamda kullanmıştır." dedi.

"Kadın cinayetlerinin nedenlerinin araştırılması gerekiyor"

Kadın cinayetlerinin sonuçlar yerine sebepler üzerinden ele alınması gerektiğini belirten Kurşun, "Kadın cinayetleri maalesef yıldan yıla artış göstermektedir. Şiddet olayları zaten cinayetlerden çok fazla işlenmektedir. Özellikle siyasi parti liderleri, hükümet ve hükümet yetkililerinin, bu kadın cinayetlerinin konuşmaları bir olgunun sonuçları üzerinde konuşmaları çözüm üretmeye yönelik değil. O sonuçlara yol açan sebeplerin, tartışılması ve konuşulması gerekiyor. Yani bir sorun ortaya çıkmışsa, o sorunun sonuçlarından ziyade sebeplerinin konuşulması gerekiyor. Bir konunun sebepleri konuşulmazsa, tartışılmazsa sonuçların önünü alamazsınız, sonuçları değiştiremezsiniz. Yani aynı sebepler farklı sonuçları doğurmaz. Dolayısıyla kadın cinayetlerinin nedenlerinin araştırılması gerekiyor. "ifadelerini kullandı.

"Sonuçlar üzerinden sonuçlara gidilmez"

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği günden beri kadın cinayetlerinin daha çok arttığını belirten Kurşun, bu gerçeğin istatistiklerde açık bir şekilde görüldüğüne dikkat çekerek, şunları söyledi:

2019 yılında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun istatistiği elime geçti ve istatistiklere de baktığımızda İstanbul Sözleşmesi'nin 2011 yılında imzalanmasından 2019 yılına kadar kadın cinayetlerinin gittikçe arttığını görüyoruz. O zaman 2011 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi ve 2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı Kanunun konuşulması, tartışılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü biz bugün kadın cinayetleri üzerinden meseleyi tahlil edemeyiz, doğru sonuçlara varamayız, sonuçlar üzerinden sonuçlara gidilmez. Sebepler üzerinden sonuçlara gidilmesi lazım. Bu açıdan da İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesi gerektiğini her zaman söylüyoruz. Bu doğrultuda 6284 sayılı yasada da gerekli değişikliklerin yapılması gerektiğini her ortamda dile getirmeye çalışıyoruz. Nitekim halkında tepkisi gittikçe bu yönde artmaktadır.

"Bir toplumu Avrupa Birliği’ne zorla yasalarla uydurmak akla muhalif ve doğru değil"

İstanbul Sözleşmesi ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları gibi uygulamaların, bu toplumun aile yapısına uygun olmadığını belirten Kurşun, sırf AB'ye uyum sağlamak için toplumun aile değerlerinin hiçe sayıldığına dikkat çekti.

Kurşun, "Şimdi olay sadece kadın cinayetleri meselesi ile alakalı değil. Bizim Avrupa Birliği'ne uyum yasaları çerçevesinde sadece kadın-erkek ilişkileri ya da evlilik işleri değil, başka sosyal düzenlemeler de aynı şekilde toplum tarafından kabul görülmemesinin sonuçlarını bugün yaşıyoruz. Bunu sadece ailede değil, ticarette ve değişik alanlarda da yaşıyoruz. Medeni hukukun değişik alanlarında da bunu yaşıyoruz. Dolayısıyla evet Avrupa teknoloji ve bilimde bizden ileridedir. Biz, ancak Avrupa'dan teknoloji ve bilim alabiliriz. Bunun dışında sosyal anlamda bir toplumu Avrupa Birliği’ne zorla yasalarla uydurmak akla muhalif ve doğru değil. Hayatın doğal akışına ve gerçekliğine de aykırı bir durumdur." diye konuştu.

"Sebeplere inerek kadın cinayetlerini engelleyebiliriz"

İstanbul Sözleşmesi ve bu sözleşmenin gölgesinde hazırlanan 6284 Sayılı Kanun'un aileyi dağıttığını belirten Kurşun, "İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanun, kadın-erkek ilişkilerini tamamen dönüştürdü, evlilik kurumunu çökertti, kadın ev erkeğin sürekli mücadele ettiği, sürekli iktidar kavgası arenasına getirdiği bir kuruma dönüştürdü. Dolayısıyla bunların konuşulması gerekiyor. Yani sahaya inilmeli, gerek Adalet Bakanlığı gerekse de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığından uzmanlar sahaya inerek aile yapısını incelemelidir. İstanbul Sözleşmesi’nin öncesini ve sonrasını incelemelidir. İki aile tipi arasındaki farkın gerek nicel gerekse de nitel yönden araştırılması gerekmektedir. Biz, ancak bu şekilde sebeplere inerek bu kadın cinayetlerini engelleyebiliriz. Yani kadın cinayetlerine neden olan dinamikler bilinmeden o cinayetlere veya şiddete götüren etkenler ortaya çıkarılmadan, bilimsel yönden araştırılmadan sadece kadın cinayetleri üzerinden ‘bu bir terör eylemidir’ demek sorunu çözmüyor. Dolayısıyla ölen gidiyor, kalan sağlar onun acısını çekiyor. Ama bir şekilde şiddet sarmalı var ve şiddet şiddeti körüklüyor." diye konuştu.

