Pandeminin insanlık açısından yol açtığı büyük tehditleri bertaraf etmek için Coronavirus günlerini en güzel şekilde değerlendirmek için çaba harcadığını belirten Peygamber Sevdalıları Vakfı Onursal Başkanı İlahiyatçı-Yazar Mehmed Göktaş Hoca, "Allah-u Teâlâ bazen sevdiği kullarına da belalar verebilir." dedi.
Allah-u Teâlâ'nın bazı kanunları olduğunu hatırlatan Göktaş, "Bunlardan bir kısmı cezalandırmadır. Bu salgınla Allah bizi cezalandırıyor mu? Onu bilmiyoruz. Çünkü cezalandırma sadece yapılan kötülük ve günahlara karşı olarak bir yaptırım gibi algılanmamalı. Allah kullarının sabrını denemek için de bazen birtakım musibetler vererek kullarını dener. Bundan dolayı insanların çıkıp 'Salgının sebebi kesin olarak yaptığımız kötülükler ve günahlardır' demeleri hatadır, yanlıştır ve isabetli değildir. Allah-u Teâlâ bazen sevdiği kullarına da belalar verebilir. Allah-u Teâlâ her şeyi bir fabrika gibi tıkır tıkır yürütmek mecburiyetinde değildir." ifadelerini kullandı.
"Biraz önümüzü görebiliyorsak hemen vakti değerlendiririz"
Değeri ölçülemez olan zamanın iyi değerlendirilmesi gerektiğini belirten Göktaş, "Allah-u Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de bir bakarsınız her şey düzgün ama bir bakarsınız bir rüzgâr vermiştir ve bütün meyveler sebzeler gitmiştir. Kapitalist zihniyete göre ekip bakımını yaptın mı verecek. Allah-u Teâlâ vermeye mecbur değil, vermeyebilir de… onun için biz ne olduğunu bilemiyoruz. Bize düşen görev bunu Allah'tan bilmektir. Allah-u Teâlâ hangi sebeple bela verirse versin, biz Allah'a dönmek zorundayız. İster cezalandırsın ister sabrımızı denemek için versin, biz yine Rabbimize yönelip sabredeceğiz. Onun için biz bu konuda fazla kafa yormuyoruz. Kafa yorulmasını ve yorum yapılmasını da uygun görmüyoruz. Çünkü isabet etmeyebiliriz. Bu musibetlerin nedenini bilemiyoruz. Sadece bildiğimiz Rabbimizden olduğudur. Rabbimiz bizi deniyor. Önemli olan bu süreci sabırla geçirmektir. Biz biraz önümüzü görebiliyorsak hemen vakti değerlendiririz. 'Ben bu kadar vakitte ne yapabilirim'in hesabını yapmamız gerekiyor." şeklinde konuştu.
"Salgının başlangıcında önüme 3 aylık bir zaman hedefi koydum"
Bir iş yapılacağı zaman hedefin belli olması gerektiğini değinen Göktaş, "Yetkililer ve bilim insanları salgının başlangıcında süreç hazirana kadar sarkabilir dediler. Bir de arada Ramazan ayı vardı. Ayrıca biz de vakit olarak bir şeyler ilave edebilirdik. Biraz da 'ben dışarı çıkmam' diyerek zamanı değerlendirdim. Salgının başlangıcında önüme 3 aylık bir zaman hedefi koydum. 'Bu 3 ayda neler yapılabilir' dedim. Herkesin ayrı derdi olabilir ama Müslümanların ortak derdi vardır. Hepimiz Kur'an-ı Kerim'den hesaba çekileceğiz. Bizim her şeyimiz Kur'an-ı Kerim'dir. En azından mevcut ezberlerimizi tekrar etmeliyiz. Eğer zihnimiz açıksa yeni yeni ezberler yapmalıyız. Bu az değildir. Bu yüzden bu süreç önemlidir. Bazı şeylerin riyası olmaz. Şöyle ki; getirisi götürüsünden fazla olur inşallah. Biraz riya olsa da yapılabilir. Çünkü ben denedim. Bazı gençler ve dostlara 'şeytan sizi kandırmasın' ben 29 yaşında hafız oldum. Bunu söyledim ama övünmek için değil. Şeytan insanları kandırıyor. Hafızlık girişiminde bulunan birine şeytan, 'çocukken olacaktın geçti' diyor. Yok! Korkmayın, olur. Onun için ilk üç ayda gerçekten ciddi anlamda yoğunlaşmaya çalıştım. Şu ana kadar hiç yapmadığım şekilde ezberimi tekrarladım." dedi.
