1,7 milyon dosya mahkemesiz çözüldü ARABULUCULUK YAYGINLAŞSIN

Arabuluculukta 932 bin, uzlaştırmada ise yaklaşık 756 bin olmak üzere yaklaşık 1,7 milyon dosyada taraflar mahkemeye gitmeden anlaşmaya vardı. Arabuluculuğun yaygınlaşmasını savunan İTTİHADUL ULEMA alimlerinden Molla Cemal Çınar, “Adaletin temini için medeniyet değerlerimizi, toplumun kabul ettiği meşruiyet zeminine dayandırmalıyız. Uyuşmazlığın sebep sonuç ilişkisini doğru tahlil ederek, vakıaya en uygun olan hüküm ile anlaşmazlıkları sona erdirmeye çalışmalıyız.” şeklinde konuştu.

Ekleme: 28.06.2020 08:05:23 / Güncelleme: 29.06.2020 06:51:57 / manşetler / İstanbul Haberleri
Destek için 

HABER MERKEZİ

Arabuluculuk ve uzlaştırma yöntemiyle 1 milyon 700 bin dosyada taraf olan vatandaşlar, mahkemeye gitmeden anlaştı. Adalet Bakanlığı verilerine göre; iş uyuşmazlıklarında 1 Ocak 2018, ticari uyuşmazlıklarda da 1 Ocak 2019’dan itibaren zorunlu olarak uygulanan arabuluculuk uygulamalarına 1 milyon 412 bin 205 dosya sevk edildi. Bugüne kadar müzakeresi tamamlanan 1 milyon 322 bin 901 dosyadan 932 bin 240 dosya çözüme kavuşturularak yüzde 70 oranında başarı sağlandı. Mahkemelere gitmeden arabuluculuk yöntemi ile uyuşmazlıklara ciddi anlamda çözüm getiren sisteme alim ve hukukçulardan destek geldi. Kur’an-ı Kerim’de arabuluculuğun temel ilkelerinin belirlendiğine dikkat çeken İTTİHADUL ULEMA alimlerinden Molla Cemal Çınar, bu konuda hakem olacak kesimlerin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerektiğine dikkat çekti.

UZLAŞIDA DİKKAT EDİLECEK TEMEL BAZI KAİDELER

Çınar, “Nisa 135. Ayet-i kerimede Rabbimiz, ‘Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.’ buyuruyor. Ayette insanları adaletten ayıran iktisadi, sosyal, psikolojik sebeplerin hepsi sayılarak insanlar uyarılmış, hükmeden veya şahitlik eden kimsenin yalnızca Allah korkusunun tesiri altında hareket etmesi telkin edilmiştir. Uzlaşıda dikkat edilecek temel bazı kaideler şunlardır: a)Öncelikle herkesin görüşlerini açıklamasına izin verilmelidir. B)Açık fikirli, hoş görülü, sabırlı, olmamız; farklı düşünen insanlara güven vermemiz; empati yapmamız gerekir. c)Uzlaşı sürecinde taraflardan gerekçelerini mümkün olduğu kadar açık bir şekilde anlatmaları beklenir. d) Aynı zamanda taraflar görüşlerini açıklarken kimi zaman kanıtlar sunarak diğer insanları ikna etmeye çalışmalıdır.” dedi.

ADALETİN TEMİNİ İÇİN MEDENİYET DEĞERLERİMİZİ, TOPLUMUN KABUL ETTİĞİ MEŞRUİYET ZEMİNİNE DAYANDIRMALIYIZ

“Bizlerin, uyuşmazlıkları adalet esasına uygun bir şekilde çözerek, tarafların bizden bekledikleri tarafsızlık ilkesine dikkat etmemiz gerekir.” şeklinde konuşan Çınar, “Adaletin temini için medeniyet değerlerimizi, toplumun kabul ettiği meşruiyet zeminine dayandırmalıyız. Uyuşmazlığın sebep sonuç ilişkisini doğru tahlil ederek, vakıaya en uygun olan hüküm ile anlaşmazlıkları sona erdirmeye çalışmalıyız. Aynı dinden, aynı kavmi kökenden değil, insan olmanın onurunu gözeten kadim bir medeniyetten gelen biz Müslümanlar olarak mesuliyetimizi ve mensubiyetimizi iyi keşfetmeden bir uzlaşı girişimini oluşturamayız. Her işimizde olduğu gibi bu konuda da herkesten önce Allah korkusunu hakem kılmamız gerekir. Bugün İslam aleminde bu kan deryası coğrafyada, bu elem verici manzaraya karşı hakikaten sessiz kalmamalıyız. Adaleti tevdi ederken, hakkı erdemlice sahiplerine tatbik edebilecek bir pratik ikame etmeliyiz. Topluma rehberlik eden medeniyet birikimini bugün için değerli kılan, İslam’ın tahammül kültürünü yaşanılır kılan cihanşümul bir özgürlükçü hakikat zemininde hüküm icra etmeliyiz.” ifadelerini kullandı. 

ÖNCELİKLERİMİZ, ÖNE ÇIKAN DEĞER YARGILARIMIZ ÜZERİNE ŞEKİL ALIR

Arabulucuların töhmetten asla korkmaması gerektiğine dikkat çeken Çınar, “Geniş kapsamlı bir toplumsal uzlaşı için, adalet ve tahammül sahibi olmadan uzlaşıcı olmamız mümkün değildir. Herkesin ve kavmin değerleri kendi için değerlidir. Aynı ortamı paylaşan her kavim için de saygı gösterilmesi gereken değerler olarak kabul edilmelidir. Birbirinden ayrı, yakın-uzak amaçlar olabilir, bunları toplumda bulunan ortak menfaatler doğrultusunda evleviyet sırasına göre sıralayarak halledilmesine çalışılmalı. Arabulucular töhmetten asla korkmamalı. Günümüzün reel gerçekleri ve toplumsal gerçekliğimiz arasındaki makası daraltmak için fedakarlıklarda bulunmalıyız. Öne çıkan ortak değerlerimizi imkanları zorlayarak güçlü kılmalıyız. Önceliklerimiz, öne çıkan değer yargılarımız üzerine şekil alır. Bunu öne çıkardığımızda değer yargılarımız ortak paydamıza hizmet edebilir.” diye konuştu.

