İslam tarihinde bir şehir fethedilirken, fethin sembolü olarak o şehirdeki büyük kilisenin camiye çevrildiğini belirten Doç. Dr. Yahya Başkan, İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmet'in de en büyük kilise olan Ayasofya'yı cami olarak ibadete açıp vakfa çevirdiğini hatırlattı.
Başkan, İslam hukukunun vermiş olduğu cevazın; bütün kiliselerin camiye çevrilmesi şeklinde olmadığını, sadece o şehirdeki en büyük kilisenin fetih alameti olarak camiye çevrilmesi olduğunu söyledi.
Osmanlı hakimiyetinden çıkan ve Hristiyanların eline geçen bütün ibadet mekanlarının ya kiliseye çevrildiği ya da tamamen âtıl kaldığına vurgu yapan Başkan, Endülüs medeniyetini yıkan Katolik İspanyolların da Kurtuba Ulu Camii'ni kiliseye dönüştürdüklerine dikkat çekti.
Müslümanların Ayasofya'ya bilet alarak değil, atalarının yadigarına abdest alarak girmeleri gerektiğini söyleyen Başkan, Ayasofya'nın arkasında bulunan Hünkâr Mahfili'nin 8 Ağustos 1980'de ibadete açıldığını, 12 Eylül darbesinden 2 gün sonra 14 Eylül'de restorasyon gerekçe gösterilerek tekrar ibadete kapatıldığına vurgu yaptı.
Fatih Sultan Mehmet'in Ayasofya'da namaz kılınabilmesi için suretlerin üstünü kapattığı mozaiklerin 1931-1932 yılında, Bakanlar Kurulu kararıyla Amerikan Bizans Araştırma Enstitüsü tarafından 1970 yılına kadar mozaiklerin söküldüğüne dikkat çekti.
Osmanlı padişahlarının bayram ve teravih namazlarını Ayasofya'da kıldıklarını, özellikle Kadir Gecesi'nde Müslümanların toplandığı bir mekân olduğuna vurgu yapan Başkan, vakıf olmasına rağmen 1934 yılının Ekim ayında Ayasofya Camii'nin müzeye dönüştürüldüğünü hatırlattı.
"İslam tarihinde bir şehir fethedilirken, fethin sembolü olarak oranın büyük kilisesi camiye çevrilirdi"
İnönü Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yahya Başkan, bir şehir fethedilirken, fethin sembolü olarak o şehrin büyük kilisesinin camiye dönüştürüldüğünü belirterek şöyle konuştu:
Bu bir hakimiyet alameti olarak İslam tarihinde karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada İslam hukukunun vermiş olduğu cevaz; bütün kiliselerin camiye çevrilmesi noktasında olmayıp en büyük kilisenin fetih alameti olarak camiye çevrilmesidir. Cuma namazı, İslam fıkhında, ibadet olmakla beraber hakimiyet alameti olarak da görülmüştür. Hazreti Peygamberin (Sallallahu Aleyhi Vesellem) 13 yıllık Mekke tebliğinden sonra, hicret ettiği Medine'ye varmadan, Kuba'da yapmış olduğu ilk ibadetlerden bir tanesi Cuma namazı kıldırmak ve öncesinde de hutbe okumak olmuştur. Bu, İslam alimleri tarafından, fakihler tarafından bir hakimiyet ifadesi olarak hep görülmüştür ve Hazreti Peygamber Mekke'de kılmadığı Cuma namazını Medine'nin hemen girişinde, ilk haftasında eda etmiştir. Medine'ye girdiğinde de yine Mekke'de olmayan bir mimari yapı karşımıza çıkmaktadır. Mescid-i Nebevi'nin ortaya çıkması ve burada da Cuma namazının kılınmış olması, İslam tarihinde bir özgürlük alameti sayılmıştır. Dolayısıyla fethedilen kentlerdeki en büyük kilisenin, hakimiyet alameti olarak camiye çevrilmesi ve orada Cuma namazının kılınması buna hamledilmiştir. İslam hakimleri bir yere geldikleri zaman kilise varsa camiye çeviriyorlar, yoksa yeni bir cami yapıyorlar. Örneğin; Mardin Ulu Camii, Diyarbakır Ulu Camii bu şekilde kiliseden camiye dönüştürülmüştür. Konya'da Alaeddin Keykubad Camii yeni baştan yapılmıştır. Malatya'da Ulu Camii yeni baştan yapılmıştır ve bu camilere; Cami-i Kebir, Ulu Camii ve Cuma Mescidi isimleri verilmiştir. Bu Camiler, her yerde aynı zamanda İslam hukukunda Darul Harp'ten, Darul İslam'a geçişin mimarideki ifadeleri olagelmiştir.