"Kadın cinayetlerinin sebeplerini konuşmamız gerekiyor"

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanun'un sonucuna bakılması gerektiğini belirten Kurşun, "Kadın cinayetleri artık neredeyse sıradanlaştı, olağanlaştı ve medyadaki sunumu ile birlikte kabul hale geldik. Yapılan haberlerde de ‘boşanma aşamasında olduğu eşiyle görüşmek için eşinin yanına gittiğinde’ ifadesi geçer. Ya da boşanma aşamasında olduğu, boşandığı eşiyle erkeğin kavga ettiğini ve cinayete varan acı hadiselerin yaşandığınız görüyoruz. Yani sonuçları değil, sebepleri konuşmamız gerekiyor ve bu sürecin oluşumunda etken olan dinamiklerin neler olduğunu gerek nitel gerekse de nicel anlamda sahada araştırılması gerekiyor. Aksi takdirde biz bu soruna çözüm bulamayacağız. Sadece ölenlere ağlayacağız, üzüleceğiz." dedi.

"Allah her iki cinside eşit yaratmamıştır"

İstanbul Sözleşmesi’nin tamamen kadın cinsiyetini ön plana çıkarttığını belirten Kurşun, "İstanbul Sözleşmesi şu varsayımdan hareket ediyor. Kadın dezavantajlı konumda olan bir gruptur. Dolayısıyla bu dezavantajlı durumunu iyileştirmek için yasalarda pozitif ayrımcı uygulamalar serpiştiriliyor. Ancak siz kadın ve erkek arasındaki eşitliği yasalarla sağlayamazsınız. Kadın-erkek ilişkileri özellikle de evlilik ilişkileri tamamen duygusal zeminde hareket eden ilişkilerdir. Diğer taraftan Allah her iki cinside eşit yaratmamıştır. Bu biyolojik ve duygusal anlamda bir gerçektir. Zaten beşeri insanlarda bunu böyle kabul ediyor. Zaten bu İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa, kadının dezavantajlı konumunu gerek cinsiyet ve biyolojik anlamda gerekse de hukuksal anlamdaki o konumunu erkekle eşitlemek hatta biraz da kantarın ucunu kaçırarak erkekten daha üst bir konuma getirerek bunu dengelemeye çalışıyor. Ama bu yasalarla olabilecek bir durum değildir." şeklinde konuştu.

"Devletin soğuk eli eşlerin arasına girmemelidir"

"Avrupa Birliği toplumunun aile yapısına uygun olan ama bizim toplumumuza hiçbir şekilde uygun olmayan kanunlar ithal edilerek toplumumuza uygulanması tamamen bir sosyal bunalımı doğuruyor" diyerek uyarılarda bulunan Kurşun, şöyle devam etti:

Eğer siz insanları yasalarla ya da kadın ve erkek eşitliğini sağlamaya çalıştığınız zaman bu sürekli olarak aile içi şiddeti de beraberinde getirecektir. Yani kadın, ‘ben bu yasaya göre seninle eşitim’ diyecek. Bu şekilde yerleşik aile düzenine müdahale etmiş oluyorsunuz. Yerleşik aile düzeni yerinden oynadığı ve o denge bozulduğu zaman tartışmalar başlıyor. Yani bu Avrupa'da olabilir, Avrupa'da vardır. Avrupa'nın sosyo-kültürel yapısında ve tarihsel tecrübesinde bunun yeri vardır ama bizim toplumuzda bunun yeri yoktur. Bu açıdan, bu yasa ve sözleşmenin toplum tarafından içselleştirilmesindeki sıkıntılar aile içi şiddete neden oluyor. Ama diğer taraftan kadına yönelik şiddetin zaten savunulacak tarafı yoktur, şiddetin her türlüsü kötüdür. Ama bunu düzeltmenin yolu yasalar değildir. Bunu düzeltmenin yolunun devletin soğuk elinin eşler arasına girmesi değildir, bunun çözümü mahkemeler değildir. Bunun çözümü aile büyüklerinin bir araya girmesi ve tarafları bir şekilde bir noktada buluşturmasıdır. Bunun çözmenin en önemli yolu erkeğin ve kadının hem ontolojik hem ahlaki hem de dini anlamda yerlerini ve konumlarını bilmeleridir. İstanbul Sözleşmesi erkeği ve kadını yerinden ediyor. Yerleşik toplumsal cinsiyet rollerine meydan okuyor. Avrupa toplumunda olması gereken ile bizim toplumumuzda olması gerekenler farklıdır. İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde aslında Avrupa kendi kadın-erkek ilişkilerini, kendi aile düzenini bütün topluma ve dünyaya yaymaya çalışıyor.

"İstanbul Sözleşmesi ailenin içine konulmuş ve her an patlamaya hazır bir bombadır"

İstanbul Sözleşmesi’nin toplumun temeli olan aile yapısını direk hedef aldığına dikkat çeken Kurşun, "Eğer İstanbul Sözleşmesi gerçekten yaşatıyorsa kadın cinayetlerini engelliyorsa, 2011 yılından bu yana 2019 yılına kadar her geçen yıl kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin arttığını görüyoruz. Dolayısıyla da her zaman söylüyorum; İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa toplumun temel direği olan ailenin içine konulmuş ve her an patlamaya hazır bir bombadır. Bu bomba her yıl binlerce aileyi dağıtıyor. Bu sözleşmenin savunulur bir tarafı yoktur. İstanbul Sözleşmesi yaşatmıyor, tam tersine aileyi dağıtıyor. Ailedeki birlik ve beraberliği ortadan kaldırıyor. Erkeği ve kadını bireyselleştiriyor. Aile ve akrabalık ilişkilerini yok etmişsiniz. Bundan daha büyük tesirli bir bomba olamaz. Çünkü aileyi yıktığınız da onu düzeltmesi gerçekten zordur." diye konuştu. (İLKHA





Haberin Videosunu İzle
İlgili Videolar