“FETÖ zihniyeti devlet işleyişinden temizlenmelidir”

FETÖ zihniyetinin devlet işleyişinden temizlenmesi gerektiğini söyleyen HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, “FETÖ’nün kumpas ve entrikalarla cezaevine attıkları insanların mağduriyetlerinin hala devam ediyor olmasının hiçbir izahı ve mazereti yoktur” dedi.

Ekleme: 21.07.2020 07:17:58 / Güncelleme: 21.07.2020 07:22:37 / manşetler
Destek için 

Ramazan Casuk-ANKARA

HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, iç gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Değerlendirmesinde FETÖ yargısının geçmişte oluşturduğu ve etkilerinin halen devam ettiği mağduriyetlerin telafi edilmesi için yetkililere çağrıda bulundu. Sağlam’ın gündeminde ayrıca; SGK’nın özel hastaneler kararı, Genç Evlilik Mağdurları ve ekonomideki daralmanın oluşturduğu kriz yer aldı.

"İNSANLAR FETÖ'NÜN OLUŞTURDUĞU KİRLİ HAFIZAYA GÖRE MUAMELE GÖRÜYOR"

FETÖ’nün oluşturduğu tahribatlara değinen Sağlam, “15 Temmuz darbe girişimi, halkın direnişi ve samimi fedakârlıklarıyla akamete uğramıştır. Bu ruhun ayakta tutulması, gelecekte darbelere karşı da emniyet supabı olacaktır. Bugün darbecilerle hesaplaşılırken, yıllardan beri devlet işleyiş ve anlayışında neden oldukları ağır tahribat göz ardı edilmemeli, FETÖ yargısının geçmişte oluşturduğu ve etkileri halen devam eden mağduriyetler telafi edilmelidir. Darbe teşebbüsünün dördüncü yılı geride kalmasına rağmen FETÖ’nün kumpas ve entrikalarla cezaevine attıkları insanların mağduriyetlerinin hala devam ediyor olmasının hiçbir izahı ve mazereti yoktur. FETÖ, ahlaki ilkeleri hiçe sayarak, hedef için her yöntemi kullanmış, devlet kurumlarına yerleşebilmek için fişleme ve şantaj yöntemlerinin enva-i çeşidini meşru görmüştür. Arşiv adı altında kirli bir devlet hafızası oluşturmuş, kendi emelleri doğrultusunda fişlediği yüzbinleri bu hafızaya kaydetmiştir. Bu yapının ihanet ve melaneti ortaya çıkmasına rağmen, insanlar bu kirli hafızaya göre muamele görmeye devam etmektedir. Bu garabet ve insanlık ayıbı bir an önce ortadan kaldırılmalı, devletin manipüle edilmiş hafızası temizlenmelidir.” dedi.

“ADALET HİÇBİR ŞEYE FEDA EDİLMEMELİDİR”

Sağlam şöyle devam etti: “İnsan ve toplum devletten sonra değil önce gelir. Adalet hiçbir şeye feda edilmemelidir. Herkesin kendisini hukuken güvende hissettiği bir sistemi inşa etmek ve geçmişin mağduriyetlerini gidermek hükümetin en acil görevidir. FETÖ zihniyetinin devlet işleyişindeki ağır sonuçları ile yüzleşmemek; darbeci zihniyete karşı yürütülen mücadeleye gölge düşürmektedir.”