"Endülüs medeniyetini yıkan Katolik İspanyollar, Kurtuba Ulu Camii'ni kiliseye dönüştürmüşlerdir"
Öğretim Üyesi Başkan, "Orta Çağ Hristiyan dünyasında, Katolik dünyasında durum daha farklı değildir. Mesela Endülüs medeniyetini yıkan Katolik İspanyollar, Kurtuba Ulu Camii'ni kiliseye dönüştürmüşlerdir." dedi.
"Hazreti Ömer, Mescid-i Aksa (Kubbet'us-Sahra)'yı Romalıların yıktığı tapınağın kalıntıları üzerine inşa etmiştir"
Hazreti Ömer'in (Radıyallahu Anhu) Kudüs'ü fethettiğinde Romalıların yıktığı tapınağın kalıntılarının olduğu mekâna Kubbet'us-Sahra'yı inşa ettiğine dikkat çeken Başkan, "Hazreti Ömer Kudüs'e girdiği zaman bir Hristiyan mabedini camiye çevirmemiş, orada tapınağın bulunulduğuna inanılan yere Mescidi Aksa (Kubbet'us-Sahra)'yı inşa etmiştir." diye konuştu.
"Osmanlı'nın elinden çıkıp Hristiyanların eline geçen bütün ibadet mekanları ya kiliseye çevrilmiş ya da tamamen âtıl kalmıştır!"
Başkan şöyle devam etti:
Osmanlılar mesela Mora'ya gitmişler, Benefşe Kalesi'nde bir kiliseye çevirdikleri mekân var. İlginçtir ki oranın adı da Ayasofya. Edirne'de Ayasofya var, Selanik'te Ayasofya var. Rumeli'de Osmanlının elinden çıkan ve Hristiyanların eline geçen bütün ibadet mekanları ya kiliseye çevrilmiş ya da tamamen âtıl kalmıştır. Osmanlılar Girit'e girdiği zaman, burada camiler yaptılar ama bu camilerden sadece bir tanesi ayakta. Girit adasında 400'ün üzerinde cami olduğu söylenir ama bugün bir tane mekân ibadete açık veya yıkılmamış. Ayasofya fethin mimari sembolü olduğu için cami yapılmıştır, şehrin en büyük kilisesidir. 'Megale Ekklesia' yani büyük kilise olarak hep geçer kayıtlarda. Bütün seyyahlar buraya geldikleri zaman bilgi verirken büyük kilise tabirini kullanırlar ama bu büyük kilise Ayasofya'dan ibaret değildir. Bugün 'Aya İrini Kilisesi' de buranın müştemilatına dahildir. Aya İrini Kilisesi'yle beraber Ayasofya için 'Büyük Kilise' adı ifade olarak kullanılmıştır ve burası bizatihi fethin ifadesidir. Osmanlı döneminde cami için 'Fethiye Camii' adının kullanılmış olması da bu görüşümüzü desteklemektedir.
Ayasofya'nın ilk olarak bir Ortodoks mekânı olarak ibadete açıldığını söyleyen Başkan, "Ayasofya 360 yılında Konstantin tarafından yapılmıştır. 2 defa yangın geçirdi, 537 de tekrar bugünkü hali ile kubbeli olarak 33 metre olarak düşünülen bir kubbe inşa edildi. Sonradan bir sürü depremler geçirdi, tamirler gördü." dedi.
