Filistin yeni bir "ilhak planı" ile karşı karşıya

İşgal rejimi, 1967'de işgal ettiği Kudüs'ü "ilhak"ı öngören taslağı onaylamasının 53'üncü yılında, Batı Yaka'nın bir kısmını daha "ilhak" etmenin planlarını yapıyor.

Ekleme: 27.06.2020 18:55:05 / Güncelleme: 27.06.2020 20:05:01 / Dünya
Destek için 

GAZZE (AA) 

İşgal rejimi tarafından1967 yılında Doğu Kudüs'ün "ilhak" edilmesi yönündeki yasa taslağı kabul edildi. Bu karar uluslararası meşruiyete sahip olmadığı gibi daha sonra Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde işgal rejiminin Doğu Kudüs'teki ihlal niteliği taşıyan uygulamalarının geri çekilmesi yönünde birçok karar alındı.

Doğu Kudüs'ü idari ve siyasi olarak işgal altında tutan işgal rejimi, Kudüs'ün tamamını "başkenti" şeklinde nitelendirerek, uluslararası kararları ihlal etmeyi sürdürüyor.

Donald Trump liderliğindeki mevcut ABD yönetimi ise 2017'de Kudüs'ü işgal rejiminin "başkenti" olarak tanıdı. ABD yönetimi gözlemciler tarafından "sömürgeci ve işgalci" olarak nitelendirilen projelerde işgal rejimini cesaretlendirmeye devam ediyor.

İşgal rejiminin Kudüs'ü "ilhak" taslağını onaylamasının üzerinden 53 yıl geçerken, işgal rejimi temmuz ayı başlarında işgal altındaki Batı Yaka'nın yüzde 30'undan fazlasını "ilhak" etmeyi planlıyor.

Kudüs'ün "ilhak" kararı

İşgal rejiminin sözde parlementosu, 27 Haziran 1967'de Doğu Kudüs'ü işgal rejimine ilhak etmek için bir karar taslağı sunuldu ve taslak aynı gün meclisten geçerek onaylandı.

İşgal rejiminin 11 Haziran'da başladığı bir dizi toplantının ardından işgal çetesinin sözde parlementosunda  2064 sayılı kararla Doğu Kudüs'ün siyasi ve idari olarak "ilhak" edilmesini içeren taslağı onayladı.

İşgal rejimi, karardan iki gün sonra 29 Haziran'da Kudüs Şehir Konseyini (belediye) feshetti, tüm mal varlıklarına el koydu. İşgal rejimi ayrıca, Arap yasa ve yönetmeliklerini iptal ederek, kendi yönetmeliklerini uygulamaya başladı.

Tarihi kaynaklara göre işgal rejimi sözde bakanlıkları ve resmi kurumların ofislerini o dönem Doğu Kudüs'e taşıdı.

İşgal rejimi sözde parlamentosu (Knesset) 1980 yılında "Kudüs Yasası'nı" İşgal rejimi Temel Yasası'na ekleyip Kudüs'ün "tam ve birleşik" olarak işgal rejiminin başkenti olduğunu açıkladı.

Kararda, "Kudüs, Cumhurbaşkanlığının, Knesset'in, hükümetin ve işgal rejiminin söz Mahkemesi'nin merkezi" olarak kabul edildi.

"Kutsal yerlerin saygısızlıktan, herhangi bir zarardan veya tüm dinlerin kutsal mekanlarına serbestçe erişimini veya bu yerlere karşı hislerini etkileyebilecek her şeyden korunacağı" iddia edilen kararda, Kudüs'ün hükümet dairelerinin ekonomi ve diğer alanlarda faaliyetlerinde özel öncelikleri olacağı kayda geçti.

Kudüs halkının yerinden edilmesi ve demografik değişim

Yine tarihi kayıtlara göre, işgal rejiminin Kudüs'ü işgal ettiği Haziran 1967'deki Altı Gün Savaşı'ndan sonra aynı ay içerisinde yaklaşık 5 bin Arap, Kudüs'ten çıkartıldı.