"DOĞU İLLERİMİZDE VAKA SAYISINDA GÖRÜLEN PATLAMA, KAMU YATAK POTANSİYELİNİN ÇOK ÜZERİNE ÇIKMIŞTIR"

SGK’nın özel hastaneler kararını değerlendiren Sağlam, “Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) salgın ile etkili bir mücadele yürütebilmek için salgın sürecinde gerekli şartları taşıyan özel sağlık kurumlarını da ‘Pandemi Hastanesi’ olarak tanımlamış ve tedavi sürecindeki maliyetlerini üzerine almıştı. Ama normalleşme süreci kapsamında SGK, 9 Temmuz 2020 tarihi itibarıyla 30 Haziran’dan beri özel hastanelere verdiği salgın bakım ödeneğini sonlandırdığını duyurdu. Bu nedenle özel hastaneler de salgın öncesine dönerek Covid-19 tedavi hizmetlerinde yüksek fiyat farkını hastaya yansıtma yoluna gitmektedir. Türkiye’de normalleşme sürecine geçilmesi ile beraber Covid-19’lu hasta sayısı da artış trendine girdi. Özellikle doğu illerimizde vaka sayısında görülen patlama, kamu yatak potansiyelinin çok üzerine çıkmıştır.” dedi.

“SGK, ÖZEL HASTANELER İLE İLGİLİ ALDIĞI KARARI GÖZDEN GEÇİRMELİ”

Doğu illerindeki kapasite yetersizliğine değinen Sağlam, “Doğu illerimizde zaten var olan kapasite yetersizliğine salgın da eklenince en temel insan hakkı olan sağlık hizmetinin alınmasında ciddi aksaklıklar yaşanmasına neden olmaktadır. Ortaya çıkan tablo salgın ile mücadelede gösterilen başarılara gölge düşürmektedir. Bu nedenle salgın ile mücadelede yürütülen politikalar tekrar gözden geçirilmeli ve sahadaki realiteye uygun adımlar atılmalıdır. Türkiye’nin kamu hastaneleri kapasitesi açısından bölgesel farkları göz önünde bulundurarak ve hizmet sunumundaki imkânlara göre kararlar alınmalıdır. Buna göre; SGK, özel hastaneler ile ilgili aldığı kararı gözden geçirmeli, kamu yatak kapasitesinin yetersiz kaldığı iller bu uygulamadan muaf tutulmalıdır.” ifadelerine yer verdi.        

"İSTANBUL SÖZLEŞMESİ İLE AİLE KURUMUMUZ CİDDİ ORANDA ZARAR GÖRDÜ"

İstanbul Sözleşmesi’nin hem aile kurumuna hem de genç yaşta evlenenlerin mağdur olmasına sebep olduğunu ifade eden Sağlam, “Geleceğimizin teminatı olan gençlerin genç yaşta evlilik yaptıkları gerekçesi ile cezalandırılmaları toplumu yıkıma sürüklemektedir. Tüm dünyada genç nüfusu koruma planları yapılırken, ülkemizde Avrupa'nın dayatması ile genç yaşta evlenenler cezalandırılmaktadır. İstanbul Sözleşmesi ile aile kurumumuz ciddi oranda zarar görmüş, genç yaşta evlenenler mağdur edilmiş, aile kurumumuz çatırdamıştır. Genç yaşta evliliklerde erkek, istismar damgası ile cezaevine atılırken kadın ve çocuklar ise güvencesiz ve savunmasız bırakılmaktadır. Ülkemizde binlerce genç evlilik mağduru ailenin erkeği, kadını ve çocukları ile yaşadığı bu travma, gelecek tasavvurumuz, medeniyet ideallerimiz ve değerlerimizde onarılmaz yaralar açmaktadır.” dedi.

“HÜKÜMET, GENÇ EVLİLER İÇİN BİR AN ÖNCE ADIM ATMALIDIR”

Yetkililerin, mağduriyet oluşturan bu yasalara karşı gerekli adımları atması çağrısında bulunan Sağlam, “Değerlerimizi hedef alan yıkım projelerinin ve insanlığı tehdit eden ahlaksızlıkların toplumumuza ve aile yapımıza daha fazla zarar vermemesi, mağduriyetlerin giderilmesi için hükümet, toplumu ve mağdur aileleri daha fazla oyalamadan gereken adımları bir an önce atmalıdır. Devletin görevi toplumu felaketlere sürüklemek değil, felaketlere karşı tedbir almaktır. Kamuoyu ve halkımızın beklentisi ve talebi bu mağduriyetlerin ivedilikle giderilmesidir.” diye kaydetti.