MASLAHAT ÇERÇEVESİNDE, ADALET MERKEZLİ TOPLUMSAL UZLAŞI KAİDELERİ CESUR BİR ŞEKİLDE KONUŞULMAYA BAŞLANMALIDIR

Çınar son olarak şunları söyledi; “Toplumsal uzlaşı için egemen olması gereken etkin ve yetki sahiplerinin toplumun uzlaşı hususunu başarmak için toplumun pratiğinden haberdar olan alimler, aydınlar, siyasiler, kanaat önderleri, entelektüeller, yazarlar, mutlaka toplumla bütünleşmeli ve olması gereken duruşu sergilemelidirler. Herkesin çözümü sadece kendi ekseninde kalarak, sadece kendi için makul bir anlam ifade etmektedir. Bölgesel olarak herkesin rahat ve huzur bulması için ortak maslahat çerçevesinde, adalet merkezli toplumsal uzlaşı kaideleri cesur bir şekilde konuşulmaya başlanmalıdır. Kendi acılarımızda ve gelecek inşamızda ortaklaşabiliriz. Kısa vadede sirayet edecek olan bir güç ve ortaklaşma olmadığını kabul ederken, coğrafyamızın kadim medeniyet geçmişinin ruhunu da bir güç olarak görmek gerektiğini belirtmek isterim. Adalet tesisi ve iadesinde bölgesel ortak paydanın öncelikli kılınması, güçlü bir alan ve değer inşa edecektir. Uyuşmazlıkların uzlaşmaya, gücün söze, tefrikaların tevhide, korkunun güvene, kinin kardeşliğe, ortak huzur ve gelecek için boyun eğdiğini hep beraber göreceğiz inşallah. Bu değerlerin oluşturulması sürecinde, güven ve iletişim, somut meseleler üzerinden anlam kazanmalıdır. Genel ilkeler kuşatıcı olmalı, her kesim tarafından özel bir değere haiz kılınmalıdır. Toplumsal uzlaşının, adaletten bağımsız gerçekleşmeyeceğini hepimizin bilmesi gereken genel insani değerimiz olmalı. Adaleti içselleştirmiş, ahlaki değerleri hakim kılmış bir coğrafyaya kazandıracağı şuuru ve uyanışı hep birlikte hayal edelim. Yetkililere büyük iş düşmektedir.”

MAHKEME SÜRECİ ADALETİN GEÇ TECELLİ ETMESİNE SEBEP OLUYOR

Av. Adem Aksu da “Arabuluculuk hukuk davalarında; uzlaştırma ise ceza davalarında müracaat edilen kurumlardır. Davada, nizaa yani çekişme; arabuluculuk ve uzlaşmada ise sulh vardır. Aslında hem arabuluculuk hem de uzlaşmanın temelinde tarafların aralarındaki sorunlara sulhla çözüm bulması vardır. Nitekim Kur’an’da da ‘Sulh daha hayırlıdır’, buyrulmaktadır. (Nisa/128) Davalarda çekişme olduğu için insanlar inatlaşır. Çözüm bulmaktan ziyade öç alma saikiyle haklarını ararlar. Bu durum da süreci uzattığından;

-Mahkemelerin iş yükünü artırıyor.

-Tarafların hem maddi hem de psikolojik yıpranmasına neden oluyor.

-Tarafların enerjisinin boşa akmasına neden oluyor.

-Yargılamada usul ekonomisine zarar veriyor.

-Adaletin geç tecelli etmesine sebep oluyor.

-Hâkimlerin yorulmasına sebep olup mesleki gelişimlerine engel olmaktadır.” İfadelerini kullandı.

İNAT ETME VE İNTİKAM ALMA GİBİ NEGATİF DUYGULAR TÖRPÜLENİYOR

Arabuluculuğun iki taraf için de kazançlı olduğuna dikkat çeken Aksu, “Çekişmeli davalarda genel olarak bir taraf tatmin olurken diğer taraf genelde tatmin olmuyor.

Bu durum adalete olan güveni azalttığı gibi toplumsal huzur ve barışın bozulmasına neden oluyor. Buna karşılık arabuluculuk ve uzlaşma sulha dayandığı için;

-İki tarafın tatmini sağlanıyor.

-İnat etme ve intikam alma gibi negatif duygular törpüleniyor.

-Mahkemelerin iş yükünü azaltıyor.

-Hâkimlerin daha sağlıklı ve isabetli kararlar vermesine vesile oluyor.

Netice olarak arabuluculuk olsun uzlaştırma kurumu olsun, her iki kurum da adaletin tecelli etmesi ve tarafların tatmin olup kamusal huzurun temini bakımından çok ehemmiyetli ve hayati kurumlar olduğunu bilmek gerekir. Hukukçular, gerek müvekkillerini gerekse kendilerine müracaat eden kişi ve tüzel kişileri bu kurumlara yönlendirmelidir. Taraflar da davacı olmaktansa bu sulh kurumları ile haklarını en hızlı ve adil bir şekilde elde etmek için niyet sahibi olmalı ve irade göstermelidirler.” dedi.