İşgal rejimi bu dönemde Doğu Kudüs'te Yahudi nüfusunu artırmak ve kendisine güvenli bir demografik yapı oluşturmak, Arapların Kudüs ile coğrafi bağını kesmek için bölgede yerleşim yerleri inşasına başladı.

Eylül 1967'ye gelindiğinde, işgal rejimi yaklaşık 23 bin Filistinliyi Kudüs'ten zorla çıkartmıştı.

Kudüs Siyaset Araştırmaları Enstitüsüne göre, o dönem 250 bin Yahudi'nin bulunduğu Kudüs'te bugün itibarıyla 569 bin 400 Yahudi yerleşimci yaşıyor.

İşgal rejimi 1981'e kadar Kudüs'te Filistinlilere ait 33 bin 556 dönüm toprağa el koyarak bu alanlarda yaklaşık 22 bin konut inşa etti. Şu anda ise Kudüs'ün toplamında 349 bin 600 Filistinli yaşıyor ve bu kişiler toplam nüfusun yaklaşık yüzde 38'ini oluşturuyor.

Kudüs ile ilgili öne çıkan uluslararası kararlar

İşgal rejimi, 1967'de Doğu Kudüs'ün yanı sıra Gazze Şeridi, Batı Yaka, Sina Yarımadası ve Golan Tepeleri'ni de işgal etti.

BM Genel Kurulu 4 Temmuz 1967'de aldığı 2253 sayılı kararla, işgal rejimi Kudüs'ün statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerini durdurmasını isteyerek, bu uygulamaların geçersiz olduğunu ve işgal rejiminin bu adımlardan vazgeçmesi gerektiğini kaydetti.

14 Temmuz 1967'de aldığı 2254 sayılı kararla yine BM Genel Kurulu, işgal rejiminin önceki kararını uygulamamasından duyduğu üzüntüyü vurgulayarak, Kudüs'teki tüm uygulamaların kaldırılması ve Kudüs'ün statüsünü değiştirecek herhangi bir eylemde bulunulmaması talebini yineledi.

BM Güvenlik Konseyi (BMGK) 22 Kasım 1967'de, işgal rejiminin 1967'deki çatışmalarda işgal ettiği topraklardan (Batı Şeria, Doğu Kudüs, Gazze Şeridi, Suriye Golan ve Mısır'ın Sina Yarımadası dahil) çekilmesi, her devletin bölgedeki toprak bütünlüğünü, siyasi bağımsızlığını ve güvenli sınırlar içinde barış içinde yaşama hakkının tanınması çağrısında bulunan bir karar yayımladı.

BMGK 21 Mayıs 1968'de yayımladığı 252 sayılı kararla ise işgal rejimi askeri saldırılarla toprak ele geçirmesini reddetti. İşgal rejiminin aldığı tüm kararları geçersiz kabul etti ve Kudüs'ün statüsünü değiştirecek başka bir eylemden kaçınmasını istedi.

BM Güvenlik Konseyi yine 25 Ocak 1971'de aldığı kararla, toprakların zorla işgal edilemeyeceğini vurgulayarak, işgal rejiminin Kudüs'teki tüm eylemlerini yasa dışı kabul etti. işgal rejiminin icraatlarının iptalini ve Kudüs'ün işgal altındaki kesiminde gelecekte yapılacak eylemlerden kaçınılmasını istedi.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 23 Aralık 2016'da yayımladığı 2334 sayılı kararında ise şu ifadeler yer aldı:

"İsrail derhal ve tamamen, Doğu Kudüs dahil olmak üzere, işgal altında bulunan Filistin topraklarındaki tüm yerleşim yeri faaliyetlerini durdurmalı."

Aynı şekilde Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Kudüs'ün bir Arap ve İslam kenti olduğunu doğrulayan çeşitli kararlar aldı.

UNESCO, Ekim 2016'da 6 ret oyuna karşı 26 evet oyu ile "Yahudiler, Kudüs ve Harem-i Şerif arasında bir ilişki olmadığını, bu yerler ile sadece Müslümanlar arasında ilişki olduğunu" onayladı.