“EKONOMİDEKİ DARALMA SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİLDİR”

Ekonominin büyük oranda daraldığını söyleyen Sağlam, “Kapitalist sistemin elinde can çekişen sosyo-ekonomik ve politik hayat Türkiye’yi de etkisi altına almış, ekonomi büyük oranda daralmıştır. Sonuç itibarıyla yüksek bütçe açıkları ve cari açık, sürekli artan dış borçlanma, işsizlik, kur artışı ve yüksek enflasyona neden olarak Türkiye ekonomisini gittikçe daha kötü bir duruma getirmektedir. Hedefler tutturulamamakta ve beklentiler gerçekleşmemektedir. Geçen yılın ilk 6 ayında 78,6 milyar TL olan bütçe açığı bu yılın ilk 6 ayında 109,5 milyar TL oldu. Buna göre bütçe açığı geçen yıla göre yüzde 40 oranında yükselmiştir. Genç İşsizlik Oranı 2019 yılı Nisan ayında yüzde 18,9 iken 2020 yılı Nisan ayında ise yüzde 24,6 olarak gerçekleşti. Yine TÜİK’e göre istihdam oranı Nisan’da geçen yılın aynı dönemine göre 2 milyon 585 bin kişi azalarak yüzde 4.9 oranında küçülmüş oldu.” dedi. “Ekonominin bu kötü gidişatı bir an önce durdurulmalıdır” diyen Sağlam, “Ekonomi, daralma, dışa bağımlılık ve faiz girdaplarından bir an önce kurtarılmalıdır. Sağlıklı ve bağımsız ekonomiye geçilebilmesi ve yeni istihdam alanlarının oluşturulmasının temeli en kısa zamanda atılmalıdır. Paradan para kazanma stratejisi ekonominin temel dinamiği olmaktan çıkarılmalı, sorun üreten ekonomi politikalarından vazgeçilmelidir.” ifadelerine yer verdi.

 "KAYIP ÇOCUKLAR İLE İLGİLİ KAPSAMLI BİR SORUŞTURMA BAŞLATILMALI"

HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, dış gündemin öne çıkan başlıkları arasındaki kayıp göçmen çocuklar, Yemen’deki sivil katliam ve Malezya hükümetinin, BM’ye işgal rejimini üyelikten çıkarmasına yönelik verdiği önergesini değerlendirdi. Kayıp göçmen çocuklara ilişkin değerlendirme yapan Sağlam, “Wayfair isimli internet sitesinde çocuk ticareti yapıldığına dair iddialar Avrupa ülkelerinde kaybolan binlerce göçmen çocuğun akıbetiyle ilgili endişeye sebebiyet vermektedir. 2017-2019 yılları arasında Fransa’da 6 bin, Almanya’da 11 bin, İspanya’da 9 bin, İtalya’da 20 bine yakın göçmen çocuğun ortadan kaybolduğu rapor edilmiştir. Kayıp çocukların akıbeti ile ilgili detaylı bir tahkikat yapılmaması korkutucudur. Mart ayında patlak veren göçmen krizinde Almanya, reşit olmayan refakatsiz göçmen çocuklarını kabul edeceğine dair açıklama yapmıştı. Gelişmiş güvenlik ağına rağmen kayıp çocukların bulunması ile ilgili bir irade ortaya koymayan yönetimlere kimsesiz çocukların teslim edilmesi vahim sonuçlar doğuracaktır. Zira çocukların insanlık dışı emeller için kullanılmasının yanı sıra dini ve kültürel asimilasyona maruz kaldıkları da bilinmektedir.” dedi. Uluslararası kuruluşlara çağrıda bulunan Sağlam, “Kayıp çocuklar ile ilgili uluslararası iş birliği sağlanarak ivedilikle kapsamlı bir soruşturma başlatılmalı, ihmal ve sorumluluğu bulunanlar cezalandırılmalıdır. Göçmen çocukların aileleriyle birlikte güvenli alanlarda barınabilecekleri bir program başlatılmalı ve göç veren bölgeler için ekonomik ve siyasi desteği de kapsayan uluslararası bir proje hayata geçirilmelidir. Kimsesiz çocuklar için ise asimilasyon ve zorbalığa maruz kalmadan her türlü eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanabilecekleri güvenli alanların oluşturulması uluslararası örgütlerin önceliği olmalıdır.” ifadelerine yer verdi.