"Son zamanlarda ehl-i kitap üzerine çalışıyorum"
Göktaş, konuşmasının devamında şunları söyledi:
Son zamanlarda ehl-i kitap üzerine çalışıyorum. Kur'an-ı Kerim'in ehl-i kitap ile ilgili surelerini ve ayetlerini bir daha gözden geçirdim. Hepsini bir araya getirmeye çalıştım. Sonra bana göre bu ayet ve sureleri en iyi bilen âlimlerimizin eserlerini okudum. Muhammed Esed'i (Avusturya asıllı Yahudi bir ailede dünyaya gelmiş, sonrasında İslam'ı seçmiş olan düşünür, reformist, gezgin, gazeteci, din bilimci, yazar, siyasetçidir) dikkate aldım. Bu adam Yahudi asıllıdır. Onun için Yahudileri ve Hristiyanları ilgilendiren ayetleri önce ondan okudum. Mevdudi'den (Pakistanlı müfessir, İslam âlimi, gazeteci ve yazar) okudum. Mevdudi de Batıyı çok iyi biliyor. Anadolu'dan dışarı çıkmamış bir alimle Endülüs'te yetişen, oraları da gören Hristiyan ve Yahudileri tanıyan alimler aynı değildir. Böylelikle Kur'an-ı Kerim üzerinde yoğunlaşmaya çalıştım.
"Kur'an-ı Kerimi en az 20 defa ezberden okudum"
Salgın sürecini en iyi şekilde değerlendirmeye çalıştığını anlatan Göktaş, "Salgınla birlikte evde kaldığım sürede sadece Kur'an-ı Kerim'i en az 20 defa ezberden okudum. Ramazan sonrası hariç Ramazan'dan sonra da aynı şekilde devam ediyorum. Çünkü yine dışarı çıkma yasağı var. Bir de 65 yaş üstü olunca çıkmıyorum. Ezbere okumak için bir okumak yetmiyor. Biraz da bakmam lazım. Bu arada kardeşlere hep şunu da tavsiye ediyorum. İnşallah riya olmaz. Camiye de gitmedik ya gelin Kur'an-ı Kerim'i uzun uzun namazlarda okuyun. Namazın farzında Fatiha'dan sonra alın bir sureyi bitirin. Nasıl olsa arayan-soran, gelen-giden olmadığına göre yapabilirsiniz. Bir de şu var: Ömür kısa ve zaten bu namazı kılacağız. Namazımızı büyütelim. Allah Resulü'nün hatimlerinin hep teheccüdlerde ve vakit namazlarında olduğuna inanıyorum. Ben bir yere oturup da 20 defa hatim yaptım demiyorum. Ben zaten namazın içinde uzun uzun sureleri okuyarak hatim indiriyorum. Bunu tavsiye ediyorum. Elhamdülillah 25-30 yaşlarında çok delikanlının, 'Hocam bana umut verdin, hafız oldum' diyenler bana yeter. Eğer riyaysa inşallah öbür tarafta hepsini siler götürür." dedi.
"İnsanlara mutluluğun yolunu göstermeliyiz"
Hak, adalet, samimiyet, vefa ve sıcaklık gibi kavramlarla insanlığa örnek olmamız gerektiğine değinen Göktaş, "Bu sürecin devamında bize en büyük gücü, kuvveti okuma verecek. Bizim, Batının teknolojisini yakalayıp onlara yetişebilmemiz için birkaç yüzyıl lazım. Biz bu işin yakasını bırakalım demiyorum. Zaten bu süreç işliyor. Batı dünyası ve dünyanın aydınları bize şunu soruyor; 'Bize fazladan ne vereceksiniz?' yani 'Bizde olmayan neyiniz var?' 'Bize öyle bir şey verin ki bizde olmasın.' İşte biz buna İslami görüş diyoruz. İslami görüş; hak, adalet, samimiyet, vefa ve sıcaklıktır. Biz bu konularda yarışalım. Öbür konularda geçemeyiz. Teknoloji zaten zaruridir, devam edeceğiz. Bu konuda koşuşturmaya gerek yok. Bu sadece Avrupa için değil, içimizde İslam'dan uzak insanlar için de geçerlidir. Onları da göz önüne alarak 'Ben bu adama ne verebilirim veya bu adamda ne yok' demeliyiz. Bu adamın gözlerinin içi gülmüyor, mutsuz, evinde huzur yok, maaşı ve birçok geliri var ama mutlu değildir. Müslüman olarak mutlu olmalıyız ve gözlerimizin içi gülmelidir. Dünyaya eyvallah etmeyerek mutlu olacaksın. Bazı şeyleri görmeyerek ve duymayarak mutlu olacaksın. Allah'ın önem verdiği şeylere önem verdiğimiz zaman zaten biz mutluyuz. Allah-u Teâlâ'nın yoğunlaşın dediği konulara yoğunlaştığımız zaman gözlerimizin içi gülecek ve ne Coronavirus ne de başka bir şey etkiler bizi. Onun için başkalarında olmayan şeyi bulup çıkarmalıyız. Tabi onlarla donanmalıyız. Bunu görenler, 'Bu adamın maaşında, gelirinde ve mirasında bir şey yok ama adam gülüyor. Gözlerinin içi mutlu, problemi yok, yattı mı uyuyor.' Bir insanın başını yastığa koyduğu zaman uyuyabilmesi basit bir olay değildir. İnsanlara mutluluğun yolunu göstermeliyiz. Basit şeyleri gündemimize almayarak bunu yapabiliriz." tavsiyelerinde bulundu. (İLKHA)