Hüseyin Sağlam`dan GEÇEN HAFTANIN ANALİZİ

Yeni İmralı süreci tartışılırken DTK-BDP gibi kurumların başındakiler "Eş başkanlarıyla" beraber İmralı ziyareti için müracaatlarda bulunmuş.

Ekleme: 25.01.2013 13:50:00 / Güncelleme: 25.01.2013 13:50:00 / Siyaset Gemisi / İstanbul Haberleri
Destek için 
HÜSEYİN SAĞLAM / HAFTANIN ANALİZİ
 
HAFTANIN KRİTERLERİ

Yeni İmralı süreci tartışılırken DTK-BDP gibi kurumların başındakiler “Eş başkanlarıyla” beraber İmralı ziyareti için müracaatlarda bulunmuş.

Demokrasinin yolu bu kez İmralı’dan geçecek de İmralı ziyaretleri için kriterler olmayacak mı? Yani öne gelen herkes elini kolunu sallayarak İmralı’ya gideceklerini mi sandınız?

Nitekim çok geçmeden İmralı kriterleri bizzat Başbakan Erdoğan tarafından ilan edilerek yürürlüğe konuldu.
İmralı ile başlayan süreçte “BDP’ye sağduyulu olması, cesur davranması yönünde tavsiyelerimizi ilettik, iletiyoruz” diyen Başbakan Erdoğan, BDP’liler açısından İmralı’ya gidişin birinci şartını “samimiyet” olarak ilan etti.

Bu süreçte samimiyet aradıklarını ve samimi olarak gözükenleri İmralı’ya gönderdiklerini söyleyen Başbakan Erdoğan, “Biz samimiyeti arıyoruz. Samimi olanlarla konuşuyoruz, kendilerini adaya gönderiyoruz” derken, kimlerin samimi, kimlerin de samimiyetten uzak olduklarının da ölçüsünü ayrıca koydu.

Başbakan Erdoğan, “Açık açık söylüyorum. Sen döndükten sonra zehir zemberek açıklama yaparsan… Sen çıkıp Kürt kardeşlerime “bu başbakan bomba yağdırıyor” dersen bu olmaz. Biz Kürt kardeşlerimize kucak açtık, biz teröristlere bomba yağdırdık” diyerek BDP’lilerin önüne zor bir ev ödevi koymuş oldu. Bakalım BDP’nin içinde kimler samimiyet sınavını geçeceklerdir. Bekleyip görmek lazım.

HAFTANIN AŞAĞILIKLARI
İsrail Kanal-1 televizyonun iddialarına göre Katar yönetimi, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’ya seçim kampanyalarında kullanılmak üzere 3 milyon Dolar bağışta bulunmuş.

Üstelik Kanal-1 televizyonu bu iddiayı ortaya atarken öyle işkembeden falan sallamamış. Kaynak olarak da Kadima Partisi Lideri Tzippi Livni’yi göstermiş. Para yardımı da sadece Netanyahu ile sınırlı kalmayarak 2 milyon dolarla Lieberman da bu yardımdan nasibini almış.

Kısacası anlayacağınız, Körfez’in minik ülkesi, sadece Suriye’de değil, siyonizmin merkezinde de büyük oyunu sürdürüyormuş.

Hani masallar anlatılırken derler ya, “Pireler deve iken…” diye. Herhalde gün gelir siyasal masallar anlatılırsa “Krallar Şeytan iken…” diye başlanacaktır.
 
HAFTANIN RESTİ
Ahmedinejad, petrol almayan ülkelere hitaben, ‘’Petrol almıyorsunuz, cehenneme kadar yolunuz var, iyi ki almıyorsunuz. Biz halkı sahneye getirecek ve petrol satmıyoruz diyeceğiz. Yıllar yılı başarılar yaratan halkımız, petrolle mi bunları yaptı ‘’ dedi.
Biz adamların patriot rampalarına dönüşelim. Kürecik Dağlarımızı adamların gözetleme istasyonuna dönüştürelim. Üstelik inci tanesi gibi İncirliklerimiz olsun. Hatta Camilerimizi kirletmelerine bile “Hoş görü” ile yaklaşalım. Ve Ahmedinecat kalksın adamlarımıza “Cehenneme kadar yolunuz var” desin.

Olacak şey mi?

Nice restler, One Minuteler falan fistan gördük ama, bu kadarına da pes doğrusu!!!
 
HAFTANIN MANŞETİ
Haftanın manşeti olmayı hak eden, “3 Kurumun Hizbullah Raporu Mekke Müşriklerini Andırdı” Manşeti idi. Tabii ki bu manşet Hurseda’ya aitti.

Tebrikler Hurseda… Manşet son derece çarpıcı ve yerinde. Yalnız biraz eksik kalmış gibime geldi. Eksik olan tarafı mı?
Farklı haber kaynakları aynı raporlardan yola çıkmalarına rağmen “Aleyhte nasıl daha iyi kulanı(lı)rım” mantığıyla yaklaşım sergilerken aslında komplocu Dar’ul Müşrik meclisi gibi dağınık bir vaziyet arz ederken, kimilerinin Velid B.Muğire’yi kıskandıracak bir gayret sarf ettiği gözlerden kaçmamaktaydı. Dolayısıyla “Darun’Nedve”deki “kahin-şair-büyücü” raporları geride bırakan, aynı zamanda medya kepazeliği olmuştur.
Tebrikler bir kez daha Hurseda’ya!
 
HAFTANIN OPERASYONU
Operasyon her ne kadar Mali’ye yapıldıysa da, asıl operasyonu yiyen, Müslüman kamuoyunun aklı, vicdanı ve algısı oldu.
Çünkü oluşturulan yeni İslamcı akıl-vicdan-algı üçlüsüne göre bir kötülüğün kötülük olarak kabul görmesi için kaynağının Rusya, İran, Irak, Suriye, Hizbullah gibi aktörler olması gerekir.

Evet, Fransa, baş edemediği emperyalist duyguları pahasına Mali’ye bombalar yağdırıyor. Tıpkı Amerika’nın Afganistan ve Irak’ta yaptığı gibi. Ama Afganistan ve Irak işgallerine verilen tepkiler, nedense Mali’nin bombalanmasında ortaya çıkmıyor. Çıkacak gibi de görünmüyor. Ve belki de bu durum, Mali mazlumları için en büyük şansızlık.
Zaten şansızlık ne zaman Afrikalı mazlumların yakasından düştü ki…

Mali şanslı bir ülke olsaydı, geçmişte Fransız keferesinin sömürgesi olmaz; şimdi de aynı keferenin bombardımanına maruz kalmazdı. Şanslı olsaydı, Mali’yi bombalayan uçaklar, Suriye’nin, Esad’ın uçakları olacaktı ki, o zaman “One minuteler”, “Vahid deqiqeler” havalarda uçuşmuş olurdu.
 
HAFTANIN FETVASI
Mağrib El Kaide Örgütü’nden ayrılan Kanla İmza Atanlar Tugayı, Cezayir’in İlizi kentinin Ayn Emnas bölgesindeki doğalgaz tesislerine saldırı düzenleyerek, birçok yerli-yabancı çalışanı rehin almıştı.

Baskında ve Cezayir ordusunun rehine kurtarma operasyonlarında, 8 farklı ülkeden 37 kişinin hayatını kaybettiği bildirilmişti.

Başında Yusuf Karadawi’nin bulunduğu Dünya Müslüman Alimler Birliği, bu olaya binaen “Haftanın Fetvası” sayılabilecek bir fetva yayınladı. Birlik adına yayınlanan fetvada, ‘’Güvenliğin Allah tarafından kullarına bahşedilmiş bir nimet olarak sayıldığı Kur’an ve sünnetteki nasların delalet ettiği üzere; rehin alma ve kaçırma vakaları İslam dini tarafından yasaklanmıştır. Hangi dine ve görüşe mensup olursa olsun insanların rehin alınması ve korkutulması kabul edilemez’’ denildi.

Yusuf Karadawi ve başında bulunduğu Müslüman Alimler Birliği, Suriye meselesi ve İran’a dönük son dönemlerde yayınladığı “fetvalarla” El Kaide ve Selefi grupların gönlünde taht kurmuşken, bu fetvayla nasıl bir karşılık bulacakları merak konusu oldu.

Ayrıca dini ne olursa olsun kaçırma ve rehin tutmanın haram kılınması söz konusu olunca, acaba bu durumun hiç mi istisnası bulunmamaktadır? Mesela geçmişte de kalsa Gilat Şalit vakası gibi yeni vakalar acaba bundan sonra bu fetva kapsamında mahkûm mu edilecek? Yoksa…
 
HAFTANIN DİYALOGU
BAŞBAKAN: Hükümet olarak çözümden yanayız. Ancak, çözümden yanayız derken de terör estirenler, çözüm sürecini baltalamak isteyenler de gereken cevabı alacaktır.

Samimiyseniz, dürüstseniz bırakırsınız silahları, gitmek istediğiniz ülkeye gidersiniz.(grup konuşmasından)
KARAYILAN: Başbakan… kalkıp bize, “haydi terk edin burayı” diyor ve bunu dayatıyor. Kim kimi ülkesinden kovuyor? Burası bizim ülkemizdir. Siz dışarıdan gelmişsiniz, ülkemizde işgal kuvvetisiniz. Terk edecek olan biri varsa, o da sizsiniz. Tamamen zora dayanıp sırtını dış güçlere vererek, NATO’ya vererek ve teknik gücüne dayanarak bir halkı dize getireceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz.

Pardon?.. Barış veya çözüm mü dediniz? Şu diyaloga baksanıza! Barış bunun neresinde?!