“YEMEN’DE İNSANİ DRAMIN SONA ERMESİ İÇİN TARAFLAR ATEŞKES ÇAĞRILARINA UYMALI”

Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun, Yemen’in Ceyf vilayetine bağlı El Hazm ilçesine düzenlediği ve 24 sivilin hayatını kaybettiği saldırıya değinen Sağlam, “Ülkenin tüm bölgeleri için kapsamlı ateşkes çağrılarına rağmen sivilleri hedef alan saldırılar devam etmektedir. Gıda ve temiz suya erişimin kısıtlı olduğu, Kolera ve Koronavirüsün hızla yayıldığı ülkede devam eden çatışmalar, sivillerin yaşamını tehdit etmektedir. Çatışma ve hava saldırıları insani yardım malzemeleri ve tıbbi desteğin sivillere ulaştırılmasını da engellemektedir.” dedi. Yemen sorununun müzakere masasına taşınması gerektiğine dikkatleri çeken Sağlam, “Ülke için gerekli olan fonun toplanamaması sebebiyle yardım programları kapanma noktasına gelmiştir. Buna rağmen güçlerini kaosu derinleştirmeye harcayan koalisyon ülkeleri saldırılarını sürdürmektedir. Yemen’de insani dramın sona ermesi için taraflar ateşkes çağrılarına uymalı, insani yardımların ivedilikle tüm sivil bölgelere aktarımı sağlanmalı ve askeri yöntemlerle çözülmesi mümkün olmayan Yemen sorunu müzakere masasına taşınmalıdır. Aksi takdirde çatışmalardan kurtulabilen siviller açlık, susuzluk ve salgın hastalıklar sebebiyle yaşamını yitirmeye devam edecektir.” diye kaydetti.

“MALEZYA’NIN DURUŞU ÖRNEK ALINMALIDIR”

Sağlam, “Geçen hafta Malezya Parlamentosunun Filistin Dostluk Grubu Başkanı Seyid İbrahim Seyid Nuh, Malezya hükümetinin BM’ye, işgal rejimini üyelikten çıkarma uyarısında bulunması, Batı Şeria’daki ilhak planı ve sözde Orta Doğu Barış Planı’nın müzakere edilmesi için Mecliste özel oturum yapılması önerisinde bulundu. Teklifin iktidar ve muhalefet partilerince de desteklenmesinin ardından yapılan özel oturumda; Malezya hükümetinin, Birleşmiş Milletler’e işgal rejimini üyelikten çıkarması çağrısında bulunmasına yönelik önerge kabul edildi.” dedi. Malezya’nın bu tutumunun değerli olduğunu sözlerine ekleyen Sağlam, “Şu ana kadar BM’nin hiçbir kararına uymayan, BM ve diğer uluslararası kurum ve kuruluşların saygınlığını ayaklar altına alan işgal rejimi BM’nin kararlarına uymaya zorlanmalıdır. Malezya Parlamentosunun siyonist işgale karşı atmış olduğu bu onurlu adım ve inisiyatif değerlidir. Bu adım özellikle İslam ülkelerine örnektir. Tek tek İslam ülkeleri, İslam İşbirliği Teşkilatı ve insanlıktan yana olan uluslararası camia Filistin’deki işgal ve zulmün sona erdirilmesi için BM’yi acilen harekete geçmeye zorlayacak adımlar atmalıdır.” şeklinde ifade etti. (İLKHA)