Hizbullah Cemaati’nin önde gelen isimlerinden Molla Said Varol'un vefatının üzerinden 2 yıl geçti. İslami kimliğinden dolayı uzun yıllar zindanlarda kalan Varol, vefatından önceki yaklaşık son 7 yılını muhacir olarak geçirdi. Varol, muhacirken geçirdiği trafik kazasında vefat etmişti.
Çocukluğundan vefatına kadar ömrünü toplumun ıslahına adayan Varol'un ağabeyi Molla Ahmet Varol, beraber büyüdükleri kardeşinin çok cesur biri olduğunu ve üstlendiği her görevi layıkıyla yerine getirdiğini söyledi.
Molla Ahmet Varol
Ağabey Varol, “Bizim küçüklüğümüz beraber geçti. Medrese hayatımızın bir kısmı beraber geçti. Medrese hayatından sonraki zamanımızın da bir kısmı beraber geçti. Tabii dünya hayatı bazen insanları birbirinden uzaklaştırabiliyor. Biz de hayatımızın belli bir zamanında birbirimizden ayrıldık. Ben Gercüş’te ikamet edip medresede müderrislik yapıyordum. Şehid de Silvan'da ikamet ediyordu. Ondan sonra da 2000 süreci başladı. 2000'li yıllarda ben şehitten önce yakalandım. Antep'te yakalandım. 8 gün gözaltı ve işkence sürecinden geçtikten sonra cezaevine götürüldüm. Bir hafta cezaevinde kaldıktan sonra hastaneye bahanesiyle bizi cezaevinden aldılar. Koğuşumuza geri getirmeden Diyarbakır'a götürdüler. Ben ve bir arkadaşım bu şekilde Diyarbakır Cezaevine götürüldük ve 38 gün boyunca Diyarbakır cezaevinde kaldım. Bu süreç içerisinde Şehid de yakalandı ve o da Diyarbakır Cezaevi'ne getirildi. Gözaltı sürecinde bir polis bize iyi davranıyordu. Bu bir taktik miydi bilmiyorum. İyi polis, kötü polis şeklinde bir taktik miydi bilmiyorum. Benle kardeşimi orada bir araya getirdi. 10-15 dakika boyunca biz beraber kaldık. O zaman kardeşim şöyle bir şey söylemişti bana: ‘İşkence ile zorla bize bazı suçlar iftiralar atmaya çalışıyorlar. Bunu yapamadıklarını anlayınca bunu güzellikle yapmaya çalışıyorlar.’ 70 gün sonra bizi tekrar Gaziantep Cezaevine götürdüler ama kardeşim Diyarbakır'da kalmaya devam etti.” dedi.
Şehid Aytaç Baran ile Molla Said Varol
“Şehid, yaptığı her işin hakkını verirdi”
Molla Said’in küçüklüğünden bahseden Varol, şunları söyledi:
“Şehid, küçükken çok tatlı, halim selim bir çocuktu. O’nu gören herkes onu çok severdi. Çok da yakışıklıydı. Büyüdükçe de bu özellikleri daha çok oturmaya başladı. Evde olduğu sürece evde bir şenlik hayası vardı. Bulunduğu ortama uygun çok güzel espriler yapardı. Bulunduğu yerde huzur ve güven vardı. Monoton bir yaşantısı yoktu. Yaptığı her işin hakkını verirdi. Ne iş olursa olsun en iyi şekilde yapmaya çalışırdı. Medrese hayatında da her zaman ön plandaydı. İnsanlar onun etrafında toplanabiliyordu. Kimse ondan rahatsız olmazdı. Dersleri de çok iyiydi. Kısacası ne yapıyorsa en iyi şekilde yapardı. Küçüktü ama kimseden çekilmezdi. Hatta ben 10 yaşlarındayken o da 8 yaşlarında falandı. Köyde beraberdik, köyde 10-15 civarında çocuk bizle kavga etmek için gelmişlerdi. Ama biz onlardan çekinmedik, sayı olarak onlardan az olduğumuz için onlardan korkmadık. Şehit de küçük olmasına rağmen hiçbir şekilde geri adım atmadı. Çok cesur bir çocuktu. Fiziksel yapı olarak zayıftı ama güçlüydü. Karşıdaki insana kolay kolay teslim olmazdı. Karşısındakinden çekinmezdi.”
“Çok cesur bir insandı”
Varol, “Diyarbakır'dan Silvan’a gelen bir aile, oto tamir dükkânı açmıştı. Şehid de bir iş için o dükkâna gidiyor, dükkânda beklerken oto tamircilerin komşularından bazıları çok zalim oldukları için onlara zulmediyorlardı. Bu tamircilerin ahlakı güzel olduğu için insanlar arabalarını onların dükkânına götürüyordu. Bu yüzden komşuları da onları kıskanıyor ve onlara zulmediyorlardı. Tevafukken Şehid oradayken komşular gelip bu aileye sataşıyor. Neticede de çok büyük bir kavga çıkıyor. O kavgada kardeşim kan revan içinde kalmıştı. Ama üzerine bulaşan kan sadece kendisinin kanı değildi, kavga ederken kavga ettiği kişilerin kanı da onun üstüne bulaşmıştı. Hatta karakolda polisler, ‘Bu ne hal, sen kasap mısın?’ diye bir şeyler de söylemişlerdi. Cesur bir insandı ve zalime asla boyun eğmezdi.” ifadelerini kullandı.
“Dışarda yaptığı hizmetlere cezaevinde de devam etti”
Şehid’in İslam davası ile tanıştıktan sonra da aynı şekilde işlerini çok ciddiye aldığını söyleyen Varol, “Ne iş yapsaydı en iyisini yapardı. Cezaevine girdikten sonra da dışarıda işlerine gösterdiği ciddiyetin aynısını cezaevinde de gösterdi ve cezaevini gerçek anlamda Medrese-i Yusufiye’ye çevirdi. Cezaevinde kendisi ile beraber yatan arkadaşlarına medrese usulü Arapça dersi veriyordu. Birçok insan O’nun elinden icazet aldı. Cezaevinde yani Medrese-i Yusufiye’de icazet alan bütün arkadaşları doğrudan ya da dolaylı olarak kendisinden ders alarak icazet aldılar. Her zaman canlıydı. Tembellik ve monotonluk O’nun dünyasında yoktu. Allah, O’na rahmet eylesin.” şeklinde konuştu.
“Muhacirken geçirdiği kazada vefat etti”
Kardeşinin 10 yıl zindanda kaldıktan sonra dışarı çıktığını ve muhacir olduğunu kaydeden Varol, şunları söyledi:
“10 yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye oldu. Yurt dışında birkaç sene kaldıktan sonra elim bir trafik kazasında vefat etti. Biz de gidip cenazesini alıp getirdik ve Batman'da defnettik. Allah ona rahmet eylesin ve bizi de onun sevabından mahrum etmesin.” (İLKHA)