Ezan yasağı şahidi Akyüz, tek parti dönemindeki karanlık günleri anlattı

Tek parti dönemi uygulaması olan ve 18 yıl boyunca devam eden ezan yasağı dönemi şahitlerinden Ali Gürbüz Akyüz, o süreçte tanıklık ettiği, yaşadığı birçok olayı anlattı.

Ekleme: 18.07.2020 16:20:05 / Güncelleme: 18.07.2020 16:43:17 / Röportaj / İstanbul Haberleri
Destek için  Haberin Videosunu İzle

1932 yılında başlayan Arapça ezan yasağı, Adnan Menderes’in iktidara geldiği tarih olan 1950 yılına kadar devam etti. 18 yıl boyunca Türkçe olarak okunan ezan, o döneme şahitlik edenleri derinden üzmüş ve bu uygulamayla Müslüman halk dininden uzaklaştırılmak istendi.

1936 yılında Kırşehir’de dünyaya gelen ve babasından gördüğü ilk Kur’an-ı Kerim tedrisatından sonra hafızlığa başlayan Ali Gürbüz Akyüz (84), tek parti döneminde uygulanan Arapça ezan yasağı döneminde şahit olduklarını İLKHA muhabirine anlattı.

Türkiye’de kurulan ilk 7 imam hatip okulundan birisi olan İstanbul imam hatip okulunun ilk mezunlarından olan ve Sarıyer İmam Hatip Lisesi’nde 18 yıl idarecilik yapan İlahiyatçı-Hukukçu Akyüz, çocukluğunda defalarca Türkçe ezan okuduğunu söyledi.

“Ezan-ı Muhammedînin Türkçe okunması içimizi parçalıyordu”

Akyüz, “Babam cami olmayan mahallemizde özellikle Ramazan Ayında bir hoca tutardı. Tüm mahalleliyi çağırarak birlikte cemaatle teravih namazı kılardık. Babam 2-3 yaşından itibaren bize evde Kur’an dersi verirdi. Biz de öğrenmeye çalışırdık. Bilgi sahibi olup namazlarımızı kılar dualar ederdik. Bahçeli evimizin etrafına halılar sererek güzel bir mescit haline getirdikten sonra namaz kıldıracak olan hoca efendi yaşlı olduğu için Türkçe ezan okumasını sevmezdi. Bunun için bana gidip ezan okumamı söyledi. Ben de dama çıkıp ‘tanrı uludur, tanrı uludur’ diyerek ezanı okumaya başladım. Birçok kez bu şekilde ezan okudum. Ezan-ı Muhammedînin bu şekilde okunması içimizi parçalıyordu. Onun için hoca okumak istemiyordu ama ben okuyordum.” dedi.

“Adnan Menderes iktidara geldiğinde ilk icraatı ezanı aslına döndürmek oldu”

Ezanı Muhammedînin Türkçe’ye dönüştürülmesinden halkın memnun olmadığını ve insanların uygulamadan rahatsız olduklarını belirten Akyüz, şöyle devam etti: “Ezan okuyanlar da onu pek beceremiyorlardı. Neticede Ezan-ı Muhammedi Ezan-ı Muhammedi olmaktan çıkmış adeta bir ses curcunası olmuştu. 1950’den önce bu olayları yaşayan çok insan olmuştur. 1932’den 1950’ye kadar 18 yıl ezanı Türkçeleştirmek suretiyle bu millete hem zorbalık etmiş hem de Türkçe ezan okumaya mecbur etmişlerdir. Bu çok yanlış bir şeydi. Allah ondan razı olsun Adnan Menderes, iktidara gelmesi halinde ezanı aslına çevireceğine dair halka söz vermişti. Menderes, 16 Mayıs 1950’de iktidar oldu. İktidara geldiğinde ilk yaptığı icraat ezanı aslına çevirmek oldu. 18 Mayıs 1950’sa Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tamimiyle tüm il, ilçe ve köylere kadar ikindi namazı itibarıyla ‘ezan aslına uygun olarak okunacak’ diye talimat gitti. Bu karar sonrasında halk çok memnun oldu. Bunun için kurbanlar kestiler, ilahiler söylediler, neşe buldular. Bu zihniyet ezanımızı harabat hale soktuktan sonra elhamdülillah Adnan Menderes bu işi en güzel şekilde çözdü. Allah gani gani rahmet eylesin. İnşallah kıyamete kadar bu şekilde devam edecek.”