"Ayasofya'nın müzeleştirilmesi olayını, uluslararası baskı veya uluslararası verilen bir taviz olarak görüyorum"
Fatih Sultan Mehmet'in 1453 yılında İstanbul'u fethettiğinde Ayasofya'nın, fethin sembolü olarak camiye dönüştürdüğünü ve cami olarak kullanılması için vakfettiğini hatırlatan Başkan, vakfiyelerin belli bir süre için değil, süresiz olduğunu ama buna rağmen 1934 yılında müzeye çevrildiğini hatırlattı.
Başkan, "Ayasofya, Osmanlı padişahlarının bayram namazlarını kıldıkları, teravih namazına geldikleri, özellikle Kadir Gecesi'nde Müslümanların toplandığı bir mekandır. Burası, fethin ifadesi olarak cami yapılmıştır. 1934 yılının Ekim ayında burası müzeye dönüştürülmüş, Müze Müdürlüğüne bağlanmış ve ilginçtir ki, Fatih'in yaptığı medrese, hiçbir sebep yokken yerle bir edilmiştir. Burası o günden bu yana müze olarak kullanılmaktadır. Elde ettiğim netice şudur; Ayasofya, dönemin siyasi şartları, uluslararası ilişkiler düzleminde müzeye çevrilmiştir. 1931-1932 yılında Amerikan Bizans Araştırma Enstitüsü'ne duvarlarının altındaki mozaiklerin çıkarılması müsaadesi verilmiş, Bakanlar Kurulu kararıyla ve Amerikan Bizans Tarihi Araştırmaları 1944-1945 hatta 1970'e kadar buranın mozaiklerini sökmeye başlamışlardır. Fatih'in namaz kılınabilmesi için suretlerin üstünü kapattığı mozaikler açılmaya başlanmıştır. 1931'de başlayan süreç 1934'te kapanmayla birlikte müzeye dönüştürülmüştür. Bu noktada Ayasofya'nın müzeleştirilmesi olayını, uluslararası baskı veya uluslararası verilen bir taviz olarak görüyorum. Devletin gücü o zaman buna yetmedi, devletin gücü Adnan Menderes döneminde de buna yetmedi. Menderes'e Ayasofya'nın müzeden camiye çevrilmesi konusunda teklifler var. Fakat sadece ezanı Türkçe'den Arapça'ya dönüştüren Menderes, Ayasofya'yı tekrar camiye dönüştürememiştir." diye konuştu.
"Ayasofya'nın arkasında bulunan Hünkâr Mahfili 8 Ağustos 1980'de ibadete açıldı, 12 Eylül darbesinden 2 gün sonra restorasyon gerekçe gösterilerek tekrar ibadete kapatıldı!"
Ayasofya'nın hemen arkasında Topkapı Sarayı'na giriş tarafındaki büyük kapıdan birinci avluya giden ana kapının tam karşısındaki binanın Hünkâr Mahfili olduğunu ve 8 Ağustos 1980 tarihinde ibadete açıldığını belirten Başkan, "14 Eylül 1980 tarihinde de restorasyon gerekçe gösterilerek burası tekrar ibadete kapatıldı. Tarihe dikkatinizi çekmek istiyorum! 14 Eylül 1980, 12 Eylül ihtilalinden 2 gün sonra ve burası tekrar ibadete kapatılmıştır. 1991 senesi Ekim ayında Hünkâr Mahfili tekrardan ibadete açılmıştır, bugün orada ibadet yapılmaktadır. Ayasofya'nın ibadete açılması ve kapatılması nasıl siyasi ise buranın ibadete açılmasının da siyasi olduğunu düşünüyorum. Cuma namazı nasıl hürriyetin bir ifadesi ise, Hazreti Peygamberin Cuma namazını Kuba'da kıldırması nasıl siyasi bir duruma işaret ediyorsa, Ayasofya'nın ibadete açılıp Cuma namazının kılınabilmesinin de siyasi bir tavır olacağını düşünüyorum. Bunun üzerine yapılan bu kadar tartışmalar da bunu doğrular niteliktedir." dedi.