“Ezanımızı, dinimizi, diyanetimizi yok etmek için ellerinden gelen gayreti sarf ettiler”

CHP’nin o dönem yaptığı bazı icraatlar hakkında bilgi veren Akyüz, “İnsanlar sakallı oldu mu, camiye gitti mi mutlaka 'bu gerici, yobaz, bilgisiz, cahil adam' gibi mütalaa ederlerdi. Dedem müderrislik yapmış. Ben dedemi görmedim ama Cumhuriyetin ilanında elinde olan İslami kitapları ‘bu kitapları kimse okumaz. Bunu ayak basılmayacak yere gömün’ diye vasiyet etmiştir. Vefatından sonra teyzelerim çocuklarıyla birlikte kitapları alıp toprak altına gömmüşler. 45 sene sonra ben Kur’an kursuna gittiğim zaman haber aldım ama bir tanesini almak nasip olmadı. Dindar bir kadın olan dayımın hanımı ‘kayınpederimin hiç olmazsa bir kitabını sandığımın dibine koyayım. Bana ne yaparlarsa yapsınlar’ diyerek cesaret göstermiştir. Aradan 45 yıl geçtikten sonra yengem o kitabı dedemin hatırası olarak bana verdi. İhya-ı Ulumiddin’in Osmanlı taş baskısı olan ikinci cildi şimdi bende mahfuz duruyor. Bu şekilde ezanımızı, dinimizi, diyanetimizi yok etmek için ellerinden gelen gayreti sarf ettiler.” şeklinde konuştu.

“İshak Paşa Camisini yıkıp Selçukludan kalma taşlarından şaraphane yaptılar”

CHP zihniyeti değişmediği müddetçe bu halka hizmet etmelerinin mümkün olmayacağını dile getiren Akyüz, şunları söyledi: “Ben Kırşehirliyim. Kırşehir merkezde İsmail Paşa Camisi vardı. Küçüklüğümde cami önünde pazar kurulurdu. Bir baktım ki camiyi yıkılıyor. Caminin taşları eski Selçuklu taşlarındandı. O taşları parça parça alıp şaraphane yaptılar. Bu şaraphane caminin minare taşları veya bünyesindeki taşlardan yapıldığını iyi biliyorum. Bu zihniyet değişmediği müddetçe bu halka hizmet etmeleri mümkün değildir. Millete hizmet edeceğiz diye gelirler ama milleti kandırırlar. İnşallah bu millet bundan sonra o tip insanlar insanlara kanmaz.”

“Türkiye’de açılan ilk imam hatip okullarının ilk mezunlarından birisiyim”

Konuşmasının devamında Akyüz, “İnsanlar dünyaya gelirken mutlak surette inançlarıyla birlikte gelirler. Bu inançlarını geliştirmeleri gerekir. Onun için aileden başlar okul sıralarında aldıkları bilgilerle insanlara faydalı olacak insanlar haline gelmeleri gerekir. İnançlı, sağlam, dindar bir insan olarak hayatını sürdürürlerse bu memlekete faydalı olurlar. İmam hatiplerin kuruluş sebebi de insanların dini duygularını yok sayan, dini duygulara karşı alerji duyan hatta daha ileri giderek din adamları zamanla kaybolunca cenaze namazı kıldıracak adam bulamayınca bu hususta kurslar açmışlar. Sonra da 1950’de imam hatip okulları açıldı. Türkiye’de ilk olarak 7 yerde imam hatip okulu açıldı. Onlardan ilk olarak mezun olanlardan birisi de benim. Vefa Lisesi yakınında İstanbul’un ilk imam hatip okulu (İstanbul İmam Hatip) açıldı. Ben de o okuldan mezunum.” ifadelerini kullandı.

“Din duygularına sadık kalan insanları hor görüyorlardı”

Ezan yasağının devam ettiği yıllarda bizzat yaşadığı bir anısını anlatan Akyüz, “Ben Kur’an kursuna gittiğimde başıma bere giyerdim. Babası müderris olan dayım beremle alay etti. Dayı ne yapıyorsun? Diyerek onunla kavga ettik. Sonra babama söyledim ve bebem da ona çok kızdı. Babam onun bu halini hiç tasvip etmedi. Din duygularına sadık kalan insanları hor görüyorlardı. Bilgisiz, beceriksiz, hiçbir söz hakkı olmayan birer varlık olarak görüyorlardı. Hâlbuki bunu yapan insanlar öyleydi.” dedi.

“CHP vakıflar idaresi tarafından bir Ermeni’ye satılan camiyi babam ve birkaç esnaf parasıyla geri aldılar”

Akyüz, “Yıkılan İsmail Paşa Camisinin hemen yanında Çarşı Cami vardı. O da Selçuklu mimarisi olan kırlangıç çatılı bir camiydi ve hala öyle. O zaman CHP vakıflar idaresi önce aşar vergisine tabi olan camiyi daha sonra bir Ermeni’ye satmışlar. Bu duyulunca babam ve çevredeki birkaç esnaf parasını verip tekrar camiyi satın almışlar. Bu olay 1950’den önce olan bir olaydır. O cami hala en güzel şekilde cami olarak hizmet veriyor.” diye konuştu.

"Babam, 10 çocukla birlikte akşam namazı sonrasında sıraya dizip Kur’an-ı kerim okuturdu”

Çocukluğunda babasının kardeşleriyle birlikte kendilerine Kur’an dersi verdiğini söyleyen Akyüz, şu ifadeleri kullandı: “Toplum bizleri dejenere etmiştir. Dinimizi, diyanetimizi yok etmek için ellerinden gelen gayreti sarf etmiştir. Az sayıda kalan aile büyüklerimiz bu müesseseleri en azından aile fertleri arasında devam ettirmişlerdir. Babamın 10 çocuğu var. 10 çocukla birlikte akşam namazı sonrasında sıraya dizilip Kur’an-ı Kerim okutulurdu. Sonra yemek yenilip yatılırdı. Biz babamdan ne öğrendiysek öyle öğrendik. Bu gibi insanların toplumda yeri yoktu. Babamı da hor görüyorlardı ama babam varlıklı olduğu için kimse bir şey diyemiyordu. Babam kimseyi dışlamaz gelen insanlara yardım ederdi.”

“İmam hatipliler toplumun harcıdır”

Akyüz, “Biz Allah’ın lütfu keremiyle bu işe hizmet için gayret sarf ettik ve etmeye devam ediyoruz. Yaşımız 80’i geçmiş ama netice itibarıyla yavrularımızı yetiştirmek öncelikle anne- babanın görevidir. Daha sonra da topluma hizmet eden kimseler, yöneticiler okullar açacaklardır. İmam hatiplerin verdiği programı uygulayacaklardır. Biz imam hatipliler olarak gerçekten bu toplumun harcıyız. Harcı olduğumuz için de bütün insanlar imam hatiplere sempati duyarlar.” açıklamasında bulundu.

“İmam hatipli olmak bir şereftir”

Sarıyer İmam Hatip Lisesinde 18 yıl müdürlük yaptığını ve topluma hizmet etme noktasında toplum içerisindeki yaşantılarına şahitlik ettiğini belirten Akyüz, konuşmasını şöyle sürdürdü: “İmam hatip okullarının açılmasında büyük emeği olan Adnan Menderes ve arkadaşlarına Allah gani gani rahmet eylesin. Bu memlekette imam hatip okulları açılıp ilahiyatlar serbest bırakıldı. Biz imam hatipten mezun olduktan sonra bir okula gidecek durumumuz yoktu. Fakülteye gidemezdik. Çünkü elimizdeki diploma bir işle yaramıyordu. Birçok arkadaşımız lise fark derslerini verdi. Ben de öğretmen okulu ve lise fark derslerini verdim. Hem yüksek İslam enstitüsünü bitirdim hem de hukuk fakültesini bitirdim. Benim gibi birçok arkadaş var. Bu suretle bir gayretimiz oldu. O güzel fırtına elhamdülillah maya tuttu ve devam edecek diye düşünüyorum. İmam hatipli olmak bir şereftir. Herkesin bunun üzerinde düşünmesi gerekir.”(İLKHA)





Haberin Videosunu İzle
İlgili Videolar