"Müslümanlar Ayasofya'ya bilet alarak değil, abdest alarak girmeliler"
Başkan, şöyle devam etti:
Ayasofya'nın ibadete açılmasına karar verilmesi konusunda, 'Devletin gücü yetmedi ya da devlet uluslararası düzlemde bunu müzeye dönüştürdü' cümlesiyle eş anlamlı olarak bugün şu cümleyi de kurabiliriz. Eğer devlet burayı açacaksa demek ki devletin uluslararası düzlemde kendine güveni gelmiştir. Ben açılması ve camiye dönüştürülmesi kanaatindeyim. Müslümanlar Ayasofya'ya bilet alarak değil, kendi atalarının yadigarı olarak abdest alarak girmeliler.
"Ayasofya Batı ve Hristiyan dünyasının sinir ucudur"
Osmanlının İstanbul'daki Ayasofya'nın haricinde kendisiyle aynı ismi taşıyan İznik ve Trabzon'daki 2 kilisenin de Fetih'ten sonra camiye dönüştürüldüğüne dikkat çeken Başkan, "Osmanlılar 3 Bizans'ı ortadan kaldırdılar. 1331'de İznik alındı orada bulunan Ayasofya Kilisesi camiye çevrildi ve orada Bizans imparatorları yatıyorlar. Fatih Sultan Mehmet 1453'de İstanbul'u aldı Ayasofya'yı camiye çevirdi. 1461'de yine Fatih Sultan Mehmet Trabzon'u ele geçirip oradaki Ayasofya'yı da camiye dönüştürdü. Ayasofya, Batı ve Hristiyan dünyasının sinir ucudur. İstanbul'un fethinden 20 gün sonra Pikolomi adlı Papa, Fatih Sultan Mehmet hakkında bir mektup yazıyor. Mektupta, 'Siz Fatih Sultan Mehmed'i Persli zannetmeyin bu bildiğiniz İskid.' tabirini kullanıyor. İskid tabirinde ta İslam öncesi Türklere atıf var. Pers ve İskid kelimesinin söylenmesi Bizans ve Roma tarih yazım geleneğinde bir nefret dilidir. Dolayısıyla bu nefret dili bizzat Papa tarafından yazılan bir mektupta Fatih Sultan Mehmet için dile getirilmiştir. Batı dünyası için Sultan Alparslan, Sultan Tuğrul, Kılıçaslan, Karamanoğulları ve Timur Perslidir, İskidlidir ve bu sıfatların aynısı İstanbul'un fethi nedeniyle Fatih Sultan Mehmet için de kullanılmıştır. Cemil Meriç'in çok güzel bir sözü var: Bütün Kur'anları yaksak, Mekke ve bütün mescitleri yıksak Batının gözünde yine bir Osmanlıyız." dedi.
"Ayasofya'nın cami olarak açılmasının, hangi siyasi görüşten olursa olsun birçok insanın da istek ve talebi olduğunu düşünüyorum"
Müslümanların ve Batının kendisine ait değerlerinin olduğunu dile getiren Başkan, "Bu noktada; aklın, ilmin ve bilginin doğru yorumuyla, nefret diline kaydırmadan özellikle kendi içimizde A, B, C grubuna gitmeden, suhuletle, kendi içimizde siyasallaşmadan bu sürecin tamamlanabileceğini düşünüyorum. Ayasofya'nın cami olarak açılmasının olumlu olacağı kanaatindeyim. Şahsi kanaatim bu memlekette yaşayan hangi siyasi görüşten olursa olsun birçok insanın da istek ve talebi olduğunu düşünüyorum." (İLKHA